16 Aralık 2023

Karamehmetler

    

    Torunlarından öğrendiğimize göre, atalarının kökleri Afyon'a dayanıyor. 19. Yüzyıl başlarında Karamehmetoğulları diye anılan aileden iki kardeşin başına bir iş geliyor. Afyon'u terk etmelerini gerektirecek kadar ciddi bir olay, galiba ortada bir cinayet var... Hemen o gece yola çıkıp Kütahya istikametine yönelirler... Gidecekleri yeri bilmiyorlar, Eğret'e vardıklarında eğlenirler... Nasıl olduysa, birileriyle tanışıp bekar dururlar. Öylesine eğlendikleri bu köyde evlenip yurt yuva sahibi olurlar. Alicikler özelinde Karamehmetlerin Eğret'e yerleşmesi bu şekilde anlatılıyor...

    1831 Tarihli Eğret nüfusunu gösteren kayıtlarla yukarıda anlatılanlar örtüşüyor; ancak bire bir değil... Gerçeğin ayrıntılarının günümüze ulaşmasını beklemiyoruz, temelde çelişki yoksa birbirini tamamlayan bu iki kaynak bizi bugünün gerçeklerine salimen getirebilir... 

    Söylenti ile belgeleri karşılaştırarak ilerleyelim... 1831 Yılında Eğret'te iki Karamehmetoğlu hanesi var; ilki Karamehmetoğlu Ali, diğeri de Karamehmetoğlu İbiş reisliğinde... Bu anlamda, Afyon'dan yola çıkan Karamehmetoğullarına mensup iki kardeş hikayesi ile bu bilgi uyuşuyor. İki kardeşin adları Ali ve İbiş diye düşünebiliriz... Yalnız İbiş hanesinde Halil ve Mehmet adlarında iki kardeş daha kayıtlı olması, söylentide bulunmayan önemli bir ayrıntı gibi durmaktadır. Şu durumda iki ihtimalden söz edilebilir. Birincisi, Afyon'dan Eğret'e gelen Karamehmetoğlular iki değil dört kardeştiler. İkinci ihtimale göre ise, iki Karamehmetoğlu amcaoğlu idiler; küçüğü İbiş hanesi üç erkek kardeşten oluşuyordu... 

    1831 Kayıtları, vergi mükelleflerini belirleme amacıyla tutulan defter olduğu için kadınlara yer verilmediğini hatırlatmakta yarar var. Yukarıdaki iki seçeneği de göz önüne alarak, sözü edilen kayıtlardaki iki Karamehmetoğlu hanesine ayrıntılı bakalım...

    Karamehmetoğlu Ali 

    Kardeşlerin en büyüğü olduğu anlaşılan Ali hanesi Alicikleri oluşturuyor, o başlıkta enine boyuna ele alınacak. Aliciklerin büyük kolu Naymelerdir ve Kırbaç soyadını aldılar. Küçük kolu da ikiye ayrıldı Kelçakır ve oğlu Çakıriban Ata soyismini alırken; diğer kolun son kişisi Karamehmet 1963'te çocuksuz ölmesiyle tıkandı...

    Karamehmetoğlu İbiş

    İkinci Karamehmetoğlu hanesinin reisi İbiş, 1791 yılında doğmuş. Uzun boylu, kara sakallı biri diye tarif edilmiş, kaydedildiği sırada 40 yaşında imiş. Hanımı ve varsa kız çocuklarından haberimiz yok. Eğret'e evli mi geldi, yoksa geldikten sonra burada mı evlendiği de meçhul... 

    Hüseyin, Hasan ve Eyüp adlarında üç oğlu var. Küçükler ikiz ve Hüseyin abileri ile aralarında 1 yaş fark var... 1826 Doğumlu Hüseyin'in akıbeti bilinmiyor; ama ikizlerden biri olan Hasan'ın 1839 yılında vefat ettiğine dair not düşülmüş... O kayıttan öğrendiklerimiz bu kadar....

    Başka belgeler değerlendirildiğinde Eyüp'ün Ümmühan adında bir hanımla evlendiği, Kamer/Kamerşah, Kezban ve Satı adını verdiği üç de kızı olduğunu öğreniyoruz. Bu kızların büyüğü Kamerşah Ali adında birine varacak, iki kızından biri Guyculara diğeri Danalara varıp o sülalelerin ninesi olacaklardır... 

    Ortanca Kezban ise Küçükismailoğlu/Çatallardan Molla Mehmet'e varacak ve 1900 yılında doğan oğluna, kendi dedesi İbiş'in adını; daha sonra ondan olan torununa da babası Eyüp'ün adını verecektir. İbişler sülalesinin doğuşunda Karamehmetoğlu İbiş baş etkendir...  

    Eyüp'ün küçük kızı Satı ise 'Sarı Satı' diye lakaplanacak ve Demirdelenoğlu Yahya'ya, yani Şavalgadirin babasına varacaktır...

    1831'den 1904'e sıçrayarak güncellenen nüfus kayıtları incelendiğinde ilginç bir durumla karşılaşılır. Yetmiş yıl önce iki Karamehmetoğlu hanesi varken, 1904'te bu sayı dörde çıkar... En yaygın erkek ismi Mehmet'tir ve biraz esmer olan her Mehmet'e 'Kara Mehmet' lakabını takmak adettendir. Bu yüzden Eğret'te çok Garamehmet var, fakat bu durum başka; Karamehmet hanelerindeki yüzde yüzlük artış resmi belgelere yansımış, halk arasında basit lakap takmakla ilgisi yok. Çakıribanın babası, Naymeler, Haliloğlular ve Garapaçalar 1904 kayıtlarında Karamehmetoğlu diye kaydedilmişler. Çakıribanlar ve Naymeler tamam, Aliciklerdendir ve yazının konusunu teşkil ediyorlar; ancak Garapaçalar ile Haliloğluların neden böyle kaydedildiğinin bir cevabı olmalıdır...

    Karamehmetoğlu Halil

    Haliloğluları incelerken, dipdedenin adı Ahmet olduğu halde sülaleye neden bu isim verildiğinin izaha muhtaç olduğu belirtilmişti. Kayıttaki bilgilere göre, dedenin adı Ahmet, babanın adı Mehmet, oğulun adı Halil idi... Halk arasında Haliloğlular denildiği halde resmiyette Karamehmetoğlu diye kaydedilmişti. 

    Bu karışık durumdan çıkışın anahtarı göründü: Karamehmetoğlu İbiş hanesinde kayıtlı ikinci kardeş Halil, Haliloğluların atasıdır... Kiminle evlendiği bilinmiyor, eski defterde 1830 doğumlu Ahmet adında bir oğlunun kaydı var. Bu çocuk tazeyken ölmüş; ama yeni doğan çocuğun abisinin kaydıyla hayatına devam etmesi gibi durumlara çok rastlanıyor. Karamehmetoğlu Halil'in sonra doğan oğluna da Ahmet adını koyduğu anlaşılıyor. O Ahmet'in torunu olan Halil 1921 yılında şehit olduğunda bile sülaleye Haliloğlular denilmesinin sebebi de işte bu İbiş hanesinde kayıtlı Karamehmetoğlu Halil'dir...

    Karamehmetoğlu Mehmet

    Garapaçalara gelince... Eski kayıtlarda redif askeri olarak kaydedilen ve hakkında başka hiç bir malumat bulunmayan üçüncü kardeş Mehmet'in üçüncü kuşaktan torunları olduğu düşünülebilir... 

    1904 Yılında Hüseyin, Mehmet ve Osman adında üç kardeşten oluşan Karamehmetoğlu/Garapaçalar hanesinin reisi Hüseyin'dir... Bu isme, Afyon'dan Eğret'e 19. yüzyıl başlarında geldiği düşünülen Karamehmetoğlu Ali ve Karamehmetoğlu İbiş çocuklarında da rastlanır...

    Ayrıca Garapaçaların Eyüpçetin adı da bizim için ipucu olabilir, zira dipteki iki Karemehmetoğlunun da Eyüp adında birer oğlu var... Bir başka ayrıntı, Garapaçaların hane reisi Hüseyin, Karamehmetoğlu Ali'nin torunu Aliye ile evlenecek ve Avgan Mehmet Çetin ile Patlakşerfesi Şerife Patlar'ın babası olacaktır... 

    1831 Kayıtlarında görülen Karamehmetoğlu İbiş hanesinin Eğret'teki macerası böyle... Yani hikaye Afyon'da başlayıp Eğret'te bitiyor... 



09 Aralık 2023

Gedikoğlular

  
    Emirdağ, Anadolu'da Türkmen yerleşimleri için asırlarca bir istasyon vazifesi görmüş. Orta Asya'dan ve sonra Ortadoğu'dan nakillerde önce buraya yerleşilmiş, sonra buradan diğer noktalara dağılmıştır yörükler. Bu yüzden Anıtkaya'da azımsanmayacak kadar Emirdağ kökenli var. Gedikoğlular da Eğret'e Emirdağ'dan gelenlerden.

    Gedikoğlulara bu adın verilmesinin sebebi, Gedikevi Köyünden gelmiş olmaları. Bir dağ sırasında, yükseltinin düştüğü, geçit açıldığı noktaya gedik deniliyor. O köyün etrafı böyle gedik veren dağlarla çevrili olduğundan Gedikevi denilmiş. Eğret'e Gedikevi'nden gelen bu aileye de Gedikoğulları adı verilmiş.

    Gedikevinden Eğret'e gelen ilk Gedikoğlunun kim olduğunu bilmiyoruz. Eldeki bilgilere göre en eski isim Hüseyin. Torunlarından Tatıresil'in dediğine bakılırsa, öldüğünde yüz yaşının üzerindeymiş. Bu bilgi bizi Hüseyin'in doğum tarihi olarak 18. yüzyıl sonlarına götürür. 

    Hüseyin'den önce babasına bakmalıyız, zira Eğret'e gelen Gedikoğlunun onun babası Mahmut olduğu tahmin ediliyor. Çünkü Hüseyin'in künyesi tam olarak 'Gedik Mahmut Oğlu Hüseyin'dir... Buradaki Gedik Mahmut, kişi ismi değil de sülale adı olabilme ihtimalinden dolayı, Hüseyin'in baba adı kesin olarak Mahmut'tur diyemiyoruz. 

    Eğer Mahmut, Hüseyin'in babası ise; 1700'lerin sonunda geldiği Eğret'te evlendiği ve aynı yıllarda Gedikoğlu Hüseyin'in doğduğu çıkarımında bulunabiliriz. Zira Gedikmahmut oğlu Hüseyin 1796 doğumlu görünüyor... 1831 Kayıtlarında 'Uzun boylu, köse sakallı, 35 yaşında' olarak tarif edilen Hüseyin'in hanımı hakkında aynı kayıtlarda bilgi bulunmuyor. Zira sözü edilen belgeler vergi mükelleflerini belirleme amacıyla tutulduğundan kadınlara ve kız çocuklarına yer verilmemiş...

    Başka belgelerden yararlanarak hikayeye devam etmeliyiz... Gedikmahmut oğlu Hüseyin Ayşe Hanım ile evlendi ve 1826 yılında oğlu Hasan dünyaya geldi. Hasan, Ayşe Hanımın baba adı olabilir... Sonra 1832'de Halil doğuyor... Halil ismi kimden geliyor, sorusunun cevabı 1844 tarihli bir terekede: '... Bir süre önce vefat eden Halil kızı Kezban Hatunun veraseti, nikahlı eşi Mahmut oğlu Hüseyin ile küçük oğlu Halil'e ait olduğu...' Tereke kaydından anlıyoruz ki Halil, ana-dedenin adı... Yani Gedikoğlu Hüseyin'in Keziban adında bir eşi daha vardı, ondan sadece Halil doğdu, diğer oğulları Ayşe Hanımdan... Çünkü terekede varis olarak yalnız Halil'in adı var. Oysa o sırada Halil'in abisi Hasan var, ondan bahsedilmediğine göre anaları ayrı idi...

    İsimlere bu kadar takılmışken, akıllarda bazı soru işaretleri oluşabilir. Misal; Gedikoğlu Hüseyin, iki oğluna iki eşinin baba adlarını verirken, niye kendi babasının adını koymadı?... Hakkını yemeyelim, 1838 yılında bir oğlu daha doğmuştu, onun adını Mahmut koydu. Lakin çocuk yaşını doldurmadan vefat etti...

    Gedikoğlu Hüseyin'in eşi Ayşe Hanımdan büyük oğlu Hasan'ın akıbetini bilmiyoruz... Anası erken vefat eden Halil de Ayşe Hanım'ın oğluymuş gibi kayıtlara geçiyor... 1832'de doğan Halil'e, Eğret'in ilk Daldalının kızı Şerife'yi alıyorlar. Aslında Daldal lakabını sonradan  alacak olan Hüseyin Şerife Hanımın kardeşidir. Babalarının tam künyesi ise  Veyisoğlu Hüseyin... Bu durumda 1834 doğumlu Şerife Hanımın Veyisler/Daldallardan olduğunu söylemek yanlış olmaz...

    Hüseyin oğlu Halil ile Hüseyin kızı Şerife'nin çok bereketli bir evliliği olmuş. Gedikoğlu başlığı altında; Gasaplar ve Guliz dahil Hassönlerin tamamını inceleyeceğiz. Yani Eser, Koç ve Omak soyisimlerini içine alan büyük sülale Gedikoğlular oluyor.


    1831 Kayıtları yaklaşık on yıl boyunca güncellenmiş. Dolayısıyla 1839'a kadar olan değişiklikler oradan takip edilebiliyor... 1904 Kayıtları da aynı şekilde, Cihan Harbine kadar yaşanan nüfus hareketlerini genel hatlarıyla yansıtıyor... Arada kalan 60-70 yıllık süreyi büyük ölçüde mahkeme kayıtları ve anlatılanlarla doldurmaya çalışıyoruz... Gedikoğlu sülalesinde de aradaki boşlukta kaçırdığımız bazı önemli olaylar yaşanmış. Onlardan biri de, küçük yaşta ölen Gedikoğlu Mahmut'tan sonra bir kardeşinin daha olmasıdır. Osman adını verdikleri Gedikoğlu Hüseyin'in bu küçük oğlu 1840'tan sonra doğmuş olmalıdır. Yirminci yüzyıla adının yansımamış olmasının mantıklı bir izahını işittim. Daha evlenmeden işlediği bir vukuat (galiba cinayet) sebebiyle sürgün cezasına çarptırılmış. O vakitler hapis cezası yok... Kütahya Sevdiğin Köyüne sürgün edilmiş, orada evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş ve orada vefat etmiş. Kendisine aynen Eğret'teki yeğenlerine dedikleri gibi Hassönlerin Goca Osman lakabı takılmış. Dediklerine göre torunları hala Sevdiğin'de yaşıyormuş... Gedikoğlular ana başlığı, bu hususu zikretmezsek eksik kalır...




03 Aralık 2023

Bobu Kezban

     
    Köyüne aşık Anıtkaya sevdalısı kim deseler, doğrudan Mehmet Ali Seçen'i gösteririm. İlgili bir kaç yazısını paylaşmıştı, oradan biliyorum. Bunun böyle olduğunu, yani köyüne olan tutkusunu saklamıyor; şiirsel anlatımlarla hep dile getiriyor.

    Kendisiyle fiziki ortamda görüşmedik, ancak dijital iletişim marifetiyle bazı çalışmalarından haberdarım. Benimle paylaştığı kadarıyla bu çalışmalardan çok yararlandım, hala da işimi kolaylaştıran başvuru kaynaklarımdan biridir. Sülale araştırmaları sırasında Çakırların Mustafa Erdem Abinin çok arzuladığı bir husus; unutulmuş, kaybolmuş sülalelerin ortaya çıkarılmasıydı. Bu arzusunu bir kaç kez dile getirmişti... İşte Mehmet Ali Seçen Beyin sözünü ettiğim çalışması, unutulmuş bir çok sülalenin aydınlatılmasını sağladı. 

    Onun araştırması yalnız sülaleleri anlamamızı sağlamadı, günümüze söylence olarak gelen bazı olayları da belgelendirmiş oldu. Hatta büyüklerimizden duyduğumuz bazı insanların yerini, sülale çalışmasında belirleyemiyorduk; onun sayesinde taşlar yerine oturdu, kim kimdir, şimdi daha iyi biliyoruz...

    Bobu Kezban, sadece efsane gibi bazı anlatımlarda kalmış, hafızalardan tamamen silinmek üzere olan bir karakter olarak karşıma çıktı. Dolaksızlardandı; ama kimin kızıydı, ana baba adı, doğum tarihi, hikayesi gibi hiç bir ayrıntının cevabını bulamıyordum. İşin garibi Dolaksızların kütüğünde de böyle birinin kaydı yoktu. Bacıdedenin defterinde 'Dolaksızın Topal Kızın ölümü'  ibaresi vardı; lakin onda da isim belirtilmiyordu, acaba 'Topal Kız' Bobukezban olabilir miydi?

    Durum bu kadar karışıkken Mehmet Ali Beyin çalışması, Bobu Kezban hikayesini belirginleştirdi. 

    Çolakosmanoğlu Salih, yani Dolaksız kızı Neslihan... Dolaksızın İsmail'in has kardeşi, Dolak Mehmet Kırım'ın baba bir kardeşi; sonuçta ikisinin de ablası... 1894 Yılında doğmuş... Kocalilerin Halil ile evleniyor... Bu Kocaliler, dipte Şekeralilerle akraba oluyor; malesef bunların hikayesi erken bittiği için, şimdi akrabalığı anlatmak güç...

    Neslihan ile Halil yeni evlilerken, Cihan Harbi başlıyor; Halil askerliğinin rediflik döneminde olduğu için teskereye az var... Gelvelakin bu savaş öyle bir patlayış patlıyor ki, her şey alt üst... Bir kızı dünyaya geliyor, Halil'in bundan haberi var mıydı, o sırada cephede miydi, bu ayrıntıları bilemiyoruz; fakat Halil'in rahmetli anasının adını veriyorlar: Kezban... Lafı uzatmayalım, Halil Anafartalar'da şehit oluyor... Köydekiler bundan nasıl haberdar oldular? Belki geri dönen bir arkadaşı sayesinde... 

    Kocalilerin Halil'in Çanakkale'den sağ döndüğü; fakat bu dönüşe tam sağ selamet denilemeyeceği, köye geldiğinde zaten 'ölü gibi' olduğu ve kısa zaman sonra vefat ettiğine yönelik bir bilgi de var... Neticede 1916 yılına gelindiğinde Halil vefat etmişti... Dolaksızın Neslihan dul, kızı Kezban yetim kaldılar...

    Aynı yıl içinde Toman Ahmet'in eşi de vefat etmişti... Neslihan Hanımın ona varması için şartlar oluştu. Gerçi o dönemde şehitlerden dul kalan çok sayıda kadın vardı Eğret'te. Her birinin başını sokacak, karnını doyuracak bir kapıya ihtiyacı vardı. Yani Tomanın eşi Ayşe Hanım vefat etmemiş olsa bile Neslihan, ikinci eş olarak ona gelebilirdi... 

    Aralarında en az 25 yaş farkı bulunan Tomanın evinde neler yaşandığını bilemiyoruz. Onun nazarından bakarsak; bir oğlu Çanakkale'de kalmış; biri delikanlı, diğeri diklenmiş iki oğlu ve biri Kezban'la yaşıt iki kızı var. Bunlar da Tomanın öksüzleri... Dolaksızın Neslihan işte böyle bir ortama geliyor... Dert değil tabi bunlar filan, başını sokacak bir yer bulmuş ya, ona bak sen... Fakat kendi yetimi Kezban büyüdükçe bir arızası belirmeye başlıyor. Kızcağızın belinde bir sıkıntısı var... Biraz daha büyüyünce omuzunda hafif bir kambur beliriyor... Ve konuşamıyor Kezban... Sağır dilsiz değil, ama konuşamıyor... Bugün olsa bütün bu sıkıntıların  çaresine bakılabilirdi, neylersin ki bir asır öncesinden söz ediyoruz...

    Toman 1929'da ölünce, Neslihan Hanım Kezban kızıyla yine ortada kalmış. Çocuğu olmadığı için bulunduğu evin yabancısı durumunda artık... Aliciklerin Kelçakıra vardı... Çakıriban (İbrahim Ata)nın babası olan Kelçakır ile de hemen ayrıldılar... Belki bir yerde tutunamayışının sebebi kızıydı... Çünkü artık 15-16 yaşına gelen kızının durumunda hiç bir düzelme olmadığı gibi gittikçe kötüleşiyordu. Büyüdükçe engelleri iyiden iyiye beliren Kezban'ın özel bakıma ve ilgiye ihtiyacı vardı. Anası bunları nasıl karşılasın, geçimlerini nasıl sağlasındı...

    Son çare, kızını alıp anasının evine döndü... Laf olsun diye öyle diyoruz, bir yere döndüğü yok; zira Aliciklerle Dolaksızların ev aynı yurtta... Anasının evindeki durum şöyle; iki abisi Cihan Harbi şehitleri arasında yerini almış, onlardan sonra babası Dolaksız ölmüş, annesi (Çolakfatının görümcesi) ve bir kız kardeşi aynı yıl içinde, 1931'de yenice vefat etmişler, küçük kardeşi İsmail askerden yeni gelmiş evlenmek üzere, en küçükleri Dolak Mehmet ise daha askere gitmemiş...

    Kardeşlerinin yanındayken Soyadı uygulamasında Neslihan Hanımı, önceki kocası Tomanın hanesine yazıyorlar. Kızı Kezban'ı da öyle... Yani Neslihan Köz ve Kezban Köz olarak kayıtlara geçiyorlar...

    Kezban ayağını sürüyerek zorlukla yürüyor. Konuşmak istediğinde derdini anlatacak kadar bile ağzından söz çıkmıyor. Ne olduğu anlaşılmayan bir takım sesler çıkarıyor. Kimsenin bir şey anladığı yok... Pek dışarı da salmıyor zaten kızını Neslihan Hanım, dışarıya güvenmiyor... Bir tek anası anlıyor onu ve bir tek anası bakıyor ona... Onun yanında sakin ve huzurlu görünüyor... Anası olmasa ne yapardı bu kızcağız!...

    1936 Yılında emrihak vuku buldu, Neslihan Hanım vefat etti... Yirmi yaşındaki Kezban kimsesiz sayılırdı. Gerçi dayıları vardı; ama büyük İsmail dayısı 1942'de öldü... Küçük dayısı ile neredeyse akrandılar, bununla beraber Dolak Mehmet'in durumu zaten malum... 

    Bundan böyle 'Bobu Kezban' olarak bilinecek. Bazıları 'Bıybıy' bazıları da 'Gıygı' derlermiş; ama yaygın lakabı Bobu olmuş... Bütün bu yakıştırmaların sebebi, malum konuşamama durumu. Her söylemek istediği şey, ağzından anlaşılmaz tuhaf sesler olarak çıkıyor. O sesi taklit ederek lakap yakıştırmışlar...

    Tanıyanlar, kesinlikle bir zihinsel özrünün bulunmadığını söylüyorlar. Tek derdi, derdini anlatamamakmış... Beli ve sırtındaki fiziksel engelini bir yana bırakırsak, konuşamaması insanlarla iletişim sorununu beraberinde getirmiş. Dışlanmış, yalnızlığa terk edilmiş... Durumu onun açısından düşündüğümüzde ne acılarla boğuştuğu az çok anlaşılabilir...

    Genellikle, kahvelerin önündeki kuyu civarında dolaşır; insanlara bir şeyler demeye çalışırmış. Bazıları eğlenir, alay eder, dalga geçerlermiş. Başka bazıları ağzını mezlenir, çıkardığı seslerle güya onu taklit edip gülüşürlermiş... Böyle duyarsız tiplere her toplumda ve her zaman rastlanabilir...

    Herkes duyarsız değil tabi, bazıları da karnını  doyurur, üstbaşını temizlermiş... Karnı acıktığı zaman Şemşilerin fırına varır, ekmek edenlerin bir parça pide yahut ekmek vermesini beklermiş... Allah var, fırında güzelce karnını doyururlarmış... Bir de Ramazanda, fitre zekat mevsiminde koruyup gözetirlermiş...

    Her şeye rağmen o civardan geçen çocuklar (şimdi büyüdüler tabi) Bobukezbanın o halinden çok korktuklarını söylüyorlar. Onlara bir hilkat garibesi gibi görünürmüş...

    Anasının ölümünden sonra, bu haliyle tam otuz yıl geçiriyor... 1966'da vefat ettiğinde elli yaşındaymış... Tam elli yıl, bu hayata katlanmış... 

    Elli yıl yaşadı mı, kocadı mı, süründü mü... Ne derseniz deyin...

    Böyledir; bazıları dünyanın yükünü sırtında taşır, bazıları hayatı yük diye sırtına alır...

    Böyledir; bazılarının yükü dünyadır, bazıları Dünya'nın sırtında yüktür...

    Kezban garip doğdu, garip yaşadı, garip öldü... Sessizce bu dünyadan çekip gitti... Ola ki hatırlanmak ister, ola ki bir Fatiha bekler...

    ***

    Mehmet Ali Seçen Bey'e kaç kere dedim; 'Sen farkında değilsin, ama yaptığın şey neleri ortaya çıkarıyor, bir bilsen.'



01 Aralık 2023

Abdurrahmanoğlu Ali


    Abdurrahmanoğlu Hasan'ın en küçük oğlu Ali'dir, 1889 yılında doğdu. Garmenlerin Ali kızı Fadime ile evlendi. Taze evliyken kendini Cihan Harbinde buldu. Henüz çocuğu yoktu. Burada ara verip Fatma Hanımın dört kız kardeşinin durumuna bakalım.

    Büyük kardeşi Akile, Körüslerin Ali'ye; ikincisi Azime bilinmiyor; küçük kardeşi Ayşe, Arapların İsmail'e ve en küçükleri Şerife de Hacapdıramanların Ali Osman'a varmıştı...

     Akıbetleri ise; Akile'nin eşi Körüslerin Ali Cihan Harbinden dönemedi. Ömer, Nazike ve Halime adlarında üç yetimle dul kaldı. Oğlu ileride Akömer olarak bilinecektir... Ayşe'nin eşi Arapların İsmail de harpten dönemedi, çocukları yoktu. Aliciklerin Garamehmete vardı, ama orada da çocuğu olmadan vefat etti… Şerife'nin kocası Ali Osman da Cihan Harbi şehit olduğunda çocukları yoktu. Demirdelenoğlu Yahya'ya vardı, Şavalgadirin anasıdır, 1938'de öldü...

     Fatma’ya geri dönelim… Abdurrahmanoğlu Ali Cihan Harbinde şehit oldu... Apdıramanlarla Garmenlerin akraba olduğunu görmüştük. Ne kadar akrabalık da olsa o yıllarda dul kadın tekrar evlenmek zorundaydı, kızkardeşlerinde bu durumu gördük... Fadime’yi de Dinar Köyüne kocaya verdiler. Çocukları Dinar-Ablak taraflarında yaşamaktadır...

      Bu arada Abdurrahmanoğlu Ali hanesi Cihan Harbinde kapanan ocaklardan biri olarak tarihe geçti…




30 Kasım 2023

Çil Efe; Hüseyin ve İresil Hocalar


    Abdurrahmanoğlu Hasan'ın dördüncü oğlu Mehmet 1883 yılında doğdu. Önceleri 'Çil Oğlan' lakabıyla ünlenmiş, biraz büyüyünce bu 'Çil Efe'ye dönüşmüş. Sonra sonra her ikisini de kullanmışlar... Demek ki yüzünde çil denilen kahverengi benekler vardı...   

    Emirahanoğlu Hasan Hüseyin, yani İşofun ablası Fatma ile evlendi. Fatma'nın küçüğü Halime de Dervişoğlu Yahya ile evlendiği için Çiloğlan, Yahyaların Yahya ile bacanaktır... 

    İki kız, ikisi erkek dört çocukları oldu. 1900 Yılında doğan büyük kızı Azime'yi önce Hassönlerin Mahmut'a verdiler. O vefat edince, yanında oğlu (Guliz Osman) tay olduğu halde   Garapaçaların   Eyüp Çetin'e vardı. İbrahim, Mehmet, Osman Çetin kardeşlerin anasıdır. 1974 Yılında vefat etti... 

    Küçük kızı Emine 1912 yılında doğdu. Aynı sülaleden Gazcıoğlu Emrullah'a verdiler. Tahmini olarak bu evlilik, 1928-29 yıllarında olmalıdır. Emine, henüz çocuğu yok, taze gelin iken vefat etmiş...

    
    Hüseyin Hoca 
    Oğullarının büyüğünün adı Hüseyin'dir, 1914 yılında doğdu. Sağırların Ali Osman Hoca kızı Kezban ile evlendi. Kezban Hanım, Hilmi Hocanın kardeşidir... Ayrıca Uykucuömer, Takgasların Cılımısdık, Yörüklerin Habeşahmet ve Bezekininali ile bacanak oldular... 
     
    Muratlar köyünde ve Eğret'te Cuma Camisinde imamlık yaptığı için 'Hüseyin Hoca'  derlerdi. Hele Cuma Camisiyle ilgili hafızamdaki bütün hatıralara Onun resmi kazınmış. Sürekli olarak elinde tenike ıbrık, kollar paçalar sığalı, Musalla yanında abdest alırken hatırlıyorum. Bir de Postacı Ramazan Öncül zamanında, haftada üç gün Afyon'dan posta torbasını getirip götürmekle görevliydi. Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri mektup getirecek diye yolunu gözlerdik... 

    Kezban Hanım ile Hüseyinhocanın iki kızı oldu. Büyüğü Fadime'yi, Muratlar'da hocalık yaptığı sırada Eşref Hoca'ya verdi. Eşrefhoca, Çaylıoğlunun Karacaahmet'te kalan torunlarındandır. Çaylıoğluların diğer kolu Eğret'e müezzin olarak gelip yerleşmiş ve Böbüler sülalesi olmuştu... Hüseyinhocanın kızı, Eşrefhocanın hanımı Fatma Kurnaz 2023 yılında vefat etti...

    Küçük kızı Emine'yi ise yeğeni, Eyüpçetin oğlu İbrahim'le evlendirdi... Bu iki kızından başka bir oğlundan da söz etmek lazım...

    Oğlu olmayan Hüseyinhoca, Alibeyin/Kantinin Osman'ın oğlu Mehmet Ali'yi evlatlık aldı. Mahmet Ali, Kantininosmanın ilk hanımındandır; ikinci olarak Hüseyinhocanın bacanağı olan Bezekininalinin kardeşini almıştı. Belki de o evlilik sırasında bu evlatlık olayı gerçekleşmiştir... Osmanköylü bir hanımla evlendirilen Mehmet Ali'nin de bir oğlu ve iki kızı oldu. Mehmet Ali, 1992 yılında 45 yaşındayken vefat etti...

    Çilefenin Hüseyinhoca 1984 yılının son günlerinde vefat etti. Bundan sonra Kezban Hanım, Pazaryerindeki evinde tek başına yaşadı ve 2001 yılında O da vefat etti...


    İresil Hoca
    Küçük oğlu Resul Cumhuriyetle yaşıt, 1923'te doğdu. 'İresil Hoca' diyorlardı. Tam 27 yıl imamlık yaptı. Çay Pazarağaç'ta, Kuyucak'ta, Hacıbeyli'de, Bolvadin Kurucova'da, İzmir'de imamdı. Sonra Eğret'te Cuma Camisi ve Yeşil Cami'de iki yıl hocalık yaptı. Tipik köy imamlarının aksine meraklı, genel kültür bakımından donanımlı biriydi. Ondan geriye kalan kitapları karıştırırken 'Mızraklı İlmihal' beklerken 'Tarih-i Cevdet' ile karşılaşınca şaşırmıştım. 28 Ağustos şenliklerinde Eğret halkı adına ilk konuşmaları Resul Hoca yapmış... 

    Çiloğlanın Resul, daha İresilhoca olmadan önce Demirdelenoğlu Mahmut, namıdiğer  Hayta kızı Fatma ile evlendi. Haytanın Halime ninesi, Apdıramanların Mollamustafanın 11 kızından biri olduğunu hatırlatırsak, Resul ile Fatma'nın akrabalığı anlaşılır sanırım...

    Tek kızlarına da Fatma ismini verince ilginç bir durum oluştu; annesinin, eşinin ve kızının ismi 'Fatma' idi. Gerçi bu üçlü hiç bir zaman bir araya gelemedi; zira İresilhocanın annesi 1936'da ölmüştü... Resul Hoca, Takgasların Postacı Ramazan Öncül ile bacanak oldular... 

    Kızlarını Anıtkaya dışından, İzmir'de oturan Tekirdağlı Saim Beye verdiler... Şükrü ve Resul adında iki oğlu var. İresilhocanın kendi adını taşıyan tek torunu olan Resul, Zehra hanımla evlenmiş. Yusuf ve Şevval adında iki çocuğu var; İzmir'de oturuyorlar...

    Büyük oğlu Mehmet'i Tekke Garen (Kayıhan)dan Sevim ile everdiler. Onların da Aysun ve Rabia adlarında iki kızı oldu. Sonra 2014 yılında Mehmet vefat etti... Büyük kızı Aysun, Yurdal ile evli; Berk, Sena ve Sude olmak üzere üç çocukları var... Küçük kızı Rabia da Seyfi Bey ile evli; Yusuf ve Mehmet adlarında iki oğlu var... İresilhocanın Mehmet'in  çocukları ve torunları da İzmir'de yaşıyorlar...

      Mahmut, Çolağömerlerin Selim Hoca kızı Sultan ile evlendi. Aytaç ve Hatice adlarında bir oğluyla bir kızları oldu. Sultan Hanım 2007'de vefat etti... Aytaç, Dicle Hanımla evli; Batuhan, Deniz ve Mahmut Gökhan adlarında üç oğlu var... Mahmut da çocukları ve torunlarıyla halen İzmir'de yerleşik...

    Halil İbrahim ise Nazilli'den Pembe Hanım ile evlendi. Adları Uğur, Onur ve Ayşenur olmak üzere iki oğluyla bir kızları var... Onur, Merve Hanımla evli; Toprak adında bir oğlu var. Ayşenur ise Arif Bey ile evli, Melisa adında bir kızı var, Aydın'da yerleşikler... Halil İbrahim ve ailesi İzmir'de yaşıyorlar... 

    En küçük oğulları Mustafa ise, Takgasların Posteci Irmızan (Ramazan Öncül) kızı Neriman ile, yani teyzesinin kızıyla evlendi. Haliloğluların Ramazan Kanat ve Keçilerinkazımın İsmail Seçen ile bacanak oldular... Sinem adında bir kızları Tokatlı Sefa ile evlendi; Gebze'de oturuyorlar... Mustafa ise eskiden beri yaşamak zorunda olduğu İzmir'den emekli olunca ayrıldı ve Afyon'a yerleşti. Günlerinin çoğunu Anıtkaya'da geçiriyor...

    İresilhoca kendine has bir kişilikti. Sakin ve vakur tavırlarıyla insan ilişkilerinde çok başarılıydı. Karşısındakini, ettiği bir iki laf sonrası hemen sakinleştirir, çaktırmadan terapi ederdi. Konuşmanın tartışmaya dönüştüğünü hissettiğinde; dingin üslubu ve yarı yumuşak yarı gevrek ses tonuyla hemen müdahale edip mevzuyu rayına oturturdu. Karakterinin bir parçası haline gelmiş bu tavır, onun bütün mevcudatla iletişimini de sağlıyordu. Dolayısıyla sadece insanlar değil; hayvanlar, bitkiler hatta zaman zaman eşya ile konuştuğunu zannederdin...

    El becerisi teknik zekasıyla birleşince ortaya ilginç eserler de çıkmıyor değildi. Dambeşe çıkmadan, aşağıdan kumanda ederek, direkteki tv antenini ayarlamak için bir mekanizma geliştirdiğini duymuştum. Elektronik değil mekanikmiş; ama uzaktan kumandalı uydu anteninin atası kabul edilebilir... Ondan geriye kalan alet edevatla şimdi minik bir tenikeci atölyesi kurulabilir...

    Bir dönem bakkal dükkanı çalıştırarak ticaret dünyasına da giren çok yönlü İresilhoca 1998 yılında vefat etti. Eşi Hayta kızı Fatma Hanım ise 2016'da rahmetli oldu...

    Abdıramanların Çiloğlan, ağabeyleri gibi 'Kirkit' soyadını almıştı. Bir zaman sülalede bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkınca, kontrol amacıyla Kirkit soyadlı herkesi sık sık şehre çağırıyorlardı. Çok zahmetli ve masraflı bir süreçti. Ayrıyeten sülale geniş olunca resmi işlerde isim-soyisim benzerlikleri karışıklıklara yol açıyordu. Bütün sebepler birleşti, 'tam sırası' denilip AYAZ soyadına geçildi. Nüfus Memurunun işgüzarlığı nedeniyle o soyisim kayıtlara AYAS olarak geçti. Soyadı düzeltme olayı 1937'den önce gerçekleşmiş olmalıdır, çünkü Çilefe Mehmet Ayas o sene vefat etti...



29 Kasım 2023

Hacı Hafız; Yeniali, Kelhasan

 

    Abdurrahmanoğlu Hasan'ın üçüncü oğlu Mustafa... Önce ismine kafa yoralım; Apdıramanların Hasan'ın Molla abisinin adını andırıyor... Hani oğlu olmayıp da 11 kız babası olan Molla Mustafa... Cavaların, Hacemirlahın, Manavların, Haytanın, Çakırların büyük dedesi Molla Mustafa... İhtimaldir ki Hasan, Molla abisinin hatırası olarak adını bu oğluna verdi...

    İhtimal de olsa Abisinin adını vermekle ne kadar isabet ettikleri sonradan anlaşıldı. Mustafa da ilim ve maneviyatta derinleşti ve sonradan hem Hacı hem de Hafız oldu. Bu iki ünvanı birleştirip ona lakap yaptılar, Mustafa bundan sonra Hacı Hafız diye anıldı... 

    Kardeşi Kirpitçi İbrahim ile doğum tarihleri aynı. Acaba ikiz miydiler? Bazı davalar Muhtarlık odası olarak Abdurrahmanoğlu Hasan'ın odasında görülürken iki kardeş İbrahim ve Mustafa şahit olarak kaydedilmişler. Bu konuda bir şey duymadım, ama ikiz olmaları çok muhtemel...

    Mustafa, Omarcıkların Ali kızı Emine ile evlendi. Emine Hanım Gıralinin halasıdır. Bununla beraber Emine Hanımın anası Şemsi iken Gıralinin ninesi Selimler/Keçiler kızı Ümmühan'dır. Bu ayrıntı o kadar da önemli değil, sonuçta Gırali Emine Hanımın babasının adını taşıyor... 

    Emine Hanımın iki kız kardeşi daha vardı; Havva ve Selvere... Bu yüzden Apdıramanların Mustafa'nın bacanaklarını da anmalıyız.  Havva önce halaoğlusu Mollaosmana vardı, dolayısıyla ilk bacanağı Mollaosmandır. Geçinemeyip ayrılınca Melez Arif Seçen'in eşi oldu; ikinci bacanağı da Melezdir... Küçük baldızı Selvere ise İdirizlerin Delimehmete varmıştı. Gerçi kısa süre sonra vefat etti; ama Delimehmet, Mustafa'nın üçüncü bacanağı oldu...

    Bir kız üç oğlan çocukları oldu. İsimleri Şemsi, Yusuf, Ali ve Hasan'dır... Kızlarına Emine'nin annesi Şemsi'nin adını koydular. 1909'da doğan Şemsi'yi önce Kırtişoğlu Apil'e  verdiler.  Gıbış Mehmet Özen ve Sakallı Mehmet Aydın eşi Havva, Şemsi'nin çocuklarıdır. 1920'li yıllarda Kırtişle ayrıldılar, son yıllarında Köse Ali Osman Varlı ile evlendi ve 1977 yılında o kapıda vefat etti... 

    Büyük oğlu Yusuf, 1911'de doğmuştu... 1929 Yılında, daha 18 yaşındayken vefat etti. İsminin gerekçesine dair bir şey öğrenemedim...

    Hacı Hafızın ne zaman öldüğü bilinmiyor. 1920'de Hayatta olduğu ve 1925 sonrası ölse bunun kaydedileceğinden yola çıkarak, 1920-25 arasında vefat ettiğini değerlendirebiliriz... Eşi, Omarcıkların kızı Emine Hanım ise otuz yıl sonra, 1956'da vefat etti..

    Yeni Ali

    Hacı Hafız 1916 yılında doğan ikinci oğluna Ali adını verdi; çünkü bu Emine Hanımın baba adıydı. Gayet normal bir durum. Çocuğun sonradan 'Yeni Ali' diye lakaplanmasının ardında, o yıllarda Eğret'te ve bütün ülkede çok yaşanan dram örneklerinden biri var... 

    Ali'nin doğumu Cihan Harbinin en çetin dönemine rastlar. Babalar, emmiler, dayılar, abiler alay alay cepheye koştu. Bu harbe asker vermeyen aile yoktur; çoğundan dört beş asker birden çıktı... Ve derler ki, Cihan Harbinde şehit vermeyen aile de bulunmaz... 1918 Mütarekesinden sonra geri dönüşler başlayınca acı bilanço ortaya çıktı. Geri dönebilenler pek nadirdi. Bununla beraber geridekiler, gelecek ümidiyle yıllarca yollarını gözlemeye devam ettiler... Yolu gözlenenlerden biri de Apdıramanların Hasan'ın oğlu, yani Hacı Hafızın kardeşi Ali idi... En sonunda Arapların Gavas İbrahim, Ali'nin şehit olduğuna şahitlik edince beklemekten vazgeçtiler. İşte o vakit dört beş yıl önce Omarcıkların dedesi niyetiyle konulan Ali ismi yeni bir değer kazandı. Bundan sonra bu küçük çocuğa Şehit Ali emmisinin hatırası niyetiyle 'Yeni Ali' dediler...

    Yeniali büyüyünce evlendirildi; ama onun ilk evliliği de yine içinde kat kat dram barındırır... O yıllarda babası Hacıhafız vefat etmiş; ama annesi Emine Hanım hayattaydı, bu evlilik de onun arzusu istikametinde gelişti...

    Mollaosmanın Emine Hanımın halaoğlusu olduğu hatırlanacaktır. Mollaosmanın on yaş  küçük kardeşi İbrahim'i pek bilen yoktur. Hacımahmutların Hafız, Manda, Ayımevlüt ve Garaçaylının ablaları Zeliha ile evliydi. Tuzla'da asker iken vefat ettiğinde geride bir oğlanla bir kız evladını yetim bırakmıştı. Bu yetimlerle dul eşi Zeliha Hanımı, İbrahim'in küçük kardeşi Ahmet (Deliahmet)e nikahladılar. Bu arada şehidin oğlu vefat etti. Kızı Refiye ile Zeliha Hanım orada huzur bulamadı. İşte burada Emine Hanım devreye girerek Zeliha ile kızını oğlu Yenialiye aldı. Elbette aralarında yirmi yıllık yaş farkı bulunan bu çiftin evliliği göstermelik olacaktı. Nitekim Zeliha Hanım orada huzur içinde vefat etti...

    İkinci ve gerçek evliliğinde yine Emine Hanım etkisi görülür. Yeniali, Mollaosmanın kızı Ratibe'yi aldı. Böylece Hafız Mehmet Öztürk, Davılcıarifin Süleyman Azbay, Hassönlerin Hüseyin Koç ve Gocayetim Mevlüt Azbay ile bacanak oldular...

    Ratibe Hanım ile Yenialinin ikisi oğlan dördü kız, altı çocukları oldu. İsimleri; Nadide, Sunay, Ayşe, Zeliha, Halil İbrahim ve Mustafa... Bunca çocuktan sonra Yeniali 1994'te, eşi Ratibe Hanım ise 1996 yılında vefat ettiler...

    Çocuklarının durumuna bakacak olursak... Kızları Nadide'yi Tekelilerin Mahmut Taşkın'a; Sunay'ı Hafızın Hayrettin Öztürk'e; Ayşe'yi Tökürdeklerin Mürsel As'a; ve küçük kızı Zeliha'yı da Bilallerin Topal Salim Kaynar'a verdi... Hayrettin ile Sunay teyze çocukları...

    Büyük oğlu Halil İbrahim, Hatiplerden Şükrü Dayısının kızı Meziyet ile evlendi. Yine Hatiplerin Salimhoca ve Körmehmet ile bacanak oldular... İki kız bir oğlan, üç çocukları oldu; isimleri Ratibe, Ali ve Rasime'dir... Erken dönemde Anıtkaya'dan ayrılınca kızlar da ister istemez Anıtkaya dışından beylere vardılar. Ali de yine Anıtkaya dışından Gülseren Hanımla evlendi; Alper ve Zeynep adlarında bir kızıyla bir oğlu var... Halil İbrahim, halen ailesiyle Afyon'da yaşıyor...

    Yeniali, babasının adını verdiği küçük oğlu Mustafa'yı da Tatıresilin Mahmut kızı Şükran ile evlendirdi. Böylece Mustafa, Böbülerin Hasan Hüseyin Kabadayı ve Garakazımın Ramazan Sımsıkı ile bacanak oldu...  Üç oğluyla bir kızları oldu; isimleri Ahmet, Ali, Şükrü ve Ratibe'dir... Mustafa da ailesiyle erken dönemde Anıtkaya'dan ayrıldı, dolayısıyla çocukların eşleri Anıtkaya dışındandı... Tek kızları Ratibe, Murat Bey ile evlidir... Ahmet, Zehra Hanımla evli, Nilay ve Koray adlarında iki çocuğu var; Ali, Pınar Hanımla evli, üç çocuğunun isimleri İkra, Halil İbrahim ve Mustafa... Küçük oğlu Şükrü ise Özlem Hanımla evli, bir kızıyla bir oğlu var... Mustafa Kirkit, halen çocukları ve torunlarıyla Kütahya'da yaşıyor...

    Bu arada anasının yanında tay gelen Refiye'yi unutmayalım. Hatiboğlu İbrahim kızı Refiye, Kirpitçilerin Cemalettin Kirkit eşi oldu; O da ele gitmedi yani...

    Kel Hasan

    Mustafa'nın küçük oğlu Hasan, 1921 yılında doğdu. Adını dipdede Abdurrahmanoğlu Hasan ile ilişkilendirebiliriz; ama 'Kel Hasan' lakabının açıklamaya ihtiyacı yok... 

    Sağırların Körmustafa kızı Fadime ile evlendi. Güçmensüleyman, Yozgun, Gözelali ve Şimbilemin ile bacanak oldular... 

    Bu evlilikte çok çocuk var... Önce bir oğlan doğuyor, dedesinin adı Mustafa ismini koyuyorlar; ama çocuk ölüyor. Mustafa'dan sonra tam yedi çocuk daha isim konulamadan doğup ölüyorlar... Sonra sırasıyla Sultan, Yusuf ve Muzaffer doğuyor... Hayatta kalan bu üç kardeşten sonra Selvere doğuyor. Selvere, Kelhasanın Delimehmete varıp genç yaşta ölen teyzesinin adıdır ve Omarcıklarla bağlantılı her ailede bu isme mutlaka yer verilir. Malesef Selvere de 4-5 yaşındayken vefat ediyor... 

    Neticede toplam 12 çocukları oldu, ama bunların sadece üçü hayatta kaldı... Sultan, Yusuf ve Muzaffer... Yusuf, Kelhasanın genç yaşta ölen abisinin adı olduğunu hatırlayalım... Üç çocuğun incelemesine geçmeden önce belirtelim; Kelhasan 1988 yılında, eşi Fadime Hanım ise 2012 yılında vefat ettiler...

    Kızı Sultan'ı Göçmen Süleyman oğlu Ali'ye verdi. Büyük oğlu Yusuf'u da aynı Göçmensüleyman kızı Hafize ile evlendirdi. Göçmensüleyman ile zaten bacanak oluyorlardı, yani teyze çocuklarının evliliğine şahit oluyoruz. Fakat akrabalıkların pekiştirilmesi bununla sınırlı değil... Yusuf'un çocuklarla da devam edecek...

    Şunu da belirtelim ki Sağırlarda çok görülen Hafize isminin kaynağı da yine Omarcıklardır. Altındiş/Arap/Güdüğizzetin kardeşi Hafize Hanım önce Aşşağılıların Ali'ye varmış, ondan Göçmensüleyman olmuştu. Kocası harpte kalınca, Sağırların Körmustafanın ikinci hanımı oldu. Bu yüzden hem Göçmensüleyman tarafında hem de Körmustafa tarafında her ailede bir Hafize mutlaka bulunur... 

    Yusuf ile Hafize Hanımın Mustafa, Selver, Fadime ve Süleyman adlarında iki kızıyla iki oğlu oldu. Kadere bak ki Selver yine küçükken vefat etti...

    Yusuf'un büyük oğlu Mustafa, Şimbilin yani Kelhasanın bacanağının kızı Hafize ile evlendi. Yusuf ve Tuğba adında bir kızıyla bir oğlu var ve İzmir'de yerleşikler...

    Küçük oğlu Süleyman ise, yine Göçmensüleyman tarafıyla bir değişik usulü evlilik yaptı, şöyle ki: Fadime ablası Göçmensüleymanın Sami oğlu Süleyman'a varmıştı. Süleyman da Sami kızı Zeliha'yı aldı. Onun da iki çocuğu var ve İzmir'de oturuyorlar...

    Kelhasanın küçük oğlu Muzaffer de Gobakların Motur Halil kızı Hamide ile evlendi. Böylece Çulluların Selim Haykır ile bacanak oldular. Muzafferin çocuklarının durumu abisininkiler gibi girift değil..

    Dilek ve Hasan adlarında  bir kızıyla bir oğlu oldu. Dilek, Çavdarlılı Abdullah ile evlendi; iki kızıyla bir oğlu var, İzmir'de oturuyorlar...

    Hasan ise iki evlilik yaptı. Önce İzmirli İffet Hanımla evlendi, ondan Deniz adında bir kızı oldu; ayrıldılar. İkinci olarak Kalecikli Ayşe ile evlendi; Ayşe hanımdan da Hamide ve Zeynep adında iki kızı var... İzmir'de oturuyorlar...

    Hem Yusuf hem de Muzaffer erken dönemde İzmir'e yerleştiler, halen çocukları gibi orada oturuyorlar...



Kirpitçiler

 

    Abdurrahmanoğlu Hasan'ın ikinci Hanımı Ayşe'den olma büyük oğlu İbrahim 1878 yılında doğdu. Veyislerden Gülsüm ile evlendi. Bu Gülsüm Böbü Dedenin kızıdır. Hatırlanacağı üzere İbrahim'in annesi de Veyislerden, üstelik Böbüdedenin ablasıydı. Karışık bir durum yok, olan şu; Ayşe Hanım, oğlu İbrahim'e yeğeni Gülsüm'ü aldı. 

    Bu evlilikle Hacapdıramanların Hacı Halil ile aralarında çok katmanlı bir akrabalık bağı oluştu. Bir defa dipten emmioğluydular, sonra analarının kardeşliğinden teyzeoğlu, en sonunda da bacanak oldular...

    İbrahim'in el becerisi hayli gelişmişti. Ahşap malzemeden düzen takan yapmayı sever, el aletlerini de maharetle kullanırdı. O yıllarda hemen her evde bir dokuma tezgahı bulunur, kendir habaçapıt habageri, heybe, talis gibi şeyleri herkes kendisi dokurdu. Ayrıyeten parmaklı denilen kilim türünün merkezi olarak da Eğret gösteriliyordu. Bu yüzden tezgah kurma, tamir etme, eksik parçalarını tamamlama gibi haller için köyde kendince bir sektör oluşmuştu. Dokuma tezgahının bir parçası olan kirkiti Eğret'te en kolay ve iyi yapan kişi olarak İbrahim öne çıktı. Bu yüzden kendisine 'Kirkitçi' dediler. Sonradan bu yakıştırma sülalenin adı oldu. Halk zamanla söylenişi daha kolay olarak bunu  Kirpitçilere çevirdi. Buna bağlı olarak seçilen 'Kirkit' soyadında kelimenin doğru söylenişi korunuyor.

    Kirpitçi ile Gülsüm Hanımın üç oğulları dünyaya geldi, bunlar yaş sırasına göre Halil, Kadir ve Sabri'dir. Bunları merkeze alarak Kirpitçileri inceleyeceğiz. Son zamanlarında torunları tarafından 'İbili Dede' diye sevilen Kirpitçi, 1947 yılında vefat etti. Eşi Gülsüm Hanım ise 1961'de öldü...

    Oğulları üzerinden Kirpitçiler sülalesi ayrıntısına geçmeden önce  bir hususu daha belirtmek isterim. Resmi kayıtların incelenmesinden anlaşılıyor ki, Kirpitçi İbrahim bilemediğimiz bir tarihte Garmenlerin Azime/Kezban ile evlenmiş ve 1917 yılında Mehmet adını verecekleri bir oğulları olmuş. Sonra ayrıldıkları bu hanım Manavların Gızmehmete varacaktır... Kirpitçinin bu hanımdan olan oğlu ise 1941 yılında bekar olarak vefat etmiş... Ayrıca son dönemlerinde Kirpitçinin Macur Zeynep Nineyi de nikahı altına aldığı biliniyor...

    1. Kör Halil
    Kirpitçi İbrahim 1900 yılında doğan büyük oğluna, anadedesi Halil'in adını verdi, sonradan 'Kör Halil' diye bilinecektir. Kör Halil'in çok evliliği var; tam yedi kez evlenmiş, biz bunların altısını tespit edebildik.

     İlk Hanımı Havva, Veyislerden Böbü Dede torunu, Hacı Arif kızı, Körhocanın ablasıdır. 1931'de Yedinci çocuğunu doğurduktan sonra, lohusa iken vefat etti. Yedi çocuğun altısı ölmüş; beş ve altı numaralar Arif ile Hatice'yi biliyoruz. Arif, 1928'de üç yaşındayken boğazına para kaçması sonucu boğularak ölmüş. Hatice ise anası öldüğünde çok küçükmüş...

    İkinci Hanımı da yine Veyislerden Hacıarif kardeşi Hasan Hüseyin kızı Emine idi... Bu evlilikteki temel etken, öksüz kalan küçük kıza ilgi ve şefkatla bakacak kişinin Emine Hanım olduğunu düşünmeleridir. Tabi daha baştan, bu her iki kayınpederin Körhalilin dayısı olduklarını unutmamak lazım... Lakin Emine Hanım da bir çocuğunu doğururken onunla birlikte vefat etmiş. Yıl 1933...

    Diğer hanımı Kütahyalı, 'Topalgarı' derlermiş, adını bilemiyoruz... Çoluk çocuk yok, Körhalilin çifte gittiği bir gün kaçıp gitmiş anasının evine... Peşinden Körhalil dah etmiş Kütahya'ya, maksadı hanımını geri getirmek... Lakin Topalgarı bir deyişlemeyle gelmeyeceği mesajını vermiş;
    Elimde çorap şişi
    Bakın görün bu işi 
    Baklavayı kesmedi
    Körhalilin yan dişi

     Kütahya'dan eli boş dönen Körhalilin sonraki hanımı Tekirgızıların Delimaver...  Öncesinde küçük kardeşi Kadir'in hanımı olan Delimaverden de çocuğu yok... O şekilde ayrılıyorlar...

    Beşinci Hanımının adı da bilinmiyor. Ayvazın akrabasıymış, galiba Hacıbeyli'den... Çocukları yokken ayrılıyorlar. Bu kadın daha sonra Haliloğluların Ali Osman Kanat eşi oldu ve orada vefat etti... (Bacıdedenin ölüm defterinde 'Karacahmetli Uzun Ayşe Ninenin ölümü, 3 Nisan 1976' notuyla belirttiği kadın olmalıdır.)

    Körhalilin son eşi Gülsüm Hanım, Mollahmetler/Sıntırların Alihoca kızıdır... Bu sebeple Ayvaz (Ahmet Uysal) ile bacanak oldular...  Bu evlilikten de altı çocuğu oldu; Havva, Münevvere, Muharrem, Halil İbrahim, Emine ve Mehmet... Kızlara, önceki hanımlarının adını verdiği çok açık... 

    Resmiyette tam adı Halil Kamil olarak kaydedilen Körhalil, 1981 yılında vefat etti. Yedinci hanımı Gülsüm ise ondan sonra bir müddet daha yaşadı ve 2000 yılında vefat etti...

    Annesi erken öldüğü için ilk çocuğunun adı 'Ösüz Hatice' olarak kalmıştı. Onu dayısı Kör Hoca'nın oğlu Çolak Arif  Varlı'ya verdiler. Diğer kızları Havva'yı Gavasın Topal İbrahim Sargın'a, Münevvere'yi Kötü Hüseyin İnanır'a, Emine'yi de Dellalın İsmail'e gelin ettiler. Bu arada Dellal Ahmet dediğimiz kişinin Kör Halil'in bacanağı Ayvaz olduğunu belirtmek lazım.

    Kör Halil'in Gülsüm Hanımdan doğan altı çocuğundan üçü erkekti. Büyük oğlu Muharrem'i Hatiplerin Deli Ahmet kızı Hanife ile evlendirdi. Böylece Hacıların Şerafettin Azbay, Çetenin Mehmet Patlar ve Dayıların Adem Yola ile bacanak oldular. Erken dönemde İzmir'e yerleşen Muharrem'in Kadir ve Abdullah adını verdikleri iki çocukları oldu. Muharrem 2014 yılında vefat etti, çocukları İzmir'de yaşıyorlar...

    Ortanca oğlu Halil İbrahim 'Haliban Hoca' diye bilindi. Boduoğlu kızı Halime ile evlendi ve Delibanın Hasan Dadak, Köreminin Ahmet Kopan ve Mardakların Halil Saki ile bacanak oldular. Üç oğulları oldu: Halil, Ali Osman ve Mesut... Muharrem Abisinden sonra kendisi de İzmir'e göçen Halibanhoca, 2023 yılında vefat etti. Çocukları İzmir'de yerleşikler...

    Kör Halil'in küçük oğlu Mehmet Daldalların Kör Emin kızı Kerime ile evlendi. Kerime Hanımın anasıyla emmi çocuğu oluyorlar. Ayrıca Mehmet'in bacanaklar; Çulluların Muhittin Azbay, Hamdihocanın Ahmet Dadak, Buydeycigadirin Selahattin Dadak ve Yumrukların Ali Tüplek... Biri kız, dört çocukları var; Ömrüye, Halil, Hasan ve Hüseyin...  Çocuklarıyla birlikte Anıtkaya'dan ayrılmayan Mehmet Kirkit, Körhalilin ocağını tüttürüyor...

    2. Kadir
    Ortanca oğlu 1903 yılında doğdu, Kirpitçi ona  Kadir ismini verdiğine göre Kadir gecesinde doğmuş olmalıdır... 

    Kadir, Tekirgızıların Himmetoğlu Osman kızı Maver ile evlendi. Delimaver diye bilinen bu hanım, Davılcı Hasan Haykır ve Mevlüt Haykır'ın ablalarıdır. Büyük kardeşleri Gülsüm de Billalerin Apil'e vardığı için Kadir onunla bacanaktır... 

    Kadir ile Maver’in 1927 yılında bir oğulları doğdu, adını Ali Osman koydular… Ali Osman küçükken babası 1931 yılında vefat etti. Bundan sonra Delimaver, merhum kocasının abisi Körhalile varacak, geçinemeyip ayrılacaklar. Bir kaç evlilikten sonra Karacahmet'e kocaya varacaktır... 

    Ali Osman'ın dedesinden geldiği anlaşılan müthiş bir zenaatı var; ağaç işlerindeki harika sanatını, Seydinin dükkana yaptığı bir büfeyle göstermiş. Üstüne bir kuş kondurduğu bu eserine görenler, onun canlı olduğu zannına kapılırlarmış... 

    Ali Osman ilk evliliğini Veyislerden Doğveli Halil İbrahim kızı Fadime ile yaptı. Böylece Faddiklerin Güçcükhalil ve Guycuların Ahmethoca ile bacanak oldular... 1950 Yılında Ramazan adını verdikleri bir oğulları oldu. Sonra Fadime Hanım 1953'te vefat etti... 

    Eşi Fadime’nin vefatından sonra bir kez daha evlendi, bu kez Karacahmetli Fatma’yı aldı. Ondan da beş kızı oldu; Fadime, Suzan, Huriye, Berrin ve Şükran. Bu haldeyken Ali Osman Kirkit, 1972 yılında öldü... Beş kızının tamamı Kütahya’ya gelin oldu. Küçükleri Şükran Kötü Hüseyin gelinidir...

    İlk hanımından tek çocuğu olan Ramazan İzmir'e yerleşti, Anıtkaya dışından evlendi. İki kızı da yine Anıtkaya dışından beylerle evlendiler. Ramazan Kirkit şimdi yazlarını Anıtkaya'da geçiriyor...

    
    3Sabri
    Asıl ismi Mehmet Sabri'dir. 1907 Doğumlu Kirpitçinin bu en küçük oğlu, yalnız Sabri adıyla bilinir... Veyislerin Ahmet kızı Fadime ile evlendi. Fadime Hanımı tam olarak tanımlayabilmek için meşhur Aliye Nineye başvuracağız: Aliyeninguyu ve Aliyelerinoda sözlerinde adı geçen Aliye Nine, Fadime Hanımın halası olur... 

    Fadime hanım dört kız kardeşten biri olduğu için, Sabri'nin üç de bacanağı var. Bunların ilki Arapların Patırmahmut Tok, ikincisi Emiralilerden Garmenlerin Esat lakaplı Hasan Geçer ve üçüncüsü de Danaların Hüseyin Duran'dır...

    Sabri ile Fadime hanımın beş çocukları oldu. İsimleri Ayşe, Cemalettin, Hasan, Kadir ve Saviye'dir... Büyük kızı Ayşe Daldalların Köremin Honça eşi; küçük Seviye ise Davılcıarif  torunu Mustafa Azbay eşidir...

    Sabri’nin büyük oğlu Cemal, 1931 yılında doğdu. Kendisi küçükken ölen Hatiboğlu İbrahim’in tek çocuğu Refiye ile evlendi. Apdıramanların Yenialinin evinde büyüdüğü için Refiye hanım Onun kızı sanılır; ama gerçek dediğimiz gibi... 
    İkisi erkek, ikisi kız dört çocukları oldu. Kızlarından Vildan’ı Delibanların Hüseyin Dadak’a, Nuray’ı ise Gavasın Topal oğlu Halil İbrahim Sargın’a verdi... 
    Büyük oğlu Mehmet, Çerçilerin Şükrü kızı Azime ile evlendi; İbrahim ve Zeliha adını verdikleri çocukları oldu. Refiye Hanımın anne ve baba adları Zeliha-İbrahim idi. Ayrıca Kirpitçi Dede de İbrahim… Zeliha, Berbermehmetin oğlu Hüseyin Külte eşidir... Mehmet Kirkit yakınlarda 2023 yılında vefat etti...  
    Mehmet’in küçüğü Sabri… Dedesinin adı… Dandırlı Satı Hanımla evlendi, Cemal ve Gaye adında iki çocukları oldu. Gaye, Sağırların Ahmet oğlu Süleyman Sancak eşidir... Sabri Kirkit, 2022 yılı başında geçirdiği bir kaza ile hayatını kaybetti. Aradan iki yıl bile geçmeden 2023 sonlarında eşi Satı Hanım da benzer bir kazada vefat etti...
    Kirpitçilerin Cemal'ın eşi Refiye Hanım 2004 yılında ölmüştü. Kendisi de 2010'da vefat etti...
    
    Sabri’nin ortanca oğlu Hasan’a ‘Gedik Hasan’ diyorlar, 1937'de doğdu. Seydilerin Kazım kızı Akile ile evlendi; Gadıngızların Muzaffer Şık ve Gödeşlerin Mehmet Seviş ile bacanak oldular...
    Akile hanım ile Gedikhasanın iki erkek, iki kız dört çocukları oldu. İsimleri Ahmet, Gülsüm, Sabri ve Hülya... Kızı Gülsüm’ü kardeşi Kadir oğlu İbrahim Kirkit’e, Hülya’yı ise Piremehmet oğlu Erdal Tüblek’e  verdi... 
    Uzun boyundan olsa gerek büyük oğlu Ahmet’e ‘Sivri’ lakabı takıldı. Ahmet’in adı ise, Fadime ninesinin babasından yadigardır. Sivri Ahmet, Olcaklı Ismeyil (İsmail Soylu) kızı Esma ile evlendi. İki oğulları oldu, Afyon'a yerleştiler. Esma Hanım 2021 yılında vefat etti. Sivri ve çocukları halen Afyon'da yerleşikler... 
    Gedik Hasan’ın küçük oğlu Sabri, dedesinin adını taşımaktadır. Anıtkaya dışından evlendi, ama Anıtkaya'dan ayrılmadı. Halen ana babası ve ailesiyle köyde yaşıyor.
    
    Mehmet Sabri’nin 1939'da doğan küçük oğlu Kadir’e ‘İnce Kadir’ dediler. Garmenlerin Esat kızı Abide ile evlendi. Abide Hanımla hem büyük dedeler kardeş hem de analar kardeştir; yani teyze çocuğu oluyorlar. Bunun yanında Turabilerin Hüseyin ile de bacanak oldular... 
    Erken dönemde İzmir'e yerleştiler. İbrahim ve Selma adında iki çocukları oldu. İbrahim, Gedik emmisinin kızı Gülsüm ile evlendi; 2023'te vefat etti... Annesi Abide Hanım da 2022'de vefat etmişti... İncegadir ve torunları İzmir'de yaşıyorlar...

    Kirpitçinin küçük oğlu Mehmet Sabri 1974 yılında vefat etti. Eşi Fadime Hanım oğlu Hasan'ın yanında bir müddet daha yaşadı ve 1990 yılında öldü...

    ***

    Kirpitçilerin bu lakabı almasına sebep olarak İbrahim’in ağaçtan alet edevat yapma konusundaki ustalığı olduğunu belirtmiştik. Aynı özelliğin torunlarından Cemal ve Hasan’da da görüldüğünü söylemezsek olmaz. Kirpitçilerin Cemal’ın gocagapının altında minik bir tezgahı vardı. Annat, tırmık, tırpan sapı gibi yapımı maharet isteyen şeylerde ustaydı. Hasan’ın ise bir lakabı ‘Hızarcı Hasan’dır. Hem kereste hem de ince ağaç işçiliğinde onun da becerisi belirgindir. ‘Kirkitçi’ dedelerinden geçmiş olmalı…

    Dipte Hasan Dedenin hanımı Veyislerdendi, Apdıramanların bu kolunun evliliklerde Veyislere yönelmesi normal karşılanır. Ancak Kirpitçilerde bu yakınlaşmanın doruğa çıktığı bariz olarak görülebilir. Bunda ninenin dışında annenin de Veyislerden  olmasının payı büyüktür...


28 Kasım 2023

Curak

 

    Apdıramanların Hasan'ın büyük oğlu Abdurrahman 1866 yılında doğdu. Annesi Atike Hanım, babasının ilk eşidir; başka çocuğu olmadığı, Abdurrahman'ın doğumundan kısa süre sonra vefat ettiği için kimlerden olduğu bilinmiyor. Bununla beraber Mollahmetlerin kızı olduğu yönünde bir görüş var...

    Abdurrahman, Türkmen Abdullah kızı Ayşe ile evlendi. Türkmen Abdullah ailesi, kayıtlar tutulduğu sırada karı koca hayatta olmadıkları ve nesillerini taşıyacak oğulları da olmadığı için 1904 kayıtlarına yazılmamışlar. Bu yüzden Eğret'in kayıp ailelerinden biridir. Onların varlığından ancak üç kızı sayesinde haberdar olabiliyoruz. Üç kardeşten biri Ayşe Hanımdır. Diğer ikisi Mollahmetler/Müdüroğluların Ahmet ve Gobakoğlu Hüseyin'e vardığı için Abdurrahman onlarla bacanaktır...  

    1894-1903 Arasındaki on yılda dört kızları oldu. İsimleri; Emine, Atike, Şerife ve Ümmühan'dır... Atike ve Ümmühan, karı koca ikisinin ölen annelerinin adıdır... 

    Dört kızın evlilik durumuna bakacak olursak; En büyükleri Emine, Omarcıkların Altındişin ikinci eşidir. Çocuğu yok, 1958 yılında kocasının ölümünden bir hafta sonra vefat etti... İkinci kızı Atike, Mollahmetlerin Sıntırhüseyine vardı; Sıntırın Ramazan Sımsıkı'nın anasıdır. 1920'de Oğlunu doğurduktan bir süre sonra vefat etti. Sıntırhüseyin ondan sonra Yılıkların Fadime ile evlenecek ve ondan Garakazım doğacaktır...  Üçüncü kızı Şerife Tekelilerin Mustafa'ya gelin gitti, Danagafanın anasıdır... En küçükleri Ümmühan da Gavalcıların  Bokuşak Ahmet'e vardı, bir oğluna babasının adını verdi (Abdurrahman Aracı)... Şerife ve Ümmühan kardeşler, 1930'ların başında vefat ettiler...

    Dört kızın anası Türkmen kızı Ayşe Hanım vefat etti. Bu olayın Cumhuriyetin ilk yıllarına rastladığı tahmin ediliyor, çünkü bu konuda kayıt yok...

    Sonra Ümmü Hanım ile evlendi. Hasan/Havva kızı Ümmü Hanımın kimliği hakkında bilgi bulunmuyor, zira o tarihte bu tanımlamaya uyan biri Eğret kütüğünde yok... Ümmü Hanım da Eğret dışından olmalıdır...

    Ümmü Hanım ile Abdurrahman'ın, ileride kendisine Curak denilecek bir erkek evlatları oldu. Mehmet adı verilen bu çocuğa neden bu lakap takıldığı bilinmiyor... Başka çocukları olmadan Apdıramanların Abdurrahman, 1949'da vefat etti... Ümmü Hanım ise ondan bir kaç yıl sonra vefat edecektir... Bu konu üzerinde biraz durmak lazım...

    Ümmü Hanımdan yalnızca Curak Mehmet Kirkit'in nüfus kaydındaki annesi bilgilerinden haberdar oluyoruz. Başka herhangi bir kaynakta onunla ilgili bir şey yok. Dört kız kardeşinin kayıtları 1904 kütüğünde tutulduğundan onlar yakından takip edilebiliyor; ancak 1920 doğumlu Mehmet'in kayıtları başka bir kütükte bulunuyor. Yeni kütük düzenlemesi 1904 kayıtlarının aktarılması biçiminde olmuş. Bu esnada satır kaydırma, okuma ve yazım hataları gibi bazı yanlışlıklar yaşanması normal kabul edilmelidir... Curak Mehmet'in annesi Ümmü Hanım 1953 yılında vefat ettiği kütüğe işlenmiş. Bu yıllarda Bacıdede ölüm defterini tutmaktaydı, Rabia Hanımın ölüm kaydı onun defterinde de olması lazım; ama yok... Yalnız günü gününe şu ifade var: 'Curağın Aişe Ninenin ölümü'... Genellikle isimlere yer verilmeyen bu defterde özellikle Ayşe isminin vurgulanması da ilginçtir... Bacıdede cenaze namazını kıldıktan sonra gelip defterine vefat bilgilerini yazıyordu. Yukarıda söylediğimiz resmi belge yanlışlıklarını onda görmek mümkün değildir; bu yüzden onun defteri daha güvenilirdir... Buradan anlayacağımız şudur; Curak, dört kız kardeşiyle aynı zamanda karınkardeş olup beşi de Türkmen kızı Ayşe Hanımın çocuklarıdır. Yeni kütük oluşturulurken Curak Mehmet'in ana adı Ümmü olarak yazılmıştır. Yalnız kağıt üzerinde var olan Ümmü Hanım, Türkmen Kızı Ayşe Hanımın vefatıyla tamamen ortadan kalkmıştır...  

    Curak Mehmet 1920 yılında doğdu. Önce Yahyalardan Ayşe Hanım ile evlendi. Ayşe Hanım, Garamehmet ve Gocahmetin kardeşidir. Babaları Dervişoğlu Yahya ile Curağın Çilefe Mehmet emmisi bacanaktı, belki oradan bir bağlantı kurulmuştur. Ayrıca bu evlilikle Curak, Mardakların Hüseyin ve Tingildeklerin Hacıapdılla ile bacanak oldular... 

    Bu ilk evliliğinden Curağın iki oğlan iki kız çocuğu olduktan sonra 1967 yılında Ayşe Hanım vefat etti. Çocuklarının isimleri Satı, Abdurrahman, Şükran ve Mehmet'tir...

    Ondan doğan büyük kızı Satı, Yumrukların Apil eşi; küçük kızı Şükran da Tingildeklerin Sarı oğlu Osman Akyol eşi oldu. Aslında Şükran'ı, çocuğu olmayan bacanağı Hacıapdıllaya evlatlık vermişti. Yörüktahir yoluyla Hacıapdıllanın akrabası olan Osman Akyol'a, o kapıdan gelin oldu...

    Oğullarının birine Abdurrahman adını koydu. Apdıramanlar sülalesinde son dönemde bu ismi alacak yegane kişi bu Curağın Abdurrahman'dır... Dağda taktak devrilmesi sonucu 2015'te vefat etti. Küçük oğlu Mehmet de 1973'te bir trafik kazasında vefat etmişti...

    Curağın ikinci evliliği Sultan Hanım ile oldu. Sultan Hanım İdirizlerin Sarıömer kızıdır, ana tarafından da Emiraliler/Yeşilömerlere dayanır. Ayrıca Sultan Hanım, Sıntırhüseyinin oğlu Garakazımdan dul kalmıştı. Hatırlanacağı üzere Sıntırhüseyin Curağın Atike ablasını almıştı. Yalnız Garakazım, ablasından değil Sıntırın ikinci eşindendir... 

    Sultan Hanımla evlenmekle Curağın bacanak yelpazesi genişledi: Daldalların Eşeninömer, Gambırarifin İzzet, Terlemezin Abdullah, Keçimehmetin İbrahim, Curağın Abdurrahman, Kınikazımın Mahmut ve Guzuguzunun Aziz... Son bacanaklarıyla bacanak olduğunu görememiştir; ama bacanakları içinde kendi oğlunun bulunması da ilginç...

    Sultan Hanımdan da iki oğlu dünyaya geldi. Büyüğü Sami, Deligızlardan Meral ile evlendi; İzmir'de oturuyor... Küçük oğluna, daha önceden kaybettiği oğlu Mehmet'in adını koydu. Mehmet de Beygirlinin Adem kızı Zehra ile evlendi, İhsaniye'de yerleşik...

    Curak, 1981 yılında vefat etti. Sultan Hanım, eşinden sonra kırk yıl daha yaşadı ve 2021 yılında vefat etti...


 

26 Kasım 2023

Apdıramanlar

    
    Bugün Apdıramanlar olarak bildiğimiz geniş sülalenin izlerini 1831 kayıtlarında 'Emiralanoğlu Abdurrahman' hanesinde buluyoruz. Kayıt tutulduğu sırada 40 yaşında olduğuna göre, 1790 doğumludur. Fiziki özellikleri 'uzun boylu, köse sakallı' diye belirtilmiş.

     839 Yılına kadar Abdurrahman'ın iki oğlu var, 1823 doğumlu Mehmet ve 1828 doğumlu Abdullah... Kayıtların güncellenmeye devam edildiği 8-9 yıllık süreçte başka oğlu olmamış. Kadınların kaydı tutulmadığı için varsa kız çocuklarını bilemiyoruz...

    Bundan sonrasının tespiti için başvuru kaynağımız 1904 kayıtlarıdır. Tabi orada kendilerinden artık Abdurrahmanoğlu diye bahsedilecek... Bu belgelerden ayrıca Emiralanoğlu Abdurrahman'ın karısının adını da öğreniyoruz; Ayşe... Tabi önceki çocuklarının anası farklı olabilir; fakat 1840 sonrası doğacak oğullarının anası Ayşe Hanımdır...

    1839 Yılında doğan üçüncü oğluna Mustafa adını veriyor, daha sonra 1841'de doğana ise Kadir/Abdülkadir... 1843'te Hasan doğuyor ve en sonunda 1846'da Emrullah... Tekrar belirtmekte fayda var; Abdurrahman'ın bu arada kız çocukları olduysa bilemiyoruz. Kayıtlarda görünmüyor; kızları olduysa ve büyüyüp gelin oldularsa bile kayıt esnasında hayatta değillerdi. Bu yüzden onlar yoluyla kurulabilecek akrabalık bağları da bilinemiyor...

    Apdıramanlar incelemesi, Emiralanoğlu Abdurrahman'ın tespit edilebilen altı oğlu üzerinden yürüyecek...

    Buna göre büyük oğlu Mehmet, Kezban adında bir hanımla evlendi. 1853 Yılında Hüseyin adını verdikleri bir oğulları olduktan sonra Mehmet vefat etti. Küçük Hüseyin'den Güdükler dediğimiz sülaleye varılacak...

    İki numara Abdullah'tan haber yok... Evlendi mi, çocukları oldu mu, olduysa erkek, kız? Onunla ilgili soruların cevabı yok... Belki de sessiz sedasız öldü gitti...

    Sonraki oğlu Mustafa ilim tahsil etti, bu yüzden 'Molla Mustafa' diye bilinirdi. Mehmet Abisinin dul eşi Kezban Hanımla evlendi, yeğeni Hüseyin'i büyüten de kendisidir. Mollanın oğlu olmadı; ama tam 11 kızı olduğu söyleniyor. Bu kızlarla geniş bir akrabalık ağı oluşturuldu...

    Dördüncü oğlu Kadir, Veyislerden Fatma Hanımla evlendi. Bilinen iki kız ve üç oğlu var: Halil, Mehmet, Ayşe, Gülsüm ve Abdurrahman... Ayşe, Hacıların Hacımurat eşi; Gülsüm ise Tekeliler/Bilallerin Hüseyin eşidir.  Halil'in çocuğu yok. Mehmet çocukları Selek, Abdurrahman çocukları Keleş soyadını aldı ve ikisine birden Hacapdıramanlar denildi...

    Sonraki oğlu Hasan da Veyislerin kızı Ayşe ile evlendi ve Abdülkadir abisiyle bacanak oldular... Yalnız Ayşe hanımdan önce Atike adında bir hanımı vardı, büyük oğlu Abdurrahman ondandır. Abdurrahman'dan başka dört oğlu daha oldu; İbrahim, Mustafa, Mehmet ve Ali... Abdurrahman, Curak Mehmet Kirkit'in babasıdır... İbrahim'e Kirpitçi diyorlardı, Körhalil, Kadir ve Sabri Kirkit'in babalarıdır... Mustafa'ya da Hacı Hafız diyorlardı, Yeniali ile Kelhasan Kirkit'in babalarıdır... Mehmet'in lakabı Çilefe/Çiloğlan idi; Hüseyinhoca ve İresilhocanın babalarıdır... En küçük oğlu Ali Cihan Harbinde şehit oldu...

    En küçük oğlu Emrullah, iki hanımla evlendiyse de çocuğu olmadı. Mollamustafa Abisinin onbir kızından biri Eğret dışına gitmişti. Onun Abdullah adındaki oğlunu evlatlık aldı. Gazcı lakabı takılan Abdullah, Emrullah Onay'ın babasıdır...

    Emiralanoğlu Abdurrahman'dan günümüze salkım saçak olan çocukları, bugünün geniş Apdıramanlar sülalesini oluşturur. Her birinin ayrıntısına inilecek...



25 Kasım 2023

Emiralanlar

 

    Eldeki en eski Eğret nüfus kütüğü diyebileceğimiz 1830 tarihli belgedeki bazı lakapları anlamlandırmak çok güç. Çünkü karşılaştırma yapabileceğiniz ona en yakın kütük 1904 yılında düzenlenmiş. Lakabın karşılığını onda bulamadığınızda işler iyice çetrefilleşiyor. Oysa biliyorsunuz ki aradan geçen 60-70 yılda koca sülale buharlaşmadı, yine Eğret'te duruyor; fakat lakap değişti...

    Benzer bir problem, Emiralanlar sülalesinde var... İlk kayıtta Emiralanoğlu diye kaydedilen üç hane var... O günün şartlarında üç hane çok kalabalık bir sülale anlamına gelir... O kadar geniş bir sülale ki bakın kimlere karşılık geliyor: Apdıramanlar, Hacapdıramanlar, Hacemirlahlar, Güdükler, Aliyeler, Garmenler...

    Sülalenin geniş olması dert değil... Problem adlandırmada başlıyor... O vakitler Emiralanlar deniliyordu demek ki... Askerde Emir Eri gibi bir görevi sebebiyle birine bu lakap takılmış, zamanla sülalenin adına dönüşmüş olabilir; anlamı üzerinde çok durmayalım... İlk belgedeki bu isimlendirme, 70 yıl sonraki kütükte yok artık... Düşünün o kadar geniş, bilmem kaç haneye ulaşmış sülalenin adı değişiveriyor... Bunların bir kısmını Emirhanoğlu, diğer bir kısmını Emiralioğlu, kalanını da Abdurrahmanoğlu diye yazmışlar. Hadi Abdurrahmanoğlu olarak kaydedilenleri anladık diyelim. Ya Emirhan ve Emirali olarak yazılanları nasıl ayıklayacağız; çünkü bağımsız olarak zaten böyle iki sülale eski kayıtta da vardı. 

    1831'de Emirhanoğulları yok; Emiralanlar ve Emiraliler var. 1904'te ise Emiralanlar yok; Emiraliler ve Emirhanlar var...

    Temelde Emiraliler, Emirhanlar ve Emiralanlar tek ana kökten geliyor olabilirler, ki bu çok kuvvetli bir ihtimal gibi duruyor. Öyle bile olsa bugün, ayrı üç büyük sülale olarak incelenmelidirler. İşte bu yüzden Emiralanlara ayrı bir başlık açıldı...

    Bu geniş sülalenin ismi ile ilgili doğrudan ulaşabileceğimiz bilgi bulunmuyor. Ancak çıkarımlarla fikir yürütülebilir. Onlardan birisi: Osmanlı bürokrasisinde yeri olan Mîr-i Alem kavramı... Savaş ve barış zamanlarında farklı görevi olan Mir-i alemlerin ünvanı, zamanla il yönetimlerinde görevli kişilere de verilmeye başlandı. Halk arasında 'Miralem' biçiminde söylenen kelime Eğret ağzında 'Emiralan'a dönüştü...

    Hasılı, 1904 kayıtlarında Emiralanlar-Emiraliler-Emirhanlar birbirine girip arapsaçına dönmüş. Bu ana problemi ortaya koyduktan sonra Emiralanlara geçebiliriz... Bu başlık altında Garmenler, Hacıahmetler/Deliveliler/Aliyeler, Apdıramanlar/Kirpitçiler/Körhalil/Curak/Çiloğlan/Kelhasan/Yeniali, Hacıemirlahlar, Güdükler, Hacapdıramanlar incelenecektir...



24 Kasım 2023

Velcikler

 

    Osmanköylü Pandillerin Abdurrahman kızı Hasibe, Arapların Mehmet'e gelmişti. Hüseyin (Kalpsizin babası Gambırüseyin) ve Ömer (Çolakların Ömer Dede)nin anası olan Hasibe, eşinin vefatından sonra Yılıkların Mehmet'e varacaktır. İşte bu Hasibe Hanım aracılığıyla olsa gerek, küçük kardeşi Hüseyin de Eğret'e geldi ve Veliciklerin Mustafa'ya bekar durdu. Zamanla evin kızı Sultan ile Hüseyin aşık oldular. Bu durumda Velciklerin Mustafa yapması gerekeni yaptı; kızı Sultan ile Osmanköylü Hüseyin'i everdi.

    Hüseyin'in kayınbiraderi Mehmet'e 'Tahtalı' yakıştırması yapıldı; ama 'Velcikler' lakabı da bütün bütün unutulmadı. Yalnız lakabın adresi değişti, insanlar Velciklerin güveyisi olarak Osmanköylü Hüseyin'e öyle demeye başladılar. Artık Velcikler onlardı...

    1934 Soyadı Kanunu gereği, kendisine YAVUZ soy ismini seçen Velciklerin Hüseyin'in bu seçimde neyi gözettiği pek anlaşılamadı. Osmanköy ile bağlantısının varlığı bilinen Seydi Çavuş ve kardeşi Garacanın soyadı ile aynı olması, 'acaba akrabalık mı var' dedirtiyor; ama yokmuş.

    Velciklerin Hüseyin ile Sultan'ın bir kız bir oğlu oldu, adlarını Latife ve Abdurrahman koydular... Latife, Sakaların Sebahattin eşi oldu... Babasının adını verdiği oğlu Abdurrahman da dayısı Tahtalının kızı Gülfem ile evlendi... Bir süre sonra 'Velcikler' adı yeni adresinde de unutulmaya yüz tuttu. Halen Abdurrahman, 'Sucu Apdıraman' olarak biliniyor... 

    Sucu Apdıraman ile Gülfem Hanımın bir kız bir oğlu olunca, ana babasının isimlerini koydular. Kız Sultan, Tahtalının Mahmut oğlu Kazım eşi oldu. Oğlu Hüseyin, Manavların Gızmehmetin Ahmet kızı Sultan ile evlendi. Sultan, anası itibariyle Sıntırırmızanın torunu olur. Çiçek adında bir kızı olan Hüseyin, genç yaşta 1999'da vefat etti. Kızı Çiçek gelin olduktan sonra, annesi Sultan Yahyaların Aşçı Vehbi'ye vardı...

    Velciklerin Mustafa kızı Sultan Hanım 1948 yılında vefat etti. Eşi Karacahmetli Hüseyin Yavuz ise 1991 yılında öldü... Anası, babası ve oğlu vefat eden Sucu Abdurrahman Yavuz, halen eşi Gülfem Hanımla birlikte Anıtkaya'da oturuyor...



Guguklar

 

    Velicik oğlu Ahmet'in ikinci eşi Iraz/Iraziye/Raziye'den bir kız, bir oğlu daha oldu. 1876'da doğan kızın adı Nazife/Nazike'dir. Onu Ümmetlerin Çakalhasan'a verdiler...

     Oğlunun adını Hasan koydular. 1895 doğumlu olan Hasan, önce Körselimlerden Ali kızı Fatma ile evlendi. Bu ilk Fatma Hanım, Gılindirin kardeşidir... Bu eşinden çocuk yok... Vefat etti veya ayrıldılar, bilinmiyor; ikinci hanımını aldı. Onun adı da Fatı/Fatma/Fadime, Gavalcıların Halil kızı; lakin ninesi yine Selimlere dayanıyor...

    Hasan ile Fatı'nın bir oğlan ve üç kızları oldu. Büyük kızı Havili, Ümmünün Seydinin ilk eşidir. Seydi'nin de Körselimlerden olduğunu unutmayalım. Ortanca kızı Kezban, Manda Ahmetin ikinci eşi; küçük kızı Iraz da Galgancıların Halil eşidir...

    Velciklerin Hasan'ın tek oğlunun adı Ramazan... Mardaklardan Hüseyin kızı Atike ile evlendi ve böylece Aşşağılıların Kelahmet ile bacanak oldular... Amcaoğlusu Mehmet'e nasıl Tahtalı demişlerse, yaklaşık aynı dönemlerde Ramazan'a da Velcikler demeyi bırakıp 'Guguklar' demeye başlamışlar. Tahtalının hiç olmazsa bir hikayesi vardı, Ramazan tarafına neden Guguklar dendiğini öğrenemedim...

    Bu arada babasına da 'Kelhasan' yahut 'Hacıhasan' derlermiş. Bu lakapların gerekçesi malum... Önce Kelhasanın eşi Fadime Hanım vefat etti, yıl 1969... Üç yıl sonra 1972'de kendisi de öldü... Bu arada oldukça ihtiyar olan Kelhasana gelininin çok iyi baktığını söylüyorlar...

    Gugukların Ramazan'ın Takanın eski kahvedeki yeri, sağ taraftaki ilk masa idi. Orada genellikle Esnanın Veli ile otururlar, bıdı bıdı konuşur durlardı. Uzaktan ne konuştukları pek duyulmazdı; ama manzara hiç değişmezdi. Ya belli belirsiz bir bıdırtı duyulur ya da Irmızanağa başını dirsekleri arasına gömmüş vaziyette kestirirdi. Böyle zamanlarda Esnanın Veli de sessizce bekler, çıt çıkarmazdı. Ben şahit olmadım; ama başkasından duydum, onlardaki bu pozisyon değişikliğinin bir sebebi varmış. Buna göre, Esnanın Veli hep aynı tonlamayla konuşurken uykusu gelen Irmızanağa, sağ elini dikey sol elini yatay tutup birleştirerek 'Veli, mola!' der, uyku moduna geçermiş. Bu komuta alışık olan Veli, arkadaşı uykusunu alana kadar sesini çıkarmaz, öylece beklermiş. 10-15 dakika kestiren Ramazan Ağa uyanınca, iki parmağıyla işaret edip kahveciye 'Ahmet, iki çay!' ve arkadaşına dönüp 'Veli, başla!' dermiş. Veli de hiç bir şey olmamış gibi, kaldığı yerden devam edermiş. (Esnanın Veli de Selimlerden)...

    Gugukların Ramazan ile Atike Hanım evliliğinden altı oğlan bir kız çocukları oldu. Çocuklarının en küçüğü olan kızlarına Ramazan kendi anasının adı olan Fatı/Fatma ismini koydu. Fatı, Afyon'a gelin oldu...

    Dedesinin adını münasip gördükleri büyük oğlu Hasan, 18 yaşındayken 1970'te vefat etti... İkinci oğlunun adı Halil... Aşşağılıların Osman kızı Vildan ile evlenen Halil, Sıntırların Kelhasan torunu Mevlüt ile bacanak olacak... İki kız bir oğlu oldu. Büyük kızı Dilek Olucak'a gelin oldu; küçük kızı Atike ise Cavaların Tahir oğlu Mustafa eşidir.  Oğlu Hasan da Anıtkaya dışından evlendi...

    Zamanla Halil'in ismi neredeyse unutuldu, çünkü 'Sünnü' lakabı takılmıştı, herkesçe öyle tanındı. Bir kaç dönem Gorma başkanlığı yaptı. Her yıl Anıtkayalıların başağrısı haline gelen biçer peşinde koşma hususunu, kendisinden beklenmeyecek bir disiplinle çözdü. Onun dönemi biçerlerle ilgili en az karışıklığın yaşandığı dönemdi. Sünnü, sigaraya bağlı sağlık sorunlarıyla baş edemeyip 2012 yılında vefat etti...

    Halil'den sonra Gugukların Ramazan'ın kısa aralıklarla üç oğlu daha oldu. İlkine Seydi Ahmet adını koydular, yaşamadı. Ondan sonrakine yine aynı ismi verdiler, o da öldü. Sonra bir daha oğulları oldu, yine Seydi Ahmet dediler; üçüncüsü yaşadı. Paşaların Ali kızı Elveda ile everdiler, İzmir'e taşındı. Bir kız bir de oğulları oldu. Kızları Satı, Anıtkaya dışına gelin oldu; oğulları Fatih, 2015'te genç yaşta vefat etti. Halen İzmir'de yerleşikler...

    Gugukların Ramazan'ın en küçük oğlunun adı da Mehmet... İzmir'e taşınmadan, daha köyde iken 'Fehmi' lakabı takılmış; bunun sebebi hakkında ilginç bir olay anlatıldı: O yıllarda bir kavgada gözleri kaşları yanınca Berbermehmet buna 'Kör Tuğrul' yakıştırması yapıyor. O yıllarda BJK'li meşhur bir basketçi yahut futbolcu var, adı Ertuğrul. Köyde ona 'Körtuğrul' diyorlar. Hazır Mehmet'in de gözleri yanmışken Berbermehmet, 'Körtuğrul gibi olmuşun' diyor. Sonra bir film karakterinden dolayı lakabı 'Körtuğruldan' 'Kör Fehmi'ye dönüyor. Zamanla baştaki kör sıfatı atılıyor, zaten bu arada Mehmet'in gözleri de iyileşmiş. Lakabı böylece 'Fehmi' olarak yerleşmiş...   FehmiMacurali kızı Ünzile ile evlendikten sonra İzmir'e yerleşti. Dedesi ile babasının isimleri olan Hasan ve Ramazan adını koyduğu iki oğlu var. Hasan, Garmenlerin Ahmet torunu Mine ile; Ramazan ise Zonguldaklı Gülşen ile evlendi. İzmir'e yerleşikler...

    Gugukların Ramazan'ın eşi, Mardakların Kızı Atike Hanım 2002 yılında vefat etti. Kocası ise Ramazan Ün ise beş yıl sonra 2007'de öldü,...

    Tahtalılarda Sıntırları ve Guguklarda Selimleri özellikle bilerek vurguladım. Aradaki bağlantılar bana çok dikkat çekici geldi, herkesin dikkatini çeksin istedim.

    Velicik oğlu Ahmet'in iki oğlundan Hasan koluna Guguklar denildi, Mustafa koluna ise Tatdalı... Velcikler adı unutuldu; ama soyadı uygulamasında ayrılık gayrılık olmayıp iki kol da ÜN soy ismini aldı. Günümüzde Anıtkaya'da oturan sadece Tadtalının Mısdık ailesi kaldı...