“Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal.” İstiklal Marşı tahlili yapmaya çalışırken bu mısraya gelince düşünmeye başladım çatmayı. Sonra kullanım alanının genişliğini fark edip zihnimin bir köşesine kaydetmişim farkında olmadan. Şimdi bu kelimeyle deyim yapılmış sözleri bir çırpıda sıralayabilirim: Soba çatmak, güğüm çatmak, kaş çatmak, çatı çatmak, tüfek çatmak vs.
Eskiden teneke sobalar vardı, tandır derdik. Izgaralı sobadan önceki belki en ilkel sobalar. Kömür bulamazdın zaten de bulsan bile kömüre dayanamayacak kadar zayıf mamulden yapılırdı. Odunu yakabilmek için özel olarak yerleştireceksin bu sobaya. Odun parçaları tepede birleşecekler, kafa kafaya verecekler ama altta nefeslenecek kadar boşluk bırakılacak. Belki kağıt, lastik, çıra gibi tutuşturucu madde sığacak kadar bir boşluk. Bu şekilde düzenli yerleştirirsen yakabilirsin sobayı. Tüfek çatar gibi çatacaksın sobayı. Tüfek çatmak da öyledir zaten. 3,4,5 tüfek havada namluları birleşecek şekilde yere dayanır. Tıpkı çatı çatar gibi tüfekler çatılmış olur. Askerler dinlenirken bu silahlar da düzenli bir şekilde durmalıdır. Çatı çatar gibi dedik çünkü bina bitip de çatı çatmaya sıra geldiğinde dülger sağlam kalın keresteleri tepesinde birleşecek şekilde bir araya getirir.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız işlerin ortak bir noktası var. Tüfek, odun ve keresteler arkadaşlarıyla yukarıdan birbirlerine bağlanılıyorlar. O halde “çatmak” fiili aynı malzemelerin birbirine bağlanmasıdır. Elbette verdiğimiz örneklerdeki gibi sadece katı nesnelerin bağlanması değildir söz konusu olan. Mesela kaşlarını çatmak öyle bir şeydir. Burunun tam üzerinde iki kaş boya vasıtasıyla birbirine bağlanıverir, al sana çatık kaş. Güğümler eşeğin sırtına atılmak üzere ip ile birbirine bağlanarak çatılırlar. Şimdi fiilin tanımını biraz daha genelleyebiliriz. Çatmak, aynı tür varlıkların birbirine bağlanmasıdır.
Çatak özel isim olarak, yer adı olarak biliniyor ama anlamını ben çok da düşünmemiştim. Şemsettin Sami’ye göre çatak, “Birbirine yanaşıp çatılmış iki dağın birbirine yanaşıp çatışarak oluşturdukları yer, dere yatağı.” Bu anlamda Anıtkaya'da da kullanılıyor, İlbulak'ın belli bir noktasına Çat deniliyor; hatta İmran'ın Çat diye bir mevki adı da var...
Şimdi bunları yazarken “çatışmak” fiili de akla geldi. Bugün sadece kavga etmek gibi kısır bir manaya hapsettik ama yine Kamus-ı Türki’den olduğu gibi aktarayım: “1- Silahla birbirine girmek, vuruşmak. 2- Tokuşmak, birbirine çarpmak. 3- Köpek vb. hayvanların çiftleşmesi. 4- Söz veya davranışların birbirini tutmaması, uyuşmaması. Tenakuz. 5- İki veya daha çok şeyin aynı vakte rastlaması. 6- Kavga etmek.”
Çatal kelimesinin de çatmak fiilinden geldiği belli. Yolun çatallaşması, sesin çatallaşması gibi hallere de bürünen bu kelimenin anlamı da şimdilerde kısırlaştırılmış. Yemekte kullandığımız alet olarak düşünüyoruz sadece. Ağaç dalının iki kola ayrılması, dirgen yaba annat gibi dişli aletler de bu kelimeyle adlandırılıyor.
DLT’ de gezinirken çadır kelimesinin “çatır” şeklinde kaydedildiğini görmüştüm. Çatı ile çadır kelimelerinin akla getirdiği anlamları düşününce… Yani çatı kelimesi evi düşündürüyor, çadır da malum. İkisi de barınak. İster istemez çadırın çatmak fiiliyle ilişkisi olabileceğini düşünüyorsunuz ama Şemsettin Sami “çadır”ın Farsça kökenli olduğu konusunda ısrarlı.
Azeri ağzında olup da bizde rastlayamadığım çok ilginç kelimeler de var. İşte onlara örnekler:
Çataglamag: Parmaklarını birbirine geçirmek, elleri kenetlemek.
Çatdırmak: Bir vasıta ile ulaştırmak, göndermek, vardırmak, yolamak.
Çatgı: Kışlık odunları birbirine yaslayarak öbeklemek, küme haline getirmek, yakacak kümesi.
Ayrıca şu Azeri türküsündeki sözler benim kulaklarımda çınlamakta: “Neyleyim ki sene çatabilmirem.” Kelime burada biriyle karşılaşmak, buluşmak anlamında. Bizde çocukların kavga için birbirlerini tahrik etmelerine, ilişmelerine, birbirlerine horozlanmalarına da “çatma” deniyordu.
Çocuklara kendini öğretmek ve onları eğlendirmek maksatlı sırayla çene, ağız, burun, göz, kaş ve baş gösterilerek tekerleme gibi şöyle bir şey söylerlerdi:
Çatak özel isim olarak, yer adı olarak biliniyor ama anlamını ben çok da düşünmemiştim. Şemsettin Sami’ye göre çatak, “Birbirine yanaşıp çatılmış iki dağın birbirine yanaşıp çatışarak oluşturdukları yer, dere yatağı.” Bu anlamda Anıtkaya'da da kullanılıyor, İlbulak'ın belli bir noktasına Çat deniliyor; hatta İmran'ın Çat diye bir mevki adı da var...
Şimdi bunları yazarken “çatışmak” fiili de akla geldi. Bugün sadece kavga etmek gibi kısır bir manaya hapsettik ama yine Kamus-ı Türki’den olduğu gibi aktarayım: “1- Silahla birbirine girmek, vuruşmak. 2- Tokuşmak, birbirine çarpmak. 3- Köpek vb. hayvanların çiftleşmesi. 4- Söz veya davranışların birbirini tutmaması, uyuşmaması. Tenakuz. 5- İki veya daha çok şeyin aynı vakte rastlaması. 6- Kavga etmek.”
Çatal kelimesinin de çatmak fiilinden geldiği belli. Yolun çatallaşması, sesin çatallaşması gibi hallere de bürünen bu kelimenin anlamı da şimdilerde kısırlaştırılmış. Yemekte kullandığımız alet olarak düşünüyoruz sadece. Ağaç dalının iki kola ayrılması, dirgen yaba annat gibi dişli aletler de bu kelimeyle adlandırılıyor.
DLT’ de gezinirken çadır kelimesinin “çatır” şeklinde kaydedildiğini görmüştüm. Çatı ile çadır kelimelerinin akla getirdiği anlamları düşününce… Yani çatı kelimesi evi düşündürüyor, çadır da malum. İkisi de barınak. İster istemez çadırın çatmak fiiliyle ilişkisi olabileceğini düşünüyorsunuz ama Şemsettin Sami “çadır”ın Farsça kökenli olduğu konusunda ısrarlı.
Azeri ağzında olup da bizde rastlayamadığım çok ilginç kelimeler de var. İşte onlara örnekler:
Çataglamag: Parmaklarını birbirine geçirmek, elleri kenetlemek.
Çatdırmak: Bir vasıta ile ulaştırmak, göndermek, vardırmak, yolamak.
Çatgı: Kışlık odunları birbirine yaslayarak öbeklemek, küme haline getirmek, yakacak kümesi.
Ayrıca şu Azeri türküsündeki sözler benim kulaklarımda çınlamakta: “Neyleyim ki sene çatabilmirem.” Kelime burada biriyle karşılaşmak, buluşmak anlamında. Bizde çocukların kavga için birbirlerini tahrik etmelerine, ilişmelerine, birbirlerine horozlanmalarına da “çatma” deniyordu.
Çocuklara kendini öğretmek ve onları eğlendirmek maksatlı sırayla çene, ağız, burun, göz, kaş ve baş gösterilerek tekerleme gibi şöyle bir şey söylerlerdi:
Çen çene!
Aşçı dükkanı!
Çift ayna!
Çatık kaş!
Bitli baş!
Genelde çocukların yaptığı amuda kalkma hareketinin adı Anıtkaya'da çatalgavaktır. O durumdaki bir kişi, uzaktan gövdesi çatallaşmış bir kavağı andırır. Ağacın kökündeki pülçüklere ise çatırak deniliyor. Buradaki çatallaşmaların düzensiz olduğunu gösterir bir kelime...
İstiklal Marşı'ndaki çatma kelimesinden yola çıkmıştık. Bu kelimenin Eğret'te başka bir anlamı var; serilen harmana henüz düven koşulmadan kabarıklığı giderilmesi gerekiyor. Bunun için hayvanlara serbestçe çiğnendiriliyor. Yalnız tam da serbest değil bu hayvanlar, kafalarından yularla bağlılar. İşte bu harman yatıştırma işine çatma deniliyor. Böyle denilmesine sebep, şüphesiz hayvanların başından çatılmış olmasıdır.
Son olarak Eğret çevresindek i Çatalınguyu, Çatkuyu, Çatalçeşme ve Çatalüyük yer adlarını zikrederek bitirelim.
Son olarak Eğret çevresindek i Çatalınguyu, Çatkuyu, Çatalçeşme ve Çatalüyük yer adlarını zikrederek bitirelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder