27 Temmuz 2024

Karakol

 
    Cumhuriyetten önce Eğret'te emniyet noktası anlamında bir karakol bulunmuyordu. Aynı merkeze bağlı zaptiyeler ve adli kuvvetler belirli aralıklarla köye geldiklerinde Muhtar Odasına varıyorlar, işlerini orada görüp dönüyorlardı. Rutin gelişlerin dışında, hesapta olmayan acil durumlarda Eğret'e varınca yine Muhtar'ı buluyor ve onun odasında onun kılavuzluğunda işlerini hallediyorlardı. Misal, Kadı veya görevlendirdiği yardımcıları belirli aralıklarla gelip köylünün davalarını görüyor; evlilik, doğum, ölüm gibi nüfus olaylarını kaydediyordu. İhbara bağlı asayiş durumlarında yine Kadıya bağlı zaptiyeler gelip hep Muhtarı buluyordu. Takriben 1920 yılında yaşandığı düşünülen Sığıreğleği'ndeki Seydi Çavuş olayında, Meclis'e bağlı Zaptiye Kumandanı Ayıcı Arif o sırada Muhtar Odası olan köşedeki Hatiplerin Oda'ya konuşlanmıştı.

    1921'de başlayan işgal ile her şey darmaduman olmuştu. Yaklaşık bir buçuk yılın ardından 1922'deki kurtuluştan sonra tekrar maddi ve manevi inşa süreci başladı. İşte bu dönemde Eğret'e bir karakol kurulduğu anlaşılıyor. Bunun kesin tarihi bilinmemekle birlikte, Üyük'e eski yazılı abide taşın dikildiği 1924 yılını düşünmek yanlış olmaz kanaatindeyim.

    Jandarma Kumandanı Aydınlı Delimehmet (Mehmet Acar)ı karakol ile ilişkilendirenler var. Eğret Karakolunun ilk kumandanlarından biri olduğunu söylüyorlar. Burada evlenip Eğret'e yerleşmiş. Büyük oğlu Haydar Acar'ın doğum tarihi 1921 olarak kaydedildiği düşünüldüğünde, kumandanlığının Eğret'e yerleştikten sonra başladığı kabul edilmelidir. Ya da Haydar'ın doğum tarihinde bir yanlışlık var. Gerçi bunlar Eğret Karakolunun Cumhuriyet'ten sonra kurulduğu varsayımına halel getirmez.

    Bağlı köyleriyle birlikte Eğret'i kontrol etmenin bir yolu karakol diye düşünülmüş olmalıdır. Çok geniş bir alan... Yeteri kadar personel bulundurmak lazım, onlara da minik bir kışla lazım... Nahiye Müdürü ve Muhtarın işbirliğiyle bu sorun çözülmüştür... Bilinen ilk karakol binası Şaşdımların evin göpçüğünde, şimdiki Belediye kahvesinin dip tarafındaymış. Binayı tam olarak bilmiyorum, ama yerinde kocaman bir dut ağacı olduğunu hatırlıyorum. Bir harabenin kıyısındaki bu ağaca çıkar iner, gölgesinde öyle eğlenirdik. Geniş bir alan değildi, köşeye sıkıştırılmış öylesine bir yer izlenimi verirdi. Biz buraya bilinen ilk karakol derken, daha önceden başka bir binanın kullanılması ihtimalini de yedekte tutmuş oluyoruz.

    Bizim bildiğimiz, aktif olarak kullanılıyorken hatırladığımız karakol binası hala ayakta... Hikayesi ilginçtir, aslında karakol diye yapılmamış. Eğret belediyelik olduktan sonra, işlek karayolu üzerinde öyle bir binanın eksikliği görülerek köyün tam girişine kondurmuşlar. Maksat, şoförlere nefeslenme yeri, gelip geçenlere çay ve ihtiyaç molası, gideceklere de bekleme salonu gibi bir mekan olsun... Adı ta o zamandan halk arasında Belediye Kahvesi diye yerleşmiş. İnşa amacına uygun olarak her vazifeyi görmüş. İsmet İnönü dahil nice misafir burada ağırlanmış, yolcular karşılanmış uğurlanmış, toplantılar yapılmış vs.

    Aşağıda yolun kenarında, Anıtkaya Kasabasının hemen girişindeki Belediye Kahvesi yeterince hükmünü icra ettikten sonra, Jandarma Karakolunun buraya taşınması kararlaştırılmış. Ona göre tadilat yapılıp taşınma gerçekleşmiş. Bu arada yeni hamam ile Belediye Kahvesi/Karakol arasına İlkokulun yapılmış olduğunu da belirtmek lazım. Yol kıyısı şenlenmişti yani...

    Bizim eski karakol yerindeki dut ağacında oynayışımızdan bir müddet önce yaşanmış bütün bunlar. Zaten o viranenin ömrü de kısa sürdü, tamamen yıkıp kocaman bir bina yaptılar. O bina şimdi hala kullanılmakta olan Belediye Kahvesidir. Yani senin anlayacağın, Belediye Kahvesi-Karakol döngüsü Anıtkaya'da iki kere gerçekleşmiş. Bizim halen Belediye Kahvesi dediğimiz yerde eskiden Karakol varmış, şimdi herkesin Karakol bildiği yer ise Belediye Kahvesi olarak yapılmış.

    Eski ve yeni yerindeyken Karakol personelini (Başçavuş, Onbaşı, Erat) Eğret/Anıtkaya halkı hep el üstünde tutmuş. Bazı zamanlarda ve özel durumlarda istisnai tatsızlıklar yaşansa da köy halkı onların güvenlik ve huzuru sağlamak için var oldukları bilincini taşımış. Eski yeri neredeyse köyün merkezi sayılır ve uzun süre orada bulunmuşlar. Bu dönemde düğün olsun, ölüyeri olsun derneklerde hep bir tepsi de Karakola gönderilmiş. Bunun dışında sair günlerde tepsi (bükme börek) edenler mutlaka oranın payını ayırmışlar. Bu adet yeni yerindeyken de devam eder, askerler adeta beslenirlerdi. Gerçi mutfakları vardı, kendi yemeklerini de yaparlardı; ama çoğu zaman buna gerek kalmazdı. Tabi düzenli bir tepsi akışı bulunmadığı için bu trafiğe güvenilmez... Köyde o sırada yalnız mahalle fırınları bulunduğu için askerlerin ekmek almaya fırına gittiklerine şahidim. Orada kadınlar kesinlikle para kabul etmez, gelen askere istediğinden daha fazlasını verirlerdi.

    Jandarmaya karşı korku, sevgi, saygı karışımı bir his vardı o günün ortamında. Biz çocuklardaki biraz daha korku ağırlıklıydı galiba. Onlardan birinin karaltısını gördüğümüzde oyun durur, gürültü patırtı kesilir, neredeyse hazırola geçerdik. Bir şey yaptıkları yoktu, ama kendilerini saydırırlardı. En çok da 1980 öncesi gece dışarı çıkma yasağı hususunda varlıklarını hissettirirlerdi. Kahvenin camından tv seyretmek için dışarıda bulunur, kahvecinin gözünü yanıltıp içeri girdiğimiz de olurdu. Öyle gecelerden birinde Güçcükhalil'in kahvedeki sıraya bir serçe tedirginliğinde konmuş film izlerken yakalandık. Jandarmalardan biri kapıyı tuttu, kimseyi çıkarmıyor. Kaçamadık. Üniformasının içinde beyaz boğazlı kazak olan Onbaşı bize değil, ama büyükleri öyle bir fırçaladı ki sorma gitsin... Etkisi oldu mu, ne gezer. Hemen her akşam devriyeye çıkarlar, bizse onlar gelirken kaçışırdık...

    Yetmişli yıllarda şapka inkılabının uygulanmasıyla ilgili bir söylenti çıktıydı, aykırı hareket edenlerin, özellikle ip örme takke giyenlerin cezalandırılacağı filan... İlkokul çocuğuyuz, her duyduğumuza inanıyoruz ve korkuyoruz... Bahçede top oynarken komşu Karakoldaki askerlerden biri şevke gelmiş 'Topu ver de bi tepeyim' dedi. Bense top filan düşünecek halde değilim, çünkü kafamdaki takke sebebiyle başımın belaya girmesinden korkuyorum. Hemen çıkardım... Gülerek 'Lan kim ne yapacak senin takkeni, topu at' dediğini hala unutmamışım...

    1960 Darbesinden sonra Okul Müdürü, Belediye Reisi olarak atanmış. O vakitler en az belediye kadar önemli olan Koruma'nın başına da Jandarma Onbaşıyı atamışlar. Şimdi Hüseyin Saki Hoca'nın ev bulunduğu yer civarında Sarasan (Hasan Dadak)ın dükkan vardı. Koruma Odası olarak o dükkanın üstü kullanılmış. Bir kaç yıllık geçiş dönemindeki bu uygulama esnasında Karakolun eski yerinde olduğu açıktır.

    Koruma Başkanlığı yapan Onbaşının adı Süleyman imiş. Kendisini bir şekilde hafızalara kazıtmış Karakol Kumandanlarını da hala anlatırlar. Bunların en ünlüsü galiba Gavatçavuş diye anılan kişidir. Adı Mehmet imiş, fakat herkes kendisini lakabıyla bellemiş. Duyduğumda şaşırmıştım, fakat bu lakapla, akla ilk gelen anlamın alakası yokmuş. Adam gavat kelimesini çok kullandığı için böyle demişler. Yerine göre tatlı sert, insanları doğruya yönlendirmeye çalışan iyi bir kişilik olarak anlatıyorlar.

    Adı Zühtü olan bir Başçavuş vardı. Tam da 'Amanın yandım Zühtü' türküsünün dillerde olduğu o vakitlerde delikanlılar bu adamı çıldırtırmış. Adını bilmiyorum, ama soyadı Muratkan olan bir başka Başçavuşu, Alim ve Alaattin adındaki iki oğlu münasebetiyle hatırlıyorum. Alaattin ile aynı sınıftaydık, eski lojmanda otururlardı.

    En son karakol komutanı Sabri Çağıl... Adıyla soyadıyla tekmilen hatırlayabilmemin sebebi, 12 Eylül darbesinden sonra kahvelere asılan koca bildirinin altında adı yazılmış olmasıdır. Bunun dışında Anıtkaya halkıyla iyi ilişkiler içinde biriydi diye aklımda kalmış. Mesela Kalpsiz'e lakabıyla hitap eden bir yabancıyı, çok da yabancı kabul etmemek lazımdır. Sonuna kadar Bahattin Azbay'ın evde oturdu. Zaten Anıtkaya Jandarma karakolunun son komutanıdır kendisi. 1982 (veya 83) Yılında karakol kaldırıldı, Sabri Çağıl'ın ise Şuhut Karakolu'na atandığını oraya sık giden samancılardan duyduk.

    Karakol kaldırıldıktan sonra, binası bir süre boş durdu. Sonra bir aile uzun süre ikamet etti. Onlar boşalttıktan sonra da yine bir müddet atıl kaldı. Tadilatla mandıraya bile dönüştürüldü. Anıtkaya markalı kaşarlar üretildi. O da bittikten beri yine atıl vaziyette duruyor.

    Eğret/Anıtkaya Karakolunun yaklaşık 60 yıllık bir ömrü oldu. Belediye Kahvesi olarak yapılan son binası, hiç bir zaman karakol dönemindeki düzenli ve temiz halini bir daha yakalayamadı. O vakitler önündeki yol vızır vızır, ardındaki kanal şırıl şırıldı. Serin bahçesinden gür asker sesleri yükselirdi... O da ortalama 60 yaşına girdi. Şimdi köhne haliyle Galip Bey Caddesinin ucunda, Anıtkaya'ya girenleri ilk karşılayan kendisidir...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder