17 Nisan 2022

Gavur Küfürü

 

    'Gavur' zaten Arapça 'Kafir'in Türkçesi... 'Küfür' kökünden türemiş kelimeler bunlar... Yakın akraba olan bu iki sözcüğü biraraya getirerek yeni bir söz dizisi oluşturmak maharet ister. Yapmışlar işte... 'Gavur Küfürü' demişler; Paskalya Bayramını böylece Türkçeleştirmişler. Türkçeleştirmekle de kalmamış, Türkleştirmişler...

    Bu Hıristiyan bayramının sabit bir günü yok. Daha doğrusu, hep pazar gününe isabet ediyor, günü belli de hangi pazar olacağı sürekli değişiyor. Nasıl bizim mübarek geceler çoğunluk cuma geceleri ise, Paskalya da hep pazar...

    Paskalya, Nevruzdan (21 Mart) sonraki ilk dolunayın ardından gelen Pazar günü kutlanıyor. Bu, 1700 yıldır böyle... Buna göre Paskalya, 22 Mart ile 25 Nisan arasındaki Pazar günlerinden birine denk gelir. 

    Bunun bizimle ne alakası var peki... Çok alakası var... Boşuna adını Türkleştirmemişler Paskalyayı... Gavur Küfürü olarak adını değiştirene kadar kim bilir ne kadar zaman kutlandı... Kaç Paskalya yumurta boyandı, kaç Gavurküfüründe ateş yakıldı.

    Nevruz, Ergenekondan çıkış yıldönümü olarak Türklerin Bayramı diye söylenir. Oysa daha düne kadar Nevruz filan bilmezdik biz. Gavurküfürünü ihmal etmezdik ama... Acaba diyorum, Nevruz zamanla Paskalya ile yer mi değiştirdi.

    Tabi hiç bir şey durup dururken ve bir anda yerleşmez toplum hayatına. Hiristiyanlarla etkileşime geçmeden onların adetini benimseyemezsin. Eğret'te bu etkileşim nasıl oldu acaba? Burada yaşayan Ermeniler, Rumlar var mıydı? Bakkal Yorgo vardıysa başkaları da varmıştır. Mahkeme kayıtlarına yansımış bazı terekelerde borçlu veya alacaklı Hıristiyan isimlerine rastlanıyor. Demek ki varlar...

    Olmasalardı nereden bilecektik Paskalyayı? 'Nevruzdan sonraki dolunay peşinden gelen ilk Pazarı filan nasıl hesaplayacaktık? Oysa onların izinin silindiği 20. yüzyıl son çeyreğinde biz Gavurküfürünü hiç sektirmezdik... Bir gün önceden 'yarın Gavurküfürü' haberi duyuldu mu hazırlıklar başlardı.  Şimdi düşünüyorum da Ramazan ve Bayram habercisi 'Hilal göründü!' müjdesine ne kadar benziyor, 'Yarın Gavurküfürü' haberi...

    Gavurküfürüne hazırlık dediğin şey, yumurta tedariki ve onu boyamaktan ibaret... O vakitler yumurtalar şimdiki gibi marketten koliyle alınan şeylerden değildir. Folluktan tek tek alınır, onun için de tavuk hanımın onca yaygarasına katlanacaksın. Bir de... Bütün yumurtalar beyazdı... Hayret, demek ki sarı tavuk cinsi henüz istila etmemiş...

    Yumurtayı bulduktan sonra onu boyamalısın. Beyaz, cıscıbıl yumurta, kutlama için kabul edilemez. Bu kesin hükmü de bayramın asıl sahiplerinden araklamış olmalıyız. Tabi ki herkesinkinden farklı, cafcaflı boyalarla boyanmış yumurta tercih edilir. Lakin o da ayrı bir masraf gerektirir. Kelsüleymanda koyun boyama maksatlı renk renk toz boyalar bulunurdu; ama dedim ya, yumurtayı buldun da boyasını mı ararsın! Koyuncuların çocukları daha şanslı olabilir bu konuda, çünkü evde koyunlardan artan boyalardan kıyıda köşede kalmış olabilir...

    Geriye tek bir seçenek kalıyor... Soğan kabuğu... Bir parça kuru soğan kabuğunu, yumurta haşlayacağın kaba attın mı çok orijinal renkte bir yumurta elde edersin. Sıfır masraf olduğu için biz yumurtaları böyle boyardık. Tabi çoğu da bizim gibi düşününce ortalık turuncu yumurtayla dolup taşar, seninkinin hiç bir orijinalliği kalmaz...

    Neşeli minik eller, boyalı yumurtaları bir müddet çimenler üzerinde yuvarladıktan sonra doğal olarak onu yeme faslına geçilirdi. Zira artık yumurtanın haşadı çıkar, yuvarlanacak hali kalmazdı. 

    Yuvarlama esnasında onları birbiriyle tokuşturarak küçük-masum kumarlar oynardık. Kırılan yumurtayı yeme hakkı, sağlam kalan yumurtanın sahibindeydi. Üttüğümüz yumurtaları yine üzgün mağlupla paylaşarak keyiflenirdik. 

    Yaşça daha büyük bazıları bizim eğlenceli kumarımıza hile katar, gavurküfürünün de cılkını çıkarırdı. Herifçioğlu üşenmemiş, yumurtayı boşaltıp kabuğuna alçı dökmüş. Sonra onu bir güzel boyamış iyi mi! Harama hile kattığı ortaya çıkana kadar milletin epeyi yumurtasını götürdü.

    Eğret Takviminde, Mart-Nisan ayları içinde bir yerlerde saklı Allahbazarı günü, şafaktan öğleye kadar benim hafızamda böyle yer etmiş. Şimdiki çocukların Paskalya/Gavurküfürü kutladıklarını sanmıyorum.

    Hıdrellezden önce bir pazar günü, gavurküfüründe yumurta boyayıp yuvarlamadıysan, en azından bunun rüyasını bile görmediysen, çocukluğunda muazzam bir gedik var demektir. 



16 Nisan 2022

Garadeliler

 

    Alemdaroğlu Ali'nin küçük oğlu Halil, Takgaslardan Berber Murat'ın ablası Abide ile evliydi. Halil öldüğünde bir kızı ile iki oğlu vardı; İsmihan, İbrahim ve Ahmet... İsmihan, Alemdaroğlu (Kekliklerin) Hüseyin eşi oldu... Alemdaroğlu Hüseyin Eğret'te Tellal Dayı olarak tanınırdı. Oğlu erken vefat edince Hacıbeylili yetim Ali (Ayvaz)ı evlat edindi. Neticede İsmihan Hanım yabancıya değil, bir Alemdaroğluna varmış oldu...

    1891 Doğumlu büyük oğlu İbrahim ise Hanım ile evlendi. Hanım Hanım Emirdağlı İbrahim kardeşidir. Her ne kadar Emirdağlı dense de Çatalçeşme'de doğup Eğret'e geldiler. Burada kendilerine 'Muslular' denilecek... Muslulardan bu iki kardeşin Satı adında bir ablaları daha vardı ki O, daha önceden yine Muslulardan Mehmet adında birine varmıştı. Gazi lakaplı kocası ölünce yetim oğlu Hasan'ı alıp Eğret'e kardeşlerinin yanına geldi. Gazilerin atası Hasan, bu yetim çocuk olup Hanım Hanımın yeğenidir...

    Abide Hanım bu gelinini, kardeşi Atike vasıtasıyla buldu. Çünkü Atike Amcaların  Süleyman eşiydi ve Süleyman'ın bacısı da Musluların  İbrahim eşi... Böyle bir tanışıklık döngüsü yani...

    1912 Yılında doğan büyük kızına anasının adı olan Abide ismini verdi. Küçük kızının doğduğunu ise hiç göremedi. Cihan Harbine gitti ve geri dönemedi. Babası şehit olduğunda kızı henüz ana karnındaydı. Yetim doğan bu yavruya da Zehra adını verdiler... Alemdaroğlu İbrahim'in yadigarları bu iki yetimden Abide, ileride Osmanköy'den gelen Ahmet'e varacak ve Halis Özdemir'in anası olacaktır. Zehra ise Küpelilerin Mustafa'ya, yani Urganlıya vardı. Hatta Küpelinin, aslında bu iki yetim kızın lakabı olduğunu söyleyenler de var... Kızların anası Hanım'a ne oldu?... O da 1932 yılında vefat etti...

    Bütün bunlar olurken iki yetim kızın nineleri Abide Hanım hayattaydı; fakat onların gelin olduklarını göremediği anlaşılıyor. Büyük ihtimal, 1920 ile 1925 arasında öldü...

    GARA DELİ

    Artık Ahmet'e geçebiliriz... İbrahim'in küçük kardeşi Ahmet babası öldüğünde henüz bekardı; bununla beraber annesi Abide Hanımın sağlığında evlenmiş olabileceği düşünülüyor... İşte bu anlatılacaklar Ahmet'in hikayesi olacaktır...

    1893 Doğumlu küçük oğlu vakti gelince... Biraz da esmer kavruk görüntü verdiği için Ahmet'e 'Garadeli' lakabı takıldı. Garadeli, Yozgun Halil'in ablası Emine ile evlendi. Emine Hanımın Babası Kelahmetlerin Osman, annesi ise Macur Ayşe Hanımdır... Babası öldükten sonra Annesi Eminlerin Süleyman'a vardığı için Emine, Kelsüleyman ile de karınkardeştir...

    Cihan Harbine askerlik çağında yakalanan Ahmet’in hangi cephede çarpıştığı bilinmiyor. Köyüne sağ dönebilen ender kişilerden biridir. İstiklal Harbinde de aktifmiş. Büyük taarruzda 28 Ağustos günü İlbulak’ın tepesinde olduğu, Yunan kaçarken köyü ve harmanları ateşe vermesini izlediği, Gatçayır’daki harmanların yandığını görünce Yunan’a top atışı yapmak için Kumandanına çok yalvardığı, ancak buna müsaade edilmediğine dair bir anekdot duydum…

    Garadeli Ahmet ile Macur Emine Hanımın üç oğulları oldu. İsimlerini Halil İbrahim, Mevlüt ve Ahmet koydular. Halil İbrahim olarak büyük oğluna dedesiyle şehit emmisinin adını birleştirmişler. Ortancanın Mevlid Kandilinde doğduğu çok belli. Asıl ilginç olan ise küçük oğlana babası Garadelinin adı verilmiş olmasıdır. Böyle durumlara genelde iki halde rastlanır; ya annenin baba adı verilmiştir, ya da doğum sıralarında ölen babanın... Emine Hanımın baba adı Osman idi, geriye ikinci şık kalıyor... İşi aslı, küçük oğlu doğduğunda Garadeli ölmüştü; belki 1936 yılındaki doğum onun ölümünden sonra gerçekleşti, bu yüzden çocuğa  babasının adını verdiler...

    1933 Yılında doğup 1936'da öldüğü kaydedilen Hatice adında bir kızları da varmış; ancak hayatta kalanları hesaba kattığımızda bile, üç yetimiyle bir başına kalan Emine Hanımın neler çektiği az çok tahmin edilebilir. Onların büyütülüp uçurulması hep bu dişi kuşun kanatlarına bağlıydı... 1970 Yılında Emine Hanım da vefat etti... 

    Hödük Haliban

    Alemdaroğlu Garadelinin büyük oğlu Halil İbrahim 1928 yılında doğdu. Eskiden beri Eğret'te Halil İbrahimleri 'Haliban' diye söylerler. Birazcık asosyal kişiliği sebebiyle Halil İbrahim'in lakabı 'Hödük Haliban' olarak kaldı. Omarcıklar/Yonuzlardan Hatice Hanım ile evlendi. Omarcıklar/Yonuzların Kerim ve Yahyaların İbrahim ile bacanak oldular...

    Fakirlik dedikleri nesne nasıl bir şeyse, Garadeli çocuklarının yakasını bir türlü bırakmadı. Hödükhaliban, yaptığı bir parça ileşberliği eşek koşarak sürdürmeye çalıştı. Cumartesi günleri, pazarda köfte ekmek satar, öylece yaşar giderdi. Bununla beraber hayırsever bir insandı. Para olarak olmasa da işgücü ve emek olarak sürekli tasadduk ederdi. Çevre köylerin bazı mevkilerinde onun adıyla anılan çeşmeler olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım. Meğer, üşenmeden gider, ihtiyaç olduğunu düşündüğü yerlerden suyu bulur ve oraya çeşmeyi bizzat yaparmış... 

    Hödükhaliban ile Hatice Hanımın üç kız, üç erkek altı çocukları oldu. Büyük oğulları 1955'te doğmuş, Garadelinin adı olan Ahmet ismini vermişler. Fakat bu oğlan 22 yaşında delikanlıyken vefat etmiş...

    Büyük kızı Ayşe, Eyüplerden İzzet Dirlik eşi; ortanca Aynur, Yahyalardan Vehbi Diril eşi; küçük kızı Emine de Mardakların Şükrü oğlu Adem Saki eşi oldular... 

    2001 Yılında babasının vefatından sonra büyük oğulları Selami'de bazı ruhsal rahatsızlıklar ortaya çıktı. Annesi Hatice Hanım da 2017'de ölünce büsbütün kimsesiz kaldı ve devlet gözetimine alındı. Şimdi Emirdağ'da...

    Küçük oğulları Dalyan, Anıtkaya dışından, Salar'dan evlendi. Uzun süredir Afyon'da yerleşik ve Halil İbrahim ve Arda adlarında iki oğlu var...

    Yarımçakmak

    Garadelinin ortanca oğlu Mevüt'e, 1930 yılının Mevlit Kandili gecesi doğduğu için bu isim verilmiş. Tabi ismiyle pek bilinmiyor, lakabı 'Yarımçakmak' ile daha çok tanınmış. Neden böyle bir lakap takıldı acaba?... Kardeşlerinden bahsederken Garadellerden filanca diye belirtilir; ama Mevlüt'ten söz ederken yalnızca Yarımçakmak denince anlaşılır. Hatta onun Garadellerden olduğu bile söylenmeden anlaşılmaz. Çocuklarına da aynı şekilde Yarımçakmaklar denilir...

    Yarımçakmak, Bilallerin Apil kızı Hafize Hanım ile evlendi; Gobakların Garagaş Salih Kaçmaz ile bacanak oldular... Biri kız olmak üzere altı çocukları oldu. Kızı Cemile, Gödeşlerin Ramazan Seviş eşidir... 

    Büyük oğullarının adı Osman... Bu ismin kaynağı kim olabilir? Doğduğunda eğer sağ idiyse Emine Ninesi koydurmuştur. Çünkü Emine Ninenin babası Kelahmetlerden Osman idi... Ayrıyeten Macur Dedesinin adı da Osman idi... Osman, Gödeşlerin Halil'in kızı Gönül ile evlendi. Gönül Hanım, eniştesi Ramazan'ın kardeşidir; yani değişik yapmış oldular. Eski toprak evleri yıkmakta usta olduğu için 'Yıkımcı' olarak bilinen Osman'ın Melahat ve Fatih adında iki çocuğu var. Melahat, Şekaralilerin Oktay Tetik eşidir.

    Yarımçakmak diğer oğluna, babası Garadelinin adı olan Ahmet ismini verdi. Ahmet de Cıldırın kızı Muzaffere ile evlendi...

    Diğer oğulları Ömer Afyon'dan evlendi ve oraya yerleşti. Adem de Saraydüzü'nden evli. En küçük oğulları evli değil, Anıtkaya'da 'Börekçi Mehmet' olarak biliniyor...

    Yarımçakmak Mevlüt Kızılyer, 2014 yılında 84 yaşındayken vefat etti...

    Ahmet

    Garadelinin 1936 doğumlu küçük oğlunun adı da Ahmet'tir. Patlak İbramın kızı Ümmühan ile evlendi; Melezin Ahmet ve Cavaların Şahin ile bacanak oldular... Uzun yıllar Eskişehir'de çalıştı. Onu harman vakti görürdük yalnızca. Demek ki iznini ona göre ayarlıyordu. Bir anda ortaya çıkar, başka hiç bir şeyle ilgilenmez; orak, sap, patoz, saman... derken işini bitirip tekrar ortadan kaybolurdu. Bazen saman işini yetiştiremez, oğlu Erol'a bırakır giderdi...

    2004 Yılında vefat ettiğinde de öyle hissedildi; izinliymiş gibi geldiği bu dünyadan, izni bitince asıl yurduna döndü... Eşi Ümmühan Hanım on yıl sonra, 2014'te vefat etti... 

    İki oğlan bir kız çocukları oldu. Aslında 1965 doğumlu Ramazan adında bir oğulları daha vardı, çocuk on yaşını aşınca vefat etti... Kızı Dudu, Karacahmet'e gelin oldu...

    Büyük oğlu Erol... Onu bir kelimeyle tarif et deseler, 'azim' derim... Tek başına kerpiç keserek evini yaptı. Corukların Mehmet kızı Fadime ile evlendi. Kapanana kadar Belediyede çalıştı, sonra Afyon'a yerleşti, emekli olalı beri de tekrar döndüğü köyünde yaşıyor... Bir kız, bir oğlu var. Kızının adı Emine; Garadelinin eşi, yani Ninesinin adını kızına koymuş. Emine, Çolakların Selahattin oğlu İsmail Kurt eşidir... Oğlu Ahmet, onun kimi işaret ettiği malum, hem babasını hem dedesini...

    Garadellerin Ahmet'in küçük oğlu Şenel de Corukların Mehmet kızı Emine ile evli; yani abisiyle bacanaklar. Şenel Anıtkaya'da oturuyor... Onun da bir oğlu, bir kızı var. İbrahim ve Ümmühan... İbrahim, Patlak dedesi; Ümmühan da annesinin adı...

    Yeni Mısdığın dükkanın tam karşı köşesindeki mahalle fırınına baştan beri Garadellerin Fırın deniliyor. Garadelinin kendisi veya en azından oğulları bu fırının yapımında pay sahibi olabilir; boşuna böyle demezlerdi yoksa....

    Garadellerin soyadı: KIZILYEL



14 Nisan 2022

Gurtlugucak

  

    Yedi sekiz yaşlarında ya vardım ya yoktum. Gatçayır'da  bahçe belliyorduk. Daha doğrusu, millet belliyor ben onların yanında oyun oynuyordum. O civardan da fazla uzaklaşmıyorum, kaybolurum filan diye. Küçük kafama bazı şeyler ilginç geliyor, onların peşine düşüyorum. 

    Tekmeliğine tepip toprağa sapladıkları sivri küreğe 'bel' demeleri ilginçti mesela. Sanki bulabilecekmişim gibi bunun sebebini arardım. Sonra, bir tepikte açılan çukur birkaç dakika içinde nasıl suyla dolabiliyordu. Madem toprak altında bu kadar su var, neden yerüstündeki doğal çukurlarda birikmez de doluşmak için belin tepiğini bekler?

    Beyhude yere cevap aradığım soruları bir kenara bırakıp bazen de gördüklerimin peşine düşerdim. Yan taraftaki arkta bulunan tuhaf balıklar bunlardandı, ıslak otların arasında zıp zıp kaçışan kurbağa yavruları bunlardandı. Bu minik kurbağaların, arkta balık zannettiğim kocabaşların birkaç gün sonraki hali olduğunu anlamama daha yıllar vardı. 

    Balıklar(!) ve minik kurbağalarla oynarken Dedem bana seslendi:

    - İbram, ge şunnarı topla da Dellan'a satam len!

    Gösterdikleri, balık ve kurbağadan daha ilgi çekici yaratıklardı. Otların arasından bir kaç tane alıp önüme attı. Mora çalan kahverengi ile çürümüş saman renginden iki şerit sarmal  bir topaktı ayağımın dibindekiler. Neredeyse benim yumruğum büyüklüğündeki bu şeylerden ürktüm biraz. Zararsız olduklarını anlayınca yakından bakmaya başladım. 

    Kızgınlığından burnundan soluyan birinin buruşuk dudaklarını andıran bir et parçası yavaşça hareket ediyordu. Onlar da benim zararsız olduğumu zannetmiş olacak ki, buruşuk dudak açılmaya başladı. Açıldı uzadı, açıldı uzadı... Ortası kemik kutusunda kalmak üzere, öne ve arkaya iki parça olarak ayrıldı. Ve hareket etmeye başladı. Sürünüyor muydu, yürüyor muydu, yüzüyor muydu? Yoksa bunların hepsinden bir parça var mıydı bu harekette, anlayamadım.

    Bu yavaşlıkla benden kaçacak halleri yoktu, yine de tutup getirdim kerataları... Ben tutunca et parçaları tekrar kutusuna kaçtılar. Hareketsiz kaldıklarını anlayınca yavaş yavaş tekrar çıkarmaya başladılar. Bu kez etten boynuzları dikkatimi çekti. Dokunduğumda içeri kaçan ince sevimli boynuzlardı. Öküz boynuzu gibi kemikten ve ucu sivri değil; etten, dümdüz ve ucu debirdek değneği gibi küt idi. Bir şeye değince, doğal ceplerine girmeleri hoşuma gitmiş, elimdeki ot çöpünü değdirip bu hareketlerini izliyordum.

    - Eğlenme de topla oğlum gurtlugucakları, dükkandan bişey alırsın!

    Dedemin bu uyarısıyla zevkli oyunumu bırakıp, tuhaf görünüşlü, tuhaf hareketli bu yeni oyuncakları toplamaya giriştim. Ne de olsa bu da bir çeşit oyun olacaktı. 

    Gurtlugucak dendiğini de o gün öğrenmiş oldum. Sonradan Temel Türkçede salyangoz, sümüklüböcek gibi isimlerinin olduğunu, yöresel ağızlarda daha başka şekillerde adlandırıldığını da öğrenecektim. Lakin hiç biri Anıtkaya'da söylenen 'gurtlugucak' sözündeki kadar güzel bir anlam yüklenemediği bir gerçek.

    Ne kadar topladım bilmiyorum, galiba biraz da Dedem yardım ettiydi. Dedemin 'Dellan' dediği, Pazaryerindeki Ağa Mehmet'in dükkana götürdük. Miktarını bilmiyorum aldığım paranın, Yeni Mısdığın dükkandan ceplerim dolu çıkmıştım. 

    Gurtlugucakla tanışıp ilk defa toplayıp sattığım o yıl başka toplamadım. Tek başıma oralara gidecek durumda değildim henüz. Yine de parası tatlı gelmişti.

    Demek ertesi yıl artık büyümüşüz. İkişer üçer olup, ciddi ciddi gıurtlugucak toplamaya çıktık. Kuşluk vaktine kadar, bir iki kilo ne toplanmışsa getirip Ağa Mehmet'e satıyorduk. Başka alıcılar da çıktıysa da hiç biri onun kadar istikrarlı gurtlugucak alıcısı olmadı. Adamın bir sürü lakabı vardı, bunlara bir de 'Böcekçi Mehmet' eklendi. 

    Nisan-Mayıs aylarında yaklaşık bir aylık bir dönemde çıkardık bu işe. O dönem de tam da nisan yağmurları dönemi. Bunlar da yağışlı havayı seviyor, o dönemde ortalıkta cirit atıyorlar. Sabah erken çıkmak lazım, biraz soğuk oluyor; ama ne bulacaksan erken bulacaksın. Hele yağmur yağıyorsa çok bereketli olur. Zibidin çıkar tabii...

    Elinde bir değnek, dizlerine kadar ıslanmışsın o halde bile aramaya devam ediyorsun. Şaşırtıcı gelebilir size, bir çeşit bağımlılık halidir bu, bırakamazsın. Üstelik topladığını taşıma meşakkati de cabası. Şimdi 25 kuruştan satılan poşetler o zamanlar yok, bulursan gübre naylonuna dolduruyorsun..

    Evleri Söğütaltı'na yakın olanlar şanslıdır, erken işe koyulurlar. Ben gurtlugucak toplama hususunda Gocadişlinin Adem'i geçeni görmedim. Biz taş çatlasa 2 kilo toplayabilirken, Adem'in 5-6 kilo yaptığı olurdu. Bunları kuşluk vaktine kadar yapar, getirir Ağa mehmet'e sattıktan sonra bir çocuğun rutin hayatına geri dönerdik.

    O yıl köyün hocalarından biri (ismi bende saklı) yakaladı beni. 'Sen muhtaç mısın?' diye sordu. Ansızın gelen bu sorunun amacını ve anlamını kavrayamadığımdan afalladım. Şaşkınlığımdan yararlanıp devam etti: 'Eğer muhtaç değilsen, gurtlugucak toplama.'... Meğer bir gün önce, getirdiklerimizi Basmacı Mehmet'e tarttırırken görmüş, beni tenhada yakalayınca da diyeceğini demiş. Bir cevap bekliyor; ama ne diyeceğim ki... Muhtaç mıyım, bilmiyorum... Muhtaç ne demek onu da bilmiyorum... O vakitler harçlık denen kavram yok misal... Cumartesi günü için 25 kuruş istihkakımız var, o kadar. Düğünlerde gelin inerken saçılan paralardan kaparsan, yahut hacılar giderken saçılanlardan... öyle paran oluyor. Ha, bir de çok gerekli olursa folluk kolluyorsun, tavuk yumurtladığı anda doğru dükkana... Ne bileyim ben, muhtaç mıyım değil miyim!...

    Hocaya aldırmadım, o yıl ve sonraki yıllarda gurtlugucak toplamaya devam... Dedim ya, para tatlıydı... Oysa ki herkes bizim gibi değilmiş, başkasının uyarısı bile gerekmeden  kendi kendini sorgulayarak bu işten vazgeçmişler. Diyor ki 'Kaç kere Yırtımcı Mehmet'in kapısından döndüm, topladıklarımı götürüp bahçelere bıraktım...' 

    Bu hayvancıklardan bahsederken çoğu iğrenç yaratıklarmış gibi düşünür. (Bence hiç de öyle değil, gayet sevimli şeyler) Görünüşü ve salyasından dolayı öyle düşünüyor olabilirler. Onların kerih görülmesinde, yemenin haram sayılması da bir etken olabilir. Bir de 'Müslüman mahallesinde salyangoz satmak' deyimi hep kötü şeyler çağrıştırıyor. Bütün bunlar birleşince, gurtlugucak toplamak hoş görülemeyecek bir iş olarak yerleşmiş gibi duruyor. Oysa bir bakıma balık avlamaktan farksız gibi... Yalnız salyangozu yemek haram ise, toplamak da haram olmaz mı? Peki salyangoz yemenin haramlığına dair bir hüküm?... Hasılı kelam benim kafam hala karışık...

    Ne olursa olsun, biz çocuklar için iyi bir gelir kaynağıydı. Kısa bir dönem için geçerli olsa da... O yirmi otuz günlük dönemde ceplerimiz para görürdü. Daha kaç yıl topladım hatırlamıyorum; ama Galle Mehmet'in dükkanda çuvallara doldurulan gurtlugucakların her gece mızıladıkları söylentisi yayıldıkça içimi bir burukluk kapladığını da itiraf etmeliyim.

    Bazen nemli yerlerde bir gurtlugucağı antenlerini açmış sürünürken gördüğümde, onları toplayıp paraya çevirdiğimiz günler aklıma gelir... Belli belirsiz bir vicdan azabıyla birlikte...


13 Nisan 2022

Hacılar

 

    Arzımanoğullarının tümüne 'Hacılar' deniliyor; ama öyle deyince ilk akla gelen de Arzımanoğlu Mehmet'in çocukları oluyor. Bu kardeşler; iki ucundan karşılıklı Sağırların Oda ile Çatalların Odanın başlattığı, Bunar istikametinde uzanan caddenin sol yanına sıralanmışlar. İşte bu yüzden zaman zaman bu caddeye 'Hacılar Aralığı' deniliyor.

    1830'lu yıllardaki kayıtlara göre o dönemde Eğret'te Arzımanoğlulara ait üç hane var. İlkinin reisi Hacı Mehmet Oğlu Hacı Mehmet, 1750 doğumlu... Kayıt esnasında 90 yaşında bir pir-i fani... Oğulları öncesinde vefat etmiş, sağ kalan Ahmet adındaki tek oğlu henüz 3 yaşında...  Herhalde o da vefat ediyor ki, bu Mehmet oğlu Mehmet çocukları günümüze ulaşamamış.

    İkinci Arzımanoğlu hanesi, Hacı Mustafa oğlu Mehmet'tir. 1824 Yılında doğan bu Mehmet'in kayıt esnasında henüz bıyığı terlememiş, dolayısıyla evli değil. İleride kendisine Küçük Mehmet denilecek ve bir asır sonra Yetimlerdeki bütün Mehmet Azbay'ların atası olacaktır.

    Üçüncüsü Arzımanoğlu Hacı Ali'nin hanesidir. Hacı Ali de yaşlı, 90 yaşında; lakin onun ev bark sahibi iki oğlu ve kendi adını taşıyan bir torunu var. Oğlu Abdullah kanalıyla Kelahmetlere; büyük oğlu İdris'ten torunu Ali vasıtasıyla da Davılcıarifler, Kelaliler, Çullular ve Hacılara varılıyor.

    Hacı Ali'nin büyük oğlu İdris, 1800-1810 arasında doğmuş. Onun oğlu Ali ise 1835 doğumlu... Rabia Hanım ile evleniyor... Konumuz olan Hacılara yaklaştık... Mehmet, Arzımanların Ali ile Rabia'nın çocuklarıdır. 1856 yılında doğdu. Emirhanoğlu Ahmet kızı Hafize ile evlendi. Böylece Omrarcıkların büyük dedesi Hüseyin ile bacanak oldular.

    Birisi kız üç çocukları oldu. Bunların büyüğü Ahmet 1881 yılında doğdu; ortanca Mustafa 1885, küçükleri Rabia ise 1886 doğumlu... Ahmet ve Rabia, Mehmet'in anne ve babasının adları... İsmi 'İrebiye' şeklinde söylenen kızı, ileride Arzımanoğlu Mustafa'yla evlenerek Çullu Ahmet'in anası olacaktır.

    Mehmet'in küçük oğlu Mustafa, başka bir Arzımanoğlu Hacı Murat kızı Emine ile evlendi. 1908 yılında Huriye adını verecekleri bir kızı doğdu. Bundan sonra Arzımanoğlu Mustafa'yı göremiyoruz. Çanakkale veya Cihan Harbinin diğer cephelerinin birinde kalmış olmalı. Çanakkale Şehitleri listesinde baba adı ve doğum tarihi tutan; ancak memleketi belirlenemeyen bir Mehmet oğlu Mustafa var; 9. Fırka Seyyar Hastanesinde 24 Nisan 1915 günü şehit olmuş... Galiba kızı Huriye de bir süre sonra vefat ediyor. Eşi Emine ise Mardakların Hasan ile evlenip Hatca Mehmetin anası olacak.

    Bizi bugünkü Hacıların Aralığa götürecek olan asıl kişi Arzımanoğlu Mehmet'in büyük oğlu Ahmet'tir. Şimdi sıra ona geldi. 1881 yılında doğdu. Hacı Mehmet kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım, Hacımahmutlardan Hafız Mehmet'in halası oluyor. (Gara Ayşa diye bilinen Ayşe Hanım, 1959 yılında vefat etti.)

    Ahmet ile Ayşe Hanım'ın üçü kız, yedi çocukları oldu. Büyük kızları Halime'yi, Guycuların Osman'a verdiler; ileride Garaburunun anası olacak. Onun küçüğü Ayşe,  Hacemirlah eşi olacaktır. En küçük kızı Hatice ise en küçük oğlu Arzıman'ın ikizidir; Hamzaların Hamza oğlu Mehmet Ali eşi olacak...

    Küçük kardeşi Mustafa'nın şehadet kaydını Çanakkale şehitleri arasında görüyoruz; ama diğer cephelerde verilen kayıplarla ilgili herhangi bir çalışma yapılmamış. Bu yüzden Mehmet oğlu Ahmet'in şehadetine dair bir kayıt bulunamadı. Cihan harbinde kaldığı, bir daha Eğret'e dönmediği kesin.


    KELSALEK

    Oğullarının büyüğü Salih 1900 yılında doğdu. Hacımahmutlardan Feride ile evlendi, karısıyla hala-dayı çocukları oluyorlar. İsmi halk arasında 'Salek' biçiminde söylendiği ve biraz da saçları döküldüğü için lakabı 'Kelsalek' oldu. 'Kelsaleğin Guyu' ve 'Kelsaleğin Çeşme' onun eserleri... 1979 yılında kendisi, 1990'da da eşi Feride Hanım vefat ettiler...

    Kelsaleğin ikisi kız beş çocuğu oldu. 1928'de doğup yedi yaşında ölen kızının adını sonradan doğan kızına vermiş... O tek kızı Münevvere, Kırtişoğlu Apilin küçük oğlu Mevlüt (Dıkma) eşi oldu. Oğullarının en küçüğü Mehmet 1944 doğumluydu, 1955 yılında genç yaşta vefat etti...

    Kirli
    Büyük oğlunun adı Cemal... Cemal'ı Çakır Mehmet kızı Cemile ile everdiler. Kelsaleğin Cemal'ın adı pek kullanılmadı halk arasında. Daha çok 'Kirli' lakabıyla tanındı... Kirlinin de ikisi erkek, yedi çocuğu var. Kızları... Şerife, Halimenin Mehmetin İlyas eşi; Elveda, Kölgecilerin Remzi eşi; Fatma, Çakırların Muharrem oğlu Mehmet eşi; Ayşe, Canavarcının Ömer eşi oldu. Küçük kızı Aygün ise Kumartaş'a gelin gitti... Kızların evliliklerinde dikkatten kaçmaması gereken hususlar var. Evvela, Halimenin Mehmet ile Çakır Mehmet emmi çocukları; ikisi de aynı dedenin adını almışlar. Şerife ile İlyas evliliğinde böyle bir akrabalık var. Elveda ile Remzi, teyze çocukları; Fatma ile Mehmet de Hala-dayı çocukları oluyor...

    Kirlinin oğullarına bakalım. Büyüğünün adı Mehmet... Hem Kirlinin genç ölen kardeşini, hem Kelsaleğin dedesini, hem de Çakır Mehmet'i çağrıştırır. Kirlinin Mehmet, Pafıldak Mahmut kızı Seviye ile evlendi. (Seviye ile Mehmet teyze çocukları.) İleşberliğin yanında ayakkabıcılık yaparak yavaş yavaş esnaflığa da adım attı. Ahmet ve Cemile adında iki çocuklarını 1990'daki bir trafik kazasında kaybettiler. Allah onlara bir Ahmet ile bir Cemile daha verdi... Kirlinin Mehmet şimdi bakkal...

    Kirli küçük oğluna babası Kelsaleğin adını koydu. Salih, İmam Hatip eğitimi aldı ve imam oldu. Bu yüzden kendisini 'Salek Hoca' diye bilirler. Salih Hoca, Çakırların Hacapo kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım ile hala-dayı çocuğu oluyorlar. Cemal, Fatih, Ahmet ve Yavuz adlarında dört oğulları var... Hacılar Aralığının sonunda bulunan Yeni Cami'ye bazen 'Kelsaleğin Cami' derler. Salih Hoca, işte dedesinin adıyla anılan bu camiye atandı ve buradan emekli oldu. 

    Eşi Cemile Hanımın 2008'deki vefatından tam on yıl sonra, 2018 yılında Kirli de vefat etti...

    Şaban
    Kelsalek, küçük oğlunun adını Şaban koydu. Şavban ayında doğmuş olabilir. Lakabı yoktu, 'Kelsaleğin Şaban' diye anılırdı. Garametlerin Sarışükrü kızı Azime ile evlendi. Bir kız iki erkek çocukları oldu. Kızlarının adı Ayşe, Daldalların Gariban oğlu İbrahim ile evlendi.

    Büyük oğlu, ölen amcasının adı olan Mehmet adını aldı. Adıyla değil 'Parlak' lakabıyla tanınır. Gobakların Apak kızı Hüsniye ile evlendi. Annesi Azime'nin adını verdiği tek kızları Gocakazımın  Hilmi'nin oğlu Salih eşidir. 

    Küçük oğulun adı Talip... Arapşükrü oğlu Muhittin'in kızı Hanife ile evlendi. Büyüklerinin adı Şaban olan üç oğlu var.

    Kelsaleğin Şaban 2015 yılında vefat etti...


    ÇAPITÇI HAFIZ

    Arzımanoğlu Ahmet'in oğullarının ikincisi, 1903 doğumlu Süleyman. Lakabı 'Çapıtçı Hafız'... Neden böyle denildi bilinmiyor; ama hafız olduğu kesin. İlim tahsil ettiği, bir çok değerli kitap sahibi olduğu söyleniyor. 

    Hafız Süleyman, önce Ali kızı Şerife ile evlendi. Onun erken vefatı üzerine Amcaların Yahya kızı Hacer ile evlendi. Kendisi 1956 yılında vefat etti. Eşi Hacer Hanım ise 13 yıl sonra, 1969'da öldü... 

    İkisi kız, biri oğlan üç çocukları oldu. Kızları Fahriye'yi Şaşdımoğlu Mevlüt'e, Muzaffere'yi ise Hacapdıramanların Hacı Abdil oğlu Yakup'a verdi. (Fahriye ile kocası Mevlüt Şen, teyze çocuklarıdır. Ayrıca 1938'de doğup dört yaşında vefat eden Sare adında bir kızları olduğu bildirildi...)

    1930 Yılında doğan tek oğlunun adını Şerafettin koydu ve onu Hatiplerin Deliahmet kızı Sevim ile everdi. Şerafettin, hep motorlu araçlarla haşır neşir oldu. Ortak da olsa Eğret'te ilk traktör alan kişiydi. Kamyonuyla uzun yıllar nakliyecilik yaptı. Tamahkar olmadı; az olsun ama helal olsun, diye düşünerek hem vakit geçirdi hem geçimini sağladı. Son yıllarına kadar kamyonuyla kömür ticareti yaptı. Eşi Sevim Hanım 2009 yılında ölmüştü, Şerafettin ise 2016'da vefat etti...

    Sevim Hanım ile Şerafettin'in ikisi erkek, yedi çocukları oldu. Önce kızlarına bakalım. Nuriye, Kantinlerin Ahmet eşi; Sare, Yılıkların Uzun Mehmet eşi; Satı, Hamzaların Süleyman eşi; Ayşe, Curağın Hüseyin eşi ve Hacer, Takgasların Mehmet Hoca oğlu Hasan eşidir.

    Şerafettin, büyük oğluna babası Çapıtçı Hafızın adı Süleyman'ı koydu. Gocakazım kızı Seviye ile evlenen Süleyman'ın da iki kız bir oğlu oldu... Şoförlük yapan Süleyman, rahatsızlığının kanser olduğu geç anlaşılınca, deva bulamayıp genç denecek yaşta 2001 yılında vefat etti. Kızları Sebile, Garaçaylının Mahmut oğlu Kazım eşi; Cemile de Takgasların Berberhüseyinin Aziz'den torunu Hüseyin Öncül eşidir. Tek oğlu Nail, Anıtkaya dışından evlendi, Afyon'da yaşıyor...

    Şerafettin'in küçük oğlu Metin... Garaçaylının Mahmut kızı Emine ile evlendi. Emine'nin kardeşi Kazım da Metin'in yeğeni Sebile'yi almıştı. Buradaki akrabalığın temelini bir daha hatırlatmak gerekecek. Aslında bu, dedelerin akrabalığıdır, şöyle ki; Garaçaylının babası ile Çapıtçı Hafızın anası kardeş... Bitmedi, bu kardeşlerin ninesi de Amcalardan Fatma Hanım... E, Çapıtçı Hafızın eşi Hacer de Amcalardan... Akrabalık öyle böyle değil yani...

    Metin ile Emine'nin iki oğlu bir kızı var. Büyük oğlunun adı Enes. Babası Şerafettin'in adını koyduğu küçük oğlu Afyon'dan evlendi. Kızına da anasının adı Sevim'i verdi...


    KELİDİRİZ

    Arzımanoğlu Ahmet ile Ayşe Hanımın oğullarından üçüncüsü İdris'tir. 1912 yılında doğdu. Deliveyisin Süleyman kızı Hatice ile evlendi. Hatice Hanım, Hamdi Hoca ile Çapar Mehmet Dadak'ın ablalarıdır. Adı Eğret'te 'İdiriz' telaffuzu ile söylendiğinden lakabı 'Kelidiriz' idi.

    Afyonlu Demirci Salih Usta, Macur'a yerleşmeden önce bir müddet Eğret'te çalışmış. Bu arada birçok kişiye bu zanaatı öğretmiş. Kelidiriz de ondan demircilik öğrenenler arasında diye anlatılıyor. Evinin altındaki demirci dükkanında sürekli birileri körük çeker, örsten yükselen 'Tan! Tın! Tan! Tın!' sesleri Hacıların Aralığı doldurur, dükkanın önünde ıvır zıvır eksik olmazdı. Bu yüzden 'Demirci Kelidiriz' de derlerdi. Demircilik zanaatı sonra oğlu Ziya'ya da sirayet etmiş, kendisinden sonra o da bir müddet bunu sürdürmüştü... Kelidiriz ile eşi Hatice Hanım, 1986 yılında arka arkaya vefat ettiler...

    Hatice Hanım ile Kelidirizin üçü erkek, sekiz çocukları oldu. Kızlarından Fadime, Kösenin Veli eşi; Şerife, Çullunun Mehmet eşi; Mükerreme, Arzıların Veysel eşi; Sare, Hassönlerin Gırhasan eşi olurken; Ayşe de Anıtkaya dışına gelin oldu. 

    Kelidiriz, 1932'de doğan büyük oğluna babasının adı Ahmet ismini koydu. Eğret'ten Kore'ye giden birkaç kişiden biri olduğu için; adından ziyade 'Koreli' lakabıyla tanındı. Araparif  kardeşi Nazmiye ile evlendiyse de çocukları olmadan ayrıldılar. Daha sonra İzmir'e yerleşti, oradan evlendi ve 1991'de orada vefat etti.

    Ortanca oğlu Ziya... Hamzaların kızı Azime ile evlendi. 'Demirci Ziya' diye bilindi... Benim hafızama, Ramazan gecelerinde Kelsaleğin Camide amcaoğlusu Bahattin ile ikili müezzinlik yapmalarıyla kazınmışlar. Ses ve makamlarını birbirine iyi uydurur, dört rekat aralarında cemaate nefes aldırırlardı... 

    Demirci Ziya'nın ikisi kız, altı çocuğu oldu. Kızlarından Mürşide, Hassönlerin Gırasan gelini idi, yani evlilikleri hala-dayı çocuğu yakınlığındaydı...  Küçük kızının adı Hatice... 

    Büyük oğlu Süleyman, Yetimlerin Mevlüt kızı Selime ile evlendi; dedesinin adını alan İdris, Hamzaların Süleyman kızı Betül'ü aldı. Onlarınki de hala-dayı çocuklarının evliliğidir. Mehmet, Şaşdımoğlu Ramazan ile bacanaktır. Demirci Ziya'nın en küçük oğlunun adı ise Adem...

    Kelidirizin küçük oğlu Davut, 'Delidavut' diye tanındı. Tahtalının kızı Fadime ile evlendi. Aygün, Hatice ve Harun isimlerini verdiği üç çocuğu oldu; 2016 yılında vefat etti...


    KELARZIMAN

    Arzımanoğulları denilen Hacılar sülalesinde Arzıman adını taşıyan iki kişiden birisidir. (Diğeri Kelahmetlerin Arzıman idi.) Galiba şu anda Anıtkayalılar içinde bu adı taşıyan yok... Arzımanoğlu Ahmet'in dördüncü ve en küçük oğludur.  1912-1914 Arasında bir tarihte doğdu. Belki o doğmadan babası cepheye koştu. Torunlarının anlatımına göre 'Hiç baba yüzü görmedim' demiş. İşgal yıllarını anlatırken de;
    Karlı dağdan top atıldı, duymadın mı Kemal Paşa!
    Yunanistan'a karıştı, duymadın mı Kemal Paşa!
dizelerini tekrarlar dururmuş...

    Abileri gibi ona da kel lakabı takıldı ve 'Kelarzıman' diye bilindi. Çorbecilerin Haceli kızı Hafize ile evlendi. Hafize Hanım, Şebekahmetin kardeşidir... Kelarzıman 1995'te, Hafize hanım ise 2002 yılında vefat ettiler... Kızları yok, dört tane oğulları oldu. Ayrıca delikanlılık döneminde ölen iki de oğlu var. Bunlardan ilki Ahmet, 1938'de doğup 1964'te ölmüş. Mehmet Ali ise, 1960 yılında 19 yaşındayken vefat etmiş...

    Büyük oğlu Bahattin, Hacemirlah kızı İsmihan ile evlendi. İsmihan ile Bahattin, hala-dayı çocuğu... Ömrünün son yıllarında kendisine 'Garip' lakabı takılmıştı, 2022'de vefat etti... Onların da iki oğlu oldu; büyüğü Mehmet Ali, küçüğü Remzi... 

    Mehmet Ali, Dıkmanın kızı (Kelsalek torunu) Elveda ile evlendi. Bir kız, bir oğulları var. Kızları Merve, Beygirlinin Çeyrek oğlu Patoz Ahmet eşidir. Mehmet Ali, tek oğlu Ramazan'ı Anıtkaya dışından everdi.

    Garibin küçük oğlu Remzi, Yarımağanın Mevlüt kızı Fadime ile evlendi. Onun da bir oğlan bir kızı var; Bahattin ve Ayşe... Bahattin Anıtkaya dışından evli.

    Kelarzıman, ikinci oğluna babasının adı olan Ahmet ismini koydu. Lakabı 'Meşur'dur, herkes onu bu lakapla bildi. Yörüklerin Hüseyin kızı Şerife ile evlendi. Çocuklarının adları; Ziyaettin, Elveda ve Ayşe... Elveda vefat etti, Ayşe Güdüğizzetlerin Mehmet oğlu İzzet eşidir. Meşur Ahmet de 2023'te vefat etti...

    Üçüncü oğluna Mevlüt adını koydu. Mevlit Kandilinde doğanlara genelde bu isim veriliyor. Kelarzımanın Mevlüt, Kelahmetlerin Abdullah kızı Şerife ile evlendi. İki kızları oldu, ikisi de Anıtkaya dışına gelin edildi.

    Ve Kelarzımanın en küçük oğlu Cemil... Mesleğinden dolayı 'Cemil Hoca' olarak bilinir. Çerçilerin Halil kızı Kezban ile evlendi. Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olup Anıtkaya'ya geri döndü. Bir kız, iki oğlan çocukları var. Kızları Seviye Anıtkaya dışına gelin oldu, küçük oğlu Halil de Anıtkaya dışından evlendi. Büyük oğlu Ahmet, Bidakgenin Aziz kızı Fikriye ile evlendi. Fikriye ile Ahmet, dipte akraba çıkıyor...

    Diğer bütün Arzımanoğulları gibi Hacıların soyadı da AZBAY...


11 Nisan 2022

Tingildekler

     

    Eğret Sözlüğünde dengilmek; yerinde düzgün, dik duramamak; yana doğru düşecekmiş gibi durmak anlamına geliyor. Bu biçimde duran nesnelere de 'dengildek' deniyor. Tingildeklere neden böyle dendiğine dair ilgililerden doyurucu bir açıklama alamadım. Bir yana düşecekmiş hissi vererek durdukları/yürüdükleri için böyle bir lakap takılmış olabilir.

    Tabi Tingildekler, son yüz yıllık dönemle ilgili bir yakıştırma. Öncesinde Sülaleye Garamusalar deniliyordu. Sülaleye adını veren Kara Musa oğlu Ali'ye kadar inebiliyoruz; daha ötesi meçhulümüz... Yalnız Bugünün Tingildekleri, Turaçoğlu Mustafa'nın çocuklarıdır. Garamusalarla bağı, Tureşoğlunun onun damadı olması sebebiyledir. Bu dönüşüm hikayesi, bir bakıma Tingildekleri anlatır...

    Erkek evladı olmayıp beş kız babası olan Kara Musa'nın Ali, 1847 yılında vefat ettiğinde 60 yaşının üzerindeydi.  En büyük kızı Havva, 'Demirci Eyüp oğlu Ahmet bin Ahmet' ile evliydi. Kayınpederinin ölümünden sonra onun evine yerleşen Ahmet, Gocamatların atasıdır...  

    Garamusaoğlu Ali'nin yetişkin kızlarından biri de Ayşe'dir. Babası vefat ettiğinde O da komşuları Turaçoğlu Mustafa'nın karısıydı. Tureşlerin yurdu ile, babasından kalan kısmı birleştirip eski kendi yerlerinde yaşamaya devam ettiler.  

    Mustafa'nın 1825 doğumlu olduğunu biliyoruz, 1847'de Ayşe Hanım için 'yetişkin' denildiğine göre aşağı yukarı kocasıyla aynı yaşlarda oldukları düşünülebilir. Zaten 1851 yılında doğan bir çocukları var... 

    Karamusaoğlu Mehmet Ali, yukarıda bahsedilen Mustafa-Ayşe ailesinin 1851 yılında doğan oğludur. Peki Mehmet Ali'nin kardeşleri yok mu?... Var... Birincisi 1864'te doğan Ayşe... Ayşe Hanım önce Ayanoğlu Halil'e varıyor, bu Kölgecinin emmisidir. Halil ölünce Ayanoğlu Ahmet'e veriyorlar, bu da 'Derviş Ahmet' diye bilinen biri. Derviş öldükten sonra da Ayanoğlu Hüseyin ile everiyorlar, bu da Kölgecinin babasıdır... İkincisi 1883'te doğan Emine... Büküroğlu Hüseyin'e veriyorlar; Bükürünalinin anası, bugünkü Bükürlerin ninesidir...

    Turaçoğlu Mustafa, Garamusanın Ali kızı Ayşe Hanımla evlendikten sonra Garamusalar sülale adının bayraktarlığını da devralıyor. Hani Garamusaların son ferdi de erkek evlatsız vefat etmişti ya, bundan sonra Garamusalar denince Mustafa akla gelecek... İyi de Mustafaların zaten bir lakabı vardı, Turaçoğlu/Tureçler deniliyordu onların sülalesine... Tureçler unutuldu, ama izi kaldı. Ayanoğlulara varan Mehmet Ali'nin kardeşi Ayşe vardı ya, işte ona 'Turaç' lakabı takılmıştı. Dillere destan güzelliği nedeniyle böyle anıldığı düşünülse de; aslında Turaç Hanım sülalesinin unutulan lakabını taşıyordu...

    Eski Turaçoğlu, yeni adıyla Garamusaların Mustafa; Ayşe Hanımın 1880'lerde vefatından sonra iki evlilik daha yaptı. İşin o kısmını Gödeşler bölümünde inceleyeceğiz, burada Mehmet Ali'den devam edelim...

    Mehmet Ali, önce Şerife Hanım ile evlendi, kayıt tutulduğu sırada hayatta olmadığı için Şerife Hanımın kimlerden olduğunu bilemiyoruz. Onun vefatı üzerine Mustafa kızı Fatma ile evlenerek Tekelioğlu Ahmet ile bacanak oldu. Çünkü Fatma Hanım ile Tekelinin eşi Ümmühan kardeşler. Ümmühan da kim derseniz; Paşanın İbramın, Gocagafanın, Pangeci Mısdıfanın ve Kör Essanın nineleridir... Bu hikayede 'Yörük' vurgusu biraz fazla olacak...

    Garamusaların Mehmet Ali'nin Fatma Hanım'dan çocuğu yok. Mehmet Ali ile, kimlerden olduğunu bilemediğimiz Şerife Hanımın üç çocukları oldu, biri kız. Hepsinin büyüğü olan Fatma, 1871 yılında doğdu ve onu Körüslülerin Mustafa'ya verdiler. İleride Gara Ömer Kök'ün anası olacak...  Yalnız bir şey daha dikkat çekicidir, Fatma Hanımın eşi Körüslerin Mustafa ile yukarıda adı geçen Tekelioğlu Ahmet teyze çocuğu olur...

    1. Mehmet

    Oğullarına geliyoruz... Büyüğünün adı Mehmet, 1874 yılında doğdu. Önce Daldalların Deli Veyis kızı Ümmü ile evlendi. 1904 yılında Hasan ve 1907 yılında anasının adını verdiği Şerife olmak üzere iki çocukları oldu... 

    Hasan'a döneceğiz; Şerife'nin evlilik kaydı var (üstelik 5 evlilik kaydı var) ama Eğret dışına gelin olmuş gibi görünüyor, zira bunca evlilik bağıyla Eğret'te kalmış olsa bugün bile kendisini hatırlayanlar çıkardı...

    Mehmet, sonradan Çorcalı Yusuf kızı Hatice Hanım ile evlendiyse de ondan çocuğu olmamış; zira Hatice Hanım dul kalmış görünüyor... Kesin tarihi bilinmemekle birlikte kocası vefat etmiş... 

    Sevgili Dede
    Şimdi 1904 yılında doğan Hasan'a geri dönelim... Yaşı yetenler Hacapdıllanın küçük kardeşi bir 'Sevgili Dede'den söz ediyor. Sorduğum herkes adını bu şekilde söyledi, hatta adının resmen 'Sevgili' olduğunu söyleyen de oldu. Bence bu onun lakabıydı, ardında çoluk çocuk bırakmadığı için gerçek adını teyit edebileceğimiz bir kaynak yok. Adı unutuldu, lakabı adının yerini aldı. 

    Bacıdedenin tuttuğu ölüm defterinde, Sevgili Dedenin 4 Mart 1959'da öldüğü ve adının Mehmet olduğu yazılı. Oysa incelediğimiz kütüklerde bu tanımlamaya uyan bir Mehmet kayıtlı değil...

    Bir görüşe göre de, Hacapdılla, İncemehmet ile Sevgili Dede kardeş değiller, amca çocuklarıydı. Eğer bu doğruysa, gözler Mehmet emmilerine çevrilir. Onun tek oğlu da 1904 doğumlu Hasan idi. Sevgili Dede'nin bu Mehmet oğlu Hasan olması halinde taşlar biraz daha yerine oturur. Çünkü o durumda Sevgili Dede, Deliveyisin torunu olur ve diğer torunları Hamdi Hoca ve Çapar ile üçünün evlerinin aynı hizada bulunması anlaşılır hale gelir.

    Sevgili Dedenin adının Hasan'dan Mehmet'e dönüşmesine sebep ise gayet açık; yetim kalan erkek çocuklara babasının adını vermek gibi yaygın bir uygulama var Eğret'te... Resmiyete yansımasa bile Hasan, Mehmet'e dönüşüvermiş; sonra millet ikisini de unutup Sevgili Dede'ye itibar etmiş...

    Yetim kaldığında yaşı oldukça küçükmüş. Oğlu yanında tay olduğu halde annesi Osmanköy’e kocaya varmış, Hasan/Mehmet orada büyümüş. İşittiğime göre meşhur lakabını Osmanköy’deki bu çocukluğu sırasında vermişler. Sofradalarken sesli olarak yellenmiş, çocuk mahcup olmasın diye lagaraya boğup ‘Sevgili Dede geldi’ diye gülüşmüşler. O günden sonra böyle anılmış.

    Sevgili Dede büyüyünce Osmanköy’de, Halime adlı bir hanımla evlenmiş. Kızları olmuş, onları gelin ettikten sonra hanımıyla birlikte köyünün yolunu tutmuş, Eğret’e gelmiş. Osmanköy ne kadarcık yer, bu arada Eğret ile alakasını kesmemiş demek ki; ayrıca akrabaları da var Deliveyis dedesinden kalma eve yerleşmiş. Bu dönemde mahalleliye de kendini sevdirmiş, çok hürmet ederlermiş. Kızları zaman zaman ziyaretine geldiğini de söylüyorlar... 1959 Yılında vefat etmeden önce evinin tamamını cami yeri olarak bağışlamış. Hacapdılla da kendi hissesinin bir kısmını verince Yeni Cami'yi yapmışlar...

    2. Osman

    Bizi Tingildeklere götürecek olan Mehmet Ali'nin küçük oğludur. Adı Osman ... 1885 yılında doğdu. Emirdağlı Türkmen Musa kızı Ümmühan ile evlendi. Ümmühan Hanım; Arzıların Çolak Musa, Gurugafa ve Dendenin halaları oluyor...

    Osman ile Ümmühan'ın 1904 yılında ilk oğulları dünyaya geldi. İkisinin de saygı duyacağı bir isim olarak Musa adını verdiler. Ümmühan Hanımın babasının adıdır; ama Osman'ın Ayşe ninesi de Garamusaoğlu Ali kızı olduğunu unutmayalım... 1913 Doğumlu ikinci oğullarının adını da Mehmet koydular; bu, dedesi Mehmet Ali'nin Mehmet'i olabilir. Büyüdükçe kendisine 'İnce Mehmet' denilecektir... Üçüncü ve son çocuklarının adı ise Abdullah...

    Abdullah doğduktan sonra, babası Tingildeklerin Osman'ın vefat ettiği anlaşılıyor. Harpte kaldığı ifade edildi, hangi harp olduğu bilinmiyor. Çanakkale listesinde adı yok, başka bir cephede kalmış olabilir, hatta İstiklal Harbinde şehit düşmüş de olabilir; lakin şehadeti kesin... Şimdi üç oğlu üzerinden Tingildekleri takip edelim...

    Musa
    Tingildeklerin Osman'ın büyük oğlu Musa, Daldalların Deli Veyis torunu Şefika ile evlendi. Şefika Hanım, Aligurunun kardeşidir. Hatırlanacağı üzere, Musa'nın Mehmet amcası da Şefika'nın halası Ümmü ile evlenmişti... Bu, Deliveyisler ile kurulan ikinci bağ oldu... 

    Bilenlerin anlattığına göre, Musa Dede hafızalarda sevimli bir ihtiyar olarak kalmış. En büyük özelliği olarak, namaz vakti girdiğinde arazide ise; işini bırakıp şevkle ezan okuması ve sonrasında namaz kılması söyleniyor. Kırda bayırda onun okuduğu ezan işitilince 'Musa Dede ezana başladı, demek ki vakit girdi' derlemiş... Musa Dede 1973'te, eşi Şefika Hanım ise 1992 yılında vefat ettiler... Çocuklarına bakalım...

    Şefika ile Musa'nın bir oğlu iki kızı oldu. Kızları Fadime, Arapların Gözeliban eşi; Hacer de Buruşakların Suguşu eşi oldu. Gözelibanın oğlanlardan birinin adı, bu yüzden Musa'dır... Aslında küçük yaşlarda vefat eden bir oğluyla bir kızı daha olmuş. Bunlar 1923 yılında doğup oniki yaşında ölen Hasan ile 1940'ta doğup beş yaşında ölen Fadime'dir...

    1927 Yılında doğan ve adını, dedesini hatırlatırcasına Osman koyduğu oğlu hayatta kalmış... Osman'ı Demirdelen Yahya kızıŞaval kardeşi Hanife ile everdiler. Hanife Hanımın küçüğü olan Atike de Gödecin Ahmetin eşi olacağından onunla bacanaktılar. Bunu özellikle belirtişin sebebi; Tingildeklerin Osman'ın dipdedesi ile Gödecin Ahmet'in dedelerinin kardeşliğidir... Osman bir süre Muhtarlık yaptı, sebebi bilinmiyor, süresi dolmadan bu vazifesinden istifa etmiş... Kendisi 1983 yılında, eşi Hanife Hanım ise 2021'de vefat ettiler...

    Osman-Hanife'nin üç kız bir oğlu var. Büyük kızı Lütfiye, Amcaların Kelmehmet oğlu Süleyman eşi oldu. Ortanca Şerife, İzmir'e gelin gitti. Küçük kızı Ümmühan ise Saraydüzü'ne... 

    Tek oğlunun adını Seyfettin koydu; bu isim, askerde çok sevdiği Yüzbaşısının adıydı. Seyfettin de Saraydüzü'nden Şerife Hanım ile evlendi. Bu evlilik, kardeşi Ümmühan ile değişik yapma şeklinde gerçekleşti...

    Tingildeklerin Seyfettin'in çocukları; Osman, Sinem ve Muzaffer... Osman malum, dedesinin adı... Muzaffer ise Seyfettin'in Hacer Halasının merhum oğlunun hatırasına konulmuş bir isim... Kızı Sinem, Çakırların Süreyya eşidir. Oğlu Osman da Çakırlardan Adem kızı Cansel ile evlendi. Muzaffer bekar... Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    İnce Mehmet
    Osman'ın ortanca oğlu Mehmet 1913 yılında doğdu. Delinorilerden Hatice ile evlendi; Amcaların Godalyusuf ve Hacıariflerin Kelahmet ile bacanak oldular... Bunara yakın vişne bahçesi ve gocagapısının altındaki sürgü değirmeni ile aklımda kalmış... 

    İkisi erkek, altı çocukları oldu. Erkekler en büyük ve en küçükleridir. Kızlarından Fatma, Tellilerin Halil eşi idi, erken vefat etti, Veysel Öztürk'ün anasıdır... Kerime, Delinorilerden Kümüğün Yusuf eşi; Emine, Garapaçalardan Eyüpçetin oğlu Mehmet Hoca eşi; Hüsniye de Tingildeklerin Hikmet Akyol eşidir....

    İncemehmetin büyük oğlunun adı Şaban... Kekliklerden Hacıiresl kızı Sabire ile evlendi. Garmenlerin Ahmet ve Akbaşların Mustafa ile bacanak oldular... Fransa'ya gitti, oraya yerleşti. İkisi erkek, sekiz çocukları oldu. Kızları Fatma, Hatice, Meryem, Zeynep, Ayşe, Sema... Bunlardan Anıtkayalı ile evlenen yalnız Zeynep oldu. Akbaşların Ahmet eşi olan Zeynep, esasında teyzesinin oğluna varmış oldu. Diğer beş kızı da Anıtkaya dışından beylerle evlendiler...

    Şaban'ın büyük oğlu Mustafa, Garmenlerin Davut Geçer kızı Kerime ile evlendi. Kerime, Mustafa'nın teyzesi torunudur; Samet, Elif, Eda ve Osman adlarında dört çocuğu var... Küçük oğlu Ahmet de Sağırların Ali Osman torunu Firdevs ile evlendi, onun da Emre, Ersin ve Enes adlarında üç oğlu var... İncemehmetin Şaban ve çocukları halen yurtdışında yaşıyorlar...

    İncemehmetin küçük oğlu Selahattin, Afyon'dan evlendi ve baştan beri Afyon'a yerleşik... 

    Küçük yaşlarda vefat eden üç oğlundan da burada söz etmek gerekiyor. En büyükleri Muzaffer varmış, 1933'te doğmuş ve iki yaşındayken ölmüş. Veysel ile Mustafa ikiz olabilir, 1938'de doğmuşlar. Fakat biri yaşına girdiğinde diğeri de iki yaşındayken vefat etmişler... Şaban'ın bir oğlunun adı Mustafa, ve Tellilerin Halil'in büyük oğlu Veysel olmasının sırrını burada aramak lazım...

    İncemehmet 1989 yılında vefat etti... Eşi Hatice Hanım, gocagapının altındaki modernize edilmiş değirmeninde bulgur çekmeye devam etti. Ta ki 2003 yılında vefat edene kadar...

    Hacı Abdullah
    Tingildeklerin Osman'ın küçük oğlu Abdullah 1915 yılında doğdu. Yahyalardan Kezban Hanım ile evlendi. Berber idi; dükkan açmadı, o zamanki yaygın uygulama olarak odalarda traş ediyordu. Diğer berberler gibi dişçilik benzeri yan işlemleri de yapıyordu. Artı bir meşgale olarak saat tamirciliği de vardı. Zamanın meşhur kurmalı çalar saatlerini yılda bir kez kendisine götürüp sildirirdik. Hacca gidip geldikten sonra 'Hacapdılla' diye bilinir oldu.

    Hacapdılla ile Kezban Hanımın çocukları olmadı. İki kızı evlat edindiler. Bunlardan birisi Gocayahya eşi Halime, diğeri de yeğeni Osman Akyol eşi Şükran'dır. Şükran, esasında eşi Kezban'ın yeğenidir; zira ilk eşi Ayşe'den dolayı Curak ile Hacapdılla bacanaklar, Şükran da Curağın kızı...

    Karısı Kezban Hanım 1979'da vefat etti... Yeni Cami ile bitişik olan evini vakfettiği için, 1990'da kendisi vefat ettikten sonra camiye dahil ettiler. Böylece cami genişletildi, avlu ve müştemilat eklendi....

    Babaları Tingildeklerin Osman şehit olan üç oğlan; Musa, İnce Mehmet ve Hacapdılla, 1934 soyadı kanunu ile KASAL soyismini aldılar.


    

07 Nisan 2022

Arzılar

     19. Yüzyılın ortaları... Emirdağlı Balabanların Musa, iş bulup çalışmak amacıyla çıktığı yolda gelip Eğret'te duraklıyor.  Belki de duraklamıyor, zaten hedefi Eğret idi... O günün şartlarında burası büyük bir merkez, arpa buğday ambarı... 

    Selimlerin Mustafa'ya bekar duruyor... Dokuz erkek çocuklu büyük bir aile olan Selimlerin o kadar çok işi var ki hizmikar tutma gereği duyuyorlar. Bir müddet bu minval üzere çalışıyor Musa... Selimlerin biricik kızı var, adı Arzı... Tutuluyorlar birbirlerine... Arzı'yı babasından istedi mi, buna cesaret edebildi mi, Selimlerin Mustafa 'Sana verecek kızım yok!' dedi mi, yoksa bunların hiç biri yaşanmadı mı, bu süreçle ilgili hiç bilgimiz yok... Gerçek şu; Arzı ile Musa kaçıyorlar...

    Dokuz oğlanın dokuzu ve bir de babaları Mustafa, peşlerine düşüyor iki kaçağın... Gidecekleri yer malum; Emirdağ'daki köylerinde buluyorlar bunları. Bakıyorlar ki niyetleri ciddi, yuva kurmak maksadıyla kaçmışlar. Büyüklük yaparak nikahlarını kıyıp dönüyorlar Eğret'e...

    Gel zaman, git zaman Emirdağ'a Balabanlara gelin ettikleri kızlarını yoklamaya gidiyorlar... Musa ile Arzı'nın iki kızları olmuş; lakin durumları perişan... Zaten durumu iyi olsa Musa, Eğret'e hizmikarlığa gider miydi... Musa ile Arzı'yı bırakmıyorlar orada, iki yeğenlerini de alıp Eğret'e getiriyorlar. Küçük kızlardan birinin adı Ayşe, Akören'e gelin oluyor sonraları... Diğer kız hakkında malumat yok...

    Burada bir parantez açalım... Anlatılan Arzılar hikayesinde iki tarihi gerçeğin karıştırılarak bir efsane oluşturulduğu anlaşılıyor. Selimoğlu Hacı Ali'nin sekiz oğlu var, kayıtlar oluşturulmadan biri öldüyse bu sayı 9 olur; bu birinci gerçek... Selimoğlu Mustafa, Hacı Ali'nin dokuz oğlundan biridir. Onun da Arzı adında bir kızı var ve Türkmen Musa ile kaçıyorlar; bu da ikinci gerçek... Yani Arzı'nın dokuz tane erkek kardeşi yok, olsaydı en azından birinin haberi günümüze ulaşırdı. Lakin babasının 9 erkek kardeşten biri olduğu doğrudur...

    Arzı ile Musa'nın ailesi, Selimlerin Mustafa ve oğulları gözetiminde Eğret'te yeniden filizleniyor... Bir oğlan bir kız çocukları da burada doğuyor... 

    İlk zamanlarda Musa'ya Türkmenoğlu diyorlar; ama Eğretliler ailesiyle birlikte hepsine 'Arzılar' demeye başlayınca bu yeni yakıştırma tutuyor. O günden beri Selimlerin kızı Arzı ile Türkmen Musa'nın oluşturduğu aile Arzılardır...

    Arzıların Eğret'teki ilk çocuğunun adı Ömer... 1876'da doğan Ömer'den sonra, 1880 yılında Fatma adında bir kızları doğdu. Ömer koluyla Arzılara geçmeden önce, kardeşi Fatma üzerinde durmak lazım.

    Kayıtlardan anlaşıldığına göre Ömer'in kardeşi Fatma, Kekliklerden Hasan'a varıyor. 1898'de Hatice adında bir kızları olduktan sonra Hasan vefat ediyor ve Ömer, kardeşi Fatma ile Yeğeni Hatice'yi yanına alıyor. Hatice büyüyünce, Gobakların Salih'in eşi (Gocakazımın anası) olacak ve babası Hasan'a izafeten Kekliklerden diye bilinecektir...

    Kel Ali
    Bir başka mahkeme kaydından anlaşıldığına göre de Arzıların Ömer'in kardeşi Fatma, Keklikler'e verilirken değişik yapılmış, yani Fatma'nın abisine de Kekliklerin kızı alınmış... Peki Fatma'nın hangi abisine? Ömer'e değil... Anlaşıldığına göre Ömer ile Fatma'dan önce, ikisinin de abisi bir Ali var... Fatma Kekliklerin Hasan'a verilirken, Ali'ye de Kekliklerin kızı alınıyor...

    Ali'ye eş olan Kekliklerin kızı da Fatma... Benzerlik sadece isimlerde değil; Arzıların Ali de eniştesi Kekliklerin Hasan gibi, 1888'de taze bir oğlu olmuşken vefat ediyor. Vefat ettiğinde askerde, yani şehit... Oğluna, kendi adı olarak Ali ismini koyuyorlar. Keklikler de kardeşleri Fatma ile yeğenleri Ali'yi alıp kendileri büyütüyorlar. O günün küçük Ali'si, yıllar sonra Çanakkale Gazisi meşhur Kel Ali olarak karşımıza çıkacak. Yani sizin anlayacağınız, Kekliklerin Kel Ali, esasında Arzıların Kel Ali'dir. Hatta Arzı Ninenin -belki de- ilk torunudur...

    Şimdi 1876 doğumlu Ömer'e gelebiliriz. İdirizlerden Fatma ile evlendi. Fatma Hanım, Goca Osmanın emmi kızı; Hörküle Sultan ile Kesginin de halalarıdır.

    Beş tane oğulları oluyor, Ömer ile Fatma'nın...İsimleri: Musa, Ali, Mustafa, Osman, Ahmet... İlk üçünün isimlerine karşılık gelen atalarını kayıtlardan takip edebiliyoruz. Musa, Arzı Nineyi kaçıran Emirdağlı Türkmen/Yörük Dede... Ali, Eğret'te doğan ve şehit olan büyük oğullarının adı... Mustafa da Arzı Ninenin babasının adı... Osman ve Ahmet'in de mutlaka bir karşılığı vardır; belki Musa Dedenin Emirdağ geçmişi ve hatıralarıyla ilgilidir... Bu beş oğlan üzerinden Arzıları ele alacağız.

    Babaları Türkmenoğlu Ömer, Cihan Harbinden hemen sonra işgalden önce vefat ediyor. Arzı Hanım ise kesin yılı bilinmemekle birlikte 1920-25 arasında vefat ettiği tahmin ediliyor...


    1. ÇOLAK MUSA

    Beş oğlanın en büyüğü Musa, 1895 yılında doğdu. Hacapdıramanlardan Kör Mehmet Hocanın kızı Zehra ile evlendi. Bu evlilik sonucu; İdirizlerin Sarımehmet, Cavanın Ahmet, Yumrukların Musa ve kendi kardeşi Gurugafa ile bacanak oldular... 

    Kazım Karabekir Paşanın birliğinde askerlik yaptığı söyleniyor. Bu vazifesinin Cihan Harbine denk gelmiş olması büyük ihtimaldir. Bununla beraber İstiklal Harbinde de çarpıştığı, büyük taarruz sırasında fırsatını bulduğu bir gece evine geldiği, diğer yandan yolunu kaybeden arkadaşlarının da yol sormak için kendisini bulduğuna dair bir şeyler işittim.

    Musa-Zehra'nın da dört çocukları oldu; hepsi erkek... Mehmet, İbrahim, Kazım ve Ramazan... Yine ilk iki ismin izini sürebiliyoruz. Mehmet, Zehra Hanımın babası adı; İbrahim, Ömer Dedenin hanımı Fatma Nine'nin baba adı... Kazım ile Ramazan'ın adları hakkında fikir yürütemedik, küçük olan belki Ramazan ayında doğmuştur... İbrahim doğduğunda Fatma Ninenin sağ olduğu sonucu da çıkarılabilir buradan...

    Mardakların Ali ile girdiği kavgada kolu koptuktan sonra Arzıların Musa, 'Çolak Musa' olarak lakaplandı. 1956 Yılında kendisi, 1969'da ise eşi Zehra Hanım vefat ettiler...

    Beygirli
    Çolak Musa'nın büyük oğlu Mehmet 1924 yılında doğdu, Belceli Hanife Hanımla evlendi. Adından daha çok 'Beygirli' lakabıyla tanındı. Cambazlıkla iştigal ettiği ve ileşberlikte beygir koştuğu için bu yakıştırma yapıldığı söyleniyor. Üç oğlan, iki kız beş çocukları oldu. Büyük kızı Havva, Beygirlinin amcaoğlusu Ali İhsan eşi; küçük kızı Fatma ise Dayıların Halil eşidir... 

    Beygirlinin büyük oğlu Adem, Arzıların büyük Ahmet emmisinin kızı Fatma ile evlendi; yani Arzıların Alessan ile değişik usulü yapmış oldular. Adem'in de iki oğlan bir kızı olduysa da küçük oğlu Ahmet erken vefat etti. Asım adındaki büyük oğlu, Hafızın İban kızı Fadime ile evlenip Terziizzet ve Hüseyinhocaya bacak oldu... Adem'in kendi ninesinin adını koyduğu kızı Zehra, Curağın Mehmet eşidir...

    Ortanca oğluna büyük dedesinin adı olan Ömer ismini koydular. Mesleğinden dolayı 'Demirci Ömer' dediler; ama O daha çok 'Çeyrek' lakabıyla tanındı. Böbülerin Salih kızı Ayşe ile evlendi. Bekçifahrettin ve Dıkmanınşef ile bacanaklardır... Onların da iki oğlan bir kız çocukları var. Oğlanlar Ahmet ile Mehmet, kız ise Sabire... Büyük oğlan Mehmet, dedesi Beygirlinin adını; Ahmet, ölen büyük amcanın adını; Sabire ise anneannesinin adını almış. Mehmet, ninesinin köyü Belce'den evlenirken,  delicesine çalışmasından dolayı 'Patoz' lakabını hak eden Ahmet, Kelarzımanların Mehmet Ali kızı Merve ile evlendi. Sabire ise Kantinlerin İbrahim oğlu Ali eşidir...

    Beygirli küçük oğluna babasının adı olan Musa'yı verdi. Anıtkaya dışından evlenen Musa'nın ilk eşi vefat edince yine Anıtkaya dışından evlendi, Afyon'da oturuyor...

    Kendisi 2013 yılında vefat eden Beygirliden üç yıl sonra eşi Hanife Hanım da vefat etti. Karı kocanın doksan yaşına geldiklerinde vefat etmeleri de ayrı bir ilginçliktir...

    İbrahim
    Ninesinin baba adını alan İbrahim, Çolakmusanın ikinci oğludur. 1930 Yılında doğdu.  Devrimbeşlerin Gavureyüp kızı Refiye ile evlendi. Akbaşların Mehmethoca ve Çolakların Mehmet Ali ile bacanaklardır... Altı kız, iki oğlan toplam sekiz çocukları oldu. Kızları Ayşe, Yörüğoğlulardan Lütfi Tüplek eşi; Azime, Kekecin Muhsin eşi; Zehra, Arapseliminin Arif eşi; Melek, Köreminin İzzet oğlu Adem eşi; Hüsniye, Yeşilömerlerin İsmail oğlu Mehmet eşidir. Meryem ise bekar...

    İbrahim iki oğlundan büyük olana babası Musa'nın adını koydu. Mesleği icabı 'Terzi Musa' diye bilindi. Bu lakap üzerine o kadar yapıştı ki terziliği bıraktıktan yıllar sonra bile hala Terzi Musa olarak anılıyor. Kirtyusufun kızı Selime ile evlenmesinde annesinin akrabalık bağı gözettiği anlaşılıyor. Böylelikle Köreminin İzzet ve Gavuralinintopalın Adem ile bacanak oldular. Terzi Musanın üç kız, bir oğlu oldu. Büyük kızı Zele, Çakalın İbrahim oğlu Ramazan eşi; Arzı, Yılıkların Uzun Mehmet oğlu Süleyman eşi; küçük kızı da Hacıeminin Şaban oğlu Ramazan As eşidir. Terzi Musa'nın tek oğlu Muhammet, Gobakların Köreminin Ahmet kızı ile evlendi...

    Terzi Musa'nın küçüğü İsa... Körüslerin Emin kızı Şerife ile evlendi. İki oğlu bir kızları var. Oğlanların büyüğü, dedesinin adı İbrahim'i almış. Küçüğünün adı da Samet. Bir dönem Afyon'da minibüsçülük yapan İsa, uzun yıllardır Anıtkaya'da oturuyor ve bakkalcılıkla uğraşıyor... Babaları Çolakmusanın İbrahim 2021 yılında vefat etti...

    Kazım
    Kazım, Çolak Musa'nın üçüncü oğlu, 1932'de doğdu... Kantinin Osman kızı Zehra ile evlendi. Bir erkek üç de kız çocukları oldu. Ayrıca 1959'da doğdukları halde küçük yaşlarda vefat eden Azime ve Muzaffer adlarında bir oğluyla bir kızı daha varmış...

    Hayatta kalanlardan oğlanın adı Ali Osman; kızlar ise Naciye, Hasibe ve Zehra... Çocukların isimleri üzerinde biraz düşünecek olursak, anneleri Zehra Hanımın etkisi görülebilir. Çünkü Kantinlerin kızı Zehra'nın dedesinin adı Ali, babasının adı da Osman... Ninesinin adı ise Hasibe... Küçük kızları Zehra'yı, Arzıların Kazım'ın ana adı olarak düşünebiliriz. 

    Yalnız Zehra Nineye vardığımızda Ali Osman'ın isim yorumu da değişebilir. Çünkü bu isim Zehra Ninenin Çanakkale'de şehit olan biricik oğlan kardeşinin adıdır. Bu şehit dayının adı bir Cavanın Ali Osman'da bir de Arzıların bu Ali Osman'da yaşamaktadır... Ali Osman doğduğunda Zehra Ninenin hayatta olması bu yorumun isabet oranını yükseltiyor...

    Kütahya'ya yerleştiler. Kızlarının üçü de Anıtkaya dışına gelin oldular. Oğulları Ali Osman Kütahya'dan evlendi, bir oğlu oldu, halen orada yaşıyor. Çolakmusanın Kazım 2022 yılında doksan yaşında vefat etti...

    Bakkal Irmızan
    Çolak Musa'nın en küçük oğlu 1936'da doğdu. Adı Ramazan... Hacapdıramanlardan Hafize ile evlendi. Hatırlanacağı üzere Ramazan'ın annesi Zehra Hanım da Hacapdıramanlardandı... Bir bakıma hala-dayı çocuklarının evliliği oldu onlarınki. 

    Evinin altındaki dükkanda bakkalcılık yaptığı için 'Bakkal Irmızan' diye tanınırdı. Eşi Hafize Hanım çocukları olmadan vefat etti. Bakkal Irmızan Olucaklı Saide Hanım ile evlendi. Evlat edindikleri oğullarına Musa adını koydular ve Onu büyük amcaları Mustafa'nın torunlarından Çavuşmehmet kızı Ayşe ile everdiler.

    Bakkalırmızan 2001 yılında, eşi ise 2019'da vefat ettiler... Oğlu Musa Türkmenoğlu uzun zaman önce yerleştiği Afyon'da yaşıyor...


    2. ALİ

    Çolak Musa'nın bir küçük kardeşinin adı Ali'dir. 1902 Yılında doğdu. Adının, Arzı Ninenin Eğret'te doğan ve şehit olan ilk oğlundan geldiğini söylemiştik. Ali, Ayanoğlu Hacı Hüseyin kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım Kölgecinin kardeşidir... Ayrıca Ali'nin Arzı Ninesi ile Ayşe'nin Havva Ninesi ikisi de Selimlerden olup emmi çocuğudurlar...

    Resmi kayıtlara adı Dudu olarak geçen Ayşe Hanım Ali'ye gelmeden önce başından bir evlilik geçmişti. Nesli bugüne gelmeyen Araplardan Ahmet Hasan'a varmış; ama çabuk ayrılmışlar...

    1921 Yılında bir oğulları oldu, adını Ömer koydular. Çocuk, dedesinin adını almış oldu... Bundan sonra Arzıların Ali'nin adına kayıtlarda rastlanmıyor. Bunun anlamı, 1925'ten önce vefat ettiğidir... Tek oğullarının bakım ve gözetimi üzerine kalan Ayşe/Dudu Hanım ise kırk yıl daha yaşamış ve 1963'te vefat etmiş...

    Öter Ömer
    Genellikle cambazlık yapan Ömer'in lakabı 'Öter Ömer' idi. Hatta adıyla pek anılmaz, kısaca 'Öter' derlerdi. Öter Ömer, Keçilerin Ali kızı Fadime ile evlendi. İki oğulları oldu; Ali ve Nurettin...

    İki taraftan da dedesinin adını alan Ali 1954'te doğdu. Uzun süre cezaevinde kaldıktan sonra dışarı çıkınca kendini toparlayamadı ve 2013 yılında öylece vefat etti...

    Öter Ömer'in küçük oğlu Nurettin ise Tekeli Gocabıyık İbramın kızı Gülşen'le evlendi. Onun da iki oğlu oldu; büyüğe dedesinin adı olarak Ömer ismini verdi, küçük ise Kurtuluş... 28 Ağustosta doğduğu için olabilir... Nurettin de bir süre baba mesleği cambazlıkla iştigal ettiyse de bu işte gelecek göremediğinden İzmir taraflarına taşındı. Halen orada oturuyorlar.

    Karısı 1971'de öldü. Öter Ömer ise 2001 yılında vefat etti...


    3. GURUGAFA

    Arzı Ninenin babası adı Mustafa idi. Buna hürmeten onun, 1907'de doğan üçüncü torununa da Mustafa adı konuldu. Zira torunu doğduğunda Arzı Nine hayattaydı. Hacapdıramanlardan Mehmethoca kızı Fadime ile evlenen Mustafa'nın tek çocuğu oldu. Adı Ömer, yani dedesinin adı... 1931'de Fadime Hanımın vefatı üzerine Hacapdıramanların Mehmethocanın diğer kızı Şerife'yi nikahına aldı. Bu durum garip karşılanabilir; ama o zaman evliliklerin amaçlarından biri de kadını sahipsiz bırakmamak ise diğeri de öksüzün hakkıyla bakımını sağlamaktı. Bunu en iyi yapacak olan da ana yarısı kabul edilen teyzedir... 

    Uzun boylu zayıf yapılı biriydi. Zayıflığı, başına da yansımış; sanki hiç eti olmayan bir kafatasına deri geçirilmiş gibi görünüyordu. Bu görüntüsünden dolayı Arzıların Mustafa'ya 'Gurugafa' lakabı takıldı... 1979 Yılında ölen Gurugafadan yıllar sonra, 1993'te Şerife Hanım da vefat etti...

    Tek çocuk Ömer'e dönelim... Eminlerin Süleyman kızı Fatma ile evlendi. Kelsüleymanın da kardeşi olan Fatma Hanım için torunları 'Macur Nine' diyorlar. Bunun sebebi, Balkan muhaciri olmasıdır. İşin esası, Macur Ninenin anası Ayşe ile Çakırların Macur Ninesi Fatma kardeşler...

    Macur Fatma ile Arzıların Ömer'in altı çocukları oluyor, bunların ikisi erkek... 2000 Yılında Fatma Hanım ve 2003 yılında Gurugafanın Ömer vefat ettiler... Çocuklarına bakacağız, kızlardan başlayalım. Fatma, Canalilerin Aziz eşi; Satı, Doğvellerin Ömer eşi; Saynur, Garaburunun Şevket eşi; ve Şerife, Hafızın torunu Ahmet eşidir... Kızlardan Fatma, ninesinin; Şerife de ninesinin kardeşi adını almışlar...

    Çavuş Mehmet
    İki oğlundan 1944'te doğan büyüğünün adını Mehmet koydular. Fadime Ninesinin baba adı Mehmet idi, ondan yadigar bir isim olmalı. Lakin adıyla değil, 'Çavuş Mehmet' lakabıyla bilinir oldu. 

    Çavuş Mehmet, Gıdakömer kızı Hatice ile evlendi ve Galgancılardan Mehmet Aytar ile bacanak oldular... Dört çocukları oldu, ikisi kız. Macur Ninenin hatırasını büyük kızında yaşatmak için adını Ayşe koydu. O Ayşe, Bakkalırmızan oğlu Musa eşidir. Küçük kızı Fatma da Bükürlerin Posdeci Mehmet Ali oğlu Göksel'in eşidir...

    Çavuş Mehmet'in büyük oğlu Erdal, Kirpitçilerin Gedik Hasan kızı Hülya ile evlendi. Oğulları Mehmet, Onur ve Ozan'dır. Dede Çavuş Mehmet'in adı unutulmamış... Küçük oğlu Ahmet, Keçimehmetin Zabit kızı Fatma ile evlendi. Onun çocukları da Emre, Hatice ve Kübra'dır. Burada da Hatice Ninenin ismi var... 

    Çavuşmehmet öğrenmeyi, öğretmeyi, anlatmayı seven hoşsohbet bir adamdı. Karşısındakini dinler, kendisini de dinletmeyi bilirdi. Arzılarla ilgili bu bilgilerin çoğunu ondan öğrendim. En son Kelsüleyman dayısı ve ailesini anlatmış, aceleye gelen bu görüşmeyi daha ferah bir vakitte yenilemeye dair söz almıştı. Ben sözümden caymış değilim; ama Çavuşmehmet o sene (2023) çıktığı Hac yolculuğundan geri dönmedi, Mekke'de güzergah değiştirip sonsuzluk yurduna yönelmiş diye duyduk...

    Sarı Mısdık
    Macur Fatma Hanımın Çavuş Mehmet'ten sonraki ikinci oğlu Mustafa'dır. Dedesi Mustafa, Arzı Ninenin baba adı olarak konmuştu. Dolayısıyla bu üçüncü kuşak Mustafa, bizi Selimlerin Mustafa'ya kadar götürmelidir. Arada yedi nesil var, bu da nereden baksan birbuçuk asır eder. 'Sarı Mısdık' olarak da bilinen Mustafa, Akören'den evlendi. Bir oğluyla bir kızı oldu Sarı Mısdığın... 

    Kızının adı Arzu, Dayıların Halil oğlu Dalyan eşidir. Biraz duralım... Bilmem kaç yıl önce Selimlerden Mustafa, tek kızına Arzı adını koymuştu... Şimdi onların torunlarından bir başka Mustafa, yine tek kızına Arzu adını koymuş... 

    Sarımısdığın oğlunun adı Ömer... Dedesinin adını alan Ömer de Nursi Öter'in kızı Nurdan ile evlendi. Anıtkaya'da oturuyorlar...


    4. DENDEN

    Türkmen Musa ile Arzı Ninenin, oğulları Ömer'den dördüncü torunu Osman 1910 yılında doğdu... Garametlerden Fadik (Fatma) ile evlendi. Sebebi anlaşılamadı; ancak Osman'a 'Denden', bundan sonra onun çocuklarına da 'Dendenler' denildi... 

    Dendenin üçü kız, yedi çocuğu oldu. Büyük kızı Ayşe, Gasapların Körömer eşi; ortanca kızı Nurten, Haydarın Mehmet Acar eşi; küçük kızı Fatı da Anıtkaya dışından Yılmaz eşi oldu. Küçük kızına kendi anasının adı olan Fatma ismini vermesi gözden kaçmamalı. Yalnız ondan önce 1945 Yılından doğan birinci Fatma (Fatma/Fadime/Fatı/Fadik... bunların hepsi aynı kapıya çıkar) çok yaşamamış, oniki yaşında vefat etmiş. Sonraki Fatı onun adını almış olmalıdır... Denden 1972'de, eşi Fadik Hanım 1999'da vefat ettiler... 

    Fadik Hanım, ne zaman takıldıysa, 'Kör Fadik' lakabıyla tanınırmış. Ölümüyle ilgili duyduğum bir söylenti var; güya bunlar fırında aşka gelip Beygirlinin eşi Hanife Hanımla güreş tutmuşlar. Bu arada kafası taşa veya duvara çarpmış, bundan sonra iflah olmayıp vefat etmiş... Artık oğlanların ayrıntısına geçelim... 

    Dört oğlundan her biri, bir oğullarına mutlaka babalarının adı olan Osman ismini koydular. Şimdi onlara bakalım... 1948 Doğumlu büyük oğluna babası Ömer'in adını koydu. Dendenin Ömer, Sarışükrünün kızı Aynur ile evlendi. Sarışükrü de Garametlerden olduğu unutulmasın. Bir kız, bir oğlan iki çocukları oldu. Oğlu Osman Anıtkaya dışından evlendi, onun da Ömer adında bir oğlu var...  Kızı Hatice, Göçmensüleymanın Ali oğlu Halil eşidir... Dendenin Ömer 2020'de vefat etti...

    Nebi, Dendenin ikinci oğlunun adıdır. Olucak'tan Şerife Hanım ile evlendi. Emeklilikten sonra Belediye Başkanlığına aday olmuştu... İki kız, iki oğlan dört çocuğu var. Kızları Hatice, Kalpsizin Hüseyin eşi; Başak da Almanmahmutun İbrahim eşidir. Büyük oğlu Osman, Yörüğoğluların Sait kızı Elveda ile evlenirken; küçük oğlu Bülent de Esnanların Halil İbrahim kızı ile evlendi...

    Üçüncü oğlu Şahin, Omarcıklardan Feyzullah kızı Fidan ile evlendi. Bir kız bir oğlu var... Osman ve Deniz adındaki bu çocukları Anıtkaya dışından evlendiler. Şahin ailesiyle Afyon'da yaşıyor...

    Siçan Ali
    Dendenin en küçük oğlu Ali... Ali isminin kaynağını biliyoruz artık; Dendenin şehit emmisi... 'Dendenin Ali' de diyorlar; ama onun daha yaygın kullanılan lakabı 'Siçan Ali'... Daldalların Hamdi kızı Leman ile evlendi. Üç kızları oldu: Arzu, Ömür ve Fadik... Büyük kız Arzı Nineyi çağrıştırıyor; küçük, Ali'nin anasının adı; ortanca Ömür'de ise, Leman Hanım tarafının hatırası var... Arzu, Gazilerin Sadettin eşi; Ömür, Ayımevlütlerin Mevlüt eşi; Fadik (Fatma) da Şavalın Davılcının Ali eşidir... Bu kızlar küçükken anneleri vefat etti. Bunun üzerine Siçan Ali, Anıtkaya dışından Sadegül Hanım ile evlendi. Üç kız, bir oğlan olmak üzere dört çocuğu daha oldu. Oğluna, dedesi ile babasının adını birleştirerek Ömer Osman ismini koydu. Kızları Ebru, Anıtkaya dışına gelin oldu; Esra, Gavalcıların Erol oğlu Mehmet eşi; Ayşegül ise bekar... Anıtkaya'da oturuyorlar...


    5. AHMET

    Arzı Ninenin en küçük torunu Ahmet 1913 yılında doğdu, İdirizlerden Hamsinci Mustafa kızı Şerife ile evlendi. El değil, hala-dayı çocukları oluyorlar. İkisi kız olmak üzere beş çocukları oldu. Kızı Selime, Yörüğoğlular Halil Efe oğlu Gurtluahmet eşi; küçük kızı Fatma da Beygirlinin Adem eşidir...

    Arzıların Ahmet, 1960 yılında Yörüğoğluların odada Jandarma tarafından vurularak öldürüldü. Bu olaydan sonra Arzıların Ahmet'in kendi çocukları ve Beygirlinin Adem ile Ömer de oğullarına onun adını verdiler. Eşi Şerife Hanım ise kocasından kırküç yıl sonra, 2003'te vefat etti...

    Şimdi Arzıların Ahmet'in erkek çocuklarına geldik... Büyük oğlu Veysel, 'Hademe Veysel' olarak bilinir. Ortaokulda uzun yıllar çalıştığı ve o işle bütünleştiği için öyle tanınıyor. Hacıların Kelidiriz kızı Mükerreme ile evlendi, ikisi oğlan beş çocukları oldu. Kızları Zele (Zeliha), Gıvırcığın oğlu Mürsel Patlar eşi; Şerife, Hassönlerden Veysel Koç eşi; Semiha ise, Mardaklardan Kelmısdıfa torununun eşidir... Veysel'in büyük oğlu Ahmet, Anıtkaya dışından evlendi; iki oğlu bir kızı var. Oğullarının adı Veysel ve Uğur...  Veysel'in küçük oğlunun adı Cengiz... Kıbrıs'ta şehit olan Cengiz Topel'in hatırasına binaen bu isim konulmuş. Tekirgızıların Osman'ın kızı Emine ile evlenen Cengiz, İzmir'de yaşıyordu, 2020'de orada vefat etti. Annesi Mükerreme Hanım ise 2023 yılında vefat etti...

    Arzıların Ahmet'in 1945'te doğan ortanca oğlunun adı Ali İhsan idi. Anıtkaya ağzında kısaca 'Alessan' diye söylenir. Beygirlinin kızı Havva ile evlendi. Meşhur ve eski cambazlardan olarak bilinirdi. 1970'li yıllarda yaptığı Koruma Reisliği hatırlardadır. Bir dönem Belediye Başkanlığına aday olduysa da kazanamadı. Alessanın üç kız, bir oğlan; dört çocuğu var. Kızlardan Sultan, Sağırmamutlar Ziya oğlu Mahmut eşi; Şerife, İdirizlerin Sarımemet kardeşi Mustafa eşi; Ayşe, Yörüğoğluların Sait oğlu Halil eşi oldu. Oğlu Ahmet ise Cavaların Tahir kızı Ömür ile evlendi. Görüldüğü üzere Alessanın çocuklarında da ana babasının isimleri (Şerife-Ahmet) var. Kendisi 2016 yılında vefat etti...

    Akgabak
    Ömer, Arzıların Ahmet'in küçük oğlu... Dedesinin adını almış... Ömer'e 'Akgabak' lakabı takıldı. Belki adını bile bilmeyenler, onu bu lakabıyla tanıyorlar. Buruşakların Cemal kızı Zehra ile evlenen Ömer, İzmir'de çalıştı ve oraya yerleşti. Veysel, Cengiz ve Ahmet adlarında üç oğlu var. Yazlarını hala Anıtkaya'da geçiriyor...

    ***

    Emirdağ Türkmenlerinden Musa, Eğret'te Selimlerden kaçırdığı Arzı Hanım ile bir yuva kurdu. Arzılar diye adlandırılan bu yuvanın çocukları, soy ismi olarak TÜRKMENOĞLU ve TÜBLEK soyadını kullanıyorlar.