07 Mart 2022

Kel Çakır / Çakıriban


    Aliciğin Osman'ın büyük oğlu İbrahim'in erken vefat ettiğini, iki oğlundan biri Cihan Harbinde şehit olduğunu, diğeri Ramazan da Mücellit Hoca kızı Naime Hanım ile evlendiği için çocuklarının Naymeler diye lakaplandığı anlaşıldı... Sıra Osman'ın diğer iki oğlunun incelenmesine geldi... 

    KEL ÇAKIR

    Elciklerin Osmanın ortanca oğlu Ahmet 1880'de doğdu. Baştan beri değil; ama sonradan  'Kel Çakır' diye lakaplanıyor. Renkli gözlü kimselere 'çakır' dendiği biliniyor. Aliciklerin Naymeler kolunda da bir Çakır (Ahmet Kırbaç) bulunduğu hatırlanacaktır. Demek ki kökenden çakır gözlüler... Aslında bu bizi, Alicik Dedenin sarı sakallarına kadar götürür...

    Kayıtlardan tespit edilebildiğine göre Kelçakır, üç evlilik yapmış. Yalnız onlardan daha önce, merhum İbrahim abisinin eşiyle evlendirilmek istenmiş. O zamanlar çok yaygın böyle bir adet varmış... Yengesi buna şiddetle karşı çıkınca gerçekleşmemiş bu evlilik...

     Üç evliliğinin ilki Çolakfatı kızlığı Fatma ile... Çolakfatı, Gademlerin Körahmet halası olduğu düşünülürse, dipteki Gademler ninesi ile kurulan bağlantı güçlendirilmiş oluyor... Yalnız Fatma Hanım, önce Bükürlerden Hasan adında birine varmış. Onun ölümünden sonra Çakıra geliyor... Ayrıca yine bu evlilikle Ahmet, Mollamehmet oğlu İbiş ile de bacanak oldu...

    İkinci evliliğini Hassönlerin İbrahim'in üvey kızı Kezban ile yapıyor. Kezban Hanım da önce İşofların Mehmet'e vardı, eşi Çanakkale'de şehit olunca Müdüroğluların Halilçavuş ile evlendi. Onu da Yunanlar şehit edince Çakıra geldi. Bu durumda Kezban Hanımla evliliği Cumhuriyet dönemindedir... 

    Ahmet'in kaydedilmiş üçüncü evliliği Çolağosmanlar/Dolaksızların Salih kızı Neslihan ile... Burada Dolaksızların da Gademlerle bağlantılı olduğu hatırlanmalıdır... (1894 Doğumlu Neslihan Hanım önce Kocaliler/Şekeralilerin Halil'e vardı, onun şehit olması üzerine, kızı Kezban yanında tay olarak Gırhasanlar/Tomanların Ahmet ile evlenmişti. Ahmet'in de vefatı üzerine Çakıra geldi.) Ancak Çakır, 20 Mayıs 1927'de bir dilekçe yazıyor mahkemeye... Eşi Neslihan'ı Ağustos 1926'da boşadığını belirtiyor. Taraflar bir ay sonraki duruşmaya katılmadıkları için dava reddediliyor. Sonuç hakkında bir malumat yok; ama Dolaksızların Neslihan 1936'da vefat ediyor. Kendisinden sonra kızına 'Bobu Kezban' lakabı takılmış. Biraz topallığı da bulunan Kezban, 1966 yılında ölmüş... 

    Bununla beraber Aliciklerin Ahmet'in, Kezban Hanım veya Neslihan Hanımın hangisiyle önce evlendiği bilgisi kesin değildir. Belki de o yıllarda geçerli kanuna uygun olarak birden fazla hanımı vardı... Kelçakırın bütün bu maceralı hayatı 1943 yılında, 63 yaşındayken sona erdi... Oğlunun anası Kezban Hanım ise çok sonra, 1984 yılında doksanını aşkınken vefat etti... Şimdi tek oğluna eğilelim...

    Çakıriban

    Elciklerin Ahmet'in ikinci hanımı Kezban, Hassönlerin Hüseyin'in kızı. Hassönlerin Hacibramın üvey kızı oluyor. Önce İşof  kardeşi Mehmet'le, sonra Müdüroğluların Halil Çavuşla evli. Onlar şehit olduktan sonra Ahmet'e geliyor. 1930 yılında, adını İbrahim koyacakları bir oğulları oluyor. Bu isim büyük ihtimal Hassönlerin Hacibramın adı... Bununla beraber, Kelçakırın ölen abisinin adı İbrahim olması da etken olabilir...

    İbrahim'e 'Çakıriban' diyorlar.  Bu lakabı da babasından devraldığı çok açık... Aklımızın erdiği dönemde kasaplık yapardı, sanırım işitme problemi sebebiyle belirgin bir ritimle başını sağa sola sallardı. 

    Çakıribanın ilk eşi Gülsüm, İdirizlerin Goca Osman kızı; fakat Gülsüm Hanım, anası Zağarayşa itibariyle Aliye Halanın torunu olur. Bu sebeple kuşak farkıyla da olsa hala-dayı çocuğudurlar... Kölgeci, Terlemezhoca, Selimhoca ve sonra Eselerin Hasan bacanakları arasındadır...

    Gülsüm Hanımdan üç oğlu var, büyüğünün adı 'Hüseyin'... Anlaşılan Çakıriban, kendi ana-dedesinin adını koyuyor büyük oğluna. Onu İdirizlerden Saralosman (Ali Osman İdis) kızı ile everiyor. İşinden dolayı Hüseyin de 'Gasapüseyin' olarak tanınacaktır. Gasapüseyinin anası ile eşinin babası emmi çocukları... İki kızı ve bir oğlu olan Gasaphüseyinin kızları, Çolömerlerin Veysel oğlu Osman Salman ve Delibanın Hasan oğlu Vedat Dadak eşidirler... Kendisi 2023 yılında vefat etti; oğlu Aziz, dededen kalma mesleğini Anıtkaya'da sürdürüyor...

    Çakıribanın ortanca oğlu ise dedesinin, yani Elciklerin Ahmet'in, yani Kelçakırın adını almış. Genellikle küçük çaplı kasaplık-köftecilik gibi işlerle yetinen Ahmet'e de 'Dolak' diyorlar. Dolak Ahmet Anıtkaya dışından evlendi, ailesiyle Anıtkaya'da oturuyor...  

    İlk eşinden küçük oğlunun adı Osman. Çakıribanın dedesinin ve kayınpederi Gocaosmanın isimlerini hatırlatıyor... Osman, Hassönlerin (Şekeraliler) Hasan kızı Şerife ile evlendi ve erken dönemde İzmir'e yerleşti. Emeklilik sonrası yenilerde tekrar Anıtkaya'ya döndü...

    Eşi Gülsüm Hanımın 1987'de vefatı üzerine Çakıriban, Anıtkaya dışından Zefire Hanımla tekrar evlendi. Ondan da Ali ve Fatih adında iki oğlu daha oldu; ancak Fatih 1993'te üç yaşında vefat etti... Çakıriban kendisi 2012'de öldü; Gasaphüseyin dışında bütün çocukları Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    ELCİKLERİN GARAMEHMET

    Elciklerin Osman'ın küçük oğlunun adı Mehmet, 1886'da doğdu. Sülalesinin adı kütükte nasıl Garamehmetler olarak anılıyorsa, dedelerinin adını alan Mehmet de son 'Garamehmet' olarak tanındı.

    Hakkında tek evlilik kaydı var. Buna göre, Emiralioğlu Ali kızı Ayşe ile evlendi. Tam olarak anlatmak gerekirse, Ayşe Hanım Garmenlerin Ali kızıdır... Beş kızkardeşler bunlar... Şerife, Hacapdıramanların Ali Osman eşi; Akile, Körüslerin Ali eşi (Akömerin anası);  Fadime, Apdıramanların Ali eşi (Garmenlerin Ahmet Geçer ninesi); Azime, Manavların Gızmehmetin ilk eşi oldular... Beş kızın dördünün durumu böyle... 

    Ayşe Hanım ise Garamehmetten önce Arapların Halil oğlu İsmail'e varmıştı. İsmail vefat edince, dul Ayşe'nin Elciklerin Garamehmete geldiği anlaşılıyor. İsmail ile yeni evliydiler, çocuğu yoktu. Garamehmetten bir kızı olduğu, adını da Hanife koydukları biliniyor. 

    Bacı Seydi Dede, Eğretlilerin ölümlerini listelediği defterinde 'Dolaksızların Sağır karı' diye kaydettiği ve 1955'te öldüğünü yazdığı kişi, Ayşe Hanım olabilir. Çünkü Eğretli garip bir şekilde Dolaksızlar ile Alicikler arasında bağ kurmuş. Oysa bilinen sadece Kelçakırın Dolaksızlar kızı Neslihan ile evliliği var, hepsi bu kadar...  Aynı defterde Garamehmetin, 1963 yılında vefat ettiği kaydedilmiş...

    Bununla beraber kızları Hanife küçükken Elpirek'e taşındıklarına dair bir rivayet de var. Buna göre Hanife orada gelin olmuş, bir kızı ve bir oğlunu da Eğretli teyzesi kızının çocuklarıyla değişik usulüyle evermiş... Hanife Hanım, Tingildeklerin Seyfettin Kasal'ın kaynanasıdır...

    ***

    Aliciklerin Kelçakırın oğlu Çakıriban ve çocukları, soyadı olarak 'ATA'yı seçtiler.



06 Mart 2022

Şemşiler

     

    Eğret'e Afyon'dan geldikleri için 'Şeherliler' bazen de 'Şeherlioğlular' denilmiş; lakin bu dün yaşanmış bir olay değil. 1889'da şehit olan bir Abdullah var ki onun babası da 'Şeherlioğlu' olarak lakaplanmış. Nereden baksanız bu tarih 19. yüzyıl başlarına varır; üstelik şehidin dedesi Hüseyin de 'Şeherlioğlu' oluyor. Buradan anlaşılıyor ki Şeherlilerin Eğret'te en az iki asırlık bir geçmişi var...

    Bu konuda rivayete dayalı bilgiye göre; Eğret'e gelen bir grup Afyonlu burada yerleşiyor; ama içlerinden birkaçı Efted ve Muratanlar'a doğru devam edip oraya yerleşiyor. Bu durum, Eğret'te bir müddet yaşadıktan sonra mı oluyor, yoksa öylece mi devam ediyorlar, bilinmiyor. O köylerdeki akrabalarla son dönemlere kadar ziyaretleşmeler yaşanmış.

    Tabi sonuçta her Eğretli, Eğret'e bir yerlerden gelmiş. Nereden gelirse gelsin, buraya geldikten sonra Eğretli olmuş. Yalnız bazen sülale adı olarak geldikleri yer kullanılır olmuş. Eğretli olma sürecindeki en etkili yol şüphesiz evlilikler. Şimdi Şeherlilerin bu sürecini belgeye dayalı olarak izleyelim. 

    Afyonlu Bekiroğlulardan dört kardeş, 1830'lu yıllarda Eğret'e geliyorlar. Geldiklerindeki yaşları şu şekilde kaydedilmiş: Bekir 25, Ali 20, Hadım Ali 20, Mustafa 18... Küçükleri Mustafa'nın hemen asker kaydı yapılmış. İki Ali'nin ikiz olduğu anlaşılıyor, karışıklık çıkmasın diye birine Hadım Ali demişler. Buradaki 'Hadım' kelimesi biyolojik özellik olarak algılanmamalı, 'Hizmetçi' manasında ikinci bir isim olarak eklenmiş. İkizlerden biri Eğret'te çok kalmayıp Etyemez Köyüne (yeni adı Yeşilbayır) gidiyor. Eğret'te kalan Hadım Ali'den Hadımoğlular ve Şeherlioğlulara; Mustafa'dan da Kedimehmet/Ahmetçavuş/Gadıngızlara varılacak. Konumuz, büyük kardeş Bekir...

    Şeherlioğlu Bekir, Ayşe Hanım ile evleniyor. Ayşe Hanım 1840 doğumlu. Oysa Bekir 1806 doğumlu diye not edilmişti... 35 Yıllık bir yaş farkı var...  Ayrıca aşağıda bahsedeceğimiz çocuklar 1870-80'lerde doğmuş olması, sözkonusu Bekir ilk Bekir'in torunu olabilir fikrine kapı aralıyor... 

    Ayşe Hanımın kimlerden olduğu hususu da tartışmalıdır... Doğrulatamadım; ama kimlik bilgileri ve doğum tarihi Onu, Delinoriler ve Hakkılarla akraba gösteriyor. Bir dönem Afyon macerası da yaşayan Abdullah'ın oğlu olmamış; bir kızı Dayılara, diğeri Şeherlioğlu Bekir'e gelerek Eğret'e geri dönmüşler... Şeherlioğlu Bekir, kayıtlar tutulduğu sırada hayatta değildi, daha önceden vefat etmişti... Eşi Ayşe Hanımın da Cihan Harbi yıllarında vefat ettiği notu düşülmüş... Çocuklarına geçelim...

    Bekir ile Ayşe'nin ikisi kız beş çocukları var. Kızlar Gülsüm ve Şemsi, erkekler Hasan, Ahmet ve Abdullah adında. İsimler üzerinde duralım biraz. Abdullah, Ayşe Hanımın babası adı; kayıt yok lakin, Ahmet de Bekir'in baba adı diye yorumlayabiliriz. Kızlardan birisi de yine Bekir'in ana adı diye düşünmek abes olmaz sanırım. 

    İsimlerle ilgili en önemli husus, Şemsi'de... Demek ki ailenin önemli bir figürüydü; öyle ki bundan sonra onlara artık Şeherliler değil 'Şemşiler' denmeye başlandı... 

    1882 yılında doğan Şemsi, Veyislerden Hasan'ın eşi olacak. Somutlaştıralım, Veyislerin Hasan; Ösüzömer Ömer Acar'ın ana-dedesi, Deliban İbrahim Dadak'ın emmisidir. Kesin tarihini bilemiyoruz; Şemsi Hanımın 1920-25 yılları arasında, kırk yaşlarındayken vefat ettiği tahmin ediliyor...

    Büyük kız Gülsüm 1878 doğumlu. O da Veyisoğlu/Daldallardan Ali ile evlendirildi. Bu Ali, Bekirali olarak da bilinir, Buydeycigadirin babasıdır. Gülsüm Hanımın da 1920 civarında vefat ettiği sanılıyor... 

    Büyükleri Hasan konusu ayrı bir başlıkta ele alınacak... Küçük Abdullah'tan devam edelim... Ayşe Hanım'ın babasının adını almıştı... 1880'de doğdu. Gocamet Ahmet Tektaş'ın amcası kızı Ayşe ile evlendi. 1903 yılında Emine adını verdikleri bir kızları oldu. Emine ismi, nineleri Ayşe'nin ana adıdır, unutulmasın... Abdullah'ın ölüm kaydı yok, ancak yaşı itibariyle Cihan Harbinde şehit olduğu fikri ağırlık kazanıyor... Eşi Ayşe Hanımın 1930'larda hayatta olduğu biliniyor. Tam tarihi belirlenememekle beraber 1942'den önce vefat ettiği düşünülüyor... 

    Gelelim Ahmet'e...  Şeherlioğlu Ahmet çocukların en büyüğü, 1867'de doğdu. Delimamın kardeşi Hanife ile evlendi. Tek çocukları var, adı Seydi Ahmet. Artık O Şemşilerin Seydi Ahmet'tir ve Şemşiler sülalesi onunla günümüze ulaşacaktır... Seydi Ahmet delikanlılığa adım attığı yıllarda babası Şeherlioğlu Ahmet vefat etti... Bundan sonra evin büyüğü Hanife Hanımdır, ta ki vefat ettiği 1942 yılına kadar...

    Kocaları vefat eden iki elti Hanife ve Ayşe Hanımlar, tek çocuklarını birbiriyle başgöz ettiler; Seydi Ahmet'i Abdullah amcasının kızı Emine ile everdiler. Şemşilerin yuvası böyle kuruldu... 

    Seydi Ahmet ile Emine Hanımın ikisi kız üçü oğlan, beş çocukları oldu. Yaşlarına göre isimleri; Abdullah, Sultan, Lütfi, Kerime ve Ahmet'tir... 

    En büyükleri Abdullah 1925 yılında doğmuştu. 18 Yaşına yeni girdiği 1943 yılında vefat etti. Aynı yıl beş yaşındaki küçük kardeşi Kerime de öldü...

    Sağ kalanlardan Sultan 1928 yılında doğdu. Tingildeklerden Yörük Tahirin Topal Mehmet Akyol ile evlendi. 2020 Yılında vefat etti...

    Lütfi Şık

    Oğullarının büyüğü Lütfi 1933'te doğdu... Eğret ağzıyla söylersek 'Nutfi', Bidakge Resul Eser kızı Fatma ile evlendi. Ona da 'Fatı' diyorlardı. Fatı Hanım anne ve baba tarafıyla Gedikler ve Hacellerdendir... Haceller zaten Veyislerin kolu, Hassönlerin ise dipteki nineleri Veyisler/Daldallardandır...

    Lütfi ile Fatı Hanımın ikisi kız beş çocukları var. Oğlanların büyüğüne Abdullah adını koydular ve Hassönlerin Hüseyin kızı Kezban ile everdiler. Abdullah bu evlilik yoluyla Hatiplerin Godalemin ve Çakırların Hacıapo ile bacanak oldu... Zafer, Lütfi ve Emine adını verdikleri üç çocukları var. Afyon'da oturuyorlar... 

    Ortanca oğullarının adı Adem... Omarcıklardan Delicafer kızı Elveda ile evlendi. Kilcinin Hüseyin ve Naymelerin İbrahim ile bacanaktır... Onun da üç oğlu var: Muhammet, Fatih ve Rıdvan... Adem de ailesiyle Afyon'da oturuyor...

    Şemşilerin Lütfi'nin küçük oğlu'nun adı Mehmet... Kantinlerin İbrahim kızı Hasibe ile evlendi. İzmir'e yerleştiler. 2008 Yılında genç yaşta vefat eden Lütfi'nin dışında; Fatma, Merve ve Zeynep adlı üç kızları var. Sonradan gelip Afyon'a yerleşti; ama yılın büyük bir bölümünü Anıtkaya'da geçirerek baba ocağını tüttürüyor...

    Lütfi'nin büyük kızı Habibe Anıtkaya dışına gelin oldu, Isparta'da oturuyorlar; küçük kızının adı Ayşe... İbişlerin Yusuf oğlu Ahmet ile evlendi. Ahmet'in annesi ile Ayşe'nin anneannesi kardeş...

    Fatı Hanım 2017 yılında vefat etti... Kocası Şemşilerin Lütfi ise, Ondan dört yıl sonra 2021'de  vefat etti...

    Ahmet Şık

    Şemşilerin Seydi Ahmet'in, 1943'te doğan küçük oğlunun adı Ahmet... Dedesinin adı... Hacılardan Çullunun Ahmet kızı Hafize ile evlendi... Erken dönemde Afyon'a yerleştiler...

    Biri kız dört çocukları oldu. Kıza ninesinin adı Emine'yi koydular. Büyük oğlu Yılmaz Anıtkaya dışından evlendi; Emre, Merve, Reyhan Yılmaz'ın çocuklarının adları...

    Ortanca oğlunun adı Ahmet... Ahmet oğlu Ahmet gibi bir durum var... Burada Hafize Hanımın babası Çullunun adının Ahmet olduğu da dikkate alınmalı. 1996'da Şehit olduğunda evli değildi...

    Küçük oğlu Gökhan da Anıtkaya dışından evlendi. Ahmet ve Yusuf adında iki oğlu var... Şemşilerin Ahmet, çocukları ve torunlarıyla halen Afyon'da yerleşikler...

    İki asır kadar önce Eğret'e gelmiş Şeherlioğluların Eğretli olma sürecine adım adım tanıklık ettik. Belki bu yüzden son asırda kendilerine hiç Şeherliler denilmemiş, Şemşiler diye bilinmişler. Esasında bütün sülalelerin yaşadığı hikaye aşağı yukarı benzer...

    Şemşiler sülalesi kendilerinden bugüne ulaşan emmi çocukları karı kocadan ilk vefat eden Emine Hanım oldu. 1961 Yılıydı... Onun ölümünden sonra Seydi Ahmet hacca gitti, lakabı 'Hacı Seydahmet' oldu. 1999 Yılında vefat ettiğinde yüz yaşına yaklaşmıştı...

    Şemşiler, 1934'teki soyadı seçiminde 'ŞIK' soyadını alıyorlar. Tek heceli bu sözcüğün bazen hitab edatı gibi kullanıldığına şahit oldum; Şemşilerin Lütfi ve oğlu Mehmet'e kısaca 'Şık' diye seslenildiğini duymuştum.



02 Mart 2022

Kelahmetler

 

    1889 yılında Yemen'de büyük karışıklıklar var. Uzun süredir devam eden bu karışıklıklar bu yılda iyice şiddetlenmiş. İki üç yıl süren isyanların tamamen bastırılıp sükunetin sağlanması 1892'yi buluyor. Tabi bunun bedeli olarak da çok canlar yanmış. Cihan Harbinin adı var; amma ondan 25 yıl önce yaşanmış bir Yemen Faciası unutulmamalı...

    Arzımanoğullarına kısaca Hacılar da deniliyor. Anıtkaya'da AZBAY soyadını taşıyanlara Hacılardan deseniz de olur. 1830'larda Eğret'te Arzımanoğulları üç hane... Birincisi Mustafa Oğlu Mehmet, Yetimleri; ikincisi Mehmet oğlu Mehmet, Çulluları; üçüncüsü İdris oğlu Hacı Ali de Kelsalekleri/Kelahmetleri/Davılcıarifleri oluşturuyor. Konumuz olan üçüncü hanedeki İdris oğlu Hacı Ali'nin ailesidir....

    İki oğlu İdris ve Abdullah... Büyük olan İdris'ten Davılcıarifler/Kelsaleklere gidilecek, biz Abdullah'ta kalıyoruz... 

    İşte Hacılardan Ali oğlu Abdullah, Emine Hanım ile evlidir. Kesin tarih verememekle beraber bu evliliğin tarihini 1840'lar gibi düşünmeliyiz. 

    Abdullah ve Emine'nin iki oğlu var: Halil ve Ömer...

    Büyük oğulları Halil'in doğum tarihini bilmiyoruz; daha doğrusu onun büyük olduğuna dair bir veri yok, sadece tahmin... Halil, Hacı Ali kızı Hatice ile evleniyor. Hatice Hanım; Kelsaleklerin atası ve Davılcıariflerin atasıyla kardeş. Bir kızkardeşi de Veyislerin Hacıarif eşi Nazike... Yani bu evlilik aile arasında gibi, el yok...  Bir oğulları var, adı Osman... Halil askerde, Yemen'de... 1889 yılında şehadet haberi geliyor. Oğlu Osman küçük; belki de babası yüzünü göremedi... Yemen faciası dediğim bu işte; aynı yıl Eğret'e çok fazla şehit haberi geliyor.

    Halil'in şehit olması durumu mahkemece şöyle tespit edilmiş: "1889'da Asakir-i Redif-i Şahane iken Yemen canibinde vefat eden Arzumanoğlu Halil bin Abdullah'ın veraseti; eşi Hacı Ali kızı Hatice ile küçük oğlu Osman'a aittir." Varisler arasında Halil'in ana babası zikredilmediğine bakılırsa, bu tarihte Ali oğlu Abdullah ile eşi Emine Hanım vefat etmişler.

    Yine kayıtlardan anlaşıldığına göre şehit Halil'in eşi Hatice Hanım, küçük oğlu Osman'ı amcasıgile bırakarak İdirizlerden İdris oğlu Ömer ile evleniyor, yani Sarıömerin dedesiyle... Osman'ı Ömer emmisi büyütecek. Böyle durumlarda alışık olunduğunun aksine çocuğa annesi değil, amcası Ömer vasi tayin ediliyor. Yıl, 1893... 

    YOZGUN

    Osman büyüyünce Osman kızı Ayşe Hanım ile evlendirildi. Ayşe Hanım Balkan muhaciri... Çakır Mehmet ve Çakır Osman'ın teyzesi... 1904 yılında Emine adını verdikleri bir kızları dünyaya geldi. Sonra 1917'de Halil... 

    İki büyük ninelerinin adını alan Emine, vakti geldiğinde Garadeli eşi olacaktır... Halil, kendi dedesinin adını almış oldu, yani Yemen şehidi olan Abdullah oğlu Halil'in... Halil'in doğumundan bir süre sonra Osman'ın vefat ettiği anlaşılıyor. Belki babası gibi şehit odu, bilinmiyor... Eşi Ayşe Hanım bundan sonra Eminlere varıp Kel Süleymanın anası olacaktır... Lakin oğlu Halil hakkında bir iki şey söylemek lazım.

    Her nedense 'Yozgun' lakabı takıldı kendisine. Çalışkan ve yaşlılığında bile dinç duruşuyla dikkat çekiyordu. Uzun bacak yapısıyla doğru orantılı olarak uzun adımlarıyla anıldı. 'Yozgunun adımı' yakıştırması neredeyse Anıtkaya'ya özgü bir ölçü birimiydi.

    Bir gün odaya girdiğinde demişler, 'Yav Halil, dudağının ucunda ağda buleşiği var.'... Artık gerçekten var mıydı, yoksa takılmak için mi öyle dediler... 'Doğrudur' demiş Yozgun, 'Geçen hafta ağda yidiydim...'

    Yozgun Halil, önce yine Hacılardan Kelali/Dindin kızı Penbe ile evlendi. Geçinemeyip ayrıldıktan sonra Sağırların Mustafa kızı Samiye ile evlendi. Biri erkek, altı çocukları oldu. Büyük kızı Muzaffere, Gavasoğlu İsmail eşi; Zeynep, Araplar Gözelmehmet eşi; Hatice, Demircisalihin Osman eşi; Hafize, Mardaklardan Halil İbrahim eşi; küçük kızı Elveda ise Akbaşlardan Yaşar eşidir. Yozgunun kızlarından üç isme dikkat çekmek isterim. İlki Zeynep, macur ninesinin adı olup -bildiğim kadarıyla- Zeynep Hanım'ın hatırası yalnız bu Yozgun kızında yaşatılmış... Hatice, şehit Halil dedesinin eşinin adı... Diğer kızı Hafize ise, eşi Samiye Hanımın ana adıdır...

    Yozgunun tek oğlu Osman... Nasıl kendisi dedesi Halil'in adını almışsa, Osman da kendi dedesinin adını taşıyor. Osman, Gazioğlu Cemal kızı Mübehet ile evlendi ve Murat ile Halil adında iki oğlu oldu. Halil, malum 1889 Yemen şehidi Halil'in dördüncü nesil torunu olarak adını almış... 1993 Yılında Mübehet Hanımın vefatından sonra Osman, Afyon'dan Nurten Hanım ile evlendi ve İsmail adında bir oğlu daha oldu...

    Önce eşi Samiye Hanım vefat etti Yozgunun... Hayat arkadaşından 12 yıl sonra 1999 yılında ise kendisi öte dünyaya göçtü...

    Arzımanoğullarından Abdullah-Emine çiftinin diğer oğlu Ömer'e geldik... 1853 yılında doğdu, dedesinin adını aldı. Fatma Hanım ile evlendi... Ahmet ve Abdullah adında iki oğulları oldu.

    Küçük olan Abdullah 1892'de doğdu ve gelenek bozulmadı, dedesinin adını aldı. Muratlarlı Hamide Hanım ile evlendi. Henüz çocukları olmamışken Çanakkale şehitleri arasında yerini aldı... Köyleri tespit edilemeyen Afyonlu Çanakkale Şehitleri arasında şu kayıt sanki Abdullah'ı işaret ediyor: "Afyonkarahisarlı Ömer oğlu Abdullah; 1. Kolordu, 70. Alay, 1. Tabur, 4. Bölük Piyade Çavuşu iken yaralanıp; 5. Kolorduya mensup 10. Fırka Sıhhıye Bölüğünde 5 Ağustos 1915 tarihinde şehit oldu."...  Ondan sonra Hamide Hanım Buruşak Mehmet'in eşi olacaktır.

    KEL AHMET

    Ömer'in büyük oğlu Ahmet'e dönelim. 1885 yılında doğdu, Berber Ali Usta kızı Şerife ile evlendi. Şerife Hanım, Deliberber veya Gocaberber tabir edilen kişinin ve Akgalak Çapar Mehmet Dadak'ın anası Nimet'in kardeşidir. 

    Hacıların Ahmet, 'Kel Ahmet' olarak tanındı ve böylece Arzımanoğullarının bu koluna 'Kelametler' denmesinin yolunu  açtı.

    Üç oğlan, iki kız olmak üzere beş çocukları oldu. 1923'te doğan Şerife çok yaşamadı, beş altı yaşındayken vefat etti. En küçük çocuğu Hacer, önce Sağırların Hasan, onun ölümünden sonra Kelapdılla eşidir...

    Abdullah Azbay
    1916 Yılında doğan büyük oğluna dedesinin adı Abdullah'ı koydu ve Hacılardan Davılcıarif kızı Hatice (Delihatice) ile evlendirdi. Onların da biri kız dört çocuğu oldu. Kızına annesinin adı Şerife ismini verdi ve onu yine Hacıların Kelarzıman oğlu Mevlüt ile evlendirdi. 

    Abdullah'ın büyük oğlu Bahattin Manavların Gızmehmet kızı Müzeyyen ile evlendi. Bir süre Almanya'da çalıştığı için daha çok 'Almanyalı Bahattin' diye bilinir. Kendisiyle barışık, neşeli bir insandır. Almanyalı Bahattinin kızları Anıtkaya dışından evlendiler.

    Kelahmetin Abdullah, ortanca oğluna Sait adını verdi. Sait inşaat ustasıydı, ilginç fikirleri ve ani kararları sebebiyle olsa gerek 'Delisayit' derlerdi. Bir keresinde Libya'da çalışırken etkilendiği sistemi 'Türkiye'nin kurtuluşu İslam Sosyalizminde' diye ballandıra ballandıra anlatmıştı. Osmanköy'den Münevvere Hanım ile evlenip Etemin Şükrü ile bacanak oldular...  Sait'in bir kız bir oğlu oldu. Kendi babası Abdullah adını verdiği oğlu 1986'da küçük yaşta vefat etti. Kızı Anıtkaya dışından evlendi... Kendisi 2009'da, eşi Münevvere Hanım ise 2022 yılında vefat ettiler... Onlardan geriye kalan kızı halen Anıtkaya'da yaşıyor...

    Abdullah'ın küçük oğlu ise Mehmet... Yine Hacılardan Kelalilerin Halit kızı Satı ile evlendi. Onun da Fatma ve Sultan adında kızları var, Kütahya'da yerleşik...

    Kelahmetin Abdullah, Anıtkaya'ya belediyelik kuruluşunda zabıta olarak görev aldı. 1960 darbe ortamından sonraki seçimlerde Belediye Başkan adayı oldu. 1965 Yılında vefat etti. Eşi Hatice Hanım ise ondan 23 yıl sonra, 1988'de öldü...
    
    Ömer Azbay
    Kelahmet ortanca oğluna, kendi dedesinin hatırası olarak Ömer adını koydu. Gademlerin Banguş Osman kızı Refiye ile evlendi. Ali ve Münevvere adında iki çocukları oldu; lakin Refiye Hanım doğum sonrası vefat etti. Ardından küçük çocukları da öldü. Tanıyanlar, Refiye Hanımın hanımefendi kişiliğinden ve güzelliğinden sitayişle bahsediyor ve ölümünün nazara bağlı olduğunu ifade ediyor...
  
    Dul kalan Ömer, Sakaların Hüseyin kızı Azime'yle evlendi. Sakaların ninesi de Hacılardan olduğu unutulmasın... Münevvere, İlyas, Ahmet ve Mahmut adını verdikleri dört çocukları oldu. Ölen kızının adını yaşatmaya kararlıydı, ilk kızına yine aynı adı verdi.

    Kelahmet oğlu Ömer'in Eğret'te ilk kahvehaneyi açan kişi olduğu söyleniyor. Eğret Pazarının hemen girişindeki bu kahve, özellikle cumartesi günleri pek iyi işlemiş olmalı. Kahveciliğin yanında cumartesi günleri köftecilik filan da yaparlarmış. Şimdi Sucu Apdıramanın evin bulunduğu yer, onların kahvesiymiş. 

    Tabi devran dönüyor, Ömer pılıyı pırtıyı toplayıp Eskişehir'e göçüyor. Bu kararında kayınpederi Sakaların Hüseyin'in de etkisi var... Birlikte hareket edip beraber taşınıyorlar. Bir müddet Eğret'te yaptığı köfteciliği Eskişehir'de de sürdürmüş, sonra tamamen yerleşip yeni iş kollarına bakmışlar. Ve Kelahmetin Ömer Eskişehir'de vefat ediyor... Eşi Azime Hanım ile vefatları arka arkaya... 1989 Yılında önce Azime Hanım vefat ediyor, haftası dolmadan Ömer...

    Arzıman Azbay
    Kelahmetin küçük oğlu Arzıman...  Arzımanoğulları içinde bu adı taşıyan nadir kişiliklerden... Şeherlioğlu Hüseyin kızı Ümmügülsüm ile everdiler... Böylece Haliloğluların Şükrü Kanat ile bacanak oldu... Anası Şerife Hanım 1949'da vefat etmişti. Ümmügülsüm Hanımın babası Hüseyin de vefat edince, Kelahmet ile Asiye Hanım evlendiler... O günün evliliklerini bugünün mantığıyla anlayamayız. O vakitlerde dul kadın sahipsiz kalmasın saikiyle evlilikler yapılıyordu. Anılan evlilik de böyle bir olaydır... 

    Yalnız ilginç bir durum oluştu; Asiye Hanım ile Ümmügülsüm ana-kız iken bir anda gelin-kaynana oluyorlardı... Tabi bu beklenmedik bir durum değildi, asıl maksat Ümmügülsüm'ün anasını yanına alarak ona daha rahat bakabilmesini sağlamaktı...

    Arzıman ile Ümmügülsüm'ün ikisi kız beş çocuğu var. Büyük kızı Şerife'yi Şeherlioğlu Hüseyin'e verdi. Küçük kızı Asiye ise Davılcıariflerden Süleyman oğlu İbrahim ile evlendi. Burada dikkatimizi çekmesi gereken, kızların isimleridir. Arzıman ve Ümmügülsüm'ün analarının adları verilmiş.

    Oğlu Abdullah'ı da yine Şeherlioğlulardan Hafize ile evlendirdi. Böylece Şeherlioğlularla bir kuşak önce kurulan akrabalık bağı güçlendirildi.

    Büyük oğluna Ahmet adını vermesinin sebebi malum; Kelahmetin adı... Onu Veyislerden Körhocanın Mevlüt kızı Nazike ile evlendirdi. Ahmet'in üç oğlunun isimleri Murat, Metin ve Fatih'tir... Balıkesir'de oturuyorlar...

    Ortanca oğul Abdullah, hem büyük dedelerinin adı hem de amcasının adı hatırasını taşıyor. Şeherlioğlulardan evlenen Abdullah'ın da iki oğlan bir kızı var: Mahmut, Gülsüm ve Melih...

    En küçük oğul Muharrem'den önce, bir büyük Muharrem vardı. Çocuk yaşta vefat etti. Küçük oğullarına onun hatırası olarak aynı ismi verdiler. Muharrem Anıtkaya dışından Melek Hanım ile evlendi. Dört oğlunun isimleri; Yunus Emre, Mahmut Sami, Ahmet ve Emirhan'dır. Onlar da Balıkesir'de yerleşikler.

    Ümmügülsüm Hanım 2007 yılında vefat etti. Eşi Kelahmetin Arzıman da beş yıl sonra 20012'de Ümmügülsüm Hanımın peşinden gitti...

    Babaları Kelahmete gelince... Eşi Şerife Hanımın vefatından sonra, dünürü Şeherlioğlunun ölümüyle dul kalan Asiye Hanımıla evlenmişti. Bu evlilikten kısa bir süre sonra 1957'de 72 yaşındayken vefat etti. Asiye Hanımın vefatı ise 1970...

    Diğer Arzımanoğulları/Hacılar sülalesi mensupları gibi Kelahmetler de 1934 Soyadı uygulamasında AZBAY soy ismini aldılar...


26 Şubat 2022

Onların Fakültesi

 

    "Akşam ve yatsı namazlarını ilk hangi peygamberler kıldıydı?"

    Telefondaki ses Berber Emmim (Ahmet Kabadayı)ya aitti. Bu soru karşısında şaşırdığımı anlayınca teferruata girdi: "Sabah namazını ilk Hz. Adem kıldı; cennetten dünyaya indiğinde bir rekat karanlık, bir rekat da aydınlığa kavuşmanın şükrü olarak... Oğlu İsmail'i kendine bağışlamasının şükrü olarak Hz. İbrahim ilk öğle namazını kılan Peygamber oldu... Yunus (as) da balığın karnından kurtulduğunda ikindi vakiydi, kurtuluşunun şükrü olarak ilk ikindi namazını kıldı. Benim hatırlayamadığım akşam ve yatsı namazlarını ilk defa kılan peygamberlerdi."

    İlk defa duyuyordum, düpedüz bu konunun cahiliydim. Biraz daha ayrıntıya girmesine yönelik benim sorularım sonunda laf uzadı. Nereden aklına geldiğini sormuştum... Anlattı...

    Bunlar gençliğinde odaların müdavimiymiş. Terbiyeli bir şekilde büyüklerine bilmediklerini sorar, saygıyla dinler öğrenirlermiş. Öyle konularda sorarlarmış ki, ne bunlar sormaktan utanır, ne de cevaplayanlar cevaplamaktan sıkılırmış. Bazen de sormaya hacet kalmaz, kendiliğinden açılan sohbetin ortasında bulurlarmış kendilerini. 

    Kitap da okunurmuş... Bir hoca veya eski yazı bilen biri okur, ahali dinlermiş. Bu yöntem de rastgele değil, müzakereli okuma şeklinde olur, açıklamalar, tartışmalar gırla gidermiş. Tabi her şey öğrenme ve öğretme amaçlı... Böyle durumlarda en çok okunan kitap Mızraklı İlmihal... Söylediğine göre, kitabın asıl metin kısmı değil de kenarlarındaki şerhleri daha ilgi çekici ve öğretici bulunuyormuş. Konuşmanın başında sorduğu mevzu, bu kenar yazılarından hatırında kalmış.

    Okunan kitaplar İlmihal ile sınırlı değil, sohbet mevzuları da yalnız dini konular değil. Hayatın her alanıyla ilgili seviyeli konuşmalar yapılır, usulünce dinlenilir, sorular sorarak konuyu derinleştirirlermiş.

    Yıllar sonra hastanede çalışırken, Türk Dili ve Edebiyatı okuyan bir hemşire... Kafasındaki branşıyla ilgili çoğu sorunun cevabını Berber'de bulunca soruyor: 'Abi sen hangi fakülte mezunusun?'

    Odaların kendileri için bir Fakülte vazifesi gördüğünü bu soru karşısında anlamış. Kitap okumalar ders gibi; sohbetler konferans gibi, panel gibiymiş. O vakitlerde farkedilemeyen bu gerçek, yıllar sonra yaş ilerleyince daha iyi anlaşılıyor.

    Elbette her oda bu biçimde bir eğitim müessesesi gibi değildi. Bir oda her zaman aynı işlevi de görmüyordu... Oda bazen oyun, eğlence alanına dönüşüyor; bazen sohbetler, dedikodu sınırlarında dolaşıyordu. Yine de odanın niteliğini belirleyen, cemaatin tavrı oluyordu. Berber Emminin dediğine göre, oturdukları odanın okul gibi olmasını özellikle onlar kendileri öyle istiyormuş. Ortam bozulur gibi olunca orada durmazlarmış...

    'Sende Mızraklı İlmihal vardır, bak bakalım Akşamla Yatsı namazı hangi Peygamberlerden hatıra kalmış.' dediydi. Baktım... İsa (as) göğe yükseltildiğinde akşam vaktiymiş, bunun şükrü olarak üç rekat namaz kılmış. Hz. Musa ile kardeşi Hz. Harun'a Sina Dağında peygamberlik görevi verilmesi de yatsı vaktine denk düşmüş. Bunun hamdi olarak dört rekat namazı da ilk defa Hz. Musa kılıyor. Bu beş vaktin dışında vitir namazını da ilk kılan Efendimiz (sav) oluyor... 

    Soru sorulduğunda, bilmediğim için veremediğim cevabı gecikmeli olarak burada vermiş olayım..

    Sonradan aklıma geldi; odada öğretme-öğrenme tekniklerinden biri de şöyle işlermiş. Birisi güya bilmiyormuş gibi bir hususu sorar, bilen birinden anlatmasını istermiş. Maksat, utanıp soramayanların öğrenmesini sağlamak. Mesela dermiş ki birine, 'Kalk boy abdestini anlat da öğrenelim!'... O anlatırken sorularla mevzu iyice deşilir, bilmeyen öğrenir, bilen eksiğini tamamlar, böylece maksat hasıl olurmuş.

    Acaba Berber Emmim bana da aynı tekniği mi uyguladı...!!!...



24 Şubat 2022

İbişler


    Büyük oğullarına İbiş adını koydular, bu isimlendirmede tek âmil annesi Kezban Hanımdır... Hatırlanacağı üzere kendisi Eyüp kızıydı... İşte o Eyüp de İbiş oğludur; Garamehmetoğlu İbiş diyorlardı. Abisi Garamehmetoğlu Ali'ye de zamanla Alicik denilecek ve onun çocukları da Naymeler ile Kelçakırlar/Deliçakırları oluşturacaklardır... Şu bir gerçek, 1900 yılında doğan Molla Mehmet'in büyük oğlu, sülalenin 'İbişler' olarak tanınmasını sağladı...

    Emiralilerden Çolakfatı kızı Zehra Hanım ile evlendi. Zehra'nın ayrı anadan Fatma Ablası da Aliciklerin Deliçakır Ahmet (Çakıriban İbrahim Ata'nın babası)na varmıştı. Bu yüzden bir kaç kuşak önceye dayalı akrabası Deliçakır ile İbiş bacanak oldular...  

    İbiş'in tam yedi çocuğu oldu... Gel gör ki eşi Zehra Hanım 1944'te kırk yaşındayken vefat etti... Bu kadar çocuk öksüz kalmış oldu... 

    Bu arada kendisi gibi dul olan Halime Hanım ile evlendi. Bu kadın, Halimeninmemet'in anası olan Halime'dir. Baba tarafıyla, nesli bugüne gelmeyen Sarılar; Danagızı diye bilinen annesi yoluyla Danalara bağlanan Halime Hanım, Cihan harbinde Hatiboğlu Mehmet Ali'den dul kalmıştı... Bu evliliğin gelişimi ilginçtir:

    Zehra Hanımın ölümünden sonra bir gün İbiş, bahsi geçen Halime'den kendisine bir çift çorap örmesini rica etti. Ricasının kabulü, kadının olgunluğu ve hanımefendiliği dikkatini çekti. Bu arada büyük oğlu Yusuf askerden izinli gelmişti, evdeki altı kardeşinin perişanlığını görünce babasına bunun böyle gitmeyeceği, evlenmesi gerektiği hususunda telkinde bulununca, babası 'İyi madem, git iste.' diyerek Halime Hanım'ı kendine istemesi için oğlunu dünürcü gönderdi. Yani Halime Hanım'ı babasıyla evlenmesi için isteyen ve bu işe önayak olan Yusuf'tur...

     Kendisinden hayli yaşlı olan bir kadınla evlenmesini garip karşılayanlara İbiş şu cevabı veriyordu: 'Siz bilmezsiniz, bu kadar öksüz çocuğa ancak bu kadın bakabilir, onun için evlendim." Gerçekten de Halime Hanım, onlara kendi çocuğu gibi kolkanat gerdi. Onlar da analıklarına karşı saygıda kusur etmediler. Halime Hanım, oğulluğu Eyüp'ün evinde 1970 yılında vefat etti... 

    İbiş'in Zehra Hanımdan olma bu yedi çocuğunun serencâmesi şöyle... İki kızdan büyük olan Ümmühan, Buruşakların Cemal eşi; küçük Sare de Gadıngızların Alaaddin eşidir. Oğlanlara gelince...

    Yusuf Tür

    En büyüklerinin adı Yusuf. Hacellerin Şebekahmet kızı Fatma ile evlendi. Düğünlerinin yapıldığı gün Eğret'te toplam yedi gelin inmiş, bu gelinlerden biri Fatma Hanım... Ayrıca bu evlilik yoluyla Gulizosman (Osman Koç), Gasabınibram (İbrahim Eser), Bidakge (Resul Eser) ve Kınilerin Kazım Arık ile bacanak oldular... 

    Biri kız dört çocukları oldu. Kızın ismi Zehra, yani İbişoğlu Yusuf'un ana adı...  Oğulları ise Osman, Mahmut ve Ahmet... Ahmet de Fatma Hanımın baba adı oluyor. Bu en küçük Ahmet, Şemşilerin Lütfi Şık kızı Ayşe ile evlendi. Uzun hikaye ama; bu evliliğe dair şunu belirtmek lazım: Ahmet'in anası ile Ayşe'nin ninesi kardeş. Yusuf ve Fatma adını verdikleri bir oğluyla bir kızı var; Yusuf asker, Fatma doktor...

    Ahmet'in abileri ve ablası Zehra, Osman ve Mahmut Eğret dışından evlendiler... Zehra'nın eşi Abdülhamit Akdemir sonradan Emniyet Müdürü oldu. Onların dört oğlunun isimleri de Ali, Kenan, Abdullah ve Muhammet'tir...

    Ortanca Mahmut, Kimya Mühendisidir. Afyon yerlilerinden Kocaşabanların kızını aldı. Halen ailesiyle Afyon'da oturuyor...

    Büyükleri Osman, Afyonlu Bursalıoğlulardan Müzeyyen ile evlendi. Selma, Semra, Fatma ve Yusuf olmak üzere üç kızıyla bir oğlu var...

    Mehmet Tür

    İbiş'in 1927 yılında doğan diğer oğluna, Molla Mehmet'in hatırasına Mehmet adını koydular. Mehmet, Guycuların Abdurrahman kızı Hatice Hanım ile evlendi. Biri kız üç çocukları oldu. Kızın adı doğal olarak Zehra, oğlanlar ise Halil (Mahmut) ve Mehmet adını aldılar... 

    Zehra, Tınaztepeli öğretmen Sami Akyol eşidir... Halil, Osmanköylü Emine Hanım ile evlendi. Hatice, Abdurrahman ve Yalçın adlarında üç çocukları var... Mehmet ise Takgasların Mehmethocanın kızı Türkan'dan torunu Birsen ile evlendi. Yasin, Yasemin ve Mehmet adlarında üç çocukları var. Mehmet düğüş sporlarıyla uğraşan milli sporcudur.  Ayrıca onun adı da Mehmet olmasıyla üç kuşaklık bir Mehmet serisi oluştu. Yalnız üçünün bir araya geldiği söylenemez; çünkü 1981 yılında İbişoğlu Mehmet, beş sene sonra 1986'da eşi Hatice Hanım vefat ettiler... Oğulları Mehmet de geçtiğimiz yıl, 2022'de öldü...

    Eyüp Tür

    İbiş'in 1929'da doğan ikinci oğluna Eyüp adını, ninesi Kezban Hanım koymuş. Hatırlanacağı üzere Molla Mehmet'in kayınpederi Garamehmetoğlu Eyüp idi... Onu Naymelerin Ramazan kızı Esma ile evlendirdiler. Naymelerin Aliciklerden, Alicik'in ise Garamehmetlerden olduğu unutulmasın... Esma Hanım, Döğerli Mücellit Ahmet Hocanın torunu oluyor. 

    Esma Hanım ile Eyüp'ün de altı çocuğu var. Oğulları Halit, Davut, Süleyman ve Ahmet... İki kızından büyük olan Zehra, Bacıların Ömer Değer ile; küçük olan Rahime de Gözelibanın Adem Tok ile evlendi...

    Büyük oğlu Halit, Dervişmehmet Aydın kızı Cemile ile evlendi. İbrahim, Hüsna, Eyüp, Meryem ve Medine Halit'in çocuklarıdır. Bu beş çocuktan sonra eşi Cemile Hanım, 2005 yılında vefat etti. Anıtkaya dışından başka bir hanımla tekrar evlenen Halit, halen Afyon'da oturuyor...

    Davut'a, kendisinin büyüğü olan ve 1,5 yaşında vefat eden kardeşinin adını koymuşlar. Mesleğinden dolayı 'Terzi Davut' olarak tanınır. Osmanköy'den evlendi. Ramazan, Fatih Mehmet ve Abdullah adını verdiği üç oğlu var. Büyük oğlan Ramazan, Terzi Davut'un ana-dedesinin adı; ikincisinin ismi Fatih Sultan Mehmet'e telmihen konulmuş. Küçük oğlana isim verilmesi ilginç bir hikaye... 28 Peygamberin adlarını ve çok sevdikleri 'Abdullah'ı birer kağıda yazarak kura çekmişler. Abdullah çıkmış... Üç kez tekrar edilen kura çekiminin hepsinde de aynı isim çıkınca çocuğun adı Abdullah olmuş... Davut da çocuklarıyla Afyon'da oturuyor; ancak Anıtkaya'da daha çok vakit geçirmenin planlarını yapıyor...

    Davut'un küçüğü Süleyman, Kumartaş'tan evlendi. Mehmet Ruhi, Hüsamettin ve Esra Süleyman'ın çocuklarıdır... 1998 Yılında Afyon'da bir iş kazasında vefat etti. Hüsamettin İzmir'de, eşi ve diğer çocukları Afyon'da oturuyorlar...

    Mollamehmet çocukları/torunları içinde Anıtkaya'yı terk etmeyen yalnız Eyüp'tür. Kendi çocukları da dahil, kardeşleri ve onların çocukları erken dönemde bir şekilde Afyon'a yönelmişler; ama Eyüp hanımıyla birlikte hep köyündeydi. 2013 Yılında kendisi, 2016'da ise Esma Hanım vefat etti...

    Ömer Tür

    Yaş sırasına göre dördüncü sıradaki oğlunun adı Ömer, 1932'de doğdu. Karacahmetli Cızzık İdris kızı Nazmiye ile evlendi. Nazmiye Hanımın annesi de bir kuşak önce Eğret'ten Karaacahmet'e gelin gitmiş; ama kimlerden olduğu belirlenemedi... 

    Erken dönemde Afyon'a yerleşen Ömer'in ikisi kız yedi çocukları oldu. Büyüklerinin adı Yahya, dedesinin dedesi adı.. Diğerleri; Zehra, Ziya, Sultan, İrfan, Yılmaz ve İdris... Hepsi de Anıtkaya dışından evliler. Yılmaz, 2016 yılında vefat etti...

    Askerliğini Kore'de yaptığı için İbişoğlu Ömer'e köydeyken 'Koreli' de deniliyormuş... Afyon'a yerleştikten sonra da Anıtkaya ile irtibatını koparmadı. Nazmiye hanımın vefatından sonra ikinci bir hanımla tekrar evlenen İbişlerin Ömer, 2019 yılında öldü...

    Şükrü Tür

    İbişoğullarının diğeri Şükrü 1934 yılında doğdu... Hakkında çok bilgi yok, zira O da erken dönemde Afyon'a yerleşti... Yahya Amcasının kızı Sare Hanım ile evlendi. Bir kız, bir oğlan iki çocukları var; Şennur ve Şeref... 2013 Yılında vefat etti...

    Yakup Tür

    Yukarıda sayılan yedi çocuktan ve yapılan iki evlilikten sonra Molla Mehmet oğlu İbiş, Cingenalilerin Şefika ile evlendi, bir oğlu daha oldu...  Adını Yakup koydukları bu son İbişoğlu, Gobakların Kelşaban (Şaban Kaçmaz) kızı ile evlendi. Kedivelilerin İbrahim oğlu Ramazan Ildız ile bacanak oldular....

    İkisi kız dört çocukları oldu. Bunlar; Mehmet, Yavuz Aslan, Laçine ve Leyla... Büyük kızı Laçine Kimya okudu, akademik yönü tercih etti ve Profesör oldu. O dünyadan Motor Teknolojileri Profesörü Fatih Aksoy ile evlidir... Küçük kızı Lale ise Hatiplerin Mehmet Necmettin Aykaç ile evlidir... Yakup da Afyon'da yerleşik...

    Mollamehmet oğlu İbiş, 74 yaşındayken vefat etti. Son eşi Şefika Hanım ise O'ndan sekiz yıl sonra, 1982 yılında öldü... 



22 Şubat 2022

Guycular

     Kardeşlerden birisi kuyuya düştüğü için sülaleye 'Guyucular' denmiş. O kardeşin hangisi olduğu tespit edilemedi. Yalnız kuyu hadisesinden sonraki bu lakaplama, sülalenin aslını gölgelemesin; Guyucular, Gademlerdir...


    Gademleri incelemeye devam edecek olursak...

    Gademlerin Ali-Fatma çocuklarından üçüncü oğul Ahmet kalmıştı. 1870'te doğan Ahmet, İsmihan ile evlendi. İsmihan Hanım kimdir, bilmiyoruz; ama Ahmet ile Danaların Mehmet bacanak oldular... Daha önceden  bir gelin Danalardan Gademellere; Ahmet'in ayrı anadan Ümmü/Ümmühan ablası da Danalara gitmişti. Körahmetin ninesi olan Ümmü Hanım sonra  Küpelilere gelmiş... Hasılı Danalar-Gademler irtibatının taşları çok önceden döşenmişti. Dolayısıyla Danalar-Guyucular arasındaki akrabalık bağının ikinci kademesi bu kabul edilebilir... 

    İsmihan ile Ahmet'in beş oğulları oluyor. Kuyuya düşen ve sülaleye yeni bir lakap kazandıran bu beş oğulun biri. Yalnız babaları Ahmet'e de 'Guyucu' dendiği, bu yüzden kuyuya düşenin kendisi olduğuna yönelik söylentinin varlığını da belirtelim. Guyucu Ahmet 1928 yılında, İsmihan Hanım ise 1939'da vefat ettiler... Şimdi onların oğulları Guyucuları teker teker ele alalım...

    

    Osman

    Büyük oğulları Osman, 1891'de doğdu. Hacılardan Ahmet kızı Halime ile evlendi. Halime Hanım, Kelsaleğin ablasıdır. Osman-Halime evliliğinden iki çocukları oldu; biri kız, biri oğlan. Kızları Şerife, Bodoğlunun hanımı olacaktır. 1931'de doğan oğullarının adını Seydi Ahmet koydular... 1943 Yılında Halime Hanım vefat etti... Osman Mola ise 1957'de öldü...

    Seydi Ahmet, biraz da esmer yapılı olduğu için kendisine 'Garaburun' lakabı takıldı. Çolağömerlerden Şerife ile everdiler. Şerife Hanım Şampayanın kardeşidir... Düğünleri 6 Şubat 1949 günü yapılmış. Bu tarihin günü gününe hatırlanmasının bir sebebi var. Gelin indiğinin ertesi günü Cuma imiş ve Ercebin Hüseyin Kaynar'ın cenazesini o gün bulmuşlar...

    Seydi Ahmet'in ileşberlikten esnaflığa çok geniş bir meşgale yelpazesi oldu. Bir ara küçükbaş hayvancılık yaptı. Kelsalek dayısıyla ortak keçi aldılar. 10 Nisan'da erken bir gırkımdan sonra peydahlanan sert soğuklarda keçileri kırıldı. Öyle ani bir kırım olmuş ki, Yataklardan ağıla gelene kadar sürünün yarıdan fazlası telef olmuş... Bu tarih, literatüre 'Garaburun gışı' olarak geçti. Ona yakın tarihlerdeki soğuklar hala böyle adlandırılır.

    Garaburunun üç oğlu var: Osman, Şevket ve Adem... Büyük oğul Osman, dedesinin adını aldı. Onu Omarcıklardan Altındişin Hasan kızı Emine ile everdiler. Kelapdıllanın Hasan Sancak ve Canalinin Mehmet Can ile bacanak oldular... Birisi kız üç çocukları oldu; isimleri Öznur, Ahmet ve Özcan... Öznur, Almanmahmut oğlu Ahmet Öztürk eşidir... Ahmet ise Paşanınömer kızı Dudu ile evlendi. Çocuklarından birinin adı da Osman. Guyculardaki üçüncü kuşak Osman oluyor... Garaburunun Osman 1995 yılında, eşi Emine Hanım ise 2011'de vefat ettiler...

    Ortanca oğul Şevket de Arzılardan Ömer kızı Saynur ile evlendi. Bir kız, bir oğlu var. Kızı Özgül Bükürlerin Hüseyin oğlu Ali eşidir... Oğlunun adı Nevzat...

    Garaburunun küçük oğlu Adem'dir. Olcaklı/Almanyalı Yaşar kızı Güldane ile evlendi, Etemin Hasan ile bacanaktır... Biri oğlan üç çocukları var. Büyük kızı, Manavların Dodiri torunu Mehmet Ali Öztürk eşi; küçük kızı, Berberlerin Emin torunu Harun Öztürk eşidir. Oğlu, Garaburunun adı olan Seydi Ahmet...

    2015 Yılında eşi Şerife Hanım vefat etti. Bundan sonra Garaburunun Anıtkaya'dan ayrıldı. Önce Antalya'da evlendiği haberi, sonra 2023'te cenazesi geldi... 

    Burada bir not olarak şunu da belirtmeliyiz ki, sonradan Guycuların Osman'ın güveyisi olacak Boduoğlu lakaplı Yahya Soylu da bu evde büyümüş... Mehmet Cemal Çerkez çeteler tarafından şehit edilince, Melezlerin kızı Eşe Hanım küçük oğlu yanında tay olduğu halde Osman'a varmış... Hacıların kızı Halime Hanıma eş/kuma geldiği, yahut Halime Hanımın vefatından sonra evlendikleri anlaşılıyor. Zira Halime Hanımın vefat tarihi konusunda netlik yok (1933/1943)... Eşe Hanımın burada çocuğu olmamış. 1939 Yılında Eşe Mola olarak vefat ettiği kayıtlarda yazıyor... Ancak bu kayıtlara da güvenmemek lazım; çünkü Bacıdedenin defterinde Boduoğlunun annesinin 1961'de öldüğü kayıtlı. Aslında olan şuydu; Osman'ın kızı ile Eşe'nin oğlunu everdiler. Eşe Hanım da oğluyla birlikte evden ayrıldı, belki Osman'dan da... Bu ayrılık kayıtlara ölüm olarak işlendi...


    Ali

    Ahmet'in beş çocuğunun ikincisi Ali 1894'te doğdu. Kendisi hakkında yazılı veya sözlü başka hiç bir bilgi bulunmuyor. Yalnız köyü tespit edilemeyen Afyonlu Çanakkale şehitleri arasında şöyle bir bilgi buldum: "Birinci Kolordu, Birinci Alay, Birinci Tabur, Birinci Bölük Piyade Eri, 1894 doğumlu Afyonkarahisarlı Ahmet oğlu Ali, 8 Mart 1915 tarihinde, Akbaş Nakliyat Hastanesinde şehit oldu."


    Süleyman

    Guycuların Süleyman 1901'de doğdu. Delimam kızı Hayriye ile evlendi. Hacca gittikten sonra 'Hacıguycu' diye lakaplandı.... Biri kız üç çocuğu oldu. Kızı Latife Delibanın Keskin Halil eşidir. Keskin Halil'in ninesi Nazik ile Latife'nin annesi Hayriye kardeş. Yani Delimamın kızları...

    Oğlanların büyüğü Ahmet 1930'da doğdu... Önce Hassönlerin Ömer kızı Şerife ile, sonrasında Doğvellerden Neslihan Hanım ile evlendi. İki hanımından altı çocuğu oldu. Kendisinden hep 'Guycuların Ahmet Hoca' diye söz edildi. Uzun yıllar Afyon İmaret Camiinde görev yaptı. 2018 Yılında Afyon'da vefat etti...

    Ahmethocanın Şerife Hanım'dan iki oğlu var, İbrahim ve Süleyman... İbrahim'i Güçcük Halil kızı Eşe (Ayşe) ile evlendirdi. İkinci Hanımı Neslihan dolayısıyla Güçcük Halil ile bacanak olmasının bu evlilikte etkisi var. Ayrıca Güçcükhalilin ninesi (Faddik Nine)nin de Guyucu Ahmet Dedenin kardeşi olduğu unutulmamalıdır... Küçük oğlu Süleyman'ı ise Bokuşak Halil kızı Ümmühan ile evlendirdi... Süleyman'ın dedesinin adını aldığı malum...

    Ahmet Hocanın Neslihan Hanımdan da dört çocuğu var. İkisi kız, ikisi erkek olan bu çocuklar; Ali, Fatma, Emine ve Zeki...  Erkekler Anıtkaya dışından evlendi, kızlar da Anıtkaya dışına gelin oldular. Büyük oğlan Ali 'Sarı Ali' diye biliniyor. Tabi burada önemli olan lakabı değil; adı... Gademlerin Ahmet'in beş oğlundan ikincisi olan Ali... Guycuların Süleyman, ağabeyinin hatırasını kendi torununda yaşatmak istemiş gibi. Ayrıyeten Guycu dedenin de baba adı Ali'dir...

    Süleyman'ın küçük oğlunun adı Adem. Bayramgazili ilk hanımından oğlu Enver dünyaya geldi. Bu ilk hanımının vefatı üzerine Hacellerin Mustafa kızı ile evlendi, Ondan da Adem ve Hayriye adında iki çocuğu var. 

    Büyük oğlu Enver, Aşşağılıların Kel Ahmet kızı Hatice ile evlendi ve Hakan ile Meryem adında çocukları oldu. Hakan, Tahtalının Mısdık kızı Yeliz ile evlendi; Meryem de Yörüklerin Ahmet oğlu Ragıp eşi oldu... 

    Küçük oğlu Adem de Kantinlerin Haciban kızı Fadime ile evlendi. Onun da bir kız, bir oğlu oldu. Oğlu Sülümenli'den evlendi, kızı Esra ise Şekeralilerin Ali eşidir.

    Guycuların Süleyman oğlu Adem tek kızına anası Hayriye'nin adını koydu. Hayriye, Yahyalardan İbrahim oğlu İsmail eşidir... 

    Eşi Hayriye Hanım 1968 yılında vefat etti. Hacıguycu lakaplı Süleyman Mola ise daha uzun süre yaşadı ve 1987'de öldü...


    Abdurrahman

    'Guycunun Apdıraman' 1906 yılında dünyaya geldi. Damcının kızı Ümmühan ile evlendi. Şimdi Gasaphalil (Halil Temel)in evi olan haney ev 'Damcı' denilen zatın evi idi. Onun kızı olan Ümmühan bu yüzden böyle lakaplanmış. Damcıgızı ile evliliğinden Hatice adında bir kızları doğdu. Hatice, İbişlerin Mehmet'in hanımı oldu. Ümmühan Hanım 1976 yılında vefat etti...

    Son dönemlerinde, uzun-beyaz sakallarını yüzlerine sürdürmek için çocuklar Guycunun Apdıraman Dede önünde sıraya dizilirdi. Güya yüzlerine sürülen bu sakalların aynısından kendilerinde de çıkacaktı. Bir de sakal sürme seremonisinden sonra şeker dağıtıyordu ki çocukları cezbetmesinin gerçek sebebi bu olabilir.

    Kuran Kursu bahçesine ekilen çimler biçilirken dayanamamış, ayakta zor durduğu halde diz çöküp tırpan sallamaya başlamıştı. Gençliğinde yaman bir orakçıymış... 1981 Yılında vefat etti...


    İbrahim

    Gademlerin Ahmet'in en küçük oğlu İbrahim 1910 yılında doğdu. Danaların Mehmet kızı, yani teyzesinin kızı Satı Hanım ile evlendi. Böylece Gademler ile Danalar arasında kurulan iki kademeli akrabalık bağı, Guycular dalında üçüncü kademeye ulaşmış oldu.  Satı-İbrahim evliliğinden üçü kız beş çocukları var. 

    Kızlarından Fatma, Osmanköy; Refiye de Kumartaş'a gelin gitti. Küçük kızı Sare ise Kösenin Mehmetin ikinci hanımı oldu.

    1936 Yılında doğan büyük oğluna, babası Ahmet'in adını koydu ve onu Galgancıların Osman kızı Şerife ile evlendirdi. Çocukları olmadı, Sevdiye adında bir kızı evlat edindiler. Ahmet 2005'te öldü...

    Diğer oğlu Abdülkadir 1938'de doğdu. Abdil olarak bilinen bu küçük oğlu Eğret dışından bir hanımla evlendi. Çocukları Perihan, Kadriye ve İbrahim'dir. Oğlanın adı doğal olarak dedesine işaret ediyor. Abdil de 2016 yılında vefat etti...

    Guycuların İbrahim hacca gittikten sonra 'Hacıguycu' olarak tanındı. En küçük çocuğu Sare doğduktan bir kaç yıl sonra, 1951'de eşi Satı vefat etmişti. Afyonlu bir Hanımla evlenip oraya taşındı; lakin Anıtkaya ile bağını koparmadı. En azından haftada bir cumartesi günü pazara gelip yumurta toplayıp götürdü. Hacıguycunun evinin yerinde şimdi Güçcük Halil ve Güçcük Ahmetin evleri var. Çünkü Afyon'a göçmeden evvel evini Faddiklere satmıştı. Hatırlanacağı üzere Faddik Nine Hacıguycunun halasıydı... 

    Gademlerin Guycular dalı, öncekiler gibi Çatak soyadını değil 'MOLA' soyadını seçmişler. Guycuların beş oğlu arasında -Ali hariç- başka bir soyadını alan yok, tamamı MOLA...



20 Şubat 2022

Hacemirlahlar

 

    Emiralanoğlu Abdurrahman'ın en küçük oğlu Emrullah, 1846'da doğdu. Çocukluğu, delikanlılık dönemi filan bilinmiyor. İki hanımla evlenmiş, biri Taşçıoğlu Mustafa kızı Fatma Hanımdır. Taşçılar, son ferdi 1950'lerde vefat etmiş Tekirdağ kökenli bir ailedir. İkinci eşi Şerife Hanım Abdullah/Kerime kızı, Emiralilerden veya Eğret dışından olduğu düşünülüyor. Gıdilerin Hasan Hüseyin'in teyzesidir...

    Emrullah, Fatma ve Şerife Hanımlarla aynı anda evliymiş; iki hanımı var yani. Bununla beraber çocuğu yok, Allah vermemiş... Hangisi ilk bilmiyoruz, ama ikinci eşini alma sebebi de çocuk olabilir... Hatırlanacağı üzere, kardeşi Molla Mustafa'nın da onbir kızı olmuştu. Takdir; kimine öyle, kimine böyle...

    Molla Mustafa'nın onbir kızından biri olan Ümmühan Eğret dışına, Kütahya'ya gidiyor. Zığra/Zığla köyünden Şaban'a varıyor... 1888 Yılında bir oğulları doğduğunda adını Abdullah koyuyorlar. Başka çocukları var veya yok, bilemiyoruz... Gel zaman git zaman, Hem Ümmühan hem de kocası Şaban ölünce öksüz kalan çocukların birini (Abdullah'ı), Eğret'te çocuğu olmayan Emrullah evlatlık olarak yanına alıyor. Kardeşi Molla Mustafa'nın torunu Abdullah artık, anasının köyü Eğret'tedir...

    Abdullah günlerini kaz güderek geçirir. Ya da ona bu görev verilmiştir. Hep kaz peşinde görüldüğü için kendisine 'Gazcı' lakabı takılır. Vakti geldiğinde Hacımahmutların Manav Ahmet kızı İsmihan ile evlendirirler. İsmihan Manavların Körlanın ablasıdır. Esasında Abdullah ile İsmihan el değil, teyze çocukları. Anneleri Ümmühan ile Emine, Molla Mustafa'nın kızlarıdır...

    Abdullah ile İsmihan evliliğinden iki çocukları dünyaya geldi; biri oğlan, biri kız... Kızın adı Ayşe idi; Hacı Emrullah, torununa kendi anasının adını koymuş besbelli... Ayşe'ye babasına nisbeten 'Gazcıgızı' dediler. Gazcıgızı, önce Dananın İsmail'e vardı; Keliban ile Dalmışın analarıdır. Kocası öldükten sonra Kekliklerin Kel Alinin oğlu Kelırmızana vardı. Celepessanın Hanımı Müzef Kelırmızandan... Gazcıgızı Ayşe Tül, 1975 yılında öldü...

    İki çocuğu doğduktan sonra Gazcı Abdullah, Cihan harbi yıllarında vefat etti. Eşi İsmihan Hanım ise on onbeş yıl sonra, 1930 yılında öldü... O sırada İsmihan Hanımın kaynanalığı, ilk Hacı Emrullah'ın ilk karısı Daşçı kızı Fatma hayattaydı. 1936 Yılında vefat ettiğinde 87. yaşını doldurmak üzereydi...

    Gazcı Abdullah'ın 1910'da doğan oğluna da Emrullah adını koydular. Doğal olarak dede Hacı Emrullah'ın ismi...  Yirminci yüzyılın meşhur Hacı Emrullah'ı, daha hacı olmadan önce, aynı sülaleden Çiloğlanın kızı Emine ile evlendi. Emine Hanım çocuksuz olarak erken vefat etti... 

    İkinci olarak Hacıların Kelsalek kardeşi Ayşe ile evlendi. Hatırlanacağı üzere, Emrullah'ın anası İsmihan Hacımahmutlardandı. Ayşe Hanımın anası Gara Ayşa da Hacımahmutlardan, Hafızın halasıdır... Bu arada Hacılardan evlenmekle, Garaburunun babası Guycunun Osman Mola ve Hamzaların Mehmet Ali Kaya ile bacanak oldular...

    Emrullah ile Ayşe Hanımın altı çocukları oldu; büyükten küçüğe isimleri Fadime, Halil İbrahim, Veysel, İsmihan, Şaban ve Emine...

    İlk çocukları Fadime 1936 yılında doğdu. Şeker Alinin Veli'nin eşidir. Anlaşıldığına göre oğlu Halil İbrahim ile 'değişik' usulü evlenmişler. Bu, Eğret'te sık rastlanan bir adet... Fadime Hanım 2002 yılında öldü...

    İkinci çocuklarının adı Halil İbrahim'dir. 1939 Yılında doğdu. Şeker Ali kızı Emine ile evlendi, henüz çocukları yoktu... 1958 yılında, çoraktan gelirken traktörün altında kalarak vefat etti...

    Halil İbrahim'den sonraki büyük oğlunun adı Veysel'dir, 1941'de doğdu. Onu Çakırosman kızı Satı ile everdiler. (Nineleri kardeş)... Veysel'in ikisi kız dört çocuğu oldu: Halil İbrahim, Abdullah, Emine, Ayşe... Çocuklara isim koyarken tesadüfe mahal bırakılmıyor, her birinin geçmişte bir karşılığı var...

    Emrullah'ın diğer kızı İsmihan 1943 yılında doğdu... Ninesinin adını alan İsmihan,  Hacılardan Kelarzımanın Bahattin eşi olacaktır. Burada Bahattin ile İsmihan'ın hala-dayı çocukları olduğunu hatırlatalım...

    Şaban, Emrullah'ın küçük oğludur, 1948'de doğdu... Bu isim tanıdık gelmelidir, zira Gazcı Abdullah'ın baba adı idi... Gulizosman kızı Fadime ile evlendi. İki kız, bir oğlan olan çocuklarının isimleri: Ömrüye, Ömür, ve Ali... Ömrüye, yine Apdıramanlardan sayılan Cavaların Ramazan oğlu Ahmet eşidir... Şaban Onay, 2008 yılında vefat etti..

    En küçük çocuğu Emine. Hacımamutlardan Ayımevlüt oğlu Cemil ile evlendi. Dipteki Garayşa nine, aynı zamanda Ayımevlütün de halası olduğunu hatırlatırım...

    Hacca gittikten sonra, dedesi gibi 'Hacıemirlah' diye bilinen Apdıramanların Emrullah, cömert bir hayırsever olarak tanındı. Soyadı kanunu sonrası 'ONAY' soyismini aldıkları için, son dönemlerde 'Onaylar' diye de çağrıldılar. Eşi Ayşe Hanım 1978 yılında vefat etti. Hacıemirlah ise ondan bir kaç yıl sonra, 1982'de öldü...

    Hacemirlahlar ile, Apdıramanlar sülalesi tamamlandı. Vaziyet şudur: Cavalar, Emirlahlar, Şekeraliler, Hatcamemet, Cıldır, Bakkalırmızan... Bu evlerin oluşturduğu adayı düşünelim... Güneyindeki Hatipler/Gobaklar hariç, o ada Apdıramanlar oluyor. Rivayet o ki, evlerinin karşısı Apdıramanların harmanyeriymiş... Onun ötesi de Ayanoğullarının tarlası...



17 Şubat 2022

Gademler

    

      Bugün Anıtkaya'da Kadem isimli biri yok, bir asır evvel de yokmuş. Daha önceleri çok revaçta olan bir isimmiş. Ona ilk olarak 16. yüzyıla ait Tahrir Defterlerinde rastlıyoruz. Sonraları gözden düşmesi normal karşılanmalıdır. Bununla beraber köklü bir sülalenin adı olmuş ve 'Kademler' olarak o sülale hala var. Şimdi yerinde yeller esen, ancak ellili yaşlardakilerin hatırlayabileceği Gademguyusunu bu sülaleyle ilişkilendirebiliriz.

    Gademlerin izine ilk olarak Tanzimat öncesi belgelerde rastlıyoruz. 'Musaoğlu Osman' adındaki kalabalık bir ailenin reisi olan Osman; uzun boylu, kumral sakallı biri olarak tanıtılıyor. Doğum tarihi olarak 1795 yılı görünüyor... Dört oğlu var:
    1. Musa; 16 yaşında. Uzun boylu, taze bıyıklı. Askere kaydı yapılmış...
    2. Mustafa; 15 yaşında. Uzun boylu, taze bıyıklı...
    3. Ali; 11 yaşında. Henüz bıyıkları belirmemiş...
    4. Ahmet; 3 yaşında...

    Musaoğlu Osman'ın durumu böyleyken, 1904 kayıtlarının Gademlerinden geçmişe doğru giderek ona ulaşmak çok zor... Çünkü Çolakoğlu Mehmet diye kaydedilen geniş ailenin hemen altında Çolakosmanoğlu Salih var. Dolaksızların atası olan Çolakosmanoğlular 1831'de iki haneler ve biri de Çolakosmanoğlu İbrahim'dir... İki sülalenin bağlantıları günümüz için de malum; ayrıyeten hem 1831 hem de 1904 belgelerinde yine alt alta kaydedilmişler. Kısaca, Çolakosmanoğlu İbrahim'in Gademlerin atası olduğu fikri ağır basıyor. 

    Öte yandan Musaoğlu Osman kanadı ise Guycular-Danalar yakınlığıyla Gademlere bağlanıyor. Bu önemli ayrıntı burada dursun, incelemeye devam edelim...

    1840 Yılı gibi Musaoğlu Osman ailesinin vaziyeti yukarıdaki gibi tespit edilmiş... 1848 yılında Baba Osman vefat etti. Elimizde tereke kaydı var. Buna göre merhum Osman'ın eşi, çocuklarının anası Ali kızı Neslihan'dır. Onun dışındaki varisler ise şöyle sıralanmış:
    1. Abdullah; büyük oğlu...
    2. Mustafa; büyük oğlu, kardeşlerine vasi...
    3. Ali; askerde, abisi vasi...
    4. Ahmet; küçük oğlu, abisi vasi...
    5. Aliye; yaşı küçük kızı, annesi vasi...
    6. Emine; yaşı küçük kızı, annesi vasi...

    Tereke kararında dikkati çeken değişikliklerden biri, kız çocuklarının da kaydedilmesidir. Nüfus kaydında kadınlara yer verilmemişti. Ayrıca büyük oğulun Musa yerine Abdullah olarak yazılması da önemli. Nüfus kaydı, mahkeme kararına göre daha resmi sayılabilir. Resmiyette isimler ne olursa olsun, günlük hayatta nasıl sesleniliyorsa terekeye öyle geçirildiği anlaşılıyor.  

    Terekeden sonra Gademleri takibi sürdürüyoruz... Altı kardeşten 20. yüzyılda tespit edilebilen sadece Ali var. Askerdeyken veya döndüğünde koluna bir iş gelmiş olmalı, çünkü çocukları 'Çolakoğlu' diye kaydedilmişler. 

    Kademlerin Ali önce Havva Hanımla, daha sonra da Fatma Hanım ile iki evlilik yaptı. Kafalar karışmadan belirtelim; Fatma Hanım Karamehmetoğlu Alicik kızıdır, Yirminci yüzyılda Alicikler olarak bilinecek Çakıriban ve Naymelerin dedesinin kardeşi oluyor. Afyon kökenli Aliciklerle kurulan bu yakınlık da önemlidir ve öncesine bakmak gerekir. Karamehmetoğlu Ali Afyon'dan Eğret'e geldiğinde Gademlere bekar durmuş. İyi ahlakı ve çalışkanlığıyla göz doldurunca Alicik lakabı takılmış ve Gademler kızlarını Alicike vermişler. Emine adındaki bu Gademler kızı, Gademlerin Ali'nin halası olabilir; dolayısıyla halasının kızı Fatma ile evlenmiş olması muhtemel...  

    Bu arada insanlar Ali'ye, 'Gademali' demekte. Aileden söz ederken de bu ad 'Gademeller'e dönüşüyor. Yani Gademler ana sülalesinin altında bir alt dal olarak Gademeller ortaya çıkıyor.

    Bir mahkeme kaydında Gademellere açıkça işaret var. Tabi burada önemli olan, Ali'nin adında 'Kadem'in bulunmayıp tamamıyla sülale adı olarak 'Kademalioğlu Ali' ibaresinin kullanılmasıdır. Yani 16. Yüzyıl kayıtlarında rastlanan 'Kadem'e dayanan bir sülaleden bahsediyor olduğumuz çok açık... 

    Dönelim Gademlerin Ali'ye... Havva Hanımdan bir kızı var, Ümmühan/Ümmü adında. 1845'de doğan Ümmühan, Danaoğlu Mehmet eşi olacak; lafı dolandırmayalım, Körahmetin ninesidir. Fakat kocası Dana Mehmet öldükten sonra aslen Osmanköylü Berberoğlu Mehmet Ali'ye vardı. Orada da Osmanköylünün Süleyman, Urganlı ve Tekenin nineleri olacaktır... 

    Gademalinin, Fatma Hanımdan ise altı çocuğu var. Kızlar Fatma ve Güllü... Dört oğlu Osman, Mehmet, Ahmet ve Abdullah'tır... 

    Küçüklerinin adını ben uydurdum, aslında kayıtlarda okunmuyor. (İsmi bilinemeyen kişilere 'Abdullah' demek yaygın bir uygulama, zira kelime anlamı 'Allahın kulu' demek olduğundan bunda bir yalan yok.) 1877'de doğan Abdullah, İsmail kızı Emine Hanım ile evlendi. Emine Hanım'ın Danalar kızı olduğu tahmin ediliyor, çünkü Danalarla daha önceden bir bağ kurulmuştu... Neslihan adında bir kızı olduktan sonra erken vefat ediyor... Asıl adını tespit edemediğimiz 'Abdullah'ın durumu böyle... 

    Üç numaralı Ahmet'ten Guyculara çıkacağımızdan, onu diğer başlığa havale ederek geçiyoruz.

    Mehmet ise 1904 kayıtlarında Çolakoğlu diye kaydedilen ve ailenin reisi olan kişidir. Banguş Osman'ın babası olduğu için 20. yüzyıl Gademlerinin ana direği kabul edilebilir. Ayrıca Gadıngız lakaplı kızı da Şeherlioğlu Ahmetçavuşun eşidir...

    Büyük Gademalinin, kayıtlar tutulduğu sırada hayatta olmayan büyük oğlu Osman'a gelince... Bilinen son Gademalinin babası, Gatgala Osman'ın dedesidir.

    'Abdullah' dışındaki üç oğlanın macerası ayrı başlıklarda ve daha ayrıntılı olarak ele alınıp Gademler konusu noktalanacak; ama Ümmühan'dan bahsettik, diğer iki kızı da unutmayalım...

    Bunların büyüğü, 1860 doğumlu Fatma/Fadime'dir... Emiralilerin Halil eşi oldu. Sonradan kendisine Faddik denilecek ve bu sülalesinin adı olacaktır... Güçcükhalil ve Güçcükahmetin ninesidir... 

    Küçük kızı Güllü ise 1878 yılında doğdu. Evlenmedi ve o vaziyette abisi Sarımehmetin yani Gademlerin evde 1939 yılında vefat etti...

    


12 Şubat 2022

Bıgalılar


    Akyaprak köyünden 12 hane çıkmışlar Afyon’a doğru…  Cihan Harbi yılları olduğu söyleniyor; ama 1918-19 gibi milletin harp sonrası perişan olduğu Mütareke yılları da olabilir… Macur olarak bildiğimiz Cumalı köyüne yerleşmişler. Cumalı köyü Balkan göçmenleri için yüzyılın başında oluşturulmuştu. Biga’dan kalkıp gelen bu insanlar da Cumalı’ya yerleştiğine göre önceden aralarında bir irtibat olmalı. Cumalı’dan 20 yıl kadar önce Rumeli göçmenleri orada iskan edildiğine, ayrıca yüzyıl başında yeni muhacirler de yerleştirildiğine göre, belki Akyaprak köylüleri ile akrabalar…

    O dönemde her yerde perişanlık tütüyor. Cumalı’ya gelip yerleşen yeni aileler de güllük gülistanlık bir yer beklemiyor; yokluk, yoksulluk burada da aynı. Herkes karnını doyurma derdinde… Cumalı köylüsü iskan edilirken Eğret arazisinden verilen tarlalar onlar için bile yeterli değil. Ziraat yapamazlar yani… Bu yüzden çevre köylerde rızık aramaya başlamışlar…

    Bir karıkocanın nasibine Bayramgazi düşmüş. Gitmişler oraya sığır denk gelmiş sığır gütmüşler, çoban durup koyun gütmüşler. Bir oğulları varmış, öylece yaşar giderlerken adam ölmüş… Ayşe Hanım elin memleketinde oğluyla bir başına kalmış…

    Çanakkale gazisi Kekliklerin Türkmenoğlu Kelali o yıllarda birine çoban durmuş ağılda koyun güdüyor. Komşu köy çobanları birbirini tanıyorlar. Bu kimsesiz güzel dul kadınla evlenmek istiyor. (Ayşe Hanımın çok güzel çakır gözlü sarışın bir kadın olduğu torunu tarafından özellikle vurgulandı.) Ayşe Hanım da bu teklifi kabul edince evleniyorlar, artık ağılda yaşıyorlar…

    Köydekilerin de bu durumdan haberi yok, yalnız kadın elbisesi de istediği bir gün bu malzemeleri büyük oğlu Resul (Hacıiresil) getirdiğinde Ayşe Hanımı görüyor ve gördüklerini köyde evdekilere anlatıyor. Meğer Kelali ilk eşi Dudu (Anadudu)dan sonra Dandırlı bir hanımla daha evlenmişmiş. Anadududan iki oğlu (Hacıiresil, Kelırmızan) ve Dandırlı Hanımından da bir kızı (Fatma/Fadime) var… Tabi  Ayşe Hanımla evlenirken bunlardan hiç bahsetmemiş…

    Resul’un anlattıklarını duyunca ikinci hanımı küplere biniyor. Kızını kucakladığı gibi ağıla varıyor. Baksa ki denildiği gibi bir kadın var… Kelalinin kandırdığı bu kadına karşı çok müşfik davranıyor, hatta;

    -‘Bir fırının altı da yanar, üstü de yanar… Al bu basmaları da güle güle giy…’ diyerek kadını kabul edebileceğini söylüyor. Yalnız köydeki durumu, Kelalinin ilk hanımından iki oğlu olduğunu filan anlatıyor, kocasını affetmeyeceğini söyleyerek kucağındaki kızı da bırakıp Dandır’a çekip gidiyor… Koyundan gelen Kelali kızını orada görünce, meseleyi anlıyor. Hafif bir tartışma yaşanıyor yeni karısıyla aralarında; ‘niye evli olduğunu söylemedin’ filan diyor Ayşe Hanım. O da haklı olarak ‘söylesem bana gelmezdin’ diyor…

    Bundan sonra Ayşe Hanımın Eğret günleri başlıyor… Eve varıyorlar, iki oğlan bir Nine… Kelalinin anası Kekliklerin Fadime Nine o sıralar sağ, fakat çok yaşlı…  Terk edip giden Dandırlı kadından bir kız çocuğu, bir de kendi yanında tay gelen oğlu Ali var… Çok geçmeden kız çocuğu ölüyor, bir süre sonra da Ali vefat ediyor. Öldüğünde Ali yedi yaşındaymış… Ayşe Hanım fakirlikten fırın filan yakıyor… O günlerde hamile…

    Hikayeye bak sen… Eğret’te bunlar olurken, Arapların İsmail (Şahısmeyil) Çanakkale’de asker… Deveci lakabını hak ettiği günlerde Biga’da askeriyenin deve katarına bakmakla görevli… Bu işte daha acemiymiş herhal, develerden çekinirmiş; bilmediği, tanımadığı bir hayvan çünkü… Avlularına ıhdırdıkları develerden onun korktuğunu gören kadın, elinde ayranla yardımına yetişmiş… Deveci, ayranı içerken onu getiren kadını birine benzetecek olmuş; düşünürken düşünürken, Kelalinin yeni eşi Ayşe Hanımın siması ile bu kadınınki aynı olduğunu anlamış ve bunu kadına söylemiş. Kadın da Ayşe adında bir kızı olduğunu, kocasıyla buradan ayrıldıklarını, nereye gittiklerini ve akıbetlerini bilmediğini söylemiş. Onun üzüntüsüyle ağlamaktan gözlerinin feri kaçtığını da eklemiş… Deveci, Eğret’e izne gittiğinde bunu kendine vazife edinmiş; Ayşe Hanımı fırından çağırtıp anasını babasını, köyünü sormuş. Ayşe’nin, Habibe Hanımın kızı olduğundan emin olunca durumu anlatmış. İzin dönüşünde Ayşe Hanımdan bir mektup götürmüş Biga’ya, orada da heyecanlı anlar yaşanmış… İsmail ile Habibe Hanım Karakol marifetiyle kızlarının yanlarına gelmesini istemişler. Daha doğrusu kaçırıldığını ileri sürüp şikayetçi olmuşlar. Yol parasını da gönderip, kızlarının getirilmesini istemişler…

    Eğret’e dönelim…  Kelali, ana babası bulunan karısının Biga ziyaretine sıcak bakmıyor. ‘Doğum yaptıktan sonra ben kendim götürürüm’ diyor… Ve bir kızı dünyaya geliyor. Adını Kezban koyuyorlar. Bu ismin Kelalide mühim bir hatırası var… Eğret dışına gelin giden karınkardeşinin adı… Çocuk kırkı çıkıp 5-6 aylık olunca yolculuğa dayanabileceğine kanaat getiriyor ve ailesini alıp Biga’ya gidiyor… Akyaprak Köyüne varıyorlar, ama dönüş için izin yok… Kızlarını bırakmıyor yaşlı ana baba, damatlarının da oraya yerleşmesini teklif ediyorlar. Eğret’te çocukları ve anası olduğundan bunu kabul etmiyor Kelali, köyüne yalnız dönüyor… Ertesi yıl tekrar geldiğinde artık Kezban da 1,5 yaşında. Lakin eşini yine bırakmıyorlar, hatta eve bile yaklaştırmıyor, boşandırıyorlar… Hukuken Kezban’ı babası alması gerekirken onu da annesi Ayşe Hanım vermek istemiyor; kızını kendine bıraksın diye Kelaliye tazminat bile ödüyor… Neticede Kelali Eğret’e yine eli boş dönüyor… Kezban 4-5 yaşlarındayken onu almak için bir deneme daha yapmış Kelali, yine başarılı olamamış; ama artık aklı eren Kezban, bu sefer babasının ardından ağlamış…

    Bu arada Ayşe Hanımı, Çelikgürü köyünden üç çocuğuyla dul kalmış Yusuf adlı birine kocaya vermişler. Yusuf da Kelali gibi gazi, Yemen’de çarpışmış…  Kelali ise kızıyla irtibat kopmaması için mektuplar yazmış. Kocası Yusuf, bu mektuplardan Ayşe Hanım ve kızını haberdar etmemiş; o da eşinin kendisini terk etmesinden korkuyor… Böylece yıllar geçmiş, Kezban büyümüş. Yusuf’un oğluyla evermek istedilerse de Ayşe Hanım buna karşı çıkmış… Aynı köyden Sabri adında başka bir delikanlıya vermişler… Böylece Kelalinin kızı Kezban dünyaevine girmiş oluyor…

    1944/45 yılında Sabri Kocausta ile evlendiler. Bir kızları oldu öldü, sonra 1947’de Ahmet ve 1949 yılında Mehmet adını verdikleri iki oğulları oldu. Sabri fakirdi, koruculuk yapardı filan; ama bu dert değildi… Daha büyük bir sıkıntıları vardı. Kezban Hanımın nüfus kaydı ile ilgili olan bu problem yüzünden evlilik resmileşemiyordu yahut buna benzer bir şey… Yani baba olarak Kelalinin mudahalesi gerekiyordu. Oysa gelen mektupları babalığının imha etmesi sebebiyle babasıyla da irtibatı yoktu. Sağ mı ölü mü, bilmiyordu…

    Komşularından biri Afyon’da askerdi. İzinde bulunduğu bir gün, Kezban Hanımın derdine derman olacak fikrini söyledi; Adliye’de bulunduğu için Eğretlilerle çok muhatap oluyordu. Kızının sağ, evli ve iki çocuk sahibi olduğu, fakat böyle böyle bir sıkıntısının bulunduğuna dair Kelaliye haber gönderecekti…

    Öyle de yaptılar… Kızının sağlık haberlerini alan Kelali, Karakol aracılığıyla telgraf çekerek onları Eğret’e çağırdı…  Geldiler… İşlerini halletmek üzere geldikleri babasının köyüne yerleşeceklerini bilemezlerdi…

    Aslında Kezban Hanım Eğret’i sevmemiş, bir müddet sonra Biga’ya geri dönmek niyetindeymiş. Lakin  kocası oradaki durumlarından da pek memnun olmadığı için aksini düşünüp buraya yerleşmek istediğini söylemiş… Eğret’te kendince bir şeyler çevirebileceğine gözü kesmiş olmalı…  Galiba kayınbiraderleri Hacıiresil ile Kelırmızan da bu kararında etkili olmuşlar…

    Memleketleri itibariyle lakapları da hazır olan Bigalılar, yerleştikten sonra Çakırlarla beraber hayvancılık yapmaya başlıyorlar… Eğret’e yerleşen Bigalıların buradaki hayatında Çakırların önemi büyük… Akyaprak olsun, Çelikgürü olsun; yüzyıl başlarında bu iki köye Rumeli muhacirleri yerleştirilmişti. Hatırlanacağı üzere Çakırların Fatma Ninesi de bir Rumeli Muhacirinin kızıydı ve o yıllarda hayatta idi. Bigalı Sabri’yi Eğret’e bağlayan bir etken de bu husus olabilir. Çakırlarla hayvancılıkla başlayan ortaklık, zahirecilikle devam etmiş ve tam 17 yıl sürmüş…

    İlk yıllarda köyde değişik yerlerde durmuşlar. Mesela kızları Şaziye Bokuşakların evde doğmuş, yıl 1953… Sonra Samancıların evin altına kendilerine ait bir ev yapmışlar, damıyla samanlığıyla… 1963’te Afyon’a taşınınca evi Akbaşların Mustafa’ya satmışlar…

    Afyon’a taşındıktan sonra da Çakırlarla zahire işinde ortaklıkları devam etmiş, ta ki oğlanlar evlenene kadar… Sonra bu işi oğlanlar hem Afyon’da hem Anıtkaya’da olmak üzere sürdürmüşler… Daha Afyon’a taşınmadan 1957 yılında Biga’dan Ayşe Ninenin ölüm haberi gelmiş. Ardından da Kelali Dede vefat ediyor… 

    Bigalı karı kocaya gelince... 1949 Yılında geçici olarak geldiği Eğret’e yerleşen Bigalı Sabri Kocausta, Afyon’da 1992 yılında vefat etti…  Eşi Kezban Hanım ise, Eğretli Kelalinin kızı olmasına rağmen Biga’da kızının yanında 2015 yılında öldü… Aslen Bigalı Sabri’nin Afyon’da, bir yanıyla Eğretli Kezban Hanımın Biga’da vefatı düşündürücü…

    Üç çocuğun evliliklerine bakalım: Büyük oğulları Ahmet Conahmetin kızı Ayşe ile evlendi, böylece  Kelibanın Moruk Üzeyir Dalgıç ile bacanak oldular… Bu evlilik yoluyla Bigalı Ahmet Kocausta, neredeyse Anıtkayalı oldu… Üç kız iki oğlan olmak üzere beş çocukları dünyaya geldi. 1996 Yılında eşi Ayşe Hanım vefat ettikten sonra tekrar evlendi ve bir oğlu daha oldu… Bu dönemde Anıtkaya ile irtibatını koparmadı. Son zamanlarına kadar kendince zahire ticaretiyle uğraştı. Geçtiğimiz yıl (2022) vefat etti…

    Ahmet’in küçüğü Mehmet, Afyonlu Şaziye Hanımla evlendi. Dört kızları oldu… Abisi gibi Mehmet de zahirecilikten ve Anıtkaya’dan vazgeçmedi… Abisinden bir yıl önce 2021 yılında vefat etti…

    Bigalıların tek kızı Şaziye’ye gelince… Aslında Eğret’te doğduğu için Bigalılardan saymak ne kadar doğru, bilmiyorum. Lakin Kader onu Biga’ya çekti… 18 Yaşındayken amcaoğlusu ile evlenip İstanbul’a yerleşti. Ayşe, Fatma ve Zeynep adlarında üç kızları dünyaya geldi… Bu dönemde, çocukluğunun geçtiği Anıtkaya ile irtibatını kesmedi, fırsat buldukça ziyaret etti. Eşinin emekliliğinden sonra babasının memleketi olan Çelikgürü köyüne yerleştiler. Eşi vefat etti, Şaziye Hanım kızları ve torunlarıyla halen orada yaşıyor. Ancak her fırsatta Anıtkaya’ya olan sevgi ve özlemini dile getiriyor…

        ***

    Alemdaroğlu sülalesinin Keklikler kolunda Kelali (Ali Tül) ana hikayesini tamamlayan Bigalılar macerası böyle… Bigalı Sabri Kocausta’nın kızı Şaziye Hanımın anlatımına dayanan bu hikayenin Anıtkaya’da anlatılan versiyonunda ufak tefek farklılıklar var. Mesela Devecinin Biga’dan haber getirmesi olayında, Kezban Hanımla kocası Sabri’nin Eğret’e gelmesi Deveciye bağlanıyor… Öyle olunca olay daha baştan değişmiş oluyor. Kelali savaş sırasında Biga’da iken evlenmiş ve Kezban orada doğmuş, sonra Deveci vasıtasıyla baba kız buluşmuş oluyorlar… Yine Anıtkaya’da anlatılan hikayeye göre; Eğret’e geldikten sonra Biga’ya dönmek isteyen kişi Sabri Bey, ona katılmayıp köyünde kalmak isteyen ise Kezban Hanımdır… Bütün bunların yanlışlığına dikkat çeken Şaziye Hanım, Annesinden kendi işittiği ve Ninesinin ikinci kişilere anlattıklarından öğrendiğine göre olayın doğrusunun yukarıdaki gibi olduğunu söylüyor…