11 Temmuz 2024

Macur Köyleri Ve Eğret Ağzı


    19. Yüzyıl sonundaki yoğun Balkan göçüyle gelen Macur (Muhacir)lerin oluşturduğu köylerden ikisi Eğret arazisi üzerine yerleştirildi. Bu yüzden Eğret'e ait tarlalar halen Cumalı ve Susuzosmaniye köyleri dibine kadar uzanır. Komşuluk yalnız tarlalar ile sınırlı kalmamış, idari olarak uzun süre Eğret Nahiyesine bağlı olduklarından köylüler arasında da sıcak ilişkiler kurulmuş. 

    Macurlar ile Manavlar (Eğretli) arasında derin bir sosyal etkileşim bu yüzden çok doğaldı. Günlük hayatı kolaylaştıran pek çok alet ve yöntemi Eğretliler Macurlardan öğrenmiş. Bilmedikleri bu yeni coğrafyada zorluklarla nasıl baş edileceği konusunda da Eğretliden çok şey öğrenmiş Macurlar. 

    Eğretliler ile Muhacirlerin kültürel etkileşimi de kaçınılmazdı. Kendi içlerinde kapalı bir toplum olabilirler, ama Eğret'e (sonra Anıtkaya)ya geldiklerinde iki kültür arasındaki ufak tefek farklar ortaya çıkıyordu. Demek ki dış göz, bu farklılıkları ancak yan yana geldiğinde anlayabiliyordu.

    Dört beş yaşlarında ya var, ya yoktum; ahbaplarını ziyaret amacıyla Ninem ve  birkaç kişi daha bir arabaya doluşup Cumalı'ya gitmiştik. Körhoca Dedemin imamlığı zamanından kalma bir ahbaplık... Sonradan onlar da bize iade-i ziyarette bulunmuş, zaman zaman da Nineme diş yaktırmaya gelenler olmuştu. Macurlarla ilk irtibatım böyle... Sonra Cumartesi günleri pazarda görürdük, sair günlerde bisikletlerine atlayıp bakkala gelenler olurdu. 1972-73'te Macur İsmail Okutman/Öğretmen vardı, bisikletiyle geldiği dikkatimizi çekerdi. Ortaokula gelip giden öğrenciler de vardı. Bütün bunlarda dikkatimi çeken hep Macurların konuşma biçimi olmuştur.

    Çakır gözlü, sarışın/kumral evlad-ı fatihan bizden biraz farklı konuşuyordu. En başta bizim köy ağzının en doğal ve yaygın sesi olan nazal n (ñ) onlarda yoktu. Meğer bu geniz sesi bir dili ne kadar değiştirirmiş; yıllar sonra fark ettim ki, Macurlarla bizim dil farklılığımız işte bu ñ kadardı. Benim bir başka konuşuyorlar, dediğim husus işte bu kadar. Biz 'seniñ' diyoruz, onlar 'senin' diyor. Biz 'soñ' diyoruz, onlar 'son'... Aslı 'pınar' olan kelimeyi biz malum 'Buñar' diye söyleriz, Macurlar 'Bunar' derler. Acaba bizi görerek mi onlar 'Bunar' telaffuzuna yöneldi diye azıcık araştırdım; yok, Balkanlar'da da öyle derlermiş.

    Balkanların kapısı turizm odaklı açılınca görüldü ki oralardaki Türkçe, Türkiye Türkçesinden farklı değil; en çok da Eğret ağzını andırıyor, sadece ñ farkı var... Bu arada Makedonca, Sırpça, Hırvatça gibi dillerdeki Türkçe söz varlığını biraz araştırdım; haddinden fazla Türkçe kelime geçmiş. Eğret ağzıyla benzeşme noktasında dikkatimi çeken bazılarını not etmiştim.

    Mesela 'mezelemek' diye bir kelime var, birinin taklidini yapmak diye anlamlandırılmış. Bu sözcük Eğret ağzındaki 'mezlenmek' veya 'ağzını mezlenmek' fiiliyle aynı anlamda. Asıl ilginç yanı bizim köyden başka bir yerde bu kelimenin kullanıldığını tespit edemedim. Türkçe'den Sırpça'ya giren bir kelime diye özellikle not edildiğine göre iki ihtimal var: Bir, gerçekten Türkçe'den geçmiştir, o sırada her yerde kullanılmaktadır. Şu an için bu sözcük diğer bütün ağızlarda unutulduğu halde sadece Sırpça ve Eğret ağzında yaşamaktadır. İki, Bu kelime sadece Balkanlardaki Türk ağızlarında kullanılıyordu ve oradan Sırpça'ya geçti. Eğretlilerse bu kelimeyi Macur komşularından aldılar...

    Mezlenmeye benzer bir diğer kelime de 'mücüre'dir. Tek çekmeceli küçük dolap, komidin manasına gelen bu kelime de Anıtkaya'ya mahsus. Kökeni ve geçmişi hakkında yukarıdaki seçeneklerden başka bir izahat yok...

    Yukarıda Buñar-Bunar benzerliğinden söz etmiştim. Bu kelime Makedonca'da aynen Macurlar gibi, bunar diye söyleniyormuş. Makedon, Hırvat ve Sırpların bizim gibi söylediği Türkçe kelimeler çok ilginç: amanet, arka (torpil anlamında), cömeet, çente, çêrek, ciban, darak, darçın, lağap, misir, pêriz, soğulcan, şâyit, terezi, tırampa, zati, zebze...

    Balkan milletlerinin bazı Türkçe kelimeleri aslı gibi değil, Eğretlilere yakın telaffuz ettiği görülüyor. Onlardan bazıları: Asker değil, asger; bizde esger... Muhacir değil, macir; bizde macur... Siftah değil, sefte; bizde sevte... Sünnet değil, sunet; bizde sünet... Tabiat değil, tâbiyet; bizde dâbiyet... Defter değil, tefter; bizde tevter... Tenha değil, tenâ; bizde têne... Zira değil, zare; bizde zere... Sümbül değil, zumbul; bizde zümbül...

    Daha özel bir biçimde benzeşen kelimeler de var, onları da yazayım. Galiba Sırplarda 'aradi da buldu' diye bir söz var ki, anlamı 'zahmetle kavuşulan çocuk' demekmiş. Anıtkaya'da da uzun süre çocuğu olmayanlar, orada burada adak adadıktan sonra bir çocuğu olursa onun için 'arameynen buldu' diyorlar. Var mı bir fark?

    Geniş yapraklı bir kaktüs türüne Anıtkaya'da 'gayınnadili' dendiğini biliyoruz. Makedonlar da 'kaynanadili' diyorlarmış. Saksıda çiçek kavramı ve merakının Eğret'e komşu Macurlardan geçtiği eskiden beri söylenir. Gayınnadili de o sırada dilimize girmiş olmalı...

    Türkçe'den Makedonca'ya geçmiş sözler listesinde bir şey daha dikkatimi çekti.  'ta duri' sözünün karşılığı, Türkçe'deki tâ işaret sıfatı olarak verilmiş. Anlamını boş ver... Yansıma sözcükten takılmış anlamsız bir lakap gibi gelen 'Dodiri'nin mantığını bir türlü çözememiştim...

    Sonuç... Komşu Macur köyleri ağzı ile Eğret ağzı çok farklı değil... Bu köylerin Eğret ağzına katkısı var, çoğu Türkçe kelimeyi bize hatırlatmışlar... Eğret ağzında konuşulan Türkçe, zannettiğimizden daha köklü ve önemli...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder