07 Haziran 2022

Terlemezler

 

    Terlemezoğlu Süleyman Tanzimat'tan önce doğdu. Babası  Mehmet, anası ise Şerife Hanımdır; onların doğumu hesap edilsin artık. Sülaleye adını veren Terlemez, Süleyman'ın babası Mehmet olabilir.

    1831 Yılı itibariyle Eğret'teki haneleri gösteren listede adı bulunmadığına göre, Terlemezlerin 1840 sonrasında buraya geldiklerini düşünebiliriz. 1904 Kayıtlarında Taşçılarla arka arkaya kaydedilmiş olmaları; onlarla bağ kurmamızı, hatta aynı dönemde aynı istikametten Eğret'e geldiklerini düşünmemizi sağlayabilir... Ayrıca Söylemezlerden kız almış olmaları, Söylemez-Terlemez benzerliğinden dolayı sülale adının kaynağı konusunda da bir fikir verebilir. Elde bir belge olmadığı sürece, böyle fikir yürütmenin zararı yok...

   Terlemezoğlu Süleyman 1833 yılında doğdu. Bu sırada Eğret kayıtlarında görünmediklerini söyledik. Eğret'e geldikten sonra Söylemezlerin Mehmet kızı Havva ile evlendi. Havva Hanım, Kırtişin Apilin halası, başka bir deyişle  Gociban (İbrahim Özen)in dedesinin kardeşidir. Hemen hemen aynı dönemde Eğret'e geldikleri düşünülen Türkmenoğlu Halil ile bacanak oldular. Türkmenoğlu Yörük Halil, Yumrukların atasıdır...

    Terlemezin Süleyman'ın bir kız bir oğlu oldu. 1860 yılında doğan kızına, annesinin adı olan Şerife ismini koydu. Şerife, önce Akörenli Osman adında birine vardı ve ondan İsmihan adını verdiği bir kızı oldu. Osman vefat edince kızı İsmihan yanında tay olduğu halde Eğret'e döndü ve Taşçıoğlu Murat ile evlendi. Kızı İsmihan Çolömerin eşi olacaktır...

    Oğullarının adı ise Yusuf olup 1883 doğumludur. İki çocuk arasında neredeyse çeyrek asır var, bu garip durum. Belki ikisi arasında hatta Şerife'den de önce başka çocuklar vardı, yaşamadılar, bilemiyoruz. Kayıtlara geçen sadece Şerife ile Yusuf var...

    Terlemezoğlu Yusuf önce İdirizlerden Ayşe ile evlendi. Resmiyette Ayşe diye kayıtlı olmasına rağmen Azime olarak biliniyor. Azime Hanım, İdris Ağa'nın kızıdır. Babası İdris Ağa 1889'da vefat ettiğinde henüz 8-9 yaşlarındaydı. İdirizlerin Sarımehmet ve Gocaosman, Azime'nin abileri oluyor. Öte yandan Azime Hanım ile evlenince, Terlemezoğlu Yusuf; Hassönlerin Hacı İbram, Eminlerin Ömer ve Garametlerin Gabaoğlan Mehmet ile bacanak oldular...

Zencirliguyu mevkiinde Yusuf'un dört dönüm tarlası vardı. Gobakların Salih'inkiyle añ aña olan bu tarla sebebiyle aralarında anlaşmazlıklar oluyordu. 1927 yılında Salih'i mahkemeye dava etti, 'Tarlama sürekli müdahale ediyor' diye şikayette bulundu. Karar 26 Ekim tarihinde Yusuf lehine çıktı. 
Buna kesin çözüm ise on yıllar sonra bulundu; iki tarla arasına añ yeterli gelmiyor diye kocaman susa yapıldı. Daha sonra bu susa, bildiğin Afyon-Kütahya karayoluna dönüştü.
 Salih'in tarlası oğlu Gocakazım'a, ondan da Hilmi Kaçmaz'a geçti. Yusuf'unki ise şimdi Hatiplerde... 
Kim dediyse iyi demiş, hakikaten 'Kim öle kim kala; Kim öle kime kala!'...

    Terlemezlerin Yusuf ile Ayşe/Azime Hanımın üç tane oğlu oldu. Bunlar Ahmet, Ali Osman ve Süleyman'dır... Bu durumdayken, Yusuf tekrar evlendi. İkinci eşi  Sarıcaova/Yeniceli Şerife Hanımdır. 13 Yaşındaki Çerkes kızı Şerife Hanımla evliliği, harp ortamının zaruretinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Şerife Hanımdan bir kız iki oğlan, üç çocuğu daha oldu. Bunların isimleri Mehmet, Havva ve Abdullah'tır. 

    Terlemezin Yusuf, 1955 yılında vefat etti. İlk eşi Azime Hanım kendisinden üç yıl sonra, 1958'de; Çerkez Şerife Hanım da 1991 yılında vefat ettiler... 

    Şimdi Terlemezleri Yusuf'un altı çocuğu üzerinden inceleyeceğiz. Evvela belirtelim ki altı değil, dokuz çocuğu oldu. Çerkez Şerife Hanımdan erken vefat eden üç oğlu daha vardı. Bunların en büyüğü Mehmet Emin'dir, 1924 yılında doğdu ve dört yaşında öldü. İkincisi, 1933 yılında doğana Şerife hanımın babası adı olan Osman adını koydular. Bu oğlan vefat ettiğinde yirmi yaşında delikanlıydı. Erken ölenlerin sonuncusu da 1941 yılında doğan Abdullah'tır. 1941 Yılında doğan Abdullah, iki yaşındayken vefat emiş. Neyse ki bundan sonra doğan oğluna aynı adı verecek... 

    Dokuz çocuğun içindeki tek kız, Havva'dır... 1932 Yılında doğdu, Selimlerin Dayıoğlu Mehmet'e vardı. Vahit Usta'nın anasıdır, 2021 yılında vefat etti... Gelelim Terlemez Yusuf'un oğlanlara...

    1. Memiş Ahmet

    Yusuf'un büyük oğlu Ahmet, 1900 yılında doğdu. Göze batacak derecede kısa boylu olduğu için 'Memiş Ahmet' diyorlardı. İdirizlerin Sarımehmet kızı Dudu ile evlendi. Eşi Dudu Hanım ile hala-dayı çocuğu oluyorlar... Kendisi 1971'de, eşi Dudu Hanım ise 1986 yılında vefat etti...

    Terlemezlerin Memişahmetin iki kız dört erkek çocuğu oldu. Büyük kızı Şerife, Daldalların Hamdi Honça eşidir. Esasında Hamdi ile Şerife de teyze çocuğu oluyorlar... Küçük kızı Ayşe de Çolağömerlerin Seyrekbasan Mahmut Selman eşi oldu... 

    Memişahmetin 1929'da doğan büyük oğlunun adı Salih... Bu isim, eğer daha yakınlarda bir hikayesi yoksa, Goca nine Havva Hanım'ın dedesi Söylemezoğlu Salih'e kadar çıkar ve Böbülerin Salih Kabadayı ile akrabalığa işaret eder... Salih Terlemez, Hoca Emmisinin kızı Satı ile evlendi. Şükran ve Meryem adlarını verdikleri iki kızları oldu. Şükran Sinoplu bir bey ile evlendi, Meryem ise Paşagızılar Kemal oğlu Ahmet Ege eşidir... Salih 2018, eşi Satı Hanım ise 2020 yılında vefat ettiler...

    İkinci oğlu İbrahim'e 'Pala' diyorlar. 1934 Doğumlu Pala İbrahim, Tatıresil kızı Gülsüm ile evlendi. Şampaya, Körsüleyman, Pepehasanıniban ve Bilallerin Şımır ile bacanak oldular... İki kız, bir erkek çocukları oldu. Büyük kızı Ferah, Arapların Gözelalinin Mevlüt Tok eşidir. Küçük kızı Seviye de Araparif oğlu Mustafa'nın gelini oldu. Pala, oğluna kendi dedesinin adı olan Yusuf ismini koydu. Yusuf ile Tatıresilin Terzi Topal kızı İsmihan hala-dayı çocukları olarak evlendiler... Pala 2022 yılında vefat etti, çocukları İzmir'de oturuyor...

    Memişin üçüncü oğlu Osman, Tekirgızıların Hasan Haykır kızı Ayşe ile evlendi. İki kız iki erkek çocukları oldu. Küçük oğluna babası Ahmet'in adını koydu. Bu dört çocuğunun tamamı Anıtkaya dışından evlendiler ve İzmir'e yerleşikler...

    En küçük oğlu Muharrem 'Topuksuz' lakabıyla bilinip iki metreye yakın boyuyla tanındı. Askerliğini Ankara'da Süvari Birliğinde yaptı. Törenlerde gösteri amacıyla oluşturulan atlı birliğin süvarisi olarak, 1967 yılı Anıtkaya 28 Ağustos Şenliğine katıldı...  Paşagızılar Kemal kızı Atike ile evlendi. Hatırlanacağı üzere Egekemalın oğlu Ahmet de abisinin kızı Meryem'i almıştı. Atike Hanım ile Muharrem'in Hülya adında bir kızı, Ahmet adında bir oğlu var. Kızı Hülya, Seyrekbasan oğlu Orhan Salman eşidir; hala-dayı çocukları olduklarını da unutmayalım. Oğlu Ahmet de Delibıdığın Mustafa kızı Fadime ile evlendi. Öykü, Özgür ve Ahmet Çınar adlarında üç çocuğu var...

    2. Terlemez Hoca

    Ali Osman, Terlemezin Yusuf'un ikinci oğludur. 1904 Yılında doğdu. Küçük yaştan itibaren Kur'an merkezli ilimlere yönlendirildi. O vakitler hafızlık eğitimi sahasında önemli bir yere sahip olduğu düşünülen Eğret'te hıfzını tamamladığı anlaşılıyor. 

    Öncesinde de Afyon'daki medreselere gitmiş olabilir; ancak Yunan gittikten sonra bir müddet daha medreseye devam ediyor. Hafız Mehmet (Öztürk) ile birlikte talebesi oldukları medresenin derslerine bakalım: Arapça, Farsça, Fıkıh, İbadet, Edebiyat, Psikoloji, Kur'an-ı Kerim, Müzik... 

    1924 Yılında medreseler kapatılınca talebelerin kaydı Afyonkarahisar Sultanisine aktarılmış. Eğer devam ettilerse Ali Osman Terlemez ile Hafız Mehmet Öztürk, Afyon Lisesinin Eğretli ilk talebeleridirler. Terlemez Hoca bir keresinde Milletvekili olma yeterliliğinde bulunduğunu söylemiş, sözünün ettiği şey bu Afyon Lisesi eğitimi olabilir. Ayrıyeten İstanbul'da bir medresede eğitim aldığına dair rivayet var.

    Terlemezlerin Ali Osman'ın aldığı bütün bu eğitimler neticesinde lakabı 'Terlemez Hoca' olarak kaldı. Eğret'te Kur'an öğretimi hususunda Kör Hoca ile birlikte ömürlerinin sonuna kadar gayret ettiler. Çocukların ve gençlerin eğitimini Gocacami ve yanındaki medresede; yetişkinlerin eğitimini de odalarda sürdürdüler. Eğretlilerin çoğu, bu ikisinin rehle-i tedrisinden geçti.

    Ali Osman Hoca, dayısı İdirizlerin Gocosman kızı Azime ile evlendi. Gocaosmanın ilk eşi Söylemezoğlu Salih kızı, ikincisi de Söylemezoğlu Mehmet'in dul hanımıdır. Söylemezlerle Terlemezlerin önceden belirttiğimiz bağına bu bilgi de eklenmelidir... Ayrıca Terlemezhocanın bacanaklarını da zikretmeliyiz; önce Keçimehmetin babası sonra Kölgeciömer, Aliciklerin Çakıriban, önce Selimhoca sonra Eseninhasan... 

    Dört erkek dört de kız çocukları oldu. Azime Hanım 1960 yılında, 54 yaşındayken vefat etti. Terlemez Hoca ise ondan sonra daha uzun yıllar yaşadı. 1984 Yılında vefat ettiğinde seksen yaşındaydı...

    Kızları Satı, amcaoğlusu Salih Terlemez eşi; Halise, Omarcıklardan İlyas Sağlam eşi oldu. Hüsniye ise Afyon'a gelin oldu, İGM üyesi Nurettin Birliktir'in annesidir... Terlemezhocanın Huriye adında bir kızı 1965 yılında taze çocuk olarak vefat etmişti...

    Terlemez Hocanın 1936 yılında doğan büyük oğlu, dedesinin adı olan Yusuf ismini aldı; Alçaklardan Rasime ile evlendi, Aliciklerden Naymelerin Delihasan ile bacanak oldular... Onların bir kızı Ayşe,  Körüslerin Akömerin Veysel oğlu Birol Kök eşidir. Bununla beraber Ayşe'den önce 1959'da Şevki ve 1962'de Azime adlarında iki çocukları daha olmuş; lakin 1962 yılında bu çocukların ikisi de ölmüş. Bu yüzden tek kızları Ayşe'de bahsediyoruz... Terlemezin Yusuf, 2011 yılında vefat etti...

    İkinci oğlu Şaban 1939 yılında doğdu. Omarcıklardan Feyzullah kızı Raike ile evlendi. Küçük kızı Halise Feyzullah'ın İlyas'a, Feyzullah'ın kızı Raike de oğlu Şaban'a... Değişik usulü evlenmiş oldular. Çocukları olmayınca iki kızı evlat edindiler; yalnız bu kızlar yabancı değildi. İlki, kardeşleri İlyas-Halise'nin kızı; ikincisi de yine Raike Hanımın kardeşi Selime ile Kör Hoca oğlu Terzi Mevlüt Varlı'nın kızları oluyor. İki kızlarını da büyütüp gelin ettiler. Afyon'a yerleşen Şaban, orada 'Terlemezin Şaban Hoca' diye bilindi. 2002 Yılında kendisi, 2023'te de eşi Raike hanım vefat ettiler...

    Üçüncü oğlu Nazmi, Delimamın Ali kızı Fadime ile evlendi. Bir dizi bacanağın en küçüğüdür; önce Tülümurat sonra Dedelerin Çapar, Gocayusuf, Sağıroğlunun Süleyman, Bakkalsarı, Hörküleninarif... İzmir'e yerleşti. Selman ve Semra isimlerindeki kızları Afyon dışına gelin oldu. Oğluna, Terlemez Hocanın adı olarak Ali Osman ismini vermişti, onu da Kayıhanlı bir hanımla everdi. Terlemez Hocanın hayatta kalan tek oğlu olarak Nazmi Hoca, yılın büyük bir bölümünü Anıtkaya'da geçirir...

    En küçük oğlu Hulusi, Anıtkaya dışından bir hanımla evlendi. İzmir'e yerleşti ve 2010 yılında orada vefat etti.

    3. Güçcük Terlemez

    Terlemezoğlu Yusuf'un Azime Hanım'dan son çocuğu Süleyman'dır. Yusuf'un babası adı oluyor Süleyman. Abisi Memişahmet gibi onun da boyu kısa idi. Ya bu sebepten ya da yaşça küçük olduğundan ona 'Güçcük Terlemez' derlerdi.  Altıntaşlı Emine/Pakize Hanım ile evlendi, Afyon'a yerleşti. Afyon'da eski Adliye önünde ve Kent Kahvesinde uzun yıllar arzuhalcilik yaptı. Beş kız, iki erkek çocukları oldu. Sedat ve Ayşe adlarında ikisi 1950'li yıllarda küçük yaşta öldüler... 

    Eşi Emine (resmiyette Pakize) Hanım 1967'de vefat etti... Terlemezin Güçcük, Süleyman Terlemez ise otuz yıl sonra 1997'de vefat etti...

    Büyük kızı Atike, Omarcıklar/Arabecilerin Ali Sağlam eşidir, 2023'te vefat etti... 1945 Doğumlu Zübeyde, Anıtkaya dışına, Dumlupınar'a gelin gitti, 2017'de vefat etti... Aynur, Eskişehir'e göçen Sakaların Hüseyin'in oğluna vardı... Küçük kızı Nurkız ise; Terlemez Hocanın Şaban'ın küçük evlatlığı vardı, Fadime (Kör Hocanın Mevlüt'ün kızı) işte Fadime ile Nurkız elti oldular... 

    Süleyman Terlemez'in tek oğlu Vedat, Gağşakların Hasan Kalkan kızı Hüsniye ile evlendi. İki oğlan bir kızı olan Vedat, büyük oğluna kendi dedesi Yusuf adını koydu. Yusuf, Gobakların Derviş İbramın kızı Şerife ile evlendi... Küçük oğlu Sedat berberdir, Anıtkaya dışından evlendi. Kızının adı da Emine'dir; ninesinin adını alan Emine, Böbülerin Veli oğlu Cengiz Kabadayı eşi oldu...

    4. Derviş Mehmet

    Terlemezoğlu Yusuf'un ikinci hanımı Çerkes Şerife Hanımdan 1929'da doğan büyük oğlunun adı Mehmet'tir. Bu isim, Terlemezoğlu Yusuf'un dedesi adıdır. 'Derviş Mehmet' diye bilinirdi...

    DervişmehmetÇilmahmut kızı Muhsine ile evlendi, dört kızları oldu. Aslında bir de oğulları oldu; 1951'de doğan çocuğa Abdullah ismini verdiler, fakat yaşamadı... Büyük kızı Hatice, Turabilerin Zekeriya oğlu Murat Külte eşi oldu. Esasında Murat ile Hatice, teyze çocuklarıdır... İkinci kızı Fadime 1970 yılında, Dayıların Adem Yola'ya, yani halasının oğluna varmıştı; lakin taze gelin iken vefat etti... Üçüncü kızı Emine Garapaçaların  Süleyman oğlu Mehmet Çetin eşi oldu... Küçük kızı Hacer de yine Dayıların Hasan Yola eşidir. (Hala-dayı çocukları)

    Derviş Mehmet'in eceli, onu köy içinde bir trafik kazasıyla buldu. 1998 Yılında bisikletteyken traktör çarptı, vefat etti. Eşi Muhsine Hanım ise 2008'de öldü...

    Abdullah Hoca

    Terlemezoğlu Yusuf'un en küçük oğludur. İdirzilerin Sarıömer kızı Fadime ile evlendi. 'Abdullah Hoca' diye bilindi, Almanya'ya gitti. Yusuf ve Cem adlarında iki oğlu oldu... Sonra eşiyle ayrı yaşamaya başladılar; Abdullah Hoca Almanya'da, Fadime Hanım iki oğluyla İzmir'de... 

    Büyük oğlu Yusuf, Güdükemin kızı Cemile ile evlendi; Bir oğlu bir kızı var. Kızı Fadime Torbalı'ya gelin oldu, oğlu İrfan bekar. Yusuf, ailesiyle İzmir'de yerleşik. Ortanca oğlu Cem, Aşağı Dandırlı Hülya ile evlendi; Kevser ve Suder adlarında iki çocuğu var... 

    Diğer Hanımından küçük oğlu Cengiz, Almaya'da bir Alman ile evlendi; orada yaşıyor.

    ***

    19. Asır başlarında doğan Terlemez Mehmet'in oğlu, Terlemezoğlu Süleyman olarak bilindi. Onun oğlu da Terlemezoğlu Yusuf... Soyadı Kanunu ile sülale adını/lakabını soyisim olarak kaydettiren birkaç şanslı Eğretliden biri de bu ailedir. Terlemezlerin soyadı TERLEMEZ oldu...



04 Haziran 2022

Yakışırlar

 

    Bunun bir belgesi yok; amma canlı şahitlerden nakledilen değişik olaylar var. Bir de her sürüldüğünde pulluğa takılan koca koca temel taşları... Bunlar Örenler mevkiinde tarlası olanlar için sıradan şeyler. 

    93 Harbinden sonra Balkanlardan Anadolu'ya hızlı bir kaçış başladı. Avrupa boşaltılıyordu. Gelen muhacirlerin ülkede iskanı için komisyonlar kuruldu, keşifler yapıldı ve yeni yerleşim yerleri oluşturulmaya başlandı. Bu, yeni yeni köylerin habercisi demekti.

    Eğret çevresinde Macur Köyleri oluşturmak için de çalışmalar yapılıyordu. Cumalı ve Susuz-Osmaniye o köylerden ikisi... Çok eskiden beri Eğretlilerin ekip biçtiği bu arazilerdeki yeni yerleşimler Eğretlilerin gözünü korkuttu. Acaba daha başka yerler de ellerinden uçup gidebilir miydi, var mıydı öyle bir 'tehlike'? Çirçir'in daha güneyindeki bölgeye de Macurların yerleştirileceği söyleniyordu. Arazileri dolaşarak keşif yapan ve sonunda hazırladıkları raporu Hükümete sunacak olan memurları kandıracak kadar da olsa bir şeyler yapmalıydı. Beş altı ağıl yapılıp 'Aha burada zaten köy var, bu çevre yeni bir köyü kaldırmaz' diye düşünmeleri sağlanabilirdi.

    Yaptılar. Ağılları ve ağılların yanına kışlaları yapıp yerleştiler. Gerçekten küçük bir köy görünümü verildi, 'tehlike' savuşturuldu. Yeni yerleşim daha güneyde Gurtluoğlan'a kaydırıldı... Şimdilerde pulluğa takılan taşlar, o ağıllardan kalanlar.

    Beş altı ağıl sahibinden biri de 'Kürt Osman' idi. Aslen yabancı olduğu için Kürt diyorlardı, yoksa kayıtlarda, Yörük olduğunu belirtmek için özellikle 'Türkmenoğlu' diye yazılmış.

    Hikayeye baştan başlayalım... 
    19. Yüzyıl ortalarında dört Türkmen kardeş... Anaları Emine, babaları Mehmet... Artık yetim mi kaldılar, ne olduysa farklı yerlere savruluyorlar. Kız kardeş Deper (Ataköy)e gidiyor. Şimdiki Kocalar Şekerleme sahiplerinin nineleri oluyor. Erkek kardeşlerden biri Paşaköy (Ahmet Paşa)ya, biri Şuhut Karacaören'e varıyor. Bu üç kardeşin isimlerini ve yaşadıklarının mahiyetini bilmiyoruz... 

    Kürt Osman

    Türkmen kardeşlerden dördüncüsü Eğret'e geldi. Osman adındaki bu kardeşin doğum tarihi 1850, doğum yeri de Karacaören olarak kaydedilmiş. Yabandan, bilinmedik bir yerden geldiği için olsa gerek 'Kürt Osman' diye çağrılmış. 

    Gırhasanlar (Tomanlar)a bekar durdu. Eğretli olma sürecinin başlangıcı, bekar durması değil evlenmesidir. Önce Halil kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanımın kimlerden olduğunu bilmiyoruz... Sonra Ahmet kızı Fatma ile evlenerek yeni akrabalıklar kurulmaya başlandı... 

    İkinci eşi Fatma Hanımın babasının Şehribanoğlu Ahmet olduğu, Onun da Tomanların dedesi olduğuna dair bir görüş var. Öyleyse Kürtosman, Gırhasanlara bekar durmakla kalmamış aynı zamanda onların güveyisi olmuş demektir... Diğer bir görüşe göre de Fatma Hanım, Eğret'e yeni gelen Berber Ahmet'in kızıdır. Pambıkların dedesi olan Berber Ahmet'in diğer kızı Havva da Hacılar/Yetimlerin Mustafa'ya vardığı için Mustafa ile Kürtosman bacanak oluyor... (Dolayısıyla Demircisalek ve Kelyusufun babasıyla Hacınınibram (H. İbrahim Azbay) teyze çocuğu olur...)

    Bir kız, dört oğlu oldu. Yaş sırasına göre çocukları: Emine, Yusuf, Musa, Mehmet ve Ömer... Bunlardan Mehmet Ayşe Hanımdan, diğerleri Fatma Hanımdan... Ablaları 1884 yılında doğmuş, en küçükleri Ömer ise 1896 doğumlu...

    Türkmen Osman, evlenip çoluk çocuğa karıştı, ev-dam sahibi oldu. Macur köyü konmasın diye, belirli bir yere ağıllar yapılması kararlaştırılınca Kürt Osman da bu işin içindeydi. Bir süreliğine, gerçekten küçük bir köye dönen o civarda yaşadılar. 

    Yeni yerleşimci dört beş ailenin içinde Omarcıklar da vardı. Kürt Osman'ın dört oğlan, bir gün kafa kafaya verip bir plan yaptılar. Omarcıkların Mehmet'in kızı Azime'yi kaçıracaklardı. Hangisi için böyle bir işe giriştiklerini bilmiyoruz tabi... Hazırlıklarını tamamladılar. Kılıç, silah, mermi her neyse, vakti geldiğinde kullanmak üzere bütün mühimmatı da ağıla sakladılar. Planlardan ve hazırlıklardan bir şekilde haberdar olan Azime'nin babası Mehmet, gece onların ağıla girdi ve eliyle koymuş gibi bütün silahları bulup kendi ağılına götürdü...

    Ertesi gün, sakladıklarının yerinde olmadığını gören dört kafadar kardeş de bunu kimin yapmış olabileceğini anladı. Babalarına varıp 'Omarcıkların Mehmet Ağa bizim silahları çalmış' diye şekvacı oldular... İşe bak sen!

    Kürt Osman, yanına oğlanları da alıp doğru Omarcıkların Mehmet'e vardı. Öfkeliydi, olan bitenin hesabını soracaktı. Beride ise Mehmet oldukça sakin duruyordu. İşi anlamazlığa vurdurdu. 'Haa! Şu silahlar mı. Oğlum, aldığın silahları içeriden getir.' diye Ahmet'e seslendi. Ahmet, hakikaten bir şey anlamadı; ama babasının mimiklerinden bir şeylerin döndüğünü sezip kışlaya gitti. 

    Oğlanlar silahlarını alıp giderken Mehmet, Osman Ağayı bekletip işin aslını anlattı. Muhtemel bir husumetin önüne geçtiği için Kürt Osman, onu takdir etti. 

    Omarcıkların Mehmet'in bu olayda vermek istediği dersler yerini bulmuştu. Gençlere, sayıca fazlalıklarına güvenmemelerini; kendi oğluna, bacısına sahip çıkması gerektiğini; Osman Ağaya da sağlıklı bir değerlendirme için sabırlı olmasını... 

    Dört kardeşin kaçırmak istediği Azime, ileride Gavureyip lakaplı Eyüp Aydın eşi olacak; Onun kardeşi Ahmet ise Altındiş lakabıyla bilinecektir.

    Küçük Eğret macerasının yaşandığı yıllarda Kürt Osman çocuklarına 'Tığlılar' denildiği anlaşılıyor. Fakat böyle bir lakap takılmasının sebebi belirlenemedi...

    Kürt Osman'ın çocuklarının büyüğü, kızı Emine idi. Onu Emirhanoğlu Halil'e verdiler. Oğullarının en büyüğü Yusuf, Paşanın Ahmet kızı Satı ile evlendi. 1906 yılında Saffet adını verdikleri bir kızları oldu. Saffet Hanım ileride Kumpirhasanın eşi olacaktır... Musa, Hacı Şerif kızı Münire ile evlendi. Münire Hanımın Eğretli olmadığı anlaşılıyor; lakin memleketi hakkında bir bilgi yok. Mehmet de Olucaklı Murat kızı Ümmü ile evlendi. Küçük oğulları Ömer ise bekardı...

    Birinci Dünya Savaşı başladığı yıllarda çocuklarının durumu böyle idi. Dört oğlu da harbe katıldı. Büyük oğul Yusuf'un Çanakkale şehidi olduğuna dair, köyü belirlenemeyen Afyonlu Çanakkale şehitleri listesindeki kayıt şöyle: "1889 Afyonkarahisar doğumlu Osman oğlu Yusuf; Beşinci Alay, Birinci Tabur, Birinci Bölük Çavuşu iken; 26  Mart 1915 günü şehit oldu."

    Mehmet ile Ömer'in hangi cephede çarpıştıkları bilinmiyor; ancak bir daha Eğret'e dönemedikleri kesin. Onlar da şehit. Dört oğlandan köyüne dönebilen yalnızca Musa idi... Her harpte kalanın bir şehadet hikayesi olduğu gibi, her hayatta kalanın da bir köye dönüş hikayesi vardır. Musa köye girdiğinde anasını çeşme başında görmüş. 'Ana' diye seslenmiş, lakin anası oğlunu tanıyamamış... Araya giren seneler oğlunun yüzünde nasıl değişiklik yaptıysa artık...

    Türkmen Osman'ın hayatta kalan tek oğlu Musa, Münire Hanım ile evlenmişti. Münire Hanım ve akıbeti hakkında kimse bir şey bilmiyor. Sonradan Gırhasanların Halil kızı Ayşe ile evlendi. Hatırlanacağı üzere Musa'nın babası Kürt Osman, Eğret'e geldiğinde Gırhasanlara bekar durmuştu... İşte Eğret'te tutunmasını sağlayan o Gırhasanlarla bu Gırhasanlar amca çocukları... Ayrıyeten Halil kızı Ayşe Hanım, ileride doğacak Davulcu Kel Halil'in de halası olacaktır...

    Kürt Osman'ın Gırhasanlar/Tomanlar ile başlangıçta kurduğu yakınlık, Musa-Ayşe evliliği ile pekişti. Zamanla akrabalığın derecesi arttı, çapı genişledi, haliyle aile de genişledi... Hasılı kelam babası Türkmenoğlu Osman'a yabancı olduğu için 'Kürt Osman' demişlerdi; ama işte kendisi şimdi Eğretliydi...

    Tam olarak Eğretli olan Türkmen Musa, belli aralıklarla Devedamı köyüne gider gelirmiş. En fazla üç gün süren bu gidiş gelişler, çocuklarının zihninde kalmış; ama bu köy nerededir, ziyaretlerin sebebi nedir, sormamışlar. Torunlarının yorumuna göre, orada akrabaları vardı ve onlarla irtibatını kesmek istemiyordu. Şimdi Aksaray Ortaköy'e bağlı olup Aksaray-Kırşehir arasında, Kırşehir'e daha yakın olan Devedamı Köyü, sözü edilen yer olabilir... Bir başka görüşe göre; sözkonusu köy Van'ın Devedamı Köyüdür, zaten Osman'a da bu yüzden 'Kürt' dediler... Bu görüşe itibar edilirse, Türkmen Musa'nın sık sık yaptığı 2-3 günlük ziyaretler açıklanamaz. Zira at arabasıyla bu kadar kısa sürede Van'a gidip gelmek mümkün değil... Ayrıca bu sık gidiş gelişlere dair anlatılan bir ayrıntı da Kürtosmanın çıkış noktası konusunda ipucu olabilir. Her gidişinde atını eşeğini bağlar, sabah hayvanı bembeyaz halde bulurmuş. Bu beyazlık tuz dolayısıyla oluşuyormuş. Anlatanların yorumuna göre Devedamı; havası, toprağı itibariyle tuz oranı yüksek bir bölgedeymiş... Belki ilk çıkış noktası Van taraflarıdır, Aksaray'da biraz eğlenilmiştir... Türkmenlerin yolaklarından biri de Van tarafları çünkü...

    Burada sülalenin başka bir lakabını dile getirmek onların kökeni hakkında ipucu sunabilir. Gırhasanlarla Kürtosmanın hangisine 'Tığlılar' denildiği konusunda net bir görüş belirleyemedim. Lakabı paylaştırmak yerine anlamı üzerinde duralım... Sivri üçlu demir çubuk anlamı var tığ kelimesinin. Bir de eskiden kılıca tîğ/tığ diyorlar. İkisi de doğrudan demir ile ilgili kelimeler... Tığlıların da demirciliği meşhur, en son örneği Demircisalih... Öyle ki Örenlerdeki geçici yerleşim yerinde bile demircilik yapmışlar, hala oralardaki tarlalarda demir malzeme kalıntıları çıkıyormuş... Acaba bu demirci ustaları güzel tığ ve kılıçlar yapıyorlardı da mı Tığlılar diye lakaplandılar...

    Tığ kelimesinin bir başka anlamı da, harman savurma düzeneği, bildiğin patoz... Farkı şu ki, el ile çevriliyor ve düvenle sürülmüş tınazı savurma amacıyla kullanılıyor. Kol gücüyle çevrilen milin oluşturduğu rüzgarla saman uçuyor, dene altta kalıyor. Böylece harman savurmak için akşam rüzgarı beklemiyorsun, mantık bu... Eğret'te bilinmeyen bu alet daha çok Doğu vilayetlerinde yaygın olarak kullanılıyormuş... Yabayı tercih eden Eğretli, harman savurmak için akşama doğru yel çıkmasını beklerken; Köye yeni gelen Kürtosman, yaptığı tığ ile Gırhasanların harmanı öğle üzeri yaprak kımıldamazken savursa... Bu ilginç aygıttan dolayı zamanla onlara 'Tığlılar' yakıştırması yapmaz mı?... Tomanlar/Gırhasanlar, Tığlılar/Kürtosman ve Pambıklar; üçü de birbiriyle yakından irtibatlı bu üç sülalenin menşe olarak Doğu'ya yönelmeleri de diğer ilginç bir ortak noktadır...

    Musa ile Ayşe Hanımın iki oğlan iki kız, dört çocukları oldu. Bunların yaş sırasına göre isimleri; Salih, Emine, Fadime ve Yusuf'tur. Büyük kız Emine, Vakvakların Osman Aytar eşi; küçük kız Fadime de Cingenalinin oğlu Mehmet Saçan eşi oldu... 

    Son zamanlarında Musa'nın gözleri önce zayıflamış sonra tamamen görmez olmuş; o kadar ki torunu elinden tutarak dolaştırırmış. Gözleri dünyaya kapanınca, mecburen ahireti gözlemeye başlamış ve 1963'te yetmiş yaşındayken gözünü öte dünyaya açmış... Karısı Ayşe Hanım ise kendinden on yıl önce, 1953'te vefat etmişti... Şimdi iki oğluna bakalım...

    Demirci Salih

    Musa'nın çocuklarının büyüğü Salih'tir, 1921 yılında doğdu. Kendisine neden bu isim verildiğine dair bir bilgi yok. Mesleğinden dolayı 'Demirci Salih' diye bilindi. Garaca Süleyman kızı Münevvere ile evlendi.  Onların da iki kız dört oğlan, altı çocukları oldu. Büyük kızı Sultan, Samancıların Gamalı Ahmet Saçak eşi; küçük kızı Gülsüm de Kantinin Osman oğlu Mevlüt Kızılyer eşidir. Kızların evliliklerinde Münevvere Hanımın etkisi seziliyor...

    Demirci Salih, 1946'da doğan büyük oğluna, dedesinin adı olan Osman ismini koydu. Yozgun Halil kızı Hatice ile evlenen Osman’ın önce Musa ve Süleyman adını verdikleri iki oğlu oluyor. Küçük yaşta vefat eden bu oğlanlardan sonra yine bir oğlan, yine adı Musa… Sonra üç oğlan da doğmadan ölüyor… Oğlan çocuktan yana böyle talihsiz bir süreç yaşanıyor ve nihayet 1976’da Münevvere doğuyor, ardından 1979’da Samiye… Kız çocukları yaşıyor derken, 1984’te tekrar bir oğulları oluyor. Öncekilerin akıbetine uğramasın diye Osman adını veriyorlar; çünkü babasının adı konursa yaşar diye bir inanç var. Öyle de oluyor ve çocuk hayatta kalıyor. Osman Yakışır şimdi annesiyle birlikte yaşıyor, baba Osman Yakışır ise 2021 yılında vefat etti... 

    İkinci oğlu Ömer'e, Cihan harbinde kalan kendi küçük amcasının adını koydu. Tellilerin Halil kızı Fatma Hanım ile evlenen Ömer İzmir'de yaşıyor. Diğer oğlu Ahmet, Anıtkaya dışından, Başkimse'den evlendi; İzmir'de yaşıyor. En küçük oğlu da bir başka şehit amcası Mehmet'in adını aldı. Gırhasanlar ile kurulan akrabalığı pekiştirircesine, Kel Halil'in kardeşi Hatice'nin kızıyla evlenen Mehmet de İzmir'de yerleşik...

    Demircisalih, 1987 yılında 66 yaşındayken vefat etti; eşi Münevvere Hanım ise 2015'te öldü...


    Kel Yusuf

    Kürt Osman oğlu Musa, küçük oğluna Yusuf adını koydu. Çanakkale şehidi abisinin adıydı, onu yaşatmak istedi. 1924 Doğumlu Yusuf, sonradan 'Kel Yusuf' lakabıyla tanındı. Olucaklı Gadirciklerin kızı Feride Hanım ile evlendi. 1969 Yılında İzmir'e gitti, dikiş tutturamadı. Anıtkaya'ya geri döndüğünde, ablasıyla birlikte Su Deposunun ardındaki arsalarına ev yapıp oraya yerleşti.

    Anıtkaya Belediyesinde çalışmaya başladı. Hafızamdaki Kel Yusuf, elinde tepsiyle milli bayramlarda bize şeker dağıtan adamdır. Her 23 Nisan ve 29 Ekim, şiir okuma gibi aktif bir katılımı yoksa öğrenciler için oldukça sıkıcıdır. Bu sıkıcılığı ortadan kaldıran en tatlı şey, Kel Yusuf'un dağıttığı şekerler olurdu. Çocuk dünyası işte... 

    2008 Yılında seksen yaşının üzerindeyken vefat etti Kelyusuf... Eşi Feride Hanım yenilerde, 2023'te vefat etti...

    Kel Yusuf'un biri kız, üç çocuğu oldu. Kızı Meryem, Takgasların Abdullah oğlu Adem Öncül eşidir. Büyük oğlu İbrahim, Eselerin Delibayram kızı Gülfidan ile evlendi. Yusuf ve Cihan adında iki oğlu var. Dedesinin adını taşıyan Yusuf, Terzi Seydi kızı Özlem ile evlendi. Küçük oğlu Hasan ise Mılıklar (Çatkuyu)dan Garanın Hasan kızı Aynur ile evlendi. Meral ve Emre isimli bir oğlu, bir kızı var. Meral Bolvadin'e gelin oldu, Emre ise Sandıklı Sorgunlu Ebru ile evlendi; Ece adında bir kızı var.

    1934'teki Soyadı uygulaması sırasında Türkmenoğlu Osman'ın Musa, TÜRKMENOĞLU olan sülale adını soyadı olarak tescilletmek niyetiyle Muhtar Odasına varıyor. Aynı isim ve sülale adıyla bir başkası (Çolak Musa) erken davrandığı için YAKIŞIR soyadında karar kılıyor...

    Türkmen Osman'ın torunları YAKIŞIR'lardan Demirci Salih'in çocukları İzmir'de yaşıyorlar. Kel Yusuf'un büyük oğlu İbrahim İzmir'de, Hasan ise Afyon'da oturuyor; Anıtkaya'da bulunan kimse kalmamış...



02 Haziran 2022

Yonuzlar

 

    Selimlerden Hüseyin'in büyük oğlu Bekir, Dayılar sülalesinin atası oluyordu. Babası Hüseyin'in, Bekir'in anası Emine'den başka bir eşi daha vardı. Nazik adındaki bu ikinci eşini, Emine Hanımın vefatından sonra mı aldı yoksa iki eşli miydi, malumumuz değil. Bildiğimiz şu ki Nazik Hanımdan da Yunus adında bir oğlu var.

    Abisi Bekir'den sekiz yaş daha küçük olan Yunus, 1849 yılında doğdu. Mardaklardan Ali kızı Ayşe Hanım ile evliliğinden çocukları olmadı. İbrahim kızı Havva Hanım ile bir evliliği daha var. Yunus'un çocuklarının anası olacak Havva Hanım, Gocamat (Ahmet Tektaş)ın halasıdır. Bu evlilikten dolayı Hadımoğlu İbrahim ile bacanak oldular...

    Selimlerin Yunus'un adı halk tarafından 'Yonuz' biçiminde telaffuz edildi ve bu telaffuz sülalenin adına aynı şekilde yansıdı. Selimler üstsoyunun altında 'Yonuzlar' alt dalı oluştu. 

    Yonuzların atası olan Hüseyin oğlu Yunus 1915 ile 1920 arasında vefat ettiği tahmin ediliyor. Eşi Havva Hanım ise 1930 yılında ölmüş...

    Havva Hanım ile Yunus'un üç kız bir oğlan, dört çocukları oldu. Havva, Halil, Fadime ve Eşe (Ayşe) adındaki bu çocuklardan kızlar; Havva, Gocamat eşi; Fadime, Hadımoğlu eşi; Eşe de Mardakların Mehmet'in ilk eşi olmuştur. Havva'ya anasının adı konulup dayısının oğluna verilmiş; Eşe'ye de analığının adı konulup yine analığının yeğenine verilmiş. Fadime ise teyzesinin oğluna...

    Tek oğlu Halil ile Yonuzlar yirminci yüzyıla taşındı. 1904 yılında dünyaya gelen Halil, Gıdilerden Ali kızı Hacer ile evlendi. Böylece genç yaşta ölen Tomanın Hüseyin ile bacanak oldular... Ayrıca Hacer Hanım, analığı Ayşe Hanımın yeğenidir... Ayşe ve Yunus adını verdikleri iki çocuktan sonra Hacer Hanım 1936 yılında vefat etti... 

    İki öksüz bırakarak vefat eden Hacer Hanımın ardından hayat durmadı, yoluna devam etti. Yalnız bu hayatın başka bir köşesinde de geride dört yetim bırakarak göçen biri vardı. Omarcıkların Abdullah oğlu İsmail'in vefatı hemen hemen aynı döneme denk geldi. Hatice, Kerim, Abdullah ve Sultan adlı dört yetimiyle kalan Fadik (Fatma) Hanım, Garaguzuların Arif'in kızıydı. Kendisine talip olan Yonuzların Halil de iki öksüzüyle kalmıştı. (Resmi kayıtlara adı 'Hatice' olarak geçmesine rağmen herkes kendisini 'Fadik' diye biliyor. Biz de öyle diyeceğiz.) 

    Anamın Oğlu

    Deligızların Fadik evlenme teklifine sıcak bakıyordu; ama Omarcıkların büyüklerinin cevabı olumsuzdu. İsmail'in yetimleri ve analarının bir yere gitmesini istemiyorlar, bunu da açıkça söylüyorlardı. Fadik Hanımı Yonuzların Halil'e, gerinin içinde Macur Ali'nin götürdüğü anlatılıyor... Ardından, dört yetim de anasının yanına varıyorlar. Bir anda Yonuzların Halil'in ev, altı çocuklu oluveriyor.

    Bu kalabalık uzun sürmedi... Fadik Hanımın büyük kızı Hatice, Garadelilerin Hödükhaliban (Halil İbrahim Kızılyel)e verildi. Evin oğlu Yunus 1946'da vefat etti. Karı ve kocanın büyük çocukları, Kerim ile Ayşe de birbiriyle başgöz edildi. Sultan, Yahyaların İbrahim eşi oldu. Fadik Hanımın, zamanla kendisine Kelapdılla denilecek olan oğlu Abdullah da evlenip ayrıldı.

    Bütün bunlar bir çırpıda değil, hayatın doğal akışı içinde olup bitiyordu. O doğal akış gereği, yeni kurulan yuvanın da meyveleri oldu. Halil, ilk oğluna, genç yaşta ölen oğlunun ve dedesinin adı olan Yunus ismini koydu. Sonra 1948'de bir kızları oldu, ona da ilk eşi Hacer Hanımın adını koydu; lakin Hacer küçükken vefat etti. Ondan sonra bir oğulları daha oldu, Fadik Hanımın ilk eşi olan Omarcıkların İsmail'in adını koydular. Böylece ikisi de önceki eşlerinin adını, çocuklarında yaşatmış oldu.

    Büyük oğulları Yunus'u Tingildeklerden Tahirin Topalın kızı Fatma ile everdiler. İzmir'de çalıştı, oraya yerleşti; emeklilik hayatında Anıtkaya'ya daha sık geliyor...Yunus'un üç kız bir oğlu oldu: Hacer, Yeşim, Ahmet ve Hatice... Kızlarda anası ve analığının isimleri unutulmamış. Hacer, Omarcıkların Abdullah oğlu Apil eşi (amca çocukları); Hatice, Garmenlerin Yakup oğlu Hasan eşi olurken; Yeşim, Anıtkaya dışına gelin oldu. Oğlu Ahmet de Yahyalardan Aşçı Vehbi kızı Nazik ile evlendi. Üç kız bir oğlu var, oğlunun adı Yunus Emir...

    Yonuzların Halil'in küçük oğlu İsmail, Omarcıklardan Sağırmahmut kızı Hüsniye ile evlendi. İzmir'de bir müddet kaldıktan sonra Anıtkaya Sağlık Ocağı'nda çalışıp oradan emekli oldu. Yonuzların, köydeki tek temsilcisi gibiydi... Dostları onu 'İpbili' diye çağırırlar; ama ben daha ilginç bir yakıştırmayla hitap edildiğine bir kaç kez şahit oldum. Yalnız bir kişi, ağabeyi Kelapdılla, 'anamın oğlu' diyordu. Aralarındaki kardeşlik bağını çözmem biraz zaman aldı; lakin bu 'anamın oğlu' metaforunun yabancısı değildim. Hz Harun da kardeşi Musa'ya öyle seslenmişti...

    Yonuzların İsmail'in iki oğlu bir kızı oldu. Sibel, Garaçaylının Kel Asım oğlu Kazım eşidir. Büyük oğlu, dedesi Halil'in adını almış. Çakırların Delimısdık oğlu Adem kızı Hürriyet ile evlendi. İsmail, İrem ve Adem çocuklarının adları... Küçük oğlu Ercan, Çıkrıklı Yasemin ile evlendi. Onun çocukları da Yunus ve Nehir... Galiba Yunus, Yonuzların son Yunus'u oluyor...

    Yonuzların Halil 1977 yılında vefat etti. Eşi Fadik/Hatice Hanım ise 1983'te öldü...

    Selimoğlu Hacı Ali'nin torunu olan Yunus adı, Yonuzlar sülalesi içinde bir şekilde yaşatılıyor. Soyadı uygulamasında, ihtimal o ki, soy ismi olarak da 'Yunus' alınmak istendi, buna izin verilmeyince benzer bir kelime olarak YONAT'ta karar kılındı. 


01 Haziran 2022

Dayılar


    Selim oğlu Hacı Ali'nin terekesine göz gezdirirken, oğulları ve kızlarının tamamının yetişkin olduğunu, hatta hepsinin evli barklı insanlar olabileceğini düşünmüştük. Belgede onların yaşları hakkında bir bilgi yoktu; ama 11 çocuğun her birinin arasında 2 yıl olsa, büyüğü ile küçüğü arasında ortalama 25 yıl fark var demektir. Elbette birilerinin evli barklı olması gerekir. Gerçi yaş sırasına göre bir sıralama yapılmamış, hangisinin büyük hangisinin küçük olduğu çıkarılamıyor. 

    Hacı Ali'nin ev bark sahibi oğullarından biri olan Hüseyin, Emine Hanım ile evliydi. Babasının vefat ettiği 1841 yılında bir oğlu dünyaya geldi, adını Bekir koydular. Dede Hacı Ali'nin ölümünden sonra yeni bir sülale böylece başlamış oluyordu.

    Oğulları Bekir'i aslen Afyonlu Havva ile evlendirdiler. Afyonlu derken, Şeherlioğlu kardeşler olarak Afyon'dan gelip Eğret'e yerleşen Hadımoğlular, Şemşiler ve Gadıngızlarla bağlantılı olduğunu da belirtmek lazım... Havva'nın ablası Fatma da Gavalcılarda Halil İbrahim'in eşiydi. Yani Selimlerin Bekir ile Gavalcıların Halil İbrahim bacanak oldu. Bu Gavalcı H. İbrahim, Kümük İbrahim ile Bokuşak Ahmet'in dedeleridir.

    Havva Hanım hakkında bir not daha... Sonraki kayıtlarda ismi Fadime olarak geçiyor. İki kaydın birisinde mutlaka bir yanlışlık var. Torunlarının beyanını esas alarak doğrusunun Havva olduğunu düşünüyoruz.

    Havva Hanım ile Bekir'in bir kız bir oğlan iki çocukları oldu. Kızları Şerife 1881 yılında doğduğunda Bekir 40, Havva ise 37 yaşında. Erken evlenilen o döneme göre ilk çocukları için hayli geçkin yaştalar. Belki de öncesinde doğan çocuklar yaşamadı, yahut haklarında bugüne bilgi ulaşmadı; bu seçenek akla daha yatkın görünüyor... Tam burada onların kızı olduğunu düşündüğümüz Hanım adında bir karşımıza çıkıyor. Kocalioğlu Mehmet'e ikinci eş olarak varan Hanım'ın 1895 yılında Ahmet adında bir oğlu olmuş ki Cihan Harbi şehidi olduğu düşünülüyor. O aileden başka kimse kalmamış ve Hanım 1932 yılında soyadı almaya fırsat bulamadan vefat etmiş. Yaşasaydı, kocası ve tek oğlu vefat etmiş bulunduğundan Yola soyadını mı alırdı acaba?...

    Selimoğlu Bekir 1920-25 arasında vefat etmiş, bu sırada seksenin üzerindeymiş. Eşi Havva Hanımın vefat tarihini ise biliyoruz; 1946... Bu, vefat ettiğinde onun yüz yaşını aştığı gösterir... 

    İki çocuklarından devam ediyoruz. Şerife, Selimlerden Kemik Ali ile evlenecek ve Turabilerden Capbak Osman'ın kaynanası olacaktır...

    Dayı

    Oğulları Hasan Hüseyin Şerife'den çok küçük, 1894 yılında doğdu. Dedesi Hüseyin'in adını koymuşlar... Öyle ama, seslenirken dedesinin adını kaldırıp sadece 'Hasan' diyorlarmış. Bir de eski Türkçe harflerle yazarken Hasan ile Hüseyin birbiriyle karıştırılıyor, okurken hakeza. Üstelik bu isimlerin ikisi de aynı anlamda. Diyeceğim, Hasan Hüseyin'in isminde sürekli bir karışıklık olmuş...

    İsmindeki karışıklığı bir nebze çözüme kavuşturan lakabı olmuş. Zamanla adını hiç anmadan 'Dayı' demeye başlamışlar. Onun bu lakabı sonraları çocuklarının oluşturduğu sülalenin de adı haline gelmiş; 'Dayılar' demişler. Amma Hasan Hüseyin dayıya neden dayı denildiği hususunda kimsenin bir fikri yok. Kendisine öyle hitap edecek fazla yeğeni bulunmuyor... Yürüyüşünde, konuşmasında kabadayı edası da yok, gayet efendi bir insan... Yalnız bazen tatlı şakalar yapmaktan geri durmuyormuş...

            Burada torununun tahmini hem mantıklı hem de eldeki tek veri olarak kayda geçirilmelidir. Resmi kayıtlarda 1310 doğumlu görünen Hasan Hüseyin aslında 1307/1891’liymiş. 1911 Yılında akranları gibi askere gitmeyi beklerken yaşı tutmadığı gerekçesiyle almamışlar. Torunu Dayıoğlu Vahit, bunun sebebi olarak boyunun küçüklüğüne yorsa da gerçek karışıklık doğum tarihindedir… Böylece üç yıl arkadaşlarından ayrı köyde kalmış. Resmen askerlik dönemi geldiğinde ise yaşını oldukça almış görünüyor. Bir de Cihan harbinin başladığı o sene seferberlik ilan edildiği için eli silah tutan herkesi, 16-17 yaşında çocukları bile silah altına aldıkları için bu onların arasında çok yaşlı duruyor. Bu yüzden ‘Dayı’ diyorlar, böylece ömür boyu taşıyacağı lakabnı bulmuş oluyor…

    Kendisi sağlığında tam 35 yıl çomak salladığını, yani çobanlık ettiğini söylemiş. Koyun güttüğü döneme dair, biraz da onun muzipliğini yansıtan bir olay anlatırlar. Sakaların Hüseyin'i yanına çoban çırağı olarak almış. Ya da 'Bu senin yanında gelsin gitsin biraz.' demişler... İşe alışamamış veya kırdaki yaşantıya uyum sağlayamamış olacak ki ayakta uyumaya başlamış Hüseyin. Değneğine yaslanmış öylece uyuyor... Bunu farkeden Dayı, 'Kırrt!' demiş de değneğin beline kendi değneğini öyle bir indirmiş ki... Hüseyin doğal olarak yüzüstü yerde... Az ilerleyince de acemi çobana takılmış 'Hüseyin, az önce benim eşşeği ürküttüydüm, ne tarafa gitti?...'

    Dayı, Şeherlioğlu Kedimehmet kızı Ayşe ile evlendi. Şeherlioğlularla bağlantıyı Havva Hanımdan hatırlarız, yine de Kedimehmetin Ayşe'den biraz söz etmeliyiz; çünkü Dayıya gelmeden önce bir evliliği var... Önce Mollahmetler/Müdüroğlulardan Kamil'e vardı. Henüz çocukları filan yokken eşi Çanakkale'de şehit oldu... Bu yüzden Dayı onun ikinci eşidir...

    Ayrıca Ayşe Hanımın Fadime adında bir de ablası vardı ki Bükürlerin Mehmet'e varmıştı. Kocası öldükten sonra Dandır'a kocaya vardı; ama neticede Buydeycigadir eşi Feride'nin ninesidir... Tek erkek kardeşi Gadıngızın kocası Ahmetçavuştur...

    Dayı ile Ayşe Hanımın üçü erkek ikisi kız, beş çocukları oldu. Bunlar Bekir, Halil İbrahim, Emine, Mehmet ve Rabia'dır. Bu beş çocuğun ilk üçü erken vefat etti, sağ kalan Mehmet ve Rabia oldu. En büyükleri Bekir, 1914 doğumluydu. 'Gavur' gittikten sonra Eğret'te hastalanıp ölen çocuk sayısı çok fazladır. Bekir de onlardan birisidir, 1926 yılında vefat etti. Kardeşleri Halil İbrahim ile Emine de erken öldüler. Geriye Mehmet ile Rabia kaldı. Selimlerden Tekirgızıların Hasan'a varacak olan Rabia'ya Refiye de diyorlar, 1979'da 55 yaşında vefat etti...

    Dayıoğlu

    Dayı Hasan'ın hayatta kalan tek oğlu Mehmet 1930 yılında doğdu, Terlemezoğlu Yusuf kızı Havva ile evlendi. Havva Hanım, Terlemez Hocanın kardeşidir; anaları ayrı tabi. Havva'nın anası Şerife Hanım, Sarıcaovalı; yani Çerkez...

    Dört oğlan bir kız, beş çocukları oluyor Mehmet ile Havva'nın... En küçükleri Yasemin, Yahyaların Yahya Diril eşidir... Dayının Mehmet1985 yılında, eşi Havva Hanım ise 2021 yılında vefat ettiler. Şimdi oğlanlara bakalım...

    Dört oğulun en büyüğü Adem, Deliahmetin kızı Ayşe ile evlendi. Erkan, Serkan ve Dilek adlarında üç çocukları var. İzmir'de oturuyorlar... İkinci oğlu Halil 1954'te doğdu, Arzılardan Beygirlinin kızı Fatma ile evlendi; iki oğlu var: Mehmet ve Dalyan. Kendisi 2022'de vefat eden Halil'in çocukları Anıtkaya dışında oturuyorlar...

    Diğer iki oğlu Anıtkaya'dalar. Bunların büyüğü Vahit, namı diğerle 'Vahit Usta'... Ustalığı tornacı olması sebebiyledir. Çıraklık ve kalfalık dönemini İzmir'de tamamladıktan sonra dükkan açmak için Anıtkaya'yı tercih ediyor. O yıllarda Anıtkaya'da torna tezgahı kurarak bir atölye açmak büyük ve riskli bir şey... Emek ve gayretle girilen riske değiyor; Vahit Usta çevrede tanınarak marka oluyor. O marka 'Dayıoğlu'dur... Şimdi Anıtkaya'da, gerek mesleki gerekse fiziki, bir sanayi varsa; bunda Vahit Usta'nın payı büyüktür...

    Vahit Usta, Şarapçının kızı Nevin Hanım ile evlendi. Şarapçı (İbrahim Seçen) de Selimlerden olduğu unutulmamalı. Çocukları; Fatma, Nihal, Havva ve Mehmet.

    Vahit Ustanın ve oğlanların en küçüğü, dedeleri Dayının adı olan Hasan ismini taşıyor. 'Dayıların Hasan' veya 'Elektrikçi Hasan' olarak bilinir. Elektrikçiliğinin yanında bir dönemin meşhur cambazlarındandır... Terlemezlerin Mehmet kızı Hacer ile evlendi. Hacer Hanım, dayısının kızı olur. Fadime ve Mehmet adında iki çocukları var, Anıtkaya'da yaşıyorlar... 

    Eşi Kedimehmetin kızı Ayşe Hanım 1973; kendi lakabını sülale adı haline getiren Dayı Hasan ise 1983 yılında vefat ettiler... Vefatından yarım asır önce, 1934 soyadı uygulamasında Dayılar sülalesi için seçtikleri isim YOLA...


31 Mayıs 2022

Selimler

     
    Eğret'in 1830-40 arasındaki vergi mükelleflerini gösteren belgede ilk sıraları şimdiki ve önceki iki imama ayırmışlar. Ondan sonra Hacılar ve Veyisler sülaleleri kaydedilmiş, hemen ardından 10 ve 11. hanelerde ise Selimoğlu Hacı Ali çocukları yer alıyor. Seksen hanelik Eğret köyünün erkek nüfusu bakımından en kalabalık hanesi o an için Selimlerdir...

    Bu belgeden sonrasına ışık tutmak için elimizde 1841 tarihli bir tereke kaydı var. Varisler arasında asker yahut reşit olmayan çocuk varsa mal paylaşımı konusunda devlet devreye girerek o varislerin hissesini güvence altına alıyor. Henüz Eytam Sandığı oluşmamış; miras paylaşılırken çocuklara, hazır bulunmayanlara haksızlık yapılmasın isteniyor. Tereke kaydı tutulmasının sebebi bu. Bir bakıma günümüz veraset ilamına karşılık geliyor.

    Adı geçen  belge Selim oğlu Hacı Ali'nin vefatı üzerine düzenlenmiş, varisler arasında çocuk yok; ama bir asker var. Bizim için önemli olan yanı, Selimler sülalesiyle ilgili en eski belge olması. Sülale incelemesini yaparken bunu esas alacağız. İşte metin:

    'Eğret köyünde sakin iken bundan önce vefat eden Selim oğlu Hacı Ali'nin veraseti; nikahlı eşi İbrahim kızı Fâtıma Hanım ile yetişkin oğulları İbrahim, Bektaş, Mustafa, Hasan, Hüseyin, Halil ve birliğinde görevli Osman; yetişkin kızları Hafize, Aişe, Emine ve Hatice’ye ait olduğu... hazır bulunmayan Osman'ın hissesine kardeşi İbrahim vasi ve kayyum tayin edildiği...'


    Yedi erkek dört kız, toplam onbir kardeş var. (Terekeye girmeyen Mehmet adında bir oğlu daha vardı, babasından hemen önce ölmüş olmalı.) Büyük ihtimal 1841 yılında bu kardeşlerin tamamı evli, çoluk çocuk sahibiydiler. Babaları sağ olduğu için birlikte yaşıyorlardı, onun ölümüyle her biri yeni bir hanenin reisi oldu. Bu bir varsayım; ama günümüzün kalabalık Selimlerini başka türlü izah etmek de mümkün görünmüyor.

    Yukarıda bahsettiğim ilk belgeye geri dönersek Selimoğlu Hacı Ali hakkında küçük bir kaç ayrıntı bilgisi bulabiliyoruz. 'Uzun boylu, ak sakallı' Hacı Ali kaydedilirken 76 yaşında olduğu belirtilmiş. Bu bilgi bizi onun doğum tarihi olarak 1755 yılına çeker. Eğer babasının adı Selim idiyse onun doğumu da hesap edilsin. 

    Bana göre sülaleye adını veren ilk Selim, Hacı Ali'nin babası değildi; onu daha eskilerde aramak gerekir. Eğer babasının adı olsaydı onca oğlundan birinin adını mutlaka Selim koyardı. Hatta göreceğiz, kalabalık Selimler sülalesinin geçmişinde bu isme pek rastlanmıyor, demek ki ilk Selim çok eskilerde kaldı; belki 17. yüzyıl...

    Tekrar terekeye dönelim; belge derinlemesine düşünüldüğünde bir çok soruya cevap teşkil edebilir. Misal, Arzılar için anlatılagelen on erkek kardeşin yanında bir kız (Arzı) efsanesinin temelini bu aile oluşturuyor olabilir. Burada toplam onbir evlat var; öte yandan Selimoğlu Mustafa'nın çocukları olarak Arzı'nın on erkek kardeşi olduğuna dair bir iz de bulunmuyor. Buna benzer boşluklar bir yana, kesretten kinaye olarak olaydaki sayılar kulaktan kulağa bu şekilde yayılmış olabilir.

    Terekedeki ıvır zıvırı bir kenara bırakıp Selim oğlu Hacı Ali'nin onbir çocuğuna bıraktığı hayvan varlığına bakalım:  1 kısrak, 1 kır tay, 2 sıpalı merkep, bir çift orta camız, iki çift kötü camız, 3 çift kara sığır, 1 camız ineği, 1 malak, 3 taze buzağılı koca inek, 2 düğe, 7 buzilici inek, 3 iki yaşında tosun, 172 koyun, 86 erkek şişek, 96 gancık keçi, 20 erkek çebiş, 55 oğlak, 95 toklu, 6 koç...

    1841 Şartlarına göre gayet iyi bir miras gibi görünebilir; lakin veresenin 7 erkek ve dört kızdan oluştuğu unutulmamalı. Bir de anaları var tabi... 

    180 Yıl önceki terekenin durumu bu. Günümüzdeki Selimler ile bağlantılı olan sülaleler ise şöyle: Çolağömerler, Arzılar, Hamzalar, Dayılar, Yonuzlar, Tekirgızılar, Samancılar, Bulduklar, Kemikler, Paşagızılar, Esnanlar, Melezler, Keçiler... 

    Bu sülalelerin tamamını yukarıdaki tereke bazında teker teker ele alacağız.

    Bununla beraber 1830 kaydında başka bir Selimoğlu hanesi daha bulunuyor. Listenin sonlarına doğru 78. sırayı işgal eden Selimoğlu Selim, 'uzun boylu, sarı sakallı' ve kırk yaşında diye tarif edilmiş. 1790 Yılında doğduğu anlaşılan bu Selimoğlunun kendi adı da Selim ve 'yekçeşm' diye not düşülmüş. Bir gözü kör anlamına gelen bu ikinci Selimoğlunu ilkinden ayırmak için 'Sarıselim' yahut 'Körselim' denilebilir. O kayıtta beş yaşında Mehmet adında bir oğlu var, başka da yok... Yani ilk Selimoğlu hanesi ne kadar kalabalıksa Sarıselimler de o kadar az...

    Yirminci Yüzyıla çocukları Gılindir, Gocaguliz ve Ümmününseydi olarak yansıyan bu Körselimler torunları da Selimlerden biliniyor. O halde bu iki Selimoğlu hanesini akraba kabul edeceğiz; belki de kardeştiler, yahut emmi çocukları...

    


30 Mayıs 2022

Tahtalı

 

    Atalarında Veli adında birisi için olsa gerek Ahmet'e Veliciklerin Ahmet diyorlardı. Babasının adı da Ahmet idi ve 1795 doğumluydu. Oğul Ahmet ise 1833 yılında doğdu. İki eşliydi, önce Şerife Hanım ile evlendi. Şerife Hanımın kimliği ve kimlerden olduğu hakkında bilgi yok. Bir kız bir oğlu oluyor Şerife Hanımdan. Sonra Selimlerden Mustafa kızı Iraz (Raziye) ile evlendi ve ondan da bir oğlu, bir kızı oldu.

    Velicik oğlu Ahmet'in kızı Alime 1874 yılında doğdu. Molla Ahmet oğlu İsmail'in eşi oldu; ileride Kör Halil eşi Gülsüm ile Ayvazın eşi Cemile'nin nineleri olacaktır. Sıntırlarla kurulan bu akrabalık, ileridekilerin öncüsü durumundadır.

    Şerife Hanımdan oğlunun adını Mustafa koymuş. 1878'de doğan Mustafa, Yılıklardan Emine ile evlendi. Emine Hanım, Yılıkların Uzun Mehmet Öztürk'ün dedesi kardeşi oluyor. Tabi böylece Deliosmanların Ali, namı diğer Cingenali; Daşcıların Ahmet ve ikinci eşi itibariyle Sıntırhüseyin ile bacanak oldular... İki oğlan bir kız çocukları oldu. Büyük oğlu Ahmet 1904 doğumlu idi, evlenmeden vefat etti. Kızının adı Sultan, küçük oğlunun adı da Mehmet... Velcikoğlu Mustafa 1944 yılında öldü...

    Tahtalı

    1922 Yılında doğan Veliciklerin Mehmet, Sıntır Hüseyin kızı Atike ile evlendi. Atike Hanım, Sıntırırmızan ile bababir; Garakazım ile has kardeş oluyor. Daha önemlisi ise, teyze çocukları olmalarıdır... Ayrıyeten Sıntırlarla kurulan bu ikinci yakınlığın arkası gelecek.

    Bu dönemde Velciklerin Mehmet'e 'Tahtalı' lakabı takıldı. Saman çekme veya benzeri yük taşımalarda arabaya geri geriliyordu. Herkesin uyguladığı bu genel tekniğin yerine O, yüksek ve daha büyük yan tahtalar vurdu arabaya. Böylece Velciklerin unutulup Tahtalı lakabının yerleşeceği bir süreç başlamış oldu...

    Tahtalı ile Atike'nin iki oğlan, üç kız çocukları oldu. Bu beş çocuğun en büyük ve en küçükleri erkek, aradakiler kızdır. Kızları; Gülfem, Sucu Abdurrahman Yavuz eşi; Emine, Manavların Has (Halil İbrahim Öztürk) eşi; Fadime de Hacıların Kelidirizin Deli Davut Azbay eşi oldular...

    Büyük oğlunun adını Mahmut koydu. Osmanköylü Garamet (Ahmet Özdemir) kızı Atike ile evlenen Tahtalının Mahmut, bir süre sonra Afyon'a yerleşti. Üç erkek, bir kız çocuğu oldu. Kızı Dilek Anıtkaya dışına gelin oldu...

    Tahtalının Mahmut'un oğullarının isimleri; Kazım, Yalçın ve Mehmet'tir. Kazım, Abdurrahman Yavuz kızı Sultan ile evlendi. Hala-dayı çocuklarının evliliğinden Kevser ve Fatih adında iki çocuk var... Yalçın Anıtkaya dışından evlendi, onun da bir kız bir oğlu var... Küçük oğlu Mehmet'in eşi Gebeceler'den, bir kız bir oğlan da Mehmet'te var. Oğlanın adı Mahmut... 2020'de vefat eden Tahtalının Mahmut'un adı... Eşi Atike Hanım daha önceden, 2016 yılında ölmüştü...

    Tahtalının küçük oğlu, dedesi Velciklerin Mustafa'nın adını aldı. Osmanköy'den Emine Hanım ile evlenen Mustafa, 'Tatdalının Mısdık' diye anılıyor. Bir oğlu iki kızı oldu. Kızlarından Melek, Capbakların Ahmet oğlu Ali Külte eşi; Yeliz de Guycuların Enver oğlu Hakan Mola eşidir. Oğlu, dedesi Tahtalının adı olan Mehmet ismini yaşatıyor. Delibanın Hüseyin Dadak kızı Nazik ile evlendi. Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Tahtalı 1975 yılında vefat ettiğinde  53 yaşındaydı... Eşi Atike Hanım ise 1996 yılında öldü...

    

28 Mayıs 2022

Seydi Çavuş

 

    Alemdaroğlu Ahmet'in tek kızı Fadime Olucak'a gelin gitti. Kocası Karaca Halil'in Olucak ve çevresinde büyük itibarı vardı. Özellikle Altıntaş Ovasında tanınır, bilinir, saygı görürdü. Efted/Yolçatı ve başka köylerde mülklere de sahipti. 

    Garaca Halil ile Alemdar kızı Fadime'nin evliliğinden olan üç oğlanın büyüğü Seydi, 20. yüzyılın başında doğdu. Variyetli bir evin büyük oğlu olarak yetiştirildi. Osmanköy'den ilk evliliğini yaptı. Eşi Akile'nin babası da Efted zenginlerinden... 

    Çevre köylerdeki gerek tarla takga, gerekse başka malları sebebiyle sürekli at sırtında geziyor Seydi. Tabi Cihan harbi zamanı olduğu için genel bir sefalet çökmüş memleket üzerine. Her taraftan acı haberler geliyor. 1918 yılında mağlubiyet resmileşince sağdan soldan işgal haberleri de yayılmaya başlıyor.

    Seydi'nin bir ayağı da Eğret'te... Dayısına Alemdaroğlu Ali Bey diyorlar, onun itibarı da yüksek. Dayısı Ali Bey'in kızı Havva ile evlenmesi tam da mütareke dönemine rastlıyor. Yeşilömerler ile Kayınpederi/Dayısının ev arasına yerleşiyor. Sonradan burası Garacanın ev olarak bilinecek. Eğretli Cemal Hoca'nın evi de o arada. Ticaretle de uğraşıyor ve bu ticarete zamanla Ali Bey de bulaştığı için lakapları 'Kantinler' olacak.

    Bir vakit sonra, Yunanın İzmir'i işgal ettiği ve adım adım bu taraflara geldiği haberi yayılıyor. Zaten mağlup olmuş perişan durumdaki ordu, anlaşma gereği lağvedilmiş. Yunan geliyor, onun karşısında duracak askerin yok. Egenin efeleri, kendilerince müfrezeler oluşturup en azından Yunanı rahatsız etmek istiyor ve böylece her tarafta çeteler ortaya çıkıyor. İşgalcilerin ilerleyişini durduramıyorlar; ama eli kolu bağlı oturmaktan iyidir, diyorlar.

    Bütün iyi niyetleri ve kahramanlık hislerine rağmen çeteler kesinlikle askerin yerini tutamıyor. Askerlik disiplin demek, bir defa bunlar kesinlikle disiplinden uzaklar. Başlarındaki ağa, reis, çavuş her neyse, liderlerinden korktukları kadar disiplinliler. O korkudan uzaklaştıkça düzen tertip kalmıyor, tam bir başıbozuk tayfasına dönüşüyorlar. Ayrıca bunların kendilerine yiyecek giyecek, hayvanlarına yem, silahlarına mermi lazım. İhtiyaçları bitmiyor ki. Bugün bu köyden, yarın şu köyden derken, milletin elinde avucunda ne varsa el koyuyorlar. Köylü gönüllü vermezse, zorla gasp olayları da sık yaşanıyor. Ayrıyeten zaman zaman bu başıbozuk tayfasından nadir de olsa ırza saldırı olayları da geliyor. Köylüler bütün bu olumsuz durumları sebebiyle efelerden, çetelerden şikayetçiler; lakin diğer yandan Yunan'a karşı koyabilecek başka bir güç de yok.

    Bizim Seydi'nin çetesi işte böyle bir ortamda ortaya çıkıyor. Altıntaş ovasında zaten belli bir itibarı vardı. Çetesiyle birlikte bu sahayı daha da genişletiyor; daha batıda, Yunan'la sıcak çatışmaya girebileceği noktalara kadar varıyorlar. 

    Seydi Çavuşun grubu, Yunanla çarpışırken çete; yerli halkla ilişkilerde ise eşkıya gibi davranıyor, tıpkı diğer çeteler gibi. Her ne kadar Seydi Çavuş böyle bir şey istemese de zaman zaman yaşanacak olumsuzluklara da engel olamıyor. Seydi Çavuşun torunu Terzi Seydi Yavuz anlatıyor:

'Seksenli yıllarda Gediz'de bir ihtiyarla karşılaştım. Eğretli olduğumuzu öğrenince heyecanlandı, yüz hatları değişti. Seydi Çavuş'u sordu, torunu olduğumu öğrenince kendinden geçti. Meğer onun çetesindenmiş. 'Oralarda, buralarda çok at koşturduk' dedi. Köyün birisine ekmek getirmesi için birilerini yollamış Çavuş. Girdikleri evde bir kadına rahatsızlık vermiş birisi. Bunu duyunca öyle bir celallenmiş ki Seydi Çavuş... Adam, 'Vallahi bilmemne dağında bana vurdurdu' dedi. 'Vurmazsanız, ben sizi vururum!' diye emrini pekiştirmiş. Kadına sarkıntılık eden adamını ölümle cezalandırmış. 'Girdiğiniz yere adam gibi girin, adam gibi çıkın!' diye de tembihlermiş adamlarını.' 

    Ne kadar disiplini sağlamaya çalışsalar da bu tip olayların önüne geçememiş hiç bir çete. Çerkes Ethem dahil... Zaten bugün Seydi Çavuş'tan bahsedenler onu 'eşkıya' diye nitelendiriyor. Gerçi bu kelimeye olumlu bir mana yüklüyorlar; ama ne de olsa eşkıya eşkıyadır. Sen vatanı koruma niyetiyle yola çık, bir asır sonra sana eşkıya desinler... 

     Bu arada Ankara'da yeni bir Meclis açıldı. Bu yeni kurulan bir devletin işaretiydi ve kurumları da oluşturulmaya başlandı. En acil kurum ordu idi. Eskinin artıklarından ve eldeki dağınık kuvvetlerden düzenli bir ordu oluşturmak zor olacaktı; ama elzemdi. Çetelerle Yunanın hakkından gelmek mümkün görünmüyordu çünkü. 

    Mevcut çeteler önce Kuvva'ya sonra orduya katılmaları konusunda güzellikle ikna edilmeye çalışıldı. Bu da zor bir işti zira başına buyruk hareket etmeye alışmış insanları disipline davet ediyorsun. Kim gönüllü olarak böyle bir şeye yanaşır ki? Ayrıca kendilerinden yaşça ve rütbece altta gördükleri subayların komutasına girmek de onlara ağır geliyordu.

    Bu yüzden çetelerin orduya katılımı şöyle dursun, aksine asker kaçaklarında artış yaşandı. Onlar da ya mevcut çetelere katılıyor, ya da yeni çeteler oluşturuyorlardı. Bunun güzellikle halledilecek bir yanı kalmamıştı, Ankara Hükümeti tarafından bu çetelerin zorla dağıtılıp imhası kararı alındı. Çetelerin üzerine zaptiyeler gönderildi.

'Yunan daha buraya gelmeden önce, Teğmen mi Yüzbaşı mı ne, Ayıcı Arif denilen bir Zaptiye Kumandanı Seydi Çavuş'un peşinde... Bayatlı Arif, ayılarla güreşip onları yendiği için bu lakapla anılıyormuş, iri yarı bir adam. Olucak'a varıyor bulamıyor, Efted'e varıyor bulamıyor... Eğret'e geliyorlar.'

'O sırada Seydi Çavuş Eğret'te... Anası Fadime Nineden urbalarını istiyor, güzelce giyinip kuşanıyor... Ölüme gidiyor adam... Evden çıkıyor, Eminlerin tekkeyi dönüp sığır eğleğine dalıyor. Ayıcı Arif'in adamları da Hatiplerin odadalar... Elindeki silahta ne kadar mermi varsa 'Taaak! Taaak! Taaak!' boşaltıyor. Avazı çıktığı kadar da kükrüyor 'Eyy Ayıcı Arif! Çık!..' Kısa bir duraklamadan sonra devam ediyor, 'Sen zabtiyeysen, ben de zaptiyeyim, çık!..' Bu meydan okumadan sonra çıkıyorlar, ama Seydi Çavuş'a yine bir şey yapamıyorlar, çünkü silahını doldurup yine ateşe başlamış. Yumrukların Musa Çavuş'u işte bu arada vuruyorlar, kardeşi Çolak Ali kaçıyor.' 

'Komşuları Yeşilömerlerin Ömer Dede cura çalarmış, onun gelmesini istiyor, sığıreğleğine. Yeşilömer çalıyor, o zeybek oynuyor, döne döne. Kendisini öldürmek için emir almış zaptiyeler karşısında olduğu halde, o zeybek oynuyor... Bu rahatlık karşısında zaptiyeler ona dokunmama sözü veriyorlar. Seydi Çavuş da yanlarından geçip Hacımahmutların evlere doğru çekip gidiyor.'

    Çakır Mehmet'ten nakledilen bu olayda dikkat çeken husus, Seydi Çavuş'un 'Sen zaptiyeysen, ben de zaptiyeyim!' çıkışıdır. Burada, 'Ben de sizdenim, bu vatanın kurtuluşu için uğraşıyorum' serzenişi var. Ayıcı Arif de öyle anlamış olacak ki gitmesine izin veriyor.

    İşgalden sonra aynı yiğitlikle Yunanlılarla mücadeleye devam ediyor. Yunan defedildikten sonra Seydi Çavuş Eğret'e tamamen yerleşmiş. Vefat ettiği 1945 yılına kadar Eğret'te yaşamış.


27 Mayıs 2022

Olucaklılar


    Çorcalıoğlu Yusuf çocukları Ganiler/Döneler sülalesini oluşturdular. Yusuf'tan 14 yaş daha küçük olan kardeşi Ali, 1856 yılında doğdu. Küçükçorca (Sadıkbey)de doğup ailesiyle çocukluğunda Eğret'e geldiği tahmin ediliyor. 

    Gelen kişi babaları Osman da olabilir; en iyisi Ondan başlamak... Ayşe Hanımla evliydi Osman... Yusuf ve Ali doğduktan sonra  Ayşe Hanım vefat etti. Ayanoğlu İbrahim kızı Fatma ile evlendi. Fatma Hanım, Halilakkaşın halasıdır... Hamileyken Çorcalı Osman vefat etti. Doğan çocuğuna Osman adını verdiler. Taze dul Fatma Hanım, oğlu Osman yanında tay olduğu halde Topaloğlu Kelhasana vardı. Orada da Tokanorinin anası olacaktır; fakat Osman'ı unutmayalım...


    Çorcalı Topal Ali

   Çorcalı Ali, lakap olarak 'Topal Ali' diye biliniyordu. Omarcıklardan Hüseyin kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım; Altındiş, Bödü, Suluhüseyin ve Feyzullah Sağlam'ın halalarıdır. Daha önce Ahmet adında biriyle evlenmiş, onun ölümü üzerine Çorcalı'ya gelmişti. Eski eşinden kızları Şerife ve Kezban da yanında tay idi. Sonradan kendisine Şedden denilecek Şerife'yi Arapselimoğlu Mehmet ile; Kezban'ı Noritokanın karınkardeşi Osman ile everecekler... Osman ki Topal Ali'nin babadan kardeşiydi. Bir müddet sonra 'Omarcıkların Kör Osman' diye anılacak ve Karacahmet'e taşınacaktır...

     Gocacami yanındaki Ovalıların odayı işleten genellikle Topal Ali oluyordu. Kendilerine, ova köyü olan Çorca/Sadıkbey kaynaklı olduklarından 'Ovalılar' da deniyor, odaları ise Ovalıların oda diye anılıyordu. 

    Topalalinin vefatı ile ilgili bir kayıt bulunmuyor. Elde bulunan belgelerde görünmediğine göre vefatı 1920-25 aralığında olmuştur... Eşi Omarcıkların kızı Ayşe Hanım ise 1954 yılında 75 yaşındayken vefat etmiş... Yani torunlarını görmüş...

    Omarcıklardan Ayşe Hanım ile Çorcalı Topal Ali'nin üç kızları oldu.1901 Doğumlu Emine Araplardan Bezeki Mustafa'nın eşi oldu. Onun küçüğü, 1903 yılında doğan Halime hakkında bilgimiz yok. En küçükleri Satı ile Olcaklılar tarihi başlıyor. 

            ***

    Musa kızı Ümmü, 1884 yılında Olucak'ta doğdu. Aynı köyde Ballıların Musa ile evlendi.  Torunlarının ifadesine göre; eşinin adı Musa idi, dışarıdan gelen bir birey olarak Eğret kütüğüne işlenirken, merhum eşinin adı sehven baba adı olarak yazıldı. Öyle de olabilir, babasıyla eşi aynı ismi de taşıyabilirler. Yalnız Olucak'ta Ballılar sülalesi mensuplarının soyismi BAL ve halen o sülalede Musa adını taşıyan kimseler var... 

    Ümmü Hanımın eşi Musa harpte kalıyor. Kürt harbi diyorlar; ama Şeyh Sait isyanı yahut Dersim olması kronolojik olarak mümkün görünmüyor. Cihan harbinde Kafkas cephesinde kalmış olabilir, hatta ondan önceki çarpışmalarda şehit olması daha muhtemel. O vakitler savaş eksik değildi ki... Dul kalan Ümmü'ye Eğret'ten talip vardı; Selimlerin Ahmet'in üçüncü veya dördüncü eşi oldu. Bir süre sonra 'Ümmünün Seydi'yi doğuracak; lakin konumuz Seydi değil... 

    Olucaklı Ballıların Musa'dan bir oğlu vardı ve mecburen yanında tay gelmişti Eğret'e... 1902 Doğumlu Musa oğlu Ahmet, büyüdü, eli iş tutacak vakte geldi... Hiç oğlu olmayan Çorcalı Topal Ali'nin küçük kızı Satı da büyüdü. Bu durumdakilere içgüveyisi veya Eğret'te dıkma diyorlardı; ama Satı ile evlendiğinde artık Ahmet'in bir eşi, bir ailesi ve bir evi vardı... 

    Ahmet ile Satı'nın altı çocukları oldu; üçü kız, üçü oğlan... Büyük kızı Hakime, Amcaların Kelmehmet eşi; 1924 doğumlu ortanca kızı Şerife, Dönelerin Hasan eşi; küçük kızı Fadime de Cücelerin Aziz Öncül eşi oldu. Bu üç kız, erkeklerden büyükler...

    Olucaklı Ballıların Musa oğlu Ahmet Aydın, yetmişine dayandığı 1971 yılında vefat etti. Eşi Satı Hanım ise uzun süre daha yaşadı ve 1997 yılında öldü... Olucaklılar olarak anılan oğullarına bakacağız...

    Ali Osman

    Erkek çocuklarının büyüğünün adı Ali Osman; 1935 yılında doğdu...  Daldallardan Kipilmahmut kızıyla evlendi, ilk eşi itibariyle Güdükahmet ile bacanak oldular... 

    Dört çocukları oldu; Meryem, Ali, İbrahim ve Esma. Olcaklı Ahmet'in oğulları arasında Anıtkaya ile bağı en fazla olan Ali Osman'dı. Köyde daha çok durdu, Afyon'a yerleştikten sonra daha sık gelip gitti. 'Olcaklının Ali Osman' diye lakaplanmıştı, 2003 yılında vefat etti. Çocukları Afyon köylerinden evlendiler ve Afyon'a yerleşikler. Küçük kızı Esma, medikalcilik yapıyor...


    Olcaklı Musa Hoca

    Ortanca oğlunun ismini, dedesinin yadigarı olarak Musa koymuşlar. Dönemin bütün Eğretli çocukları gibi Terlemez Hoca, Sağırların Ali Osman Hoca ve Körhocada okumuş. Sonra bunu Kürtköyüne (Altıntaş) göndermişler. Kuran Kursu gibi bir yer varmış orada. 'Arabiyat' okumuş, Kuran merkezli Arapça eğitimi yani... 

    Köye döndükten sonra da hafızlık çalışıyor. O dönemde hafızlık hususunda Eğret'te çok yetkin hocalar bulunuyormuş. Hafız Abdullah, Yaşar Hoca, Vanlı Abdullah, Kütahyalı Halit Hoca, Oflu Abdullah... Hafız olduktan sonra bir müddet daha köyde kalmış. 'Olcaklı Musa Hoca' diye lakaplandığı bu dönemde  'sınır çizme' merasiminde görevlendirmişler. Hem hıfzını pekiştirsin, hem duasını etsin diye taze hafızları ileri sürerlermiş böyle işlerde. Akbaşların Mehmet Hoca ile birlikte köyün bütün hudutlarını at sırtında okumuşlar... Sonra askere gidip gelmiş, hoca durmak için Anıtkaya'dan bir çıkmış... Bir daha da dönmemiş. 

    Musa Hoca Arapların Şükrü kızı Şerife ile evlendi. Şerife Hanım; Gözelali, Gözeliban ve Gözelmehmetin kardeşleridir. Gazioğlunun Cemal ve Çakalın Süleyman ile bacanak oldular... 

    Üçü erkek dördü kız, yedi çocukları oldu. Kızları; Ayşe, Mılıklar/Çatkuyulu Mevlüt Azak eşidir; Kadriye ve Sema Fethibey'e gelin oldular; küçük kızına ninesi Satı'nın adını koymuşlar. İsmin sahibi Satı Nine buna karşı çıkarak vefat eden büyük kızı Hakime'nin adı konulsun diye tutturduğu için, Satı ve Hakime birlikte kullanılıyor. Satı/Hakime, Yozgunun Osman oğlu Murat eşidir...

    Musa Hocanın oğlanlara gelince... Büyüğü Ali, Mılıklar/Çatkuyu'dan Hanife ile evlendi. Ana babasının (Şerife-Musa) adını verdiği iki çocuğu var... Ortanca oğlu Ahmet'i Sağırların Emin kızı Elveda ile everdiler. Onların çocukları; Musa, Edanur ve Emirhan... Küçük oğlu Mustafa Bayramgazi'den evlendi. Hilal, Şerife ve Muhammet Musa isimlerinde üç çocuğu var...

    Olcaklı Musahoca halen Afyon'da oturuyor...

    İğneci Nazmi

    Olucaklı Ahmet'in en küçük oğlu... Daldalların Hamdi kızı Kezban ile evlendi. Hastanede çalıştığı için 'İğneci Nazmi' diye biliniyordu. Üç kızı, bir oğlu oldu. Kızları; Ayşe, Cücelerin Aziz oğlu İbrahim eşi (hala-dayı çocukları); Satı, Köprülülü Fuat eşidir. Elveda ise Sultandağ Yakasenek'e gelin oldu. 

    Oğluna babasının adı Ahmet ismini koydu. Kayıhanlı bir hanımla evlenen Ahmet'in Nazmi Emre ve Ayberk isimli iki oğlu var... 

    Nazmi ve çocukları da halen Afyon'da oturuyorlar.

    ***

    Özet: Olucaklı Musa kızı Ümmü, eşi şehit olduktan sonra yanında oğlu Ahmet olduğu halde Eğret'e kocaya vardı. Selimlerin Ahmet'ten Seydi adında bir oğlu oldu. Bu arada büyük oğlu Olucaklı Ahmet Çorcalı Topal Alinin kızı Satı ile evlendi. Oğulları Olcaklı Ali Osman, Musa, Nazmi diye bilinecek olan Ahmet ile Bakkal Seydi Selman karın kardeşidir.

    Olucaklı Ahmet 1934 Soyadı uygulamasında, kayınpederi Topal Alinin kardeşi Çorcalı Yusuf çocukları gibi ÇALIŞIR değil; Çorcalıoğlu Mehmet çocukları olan Devrimbeşlerin soyadı AYDIN'ı tercih etti...


25 Mayıs 2022

Seydiler

 

    Alemdaroğlu Ahmet'in Satı Hanım'dan iki oğlu bir kızı vardı. Oğlanlar Mehmet ile Ali, bugünkü Kantinler sülalesini oluşturuyordu; tek kız olan Fadime'ye de Seydiler ve Karaca deyip geçmiştik. Şimdi Seydiler sülalesinde teferruata inme vakti geldi.

    Karacabey

    Alemdaroğlu Ahmet'in kızı Fadime'yi Olucaklı Halil Karacabey namlı birine veriyorlar. Karacabeyoğlu/Karacaoğlu/Karacalar benzeri lakaplarla da anılan bir sülaleye mensup. Bir mahkeme kaydında Seydi Çavuştan 'Saracoğlu' biçiminde söz edilmesi, o ifadenin aslının 'Karacoğlu' olabileceğini düşündürüyor.

    Karacabey Halil ile Alemdar kızı Fadime'nin bir kız üç oğlan, dört çocukları oluyor. Tek kızlarının adı Satı konuluyor, belki başka bir sebebi vardır; ama Fadime Hanımın ana adı da Satı idi... Satı'yı Olucak'ta Hüseyin Çavuş ile everiyorlar. Bunların çocukları şimdi AKTEPE soyadını taşımakta.... Karacabeyin küçük oğlu Mehmet, İstanbul tarafına gidip yerleşiyor; günümüzde onun çocukları oralarda olmalı.

    Halil Karacabey yalnız Olucak'a bağlanıp kalmış biri değil; namı ve malı civar köylerde de almış yürümüş. Altıntaş Ovasında çok meşhur mesela. Efted kendi köyü gibi... Yalnız istikamet hep Kütahya yönünde, nedense Kantinlerde de bu böyle idi... 

    Seydi Çavuş

    Çocuklarının ve oğlanların büyüğü Seydi... 1900 yılında doğmuş. Eğret ile bağını kesmemiş. Zaten coğrafya ve kader buna müsade etmiyor. Anası Eğretli olduğu için dede ve dayıları burada. Evliliğini de buradan yapmış; önce Osmanköylü Akile Hanım ile evleniyor, Akile'nin babası da Eftedli. Ondan sonra Havva Hanım ile evlenmiş. İkinci eşi Havva, dayısı Alibeyin kızı oluyor. 

    Seydi'yi asıl Eğret'ten ayırmayan husus, bölgenin adım adım Yunanlılar tarafından işgale uğraması. Düzenli ordu kurulmadan önce, insanlar yerel imkanlarla kendi çapında birlikler oluşturuyor, bir şekilde işgalcilerle mücadele ediyorlardı. Zaman zaman çete hüviyetine bürünen bu timlerin birisi de Seydi Çavuş'a aitti. Onun çavuşluğu da buradan geliyor zaten. Olucak-Eğret hattının kuzey bölgesi, yani Altıntaş ovası hemen hemen bunlardan soruluyordu. Yunanla çarpışmada kahraman gibi; lakin adamlarının ihtiyaçlarını karşılamak için köylü karşısında eşkıya gibi hareket ediyorlardı. Bu yüzden düzenli ordu kurulmasından, özellikle 1921 yılından itibaren suçlu pozisyonuna düştüler.

    Seydi Çavuş'un ilk eşi Akile Hanım, Kazım adını vereceği oğlunu doğurduktan bir süre sonra vefat etti. Yıl 1920...  Sonra Alibey'in kızı Havva ile evlendi. Havva Hanım, Kantinin Osman ile Tahir'in ablaları oluyor. Bu evliliğin de etkisiyle Seydi Çavuş, Yunan kovulduktan sonra tamamen Eğret'e yerleşti. 1934 Soyadı uygulamasında YAVUZ soy ismin aldı. 

    Havva Hanım'dan da Bir kız iki oğlu oldu. Büyük oğlunun adı Yaşar idi, Musluların Gavurali lakaplı Ali Efe kızı Ayşe ile evlendi; lakin henüz çocuğu yokken, 1960 yılında vefat etti. Ondan dul kalan Ayşe Hanım, Sağırların Çunku Hamza Sancak'a varacaktır... Adını Meryem koyduğu kızı ise çocukken ölmüştü. Sağ kalan Veysel adındaki küçük oğluydu... Hasılı kelam Seydi Çavuş 1945  yılında, 45 yaşındayken vefat ettiğinde  geride sadece Kazım ve Veysel adlarında iki oğlu kalmıştı...

    Seydi Çavuşun 1920'de doğan büyük oğlu Kazım'a Eğretliler 'Gıllıoğlu' diyorlardı. İdirizlerin Dedemısdık kızı Atike ile evlendi. Sekiz çocuğu oldu; üçü erkek, beşi kız. Halil, Akile, Seydi, Fadime, Kezban, Davut, Fikret, Ayten... İlk dört çocuğun isimlerinde, Gıllıoğlunun geçmişinden izler bulmak çok kolay...

    Oğullarından Halil ve Davut erken vefat ettiler. Kızları; Akile, Kirpitçilerin Gedik Hasan eşi; Fadime, Gadıngızların Sağır Muzaffer eşi; Ayten, Gödeşlerin Mehmet Seviş eşi oldular. Kezban, Eftedli; Fikret de Adapazarılı Kemal ile evlendi...

    Gıllıoğlunun Atike Hanımdan hayatta kalan tek oğlu Seydi, daha çok 'Terzi Seydi' olarak bilinir. Dükkanı kapatalı çok oldu amma; terzilik yaptığı dönemden kalma makinesi ve top top kumaşları hala öylece duruyor. Ehlikeyif kişiliğinin gereği, çok gezmiş, görmüş. Fotoğraf makinesinin kıymetli olduğu dönemde, bir sanatçı edasıyla çektiği fotoğraflardan oluşan zengin bir arşivi vardı. Şimdi dağılmış o fotoğraf arşivi. Adını aldığı dedesi Seydi Çavuşun fotoğrafını  karakalemle büyüterek çalışmış; fotoğrafını çekmeye izin verdi...

    Terzi Seydi, Hacellerin Mustafa kızı Hacer Hanım ile evlendi. Özlem adını verdikleri kızı, Kelyusufun İbrahim oğlu Yusuf Yakışır eşidir... Kendisi 2023 yılının sonlarında vefat etti..

    Seydi Çavuşun, dayısı Alibeyin kızı Havva'dan 1938 yılında doğan oğlunun adı Veysel idi. Urganlının kızı Hatice ile evlendi. Sonuçta Urganlının hanımı da bir Alemdaroğlu olduğu için, Veysel ile Hatice Hanım yakın akraba oluyor. Ayrıca bu evlilik sayesinde Veysel; Hacapdıramanların Halil Keleş ve Daldalların Gociban ile bacanak oldular... Kuvvetli beygirleriyle aklımda kalmış. Bir de hamamı yakmış olmalarıyla... O güçlü beygirlerle durmadan dağdan odun getirirlerdi... Veysel Yavuz, Gıllıoğlu abisinden iki yıl sonra öldü; 1986 yılında vefat ettiğinde 48 yaşındaydı... 

    İki erkek iki kız olmak üzere dört çocukları oldu. Küçük kızına erken ölen ablası Meryem'in adını verdi. Büyük oğlu babası Seydi Çavuşun, küçük oğlu da yine genç yaşta ölen Yaşar abisinin adını taşır. Büyük kızı ise Havva, malum ninesinin adıdır... Meryem ile Yaşar bir bakıma değişik usulü evlendiler; Ayvalı köyüne gelin olan Meryem'in akrabasını Yaşar'a aldılar. Adını aldığı Yaşar amcası gibi kendisi de 2019'da genç yaşta vefat eden Yaşar'ın Veysel ve Uğur adlarında iki oğlu var... Veysel'in büyük oğlu Seydi ile kızı Havva da tam anlamıyla değişik usulü evlendirildiler. Seydi Cava Mehmet kızı Havva'yı aldı; Cava Mehmet oğlu Kadir'e de kızı Havva'yı gelin ettiler. Seydi'nin; isimleri Veysel, Mehmet ve Hatice olan üç çocuğu var... 

    Garaca

    Seydi Çavuşun 1904 doğumlu küçük kardeşi Süleyman da Eğret'e gelip yerleşmiş. Yunanlar giderken Olucak'ı tam bir yangın yeri olarak bırakmışlardı. Bu enkazda kalanlar için en uygun sığınma yeri Eğret olarak görünüyordu. Bir de sırtını dayayacak dayıların varsa...

    Babası Garaca Halil'e nispetle Süleyman'a da Eğret'te 'Garaca' dediler. Garaca, önce Onbaşıoğlu/İdirizlerden Gızılgız lakaplı Kezban ile evlendi. Münevvere adında bir kızı olduktan sonra Gızılgız ile ayrıldılar... 

    Sonra Sıntırlardan Hatice Hanım ile evlendi. 'Garaca karısı' derlerdi, önceki eşinden yanında Gülsüm ve Refiye adındaki kızları tay geldi. Garaca ile Hatice Hanımın da ayrıca bir oğlu oldu... Önce Olucaklı, sonra Eğretli Garaca Süleyman Anıtkaya'da vefat etti. Ölüm yılı, 1973... Eşi Garacagarısı Hatice Hanım ise, oniki yıl sonra 1985 yılında vefat etti...

    (Garaca Süleyman'ın bir kaç evlilik daha yaptığını söylüyorlar. Bunlardan biri, Körüslüoğlu Mehmet kızı Satı imiş. Resmi olmasa da onun nikahı altındayken 1964 yılında vefat etmiş Satı Hanım.)

    İlk eşi Gızılgızdan olan Münevvere, Demirci Salih Yakışır eşi oldu. Hatice Hanımın kızları; Gülsüm, belediye eski muhasibi Hacının Hasan diye bilinen Hasan Çelik'e vardı. Küçük kızı Refiye ise Arap Selimin ilk eşi oldu ve doğum sonrası vefat etti...

    Garacanın tek oğlu Hikmet, Olucak'tan evlendi. Eşi Aynur, Resul Aktepe'nin kızı. Hikmet ile Resul hala-dayı çocuğu oluyorlar... Erken dönemde Anıtkaya'dan ayrılıp Kütahya'ya yerleştiler... İki oğlu bir kızı olan Hikmet, büyük oğluna babasının adı olan Süleyman ismini verirken, kızına da vefat eden ablası Refiye'nin adını koydu. Küçük oğlu Hakan, 2012 yılında trafik kazasında vefat etti...

    Netice olarak Garaca Halil oğulları Cumhuriyet döneminde 'ana yurtları' Eğret'e dönüyorlar. Burada evlenip yerleşiyor, YAVUZ soyadını alıyorlar. Terzi Seydi'nin ölümüyle, Seydi Çavuşun torunlarından günümüzde Anıtkaya'da oturan kalmadı; Garaca Süleyman'ın tek oğlu Hikmet ise baştan beri Kütahya'ya yerleşik...



24 Mayıs 2022

Anası Yedekte, Danası Omuzda

 

    İresil Hocanın Mısdık'la, yorulan zihnimizi dinlendirmenin en iyi yolu ikişer bardak çay içmek diye düşündük. Bu yüzden ilk akşamdan Takanın kahveye vardık. Daha kapıdan girerken, ilk masada Onu görünce sevindim. 'Senin ne işin var burada!' diye takılmayı da ihmal etmedim. Bir müddettir Afyon'da oturuyordu.

    Hacapo ile damadı Salih Hoca, akşam namazı sonrası çay içiyorlardı. Bir iki hoşbeşten sonra Hoca kalktı; Hacı, Mısdık ve ben, sacayağı başbaşa kaldık. Oldum olası sohbetini ve onunla konuşmayı severim. O da konuşmayı sever; lakin çoğu onun düzeyine uzak olduğundan kendisinden pek hoşlanmaz, bu yüzden dinleyicisi de azdır. Hoca kalktıktan sonra kimse gelmezdi masamıza, gelmedi de zaten. Televizyon bangır bangırdı, oyun oynayanların şamatası filan derken, bizi duyan da olmazdı. Rahattık yani...

    Dereden tepeden, şundan bundan konuşmaya başladık. Sohbet bazen tarih, din, felsefe kadar ciddiyet kazanıyor; bazen de askerlik, ileşberlik ve günlük hayata inerek komikleşiyordu. Nasıl oldu bilmiyorum, mevzu eskilerin ne kadar güçlü kuvvetli olduklarına geldi. Verilen örneklerle süslenen sohbet koyulaştı. Tek koluyla 5-8 demirlik çuvalı koltuğuna alan adamlar, bir eliyle kavradığı koyunu atın terkisine alan kadınlar, sabanı/pulluğu tabanca gibi tutup kaldıranlar, yaşanmış misallerdi. Son olarak Mısdık, Kütahya'dan buraya omuzunda buzağı taşıma olayını söyledi. Hadiseyi yaşayan kişi, Hacı'nın babası Çakır Mehmet imiş. Duymamıştım, meraklandım şimdi.

    Hacı Apo, önemli şeyler söyleyeceği zaman takındığı tavrı aldı; ama sesi her zamankinden daha pes perdedendi. 'Aslında bunlar, tarihe kaydedilmesi gereken şeyler; lakin kim yazacak' diye söze başladı ve devam etti: 'Dilden dile, kulaktan kulağa aktarılırken yanına bişeyler daha katılıyor, olay bambaşka bir hale bürünüyor.' Hacı'nın yakındığı şey, işin aslının, ortalıkta anlatıldığından çok farklı olmasıydı. Doğrusunu anlatmasını istedik. 'Uzun olur, dinlemezsiniz' gibisinden bir şeyler dedi. İlle de uzun uzun anlat diye tutturduk. 

    İyi bir hikayenin gelmekte olduğunu hissedip vaziyet aldım. Yazarak not edemeyeceğimden telefonun kayıt ayarlarıyla uğraşıyordum. Hacı bunu farkedip 'Kim arıyor?' diye merakla sordu. Sesinde hafif rahatsızlık emaresi vardı. 'Kimse aramıyor' diye savuşturdum. O anlatmaya başlarken ben de kayıt tuşuna bastım.

"Tavşanlı'ya demiryolu yapılıyormuş, hangi yılsa. Bilallerin Apil Ağa, Garaguzuların Arif'in babası ile üçü buradan gidiyorlar. Ekimden sonra, Kasım ayı filan; harmandan sonra yani. Babam hep anlatırdı, 'Bende 5 lira va' derdi, onlarda o da yokmuş. Torbalarına birer ikişer ekmek alıyorlar, birer yorgan sarıyorlar, varsa o da... Kestirimden kestirimden, köyden köyden o tarafa gidiyorlar, rastgele... Yolda 50 kuruşluk helva alıyorlar, yiyorlar filan..."

"Biraz çalışıyorlar, kış bastırıyor. Çalışılmayacak duruma geliyor... El arabasıyla taş taşıyacaksın, toprak taşıyacaksın da demiryolu yapılacak... Bunlar yapılamayacak şekilde şartlar ağırlaşıyor. Kar bastırıyor. 'Çadırlan altından su akıyodu' derdi babam. Çadırların alt kısmı bir karış kadar yerden yüksekmiş... Bu duruma gelinince iş kalmadı diye çoğunu gönderiyorlar. Babam kalıyor, geri bırakıyorlar. Niye kalıyor? Efendim, Çakır Mehmet'in bilmem neyi için mi! Çok çalıştığı için...Üç ay kalıyor. Ötekiler bir ayda sepetleniyorlarsa, o üç ay kadar kalıyor orada. Tabi sonra ona da iş kalmıyor."

"Kütahya'ya geliyor. Bit pazarından bir tane şapka, bir tane pantolon ayağına... İşte 5 kuruşa şapka, 10 kuruşa pantolon alıyor, o günün parasıyla. Kazandığı parayı da dizine yamalık yapıyor. 50 lira... Ne olur ne olmaz, yolda çalarlar, soyarlar diye, aldığı pantolonun dizine yamıyor. Cebinde varsa beş on kuruş, bir lira neyse harçlık kalıyor; ama 50 lirayı böyle yamalık yapıyor dizine."

"İleride Kütahya pazarından bir tane bızağlı inek alıyor, 24 liraya, 25 liraya, 28 liraya her neyse... Demek ki iki inek parası kazanmış. Oradan yola çıkıyor, Kütahya pazarından... İneği yedeğine alıyor, bızağıyı da sırtına... Caferin Han dediğimiz bir han var, eskiden yolun üstündeydi hanlar şimdi değişmiş, Kütahya'ya 20-25 km filan, o civarlarda... Oraya kadar geliyor, bızağı sırtında. Orada geceliyor, handa yatıyor."

"Sandıklı tarafından bidenesi testi satmaya gelmiş. Testi, çömlek neyse... O da testiyi satmış bu yanna gelecek. Handa kalıyor gece... Ona diyor 'Bızağyı arabiye goyam...' İneği bağlattırmıyor arkaya. Neymiş, inek arabayı asılırmış... Buzağı arabadayken inek zaten arkadan gelir, asılmaz ki arabayı... Beygirleri zorlarmış, beygiri niye zorlayacak! Adamın kafa öyleymiş işte... Buzağıyı koyduğuna babam şükrediyor zaten... O zaman böyle güzel yol mu vardı; o köyden, şu köyden buraya kadar geliyorlar. O zaman Gasapların odası varmış, Bidakgelerin eski odası. Orada adamı misafir edip sabah da yolcu ediyor."

"Yani Kütahya'dan 25 kilometre sırtında getiriyor buzağıyı. Kütahya'dan çıkıyor... Zaten o hayvanla beş kilometre zor yürünür... Beş altı saat... O buzağı 40 kilo muydu, 50 kilo muydu..."

"Sen ekmek parası için işe git, çalış, inek getir... Bu olmayacak bir şey zaten. Herkesin gözü üstünde, gözlü mal... Üç dört ay sonra, harmanda, Ağustosta o inek çatlıyor. Herkes göz ediyor çünkü. 'Çakır Mehmet inek getmiş, şöneymiş böneymiş...' Sığırdan gelince bayram gün çatlıyor hayvan. Kurban bayramı günü... Hatta dayım rahmetli (Çolak Hüseyin) bize gelmişmiş, şamata gürültü kesiyorlar... Emmim rahmetli (Çakır Osman) da ağlıyor başında... Yok yav! Başka bir şeyin de yok zaten. Varın yoğun o hayvan... Babam ağlamamış 'Emeklerim boşa gitti' diye; ama emmim ağlamış yani..."

    Hacı Apo, anlatımını bitirdikten sonra Mısdığa döndü ve gülerek 'Bu, gerçek... Hikaye bu... Yaşanan hikaye bu... Bundan sonra anlatacak olursan bu şekilde anlat, dekcene!" dedi. Gülüştük. Benim 'dekcene' kaydettiğimi bilmiyor tabi...