07 Temmuz 2024

Irlamak


    “Ir” veya “yır” Eski Türkçede türkü şarkı demek. Ya da türküyü şarkıyı söylemek, terennüm etmek manalarında. Irlamak, ırlanmak, ırgalamak, ırgalanmak, ırmak gibi kelimeler de hep bu kökten geliyor.

    Şarkı, türkü söyleyenler kendilerini kaptırarak bazı el kol hareketleri yaparlar, ellerini bir şekilde sallarlar, ayaklarını yere vururlar, oturuyorlarsa ellerini dizlerine vururlar. Bütün bunlar söyleyenin konsantrasyonuyla ilgili olduğu kadar insanın ritim tutma ihtiyacından da kaynaklanmaktadır. Bunu gerçekleştiremediği zaman sanatçı eserin icrasında tam başarıyı sağlayamaz.

    Bunun bir başka yolu da bedeni sağa sola sallamaktır. Şarkıyı ayakta söyleyenler, tıpkı bir kavak ağacının rüzgarda salınması gibi iki yana sallanırlar. Hem kavağın salınımı hem de insanın sallanması kısaca “ırlanmak”tır. Bu fiilin derinliğine indiğimizde işte bu sallanmakla karşılaşırız.

    Küçüklüğümde fırtınalı bir gece Cumacamisi minaresinin ırlandığını şaşkınlıkla izlemiştim. O zamanlar küçük çocuklar salıncakta ırlana ırlana büyürlerdi. Biraz daha büyükleri ise; anaları babaları tarlada çalışırken ağaca kurdurdukları salıncaklarda ırlanarak oyalanırlardı. Nöbetleşe binilen bu salıncakta biri ırlanırken diğeri de sırasını bekleyip onu ırlardı. Tuhaftır, analar sancaktaki bebeği ırlarken kendileri de ırlanırlardı. Evet bir yandan çocuk ırlanır, bir yandan da ona ninni söyleyen anne o esnada farkında olmadan sağa sola ırlanırdı. Esasında bunda tuhaf bir şey yok; bin yıl önce ninni söylerken, ağıt yakarken, mani saöylerken ırlanan anneler ırlanmaya devam ediyor. Hafif bir rüzgarı görünce ağaçlar hala ırlanmakta.

    Büyüklerinize kulak verirseniz, deprem esnasında yerin ve varlıkların nasıl ırlandığını anlatacaklardır size. Onların gözünde, yer şimdiki tabirle sallanmaz, ırlanırdı.

    Bizim köyde kullanılmıyor ama Anadolu’nun bazı ağızlarında kullanılan “ırgalamak” ve “ırgalanmak” fiili var bir de. Bir varlığı sallamak, yerinden oynatmak, kımıldatmak, kıpraştırmak gibi çeşitli manaları var. “Beni ırgalamaz” gibi yaygın kullanışlarına da rastlanmıyor değil. Bütün bunlar hep “ır” kökünden bugüne ulaşanlar.

    Bir de “ırmak” kelimesi vardı. Şu hepimizin bildiği dere, nehir anlamındaki ırmak. Bunun konuyla ne ilgisi var derseniz; ırmağın akarken çıkardığı ses bile yeter. Tabiatın dilinden anlayanlar derelerin şarkı söylediğini, yani ırlandığını bile duyuyorlarmış. Bakış açısı yani...

    Hepimiz ırlanıyoruz. Irlanmadan yürüyen insan bulmak çok zor. Camiye gittiğinizde dikkat edin hocanın ırlanmadan Kur’an okuyamadığını göreceksiniz. Rahmetli dedem, sapa giderken arabada keyiflenince asılırdı bir türkü başlardı ırlanmaya. Bakın etrafınıza siz de her şeyin ırlandığını göreceksiniz. Çicek böcek, kurt kuş, azat orman, yavru ana, yer gök… ve insan.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder