06 Temmuz 2024

Yapık Toplama


    Nasrettin Hoca'nın peşin para fıkrasını bilmeyen yoktur, yine de hatırlayalım;

    Hoca bir ahbabından borç almış. Elde avuçta olsa hemen ödeyecek, ama yoksulluğun iki gözü de kör olsun. Daha vadesi gelmeden adam alacağı için Hoca'nın kapısını aşındırmaya başlamış. Bir böyle iki böyle, derken yine bir gün adam borcunu istediğinde;
    – Şu anda yok ama, demiş, çok yakında ödeyeceğim,
Böylesi düşman başına, adam yüzsüz mü yüzsüz:
    – Söyle Hoca, ne zaman vereceksin, kimden bulup vereceksin!
    – Evin önüne çalı ektim!
    – Niye?
    – Koyun sürüsü geçerken yünleri çalıya takılacak.
    – Sonra?
    – Bizim hatun bu yünleri toplayacak, yıkayacak, tarayacak, eğirecek, dokuyacak, ben de götürüp satacağım.
    – Eee?
    – Ne e'si be adam, sordun ya, senin paranı o zaman öyle ödeyeceğim.
Buna kim gülmez; adam da kasıklarını tuta tuta gülünce Hoca:
    – Gidi hâlden bilmez, demiş, peşin parayı gördün ya gül bakalım!

    Hoca'nın cevabı gerçekleşmesi imkansız bir duruma işaret eder gibidir, ama üslubuyla durumu idare eder. Alacaklıya borcu ödemeyeceğini söylese adam daha da köpürecek, oysa burada gülmekten katılıyor. Peki bu yolla, yani çalıdan yün toplayarak gelir elde etmek, gerçek hayatta mümkün olabilir mi? Hayır, diye kesip atmamak lazım...

    İlbulak Dağı'nın Anıtkaya'ya bakan yüzleri meşelik olduğu malum. O meşelik yaylım sayesinde yüzyıllardır koyunculuk yapıldığı, bölgenin ağıllarla dolu olduğu da bilinen şeylerden. İki ana geçim kaynağı olan ileşberlik ve koyunculuğun ikincisine sebep belki de bu dağlık bölgedir.

    Eskiden koyunun et ve sütünden başka yününden de hatırı sayılır kazanç sağlarlarmış. Satıp paraya çevirmek ayrı, giyeceklerin ana maddesini de eğirilen yün ipler teşkil edermiş. Ayrıca keçeye çevirerek yaygı, kepenek benzeri eşyaları da yünden yapıyorlar. Yine kilimleri, halıları yünden dokuyorlar; yorgan, döşek, yastık, minder hakeza hepsi varıp yüne dayanıyor. Başlangıçtaki yüne bağımlılık, günümüze yaklaştıkça azaldı, ama hiç bir zaman önemini tamamen yitirmedi. Gerçi şimdi yün para etmiyor, ama zaten koyunculuk da bitmek üzere. Biz en az elli yıl öncesinden söz ediyoruz...

    Sürü sahipleri kırkım vaktinde elde ettikleri yapağıyı nasıl gerekiyorsa öyle değerlendiriyorlardı. Keçe döktürüyor, kepenek teptiriyorlar; kadınlar eğirip kazak, çorap örüyorlar; yatak, yorgan, yastık gibi ebir gübüre kullanıyorlar, fazlasını da satıyorlardı. Sürü sahiplerinin durumu bu iken, koyunculuk etmeyenler de onlardan satın alıp ihtiyacını gideriyordu. Peki satın alma gücü olmayanlar, onlar ne yapıyordu?

    Koyun kuzusu olmadığı gibi satın alma gücüne de sahip olmayan fakirler Dağ'dan yapık toplarmış. Nedir yapık? Koyun yayılırken çalıya takıldıkça yününün bir parçasını orada bırakıyor. Yüze yakın sürünün orada dolaştığı düşünülünce, Dağ'ın her yanındaki çalıların yapıklarla dolu olduğu kolayca anlaşılır. İşte insanlar üşenmeyip o yapıkları tek tek toplamak için Dağ'a gidiyorlarmış. Ben böyle yapık toplayanlara hiç rastlamadım, hatta onları yeni öğrendim; ama mantıklı bir toplayıcılık gibi geliyor. 

    Küçük küçük parçalardan oluşan yapıklar bir araya gelince ev ahalisinin yıllık çorap ihtiyacını yetecek miktarda ip elde edilebilir. Elbette zahmetli olacaktır. Zahmeti şurada, topladığın yapıklar temiz olmaz. Çalıya takıldığından içinde yaprak gibi, serçebacağı gibi küçük ve ayıklaması zor maddeler bulunacaktır. Ayıklama bittikten sonra yıkanıp kurutulacak, taranacak, eğirilecek filan; ama bunlar her yapağı için geçerli işlemler. Hasılı kelam, yapık toplamadaki zahmete değer bir netice elde edilir.

    Ayrıca yapık toplama, akıllara biraz başşak toplamayı da getiriyor. Hasattan sonra tarladan kalan arpa, buğday başaklarını toplayıp değerlendirme işine böyle deniliyordu. Bundan yola çıkarak aynı şekilde haşhaş, pancar, patates kalıntılarını toplamaya da 'başşak toplamak/değşirmek' denilmiş. Ortada bir hasat yok, ama belki yapık toplama da bir çeşit başşak toplama kabul edilebilir.

    Bir başka açıdan bakıldığında ise alat-alıç toplamaya benziyor. Hatta tezek toplamaya benzetildiği bile söylenebilir. Sonuçta hepsi varıp 'toplayıcılık' şubesinde birleşiyor...

    İlk defa duyduğum yapık kelimesi biraz yapağıyı andırıyor. O kelimeye özellikle benzetilmiş, hatta aynı kökten geliyor olabilir. Araştırınca eski sözlüklerde yapık'ın yer aldığını gördüm. Kamus-ı Türki'de 'soğuk havalarda atın sırtına örtülen örtü' diye anlamlandırılmış. Günümüzde yerel bir kullanımda 'saçın yumaklanmış, kirli ve karışık kısmı' diye bir yerde geçiyor. At örtüsünün yünden yapıldığı göz önüne alınırsa, bu iki anlamda da yapağı ile akrabalık ilişkisi düşünülebilir.

    Nasrettin Hoca yapık toplayarak borcunu ödeyeceğini söyleyip alacaklıyı savuşturmaya çalışmış. Adama pek inandırıcı gelmese de, bu yöntem Eğret'te bir zamanlar sektöre dönüştüğü anlaşılıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder