Gelin indi. Sağdıçla güveyi dambeşteki taarruzu savuşturdu. İndiler aşağıya, son oyunlar oynandı. Kadınlar süzünmekte olan geline bakmak için kafile kafile akıyorlar. Bu durumda güveyiler daha fazla ayak altında dolaşmamalı, buralardan uzaklaşmalılar...
Uzaklaşıp da nereye gidecekler, gapıt (palto)ları omuzlarında dolaşırlar. Akşama kadar sağdıçla güveyinin dolaşmasına 'güveyi gezdirme' denir. Asıl amaç, yalnız kaldıklarında sağdıcın kılavuzluğudur... Bir elleri kızıl çıkılı olduğu halde gezmedik yer bırakmayan bu ikili, nadiren kahveye oturup çay içebilir...
Akşam oldu mu, kınalı ellerin yıkanma vaktidir... Yatsı namazına da erken gitmek lazım, zira güveyinin evliliği için özel dua merasimi var...
Düğünün bu son saatlerinde güveyiler camideyken, birileri başka yerlerde değişik planlar peşindedir...
Gelin evinden başlayalım... Çenizgaynısıyla gelen malzemelerle burası dayanır döşenir, süslenir. Kim tarafından? Kızevinden gelen gelinin yakınları tarafından... Geline bakmaya gelenler savıldıktan sonra, akşam olduğunda artık gelin de bu odaya çekilip güveyisini beklemeye koyulur...
Az dışarıda, gocagapının önüne büyük bir ateş yakılır. Manasını anlayamadığım bu adetin bir faydası var; bu soğuk kış gecesinde, etrafındaki insanların ısınmasını sağlıyor... Güveyiler gelene kadar harlasın diye, ateş sürekli beslenir... Güveyi üstünden atlayıp geçince onun vazifesi de sonra erecek; ama yine de bir müddet daha odun atmaya devam ederler...
Asıl gizli plan yapan karanlık güçler, güveyinin en yakınındaki arkadaşlarıdır... Onların derdi 'güveyi guyana' kadar ona edebildikleri son eziyeti çektirmek... Ve daha sonra dambeşten, bacadan etmediğini bırakmamak... Planların özü bu... Şimdi camiye dönelim...
Namazdan sonra bir güveyi alayı oluşturulur. Sağdıçla güveyinin ardında tekbir alacak hoca grubu yerini alır. Onların ardında güveyinin büyüklerinden oluşan cemaat ve en arkada ise güveyinin arkadaşları... Bu güveyi alayı tekbirlerle ilerler, istikamet gelin evi...
Güveyi alayının en tehlikelisi, en arkadaki safta bulunanlardır... Alay ilerlerken bunlar yalandan tekbir korosuna katılır gibi yaparlar. Yarımağız tekbirler arasında güveyiyi misket bombasına tutarlar. Cephanelik gibi kullandıkları ceplerinden avuç avuç nohut alır, kimini ağzına kimini güveyinin kafasına doğru ateşlerler. Bu yaylım ateşinde güveyi illa ki isabet alacaktır... Cami ile ev arasındaki mesafeye göre bu harp uzar...
Harp kurak havalarda yapılıyorsa, nohut mermilerin zararı olmaz. Asıl karda kışta kartopu, buz parçaları atıldığını düşünün... Böyle bir bombardıman karşısında ne yapabilirsin; üstelik atışlar uzaktan değil, hoca tayfasının bulunduğu siperlerden yapılıyorsa...
Berber Ahmet Kabadayı'nın sağdıcı Bilallerin Salim Kaynar... Karlı bir kış gecesi çıkmışlar camiden, bunlar önde, hocalar arkada... Kim bu hocalar; Körhalilin Halil İbrahim Kirkit, Hamzaların Adem Kaya ve diğerleri... Hocalar böyle olunca başka düşmana ne gerek... Bir yandan tekbir almışlar, bir yandan vermişler karı, buzu... 'Eve varana kadar kulaklarımız delineyazdı' diyor Berber...
O ayazda ve taciz altında şuncacık yol, mağdurlar(!) için uzar da uzar... Alevli ateşten atlayıp öteye geçince kendisini neyin beklediğini bilen güveyi tedariklidir. En azından sağdıcı onu korumak için devreye girecektir. Buradaki saldırı, doğrudan güveyi sırtını yumruklama biçiminde olacağından, hızlı hareket ederse bunları savuşturma şansı bulabilir. Fakat sırtına darbe almayan güveyi pek görülmemiştir... Bu arada gireceği kapının önüne konan bir tas suyu tepip devirmelidir. Bunun anlamını da bilemiyorum, ama yerleşmiş bir adet...
Kıyıda köşede yapılan planlar tam da bu vakit üzerineydi... Camiden alınarak yumruklamalar eşliğinde güveyinin eve girmesine nezarete kadarki sürecin tamamına 'güveyi guyma' deniliyor. Hoca, baklava ve tavuktan oluşan ücreti takdim edilerek gönderilir... Sıra planların kalanlarını uygulamaya gelmiştir...
Güveyiyi selametle içeriye gönderdikten sonra, sağdıç bir müddet daha kapıda bekler; lakin bunun tasarlananları engellemeye bir faydası olmaz... Çünkü tehlike kapıda değil, dambeşte...
Yine arkadaşları tarafından güveyi bir süre daha rahatsız ediliyor. Dambeşte yürürken tüpürdeyerek, taş atıp güpürdeyerek olmadık tacizlerde bulunurlar... Bütün bunların sonunda, bacadan salladıkları bir kaba baklava doldurulması üzerine sulh olur ve çeker giderler... Millet dağılır, ortalık sakinleşir...
Yeni karıkoca erken kalkıp aile büyüklerine el öpmeye çıkarlar. Aynı evde bulundukları büyüklerinin haricinde, emmi dayı, teyze halaya gidilecekse gün doğmadan önce geri gelecek şekilde bunu ayarlamalıdırlar. Çünkü elinin kınası çıkana kadar yeni gelinin dışarda görünmesi hoş karşılanmaz...
Sabah çorba içildikten sonra sağdıç gelip güveyi alarak tekrar dolaşmaya çıkarlar. Evde ise Cuma günü dambeşe dikilen bayrak indirilir, dağınıklar toplanır, misafirler yolcu edilir, sıradan günlere dönüş işaretleri başlar. Çünkü düğün bitti; birazdan, öğle üzeri güveyi tekrar gerdeğe girer...
Allah bi yasdıkda gocatsıñ...
Yalnız bu anlattıklarım 1960-1990 aralığındaki otuz kırk yıllık dönemi yansıtıyor. Ağırlıklı olarak 1970'li yıllar diyelim. Sonrasında bu adetlerin yozlaşması, unutulması ve tamamen terkedilmesi var ki bunlar zaten gözümüzün önünde... Bir de bu dönemin öncesi var, yani Perşembe günü gelin indiği günler, 1960 öncesi...
O vakitler, Perşembe akşama doğru gelin indikten sonra çalgıcılar tası tarağı toplayıp gitmiyor. Düğün devam ediyor çünkü. O akşam güveyi guyuluyor, ertesi gün Cuma... Cuma vaktine kadar çalgılar durmuyor. Halk buna 'duvak çalgısı' diyor; öğle vakti ikinci güveyi guymaya kadar duvak çalıyorlar...
Bazargelini denilen son dönem düğünlerine geçilince duvak çalgısı da kalkıyor. Duvak çalgısının yapıldığı son düğünün Çakırların Muharrem Erdem'inki olduğu söyleniyor...
Tabi duvak eğlenceleri çalgıyla sınırlı değilmiş. Akşam ilk güveyi guymada yapılanlar aynısıyla tekrarlanıyormuş. Mesela sabahleyin gelin tekrar yazılıyor; buğday, mısır, nohut gavurgasından oluşan çerez yine gelinin başından saçılıyor; yine geline bakmaya gelenler oluyor; yine eğlenip oynuyorlarmış kadınlar... Kadınlar arasındaki duvak eğlenceleri cuma namazı sonrasına kadar sürüyormuş....
Bizim kuşağın bunu bilmemesi normal... Bununla beraber Eğret'in çok eski ve köklü bir adetiymiş duvak çalgısı... Daha Gocacami yapılmadan önce, Mücellit Hoca Cuma Camisinin imamıyken davılcıodasından güzel bir ses işitir. Cuma namazı öncesi çalıp söyleyen bu ses Belceli Topal Hüseyin'e aittir ve duvak çalmaktadır... Eğret'in bilinen ilk Müezzini olacak Böbülerin Dedesi 'Mazin Üseyin'in hikayesi duvak çalarken başlar yani...
Şimdi, 20. asır başlarına kadar gittiğimize göre, duvak çalgısının varlığını daha öncelere kadar indirmek gerekir...
Neyse... İkinci güveyi guyma ile düğün biter; ama bir kaç gün sonra yapılacak bir şey daha var...