Bıçak veya benzeri aletle ağaca çentik atmak, çizik atmak anlamlarına geliyor. Gayette eski bir kelime. Bu şekilde açılmış çentiğe veya çiziğe de kertik dendiğini biliyoruz. Rüzgarda savrulduğunda tırrr tırrt ses çıkaran ilkel oyuncaklarımız vardı, tırıldak derdik. Çevresi kertiklenmiş bir tahta parçasının ucuna bir metre kadar ip bağlar, o hızla çevremizde döndürürdük. Çocuk aklımda ilk kertik bu biçimde kalmış.
İkinci kertik fıtçılardakiydi. Salma fıtçının kertiği olmaz, ama diğerine ne kadar çok kertik varsa o kadar gıptayla bakılırdı. Kımçılanarak döndürülen bir fıtçı en az iki kertikli olmalıdır. Üç ve daha fazla sayıda kertik güzel, fakat her kertik yeni bir yükseklik gerektirdiği ve yüksek fıtçının dengeli dönmesi zor olduğu için, fazla kertik başına iş açabilir.
Sonra dükkanlarda ip gibi, zincir gibi ölçüyle satılan şeyleri ölçmek için her daim metre aramak zor olacağından, bir metrelik uzunluğu tezgahın bir bölümüne işaretlediklerini fark ettim. Hemen her dükkanın kaba tezgahında bulunan bu işaret, kertikleme usulüyle yapılmıştı.
Binaların duvarları bazen dosdoğru olmayabilir, bazı yerlerde kertikli olur. Arsa zorunluluğu veya daha başka sebeplerle oluşan bu kertiklere en güzel örnek Gocacami kertiği gösterilebilir.
Kertik kelimesi dar bir kullanım alanında, tarlanın köşeli kısmı olarak da karşımıza çıkıyor. Gerçi tarla kertiğine bazen göpcük dendiği de olur, ama çoğunlukla kertikli tarla diyorlar. Böyle tarlaların sürülmesi, ekilmesi, biçilmesi bir dert olduğu gibi, miras paylaşımında üleşilmesi de ayrı bir derttir. Yüzey ölçümü, matematik ve geometriye hakim olan birisinin gözetiminde üleşmek gerek. Bu tanımlamaya uyan kişi bir zamanlar Böbülerin Salih Kabadayı imiş. Alengirli tarlaları üleştirmesi için onu götürürlermiş...
Bir şekilde nesnenin kesilerek, koparılarak, köşeli hale getirilmişine de genel olarak kertik denilirdi. Bunu ucundan tırtıklanmış şey diye düşünebiliriz...
Sanskritçe’de kırtmak, doğramak anlamındaymış. Bizde de makaslar her yerde kırt kırt keser. Kertmek kelimesi ile bu kelime kesici alet noktasında ilginç bir şekilde birleşiyorlar. Bir de iki kelimenin ünsüzlerindeki (krt) benzerlik var. Yalnız birisinin kestiği ve ondan geriye kalan şeye kırtık deniliyor. Kertik ile kırtığın seslerindeki benzerlikten başka ortak noktası bulunmuyor. Üstelik ikincisi Eğret'te yumuşayarak 'gırtık' haline dönüşürken, kertik başında hiç bir değişiklik görülmüyor. (Sanskritçe'den örnek vermem anlamsız gelebilir, ama Türkçe'ye çok etkisi var. Mesela 'namaz' kelimesinin kökeni bu dile dayanır.)
Başa dönelim, kertenkele kelimesinin bununla ilgisi? Bu tür hayvanların genel adı keler. Sondaki sesin düşmesiyle kele ortaya çıkıyor; fakat bu tek başına kullanılmıyor. Acaba bu sürüngenler dişiyle falan bir şeyleri kertmesiyle mi meşhur. Öyleyse bu şekilde isimlendirilmeleri çok normal. Anıtkaya’da bunun dışında ağılıkele diye bir çeşit kertenkele biliniyor.
İçinde kertmek fiilinin geçtiği yemin bile var Anıtkaya'da... Daha doğrusu yemin değil de, iddialı bir söz diyelim... Karşısındaki biriyle inatlaşıyorsun, şunu yaparsın yapamazsın... İş ileriye varıyor; "O dediğini yaparsan aha şurayı kerterim" diye elini, kolunu gösteriyor. Bu bileğimi, parmağımı, kolumu vs. keserim demek... Şimdiye kadar böyle yapana rastlanmadı, ama bu yemin var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder