Anıtkaya'da bu hayvanın adı "gaz" diye telaffuz edilir. Bu yüzden çocukluğumda hayvanın derisinden elde edilen ve şepidi lezzetlendiren "gazyağı" ile kandillerde yakıt olarak kullanılan "gazyağı"nı hep karıştırmışımdır.
Kars ile özdeşleştiriliyor bu kümes hayvanı. Bunun sebepleri tartışılabilir; ama Eğret köyünde kazın geçmişi de çok eski olduğu söylenebilir. Yavrusuna vıdik deniliyor. Yumurtadan çıktıktan palazlanana kadar evde sobanın başında bakıldıktan sonra analarıyla birlikte gütmeye götürülüyordu. Hemen her evden bir kaz sürüsü çıkardı. Kuluçkaya yatan bütün kazlar vıdikleri çıktıktan sonra birleşir büyük bir aile oluştururlar. İşte kaz gütme veya vıdik gütme denilen bu iş o büyük aileyi otlatmaktır. Bunlar diğer kaz aileleriyle kesinlikle karışmazlar. İçgüdüyle kim nereye gideceğini bilir.
Eskiden her ailenin az çok kazı olur, o evden birileri de mutlaka kaz güdermiş. Bahar aylarında koyun kuzunun yanında çimenlikleri vıdikler de doldururdu. Hacı Emrullah Onay'ın babası Abdullah evlatlıktır. Daha çocukken kaz peşinde görüldüğü ve çokça kaz güttüğü için Gazcı/Kazcı lakabı takılmış kendisine. Hatta kızına da Gazcıgızı diyorlar.
Genellikle su kaynağının bulunduğu yeşillik alanları, çayır bölgelerin seven bu hayvanlar öyle yerlerde güdülür. Şubat-Mart-Nisan gibi yumurtadan çıkan hayvanlar genellikle Nisan-Mayıs döneminde güdülürler. Haziranda vıdiklikten çıkıp Temmuz-Ağustos gibi anaç kazlardan ayırt edilemeyecek duruma gelirler. Dene yeyip başşak değşirdikçe et tutar ve lezzetlenirler. Birden büyüyen bu hayvanların kaybolması veya karışması ihtimaline karşı genellikle ayaklarına ayırdedici renkte bir bez dikilerek işaretlenirler. Genellikle çocukların işi olan kaz gütme mekanları Bunar, Söğütcük, Gatçayır gibi mekanlardır. Gatçayır zaten "Gazçayırı"dır. Gademguyu'nun alt tarafındaki bölgenin eskiden çayırlık olduğunu ve çocukluklarında buralarda kaz güttüklerini dayımdan işitmiştim.
Asıl konuya gelecek olursak, başlıktaki sözü yeni işittim. Doğal olarak Anıtkaya'lıların kullandığı bir söz değil. Bu yakıştırmayı köyden gelip geçen yabancı şoförler uydurmuşlar. Eskiden Kütahya karayolu malum köyün kenarından geçiyordu. Çay'ın yanında olsun, Karakolun önünde olsun veya Bunar bölgesinde olsun yol güzergahında şoförler sık sık kazlarla karşılaşıyorlardı. Kornaya basma, bağırıp çağırma, her türlü ürkütme denemesi boşa gittikçe bunun beyhude uğraş olduğunu anlayan şoförler pes etmiş ve kazların geçmesini veya keyiflerinin yetmesini bekler olmuşlar. Sinirlerini de bu söze dökmüşler, istifini bozmayan, rahat davrananlara "Eğret kazı gibi.." diye çıkışmışlar. Zamanla Köydeki öğretmenlerin diline kadar yerleşmiş bu söz, kızdıkları öğrencileri böyle nitelemişler.
Geçenlerde böyle birşey başıma gelmişti. Yoldaki kaz sürüsünü o halde görünce şakayla karışık "Geçiş üstünlükleri var" demiştim. "Boşuna Eğret kazı dememişler" diye sözüm tamamlanınca ilk defa duyduğum bu tabirin hikayesini de öğrenmiş oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder