SÜLALE ODALARI
Oda bir evin bölümü anlamıyla kullanılan bir kelime değildir. Evin her bir bölümü “ev” diye adlandırılır. Oda ise köy odası anlamında kullanılır. Köy odası tabiri yoktur Eğret’te. Oda demekle o anlam kastedilir zaten. Bu anlamda oda sayısı çok fazlaydı bir zamanlar. Fonksiyonunu kaybetmesine rağmen bugün bile çok sayılır. Tam sayısını belirlemek güç, ama şu bir fikir verebilir, her sülalenin bir odası vardı.
Bundan elli yıl önceydi, her sülaleyle ait bir oda olduğu. Sağırların, Eşofun, Veyislerin, Aliyelerin, Arzıların, Çatalların, Omarcıkların, Amcaların, Mardakların, Çakırların, Daldalların, Yeşilömerlerin… Bir çırpıda aklıma geliveren odalar. Bunların bir vazifesi de misafirhane olarak kullanılmaktı. Başka köylerden gelenler, yolculukta mola verenlere hizmet verirdi. Gerçi köydeki kervansaray da bu iş için vardı ama, o daha kapsamlı yolculara, belki ticaret kervanlarına hastı. Odalar ise tanıdık yabancılar içindi. Sık sık gelen, onların köyüne gidildiğinde de aynı şekilde karşılık görülen misafirler içindi. Ayrıca sülale erkeklerinin bir araya gelebildiği mekanlardı da. Bu yüzden her sülaleye bir oda diyoruz. Belki daha fazlası.
İSTANBUL KAFİLESİ
50 yıl önceki vaziyet böyleyken, 150 yıl önceki odaların durumu hakkında bir şey söyleyemiyoruz. Tahminlere dayalı olarak söyleyebiliriz ki, 50 yıl önceki durumda olabilmek için çok eski ve köklü bir geçmişe sahip olmalılar. 1862 Yılında Eğret Köyünde başlıklı yazıda, Prusya’nın İstanbul elçiliğinde bir görevlinin izlenimlerinden bahsetmiştim. 8 Eylül öğlen Altıntaş’tan ayrılıp tahminen ikindiye doğru Eğret’e geliyorlar. Ertesi sabah da ayrılıyorlar. O geceyi Eğret’te geçiriyorlar. Tabi ki odada. Adam diyor ki: “Eğret’te dışarıdan gelen misafirlerin konaklayabilmeleri için güzel köy odaları vardır.” Ve devam ediyor: “O sırada odalarda kalmakta olan Karahisar Müftüsü ve yanındaki diğer din adamlarıyla tanışır.”
MÜFTÜ VE EKİBİ
Adamlar Eğret’e geliyor, geceyi geçirmek için bir yer aradıklarında odanın birisini gösteriyorlar. Bunun sevinci ve şaşkınlığıyla bir de bakıyorlar ki başka misafirler de var. Zaten kendileri kalabalıklar, önceden gelen başka bir misafir grubu daha var. Demek ki bu kadar misafiri ağırlayacak kapasitede oda var. Ayrıyeten bu misafirler sıradan insanlar değil. Anlatımı yapan grubun yani İstanbul kafilesinin içinde batılılar var. Afyon grubu ise din adamları. Müftü ve imamlar. Onların Eğret’te ne işi vardı. Bir yere mi gidiyorlardı, yoksa Eğret’te bir programları mı vardı bilinmez.
Bilinmeyen ve merak ettiğim başka şeyler de var. O gece iki ekip aynı odada mı konakladı? Veya hangi odalarda konakladılar? 150 yıl sonra Anıtkaya’da görülen odalar o zaman da var mıydı? Hangi odalardı onlar? O gece neler yenildi içildi, neler konuşuldu? Köy hakkındaki bilgileri o sohbette mi edindiler? Muhtar kimdi mesela, insanların psikolojisi nasıldı? Dedemin dedesi o yıllarda delikanlı olmalı. Köydeki misafirlerden haberdar mıydı? Ağırlayanlar içinde O da var mıydı? Yoksa onların odada mı gecelediler?
8 Eylül 1862’de Eğret’te kalabalık misafirleri odalarda konuk edenler, 170 yıl sonra kendilerinden bahsedileceğini hayal edebilirler miydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder