"Akmezerler" derlerdi, bir anlam veremezdim. Emirlah Çeşmesinden başlayıp ta Büzüğalinin Guyu'ya kadar yolun solunda kalan 300-400 metrelik bir şerit mevkinin adı buydu. Verimli topraklar, bahçe diye nitelenebilecek köyün nadir bölgelerindendi. Belli dönemlerde sık sık gelip gidilen işlek bir yol kenarındaydı. Ot oraklarında çayırlara giden yollardan biriydi. Beride Büzüğalinin Guyu ve Maldepesine de buradan gidiliyor.
Yolun sağı hep gırañ tepelerdir. Anlattığım bölge aşağıda, solda kalır. Yoldan geliş gidişlerde sürekli aşağı bakılmasının sebebi belli. İnsan gırañ yerine içaçıcı görüntü ister. Küçük ve düzensiz taşlarla örülmüş gaşlar, aralarda kalınlaşmış söğüt gövdeleri, yer yer üzerine köprü yapılmış, gaş altından girip çıkıp kendince bir güzergah çizen su kanalları ve bahçesinde çalışan insanlar... Bütün bunlar hep aynı taraftadır. Arabanın üstünde olsun, eşşekte olsun geçerken hep o yana bakarsın.
Geçişlerimde gözümün takıldığı noktalardan biri, gaşın iki ucuna dikilen iri uzun taşlardı. Yolun gırañ tarafında, Aygıraneden sonraki derede bir dolaplı kuyu vardı, işte o kuyunun az ilerisindeydi bu taşlar. Uzaktan ilk göründüğünde iki ucuna taş dikilmiş büyük bir mezarı andırırdı. Tamamdı, Akmezerlerin mezarını bulmuştum. Peki bunun "ak"ı neredeydi, yoksa ak taşlardan yapıldığı için mi böyle adlandırmışlardı? Küçük kafamdaki bu soruyu Halama sorduğumda bütün kurgu bozuldu.
Uzaklardan sabah yola çıkan bir atlının amacı, cumayı Eğret'te kılmaktır. Artık sırf cuma namazı için mi buraya geliyordu, yoksa yolculuğu Afyon'a doğruydu da planlamayı Eğret'te namaz biçiminde mi yaptı bilinmez. İki seçenek de uygundur. Şimdi olduğu gibi eskiden her mescitte cuma kılınmazmış. Belirli yerlerde belirli camilerdeymiş bu ayrıcalık. Cuma namazı kılmak için uzun bir yol katetmek gerekebilirmiş. Adam bunun için Eğret'e geliyor olabilir yani. Bunun yanında uzun bir yolculuğun Eğret kısmından da bahsediyor olabiliriz. Sonuçta adamın acelesi var, Eğret'te cumaya yetişmek istiyor ve atını sürekli koşturuyor. Yukarıya, gıraña çıksa belki ne kadar yaklaştığını kestirebilecek; ama o yoldan ayrılmıyor. Habire dörtnala... At buna dayanamıyor ve bu civarda çatlıyor. Adam cumaya yetişebildi mi bilinmiyor. Köylü için buraların adı artık "At Mezarı" oluyor.
Bu efsaneyi dinledikten sonra zihnimde soru işareti kalmadı. Aksine Han'ın ardındaki camiye neden "Cuma Camisi" dendiğini daha iyi anladım. Modern zamanlarda karayolu yapılmadan önceki kervan yolunun da burası olduğunu düşünmeye başladım. Yol ilerde çatallanarak sağdan Karacahmet'e, soldan Osmanköy'e uzanıyordu. Beride ise hala Kervansaraya varıyor. 1862'de Eğret'e gelen gezgin de bu yolu kullanmış olmalı ki "Eğret yüksekçe bir kayalığın üzerine kurulmuş" diyor. Kısaca, tarihi bilgiler efsaneyle örtüşüyor.
Etrafta mezara benzer bir şey yok, gaş üzerinde gördüklerim sadece göz yanılgısı. Ama buralar at mezarı. "Akmezeri" demiyorum artık; ata ve atlıya saygıyı da içinde barındırır bir tarzda "Atmezarı" diyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder