03 Temmuz 2024

Geri


    Çekip uzatmak. Bir nesneyi, tel gibi, ip gibi bir nesneyi çekip uzatmak, gergin hale getirmek demek oluyor germek. Ama gergin kelimesi zaten maddenin gerili olduğunu bildiriyorsa bu fiili tanımlarken gergin sıfatını kullanmamak gerekir. Neylersin ki ifade edecek başka kelime bulamıyoruz. Fiilimiz Kaşgarlı’nın meşhur eserinde kermek ve kerişmek şekillerinde kullanılmış. Anlamı aynı, çekip uzatmak, kapatmak… Kerişmek ise germekte yardım ve yarış etmekmiş. İşin karşılıklı yapıldığı da belirtiliyor yani. Gerilecek nesnenin iki ucu olduğu ve germe işinin karşılıklı daha sağlam yapılacağı da böylece belirtilmiştir belki. Öyleyse eğer, kerişmek daha sağlam germektir.

    Divan’da bir ilginç kelimeye daha rastlıyoruz: kerim. Şu bizim bildiğimiz aslen Arapça olan ve erkek adı olarak da kullanılan kerim değil bu. Tamamiyle Türkçe ve germek fiilinden türediğini anlamını görünce düşündüğümüz bir kerim. “Duvarlara örtülen, kaplanan, gerilen dokuma nesneler”e ad olmuş kerim.

    Eski Türkçe eserlerin taranmasıyla oluşturulan Tarama Sözlüğünde bir “gergi” kelimesi var ki iki ayrı anlamda gösteriliyor. Bu kullanımlardan birisi onun “çarmıh, işkence aleti” olduğuna diğeri ise “perde” manasına işaret ediyor. Çarmıh denilince zaten hemen akıllara “germe” kelimesi üşüşüyor çünkü bugüne kadar hep çarmıh ve germe kelimelerini birbirinden ayırmamışız. Ayrıca biliyoruz ki perde bugün kullanıldığı gibi sadece camın içi görünmemesi için çekilen şey değil, belki iki bölüm arasına gerilen bez, tahta, duvar gibi şeyler için de kullanılıyor. Gerginin bir manası da perde olması garipsenmemeli çünkü perde de geriliyor. Tarama Sözlüğünde konu ile ilgili kendini gösteren kelime sadece gergi değil, bir de “germe” kelimesi var. Bu kelimeye anlam olarak da sur, duvar karşılığı verilmiş. İzaha bile gerek yok.

    Bahsedilen kitaptan sıyrılarak asıl bahsetmek istediğim “gergi” kelimesinin Anıtkaya’da kullanılan haline dikkat çekmek isterim. Harmandaki samanı eve taşımak için arabanın normal yan tahtaları küçük kalır zira saman hafif ama hacimli bir nesnedir. Onu taşımada daha yüksek ve daha geniş tahtalar gerekir. Saman tahtaları o kadar havaleli olunca dengenin sağlanması için yukarıda iki ucundan birbirine bağlanır. İp ile bağlansa içeri doğru birbirine kavuşmalarına engel olunamaz bu yüzden açılmaları ve kavuşmalarını engelleyecek ve de sabit bir arada tutacak aynı zamanda birbirine bağlayacak bir bağ gereklidir. İşte bu bağa gergi denir. İşin tuhafı gergiye büyükçe bir bez atıldığında bezden bir duvar oluşturulabilir ve bu duvar tahtalara kapak vazifesi de görür. Gergi, duvar, gerilme… bu kelimeler arasında anlam ilişkisi kurmayı size bırakıyorum.

    Kelimenin hayatı ve kökeniyle ilgili düşüncelere daldığımızda aklımıza bir sürü “acaba?” üşüşüyor. Şu söz bununla akraba olabilir mi? Ötekiyle berikinin nasıl bir yakınlığı vardır?, Şunların rengi sesi benzediğine göre aynı iklimin meyvesi midir?... Germe işini düşünürken aklıma takılan kelimelerden birisi de “kiriş” oldu. Yayın gerilmesini sağlayan şey olarak “kiriş” acaba “keriş/geriş” gibi bir kelime miydi genç iken?

    Ahmet Vefik Paşa da böyle düşünmüş olacak ki ona göre “gerdek” kelimesi “germek” fiilinden türemiştir. Çünkü aslında zar perde gibi gerili durumdadır, daha fazla gerilir ve ayrılır. Bunların yaşandığı geceye gerdek gecesi, odaya da gerdek odası denilmiştir…. Vefik Paşa’nın bu fikrini hikaye ettikten sonra Şemsettin Sami Bey kibarca bu fikre katılmadığını söyler.

    Şemsettin Sami Bey bir şey daha söyler. Ona göre “kuruyunca çatlayan, balçıklı, gayrı münbit” toprağa “geren” denir. Su çekilince bu tip toprağın çatlamasının sebebi gerilmesidir de ondan. Kurur gerilir, kurur gerilir… Gerildikçe kopacaktır. İşte bu çatlaklıklar toprak bloklarının kopması oluyor. Şemsettin Beyin bahsettiği bu tip toprağa Anıtkaya’da hala “gereñ” diyorlar. Bir farkla ki kelimenin sonundaki ses nazallaşıyor.

    Söz Şemsettin Sami ve Onun Kamus-ı Türkisinde iken oradan öğrendiğimiz “gerim”i de zikretmeli. Herhalde burada at gibi binek hayvanları kastediliyordur, hayvanın bacaklarını gerip açarak yürümesine deniliyormuş “gerim” diye. Bu tip yürüyüş şekli anlatılırken “gerilmemek” sözü de kullanılırmış.

    Fazla uzattığımızın farkındayım ama konuyu da dağıtmış sayılmayız. Germek fiili ve ondan türediğini düşündüğümüz kelimeler üzerinde ilerliyoruz varacağımız yere doğru. Yalnız bugün günlük hayatta çokça kullandığımız bazı kelimeleri ayrıca zikretme gereği duymadığımızı da belirtmeliyiz. Bize göre ilginç olan noktalara temas etmekle yetiniyoruz. Mesela psikolojik olarak gerilmek, gerginlik, gergin, gerilim gibi kullanımlara dalma gereği bile duymuyoruz. Tıpkı biyolojik olarak “gerinme”ye temas etmediğimiz gibi.

    Asıl bahsetmek istediğimiz, belki de konuya başlık olacak kelime “geri”. Kıl keçisinin kılından dokunuyor. Gözenekli kaba bir dokuma ancak çeşitli özelliklerinden dolayı Yörükler onu çadır olarak kullanıyorlar. Güneşin altında serin tutuyor, yağmuru geçirmiyor, içerdeki dumanı dışarı çıkarabiliyor vs. vs. böyle çeşitli özellikleri var. Uçlarından iplerle gerilerek çadır oluyor.

    Anıtkaya’da ise yine arabaların içine, tahtalar arasına gererek tahıl, saman hatta günaşık kellesi taşımada kullanılıyor. O kadar çok kullanılıyor ki zamanla “geri” bir hacim ölçüsü birimine bile dönüşüyor. İki geri saman, bir geri buğday gibi... Zamanında tabi… Şimdi ne araba var, ne “geri”… Bu vakitten sonra geri de géri gelmez!

    Bu hususta bahsedilmesi gereken bir şey daha var. İlbulak'ta bir mevkinin adı 'İncegeriş'... Konuyla alakalı olduğu kesin, ama üzerinde biraz daha çalışmak gerek...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder