Demek ki daha vişnelerin dikilmediği zamanlardı. Alma gurusu, erik gurusu bötdürme imkanının olmadığı zamanlar. Eğret zaten eskiden beri arpa-buğday memleketi, meyvecilik pek yok. İşte o devirlerde Dağ'daki erikleri keşfetmişler. Sonbaharda olgunlaşan bu ağaçlara dağeriği adını vermişler.
Ağaçlar orman kenarında çalıdan pek ayırtedilemez. Nerdeyse onunla aynı büyüklüktedir. Baharda ağıllara gidip gelen çocuklardan alıp yeşilini yerdik. Şekline şemaline baksan can eriğidir; ama ısırdığında sert ve acı olduğunu anlarsın. Dağ eriği budur.
Ermesi de gecikir. Ağustosta sararmaya başlar, Eylülde sapsarı olur ve kızarmaya başlar. Hiç bir zaman tam olarak kızarmaz. Ala-kızılken vakti gelmiştir. Toplayıp eve getirirsin. Şu halde bile yumuşamış ve tatlanmış değildir. Onu diğer erikler gibi yiyemezsin. Peki ne demeye getirdik o kadar eriği o zaman? Besdil yapacağız.
Besdil için acele etmeli. Çünkü güneşte kurutulacak ve o günlerin bitmesine az kaldı. Erikler yıkandıktan sonra kazanlarda kaynatılır. Birazcık ılıyıp ele gelmeye başlayınca ilisdirden geçirilerek, çekirdek, sap ve kabuklarından kurtulan erik özü; tablalara, tepsi ardına veya onun için hazırlanmış tahta zeminlere dökülür. Olmaz da... eğer dökülen erik özü kalın bir tabaka oluşturursa kaşık sırtıyla inceltilir. Tabi bütün bunlar güneş gören yerde yapılmalıdır. Döküldükten sonra taşımak zor olur.
Basdırma sıcaklarında bir hafta kadar bekleyen erik özü, suyundan da tamamen kurtulur ve kurudukça üzerinde durduğu zeminle bağı kalmaz. Bir hafta on gün içinde bir şepit gibi kolayca alır dürersin. Genelde dörde katlanmış bir şepit gibi dürülür. Rulo yapanlar da olur. Akmaz, kokmaz, bayatlamaz.
Çok sert ve ekşidir. Bildiğin pestillere benzemez. Onu, içine ceviz sarıp yenilenlerle karıştırmamak lazım. Tatlı erikten, kayısıdan yapılanlarla... Acaba içine biraz şeker katılıp tatlandırılamaz mıydı? Elbette hayır. Besdil yokluk zamanlarının ürünü. Keyfinden bu işlerle uğraşmıyorlardı ki. Yemeğin yanına katık olsun istiyorlardı. Vaziyet böyleyken o kadar şekeri nereden bulacaksın.
Besdil hoşafı tepsinin yanında iyi gider. Bazlıma-gatmerin yanında da... Uykulu gözlerle ere kalktığımızda onu sıfranın ortasında hazır bulurduk. Yarım saat öncesinden el kadar besdili doğrar, az bir suya ıslatırlardı. Suyu içine çektikçe yumuşar hatta erimeye başlar. Sofraya koymadan hemen önce tamamen sulandırır ve bi fisge şekeri atar eritirlerdi. Biz oturduğumuzda bütün bunlardan habersiz onu orada öylece duruyor görürdük.
Gırda bayırda besdil hoşafı yapmak çok kolaydır. Doğra, sulandır, karıştır. Çalışan, acıkmış biri için çok lezzetli bir katıktır. Doğal ve sağlıklı oluşuna girmeye bile gerek yok, o vakitler her şey doğal çünkü.
Taşıması, saklaması ve hazırlaması kolay, masrafsız. Fakat o da o zamandı işte, geldi geçti. Besdili tahtından indiren fişne gurusu oldu. Etme bulma dünyası işte, ona da darbeyi kola vurdu. İkisi de hala kendine gelebilmiş değil.
Besdil yapımı, bir dönem Anıtkayalı kadınların iş takviminde kendine yer bulmuş bir güz faaliyeti idi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder