25 Eylül 2021

Dağ Selbes!

    Daha yaz gecelerinde başlayan ayaz, zamanla günün diğer vakitlerine de yayılır. Eylül sonu ile artık insanın güneş gören yanı yanar, gölgedeki yanı donar. Kış geliyorum der. Odunsuz kış bitmez, "Dağ selbes" olduğunda gidip getirmek gerek.

    Ormaniye pek ilgilenmez miydi, yoksa yetkisini mi devretmişti bilmiyorum; ama "Dağ selbes" kararı Gorma'dan beklenirdi. Belki Gorma izni alıyor, sonra da halka duyuruyordu. Evet, kimse gidip kafasına göre odun getiremiyordu. Yılın belli dönemlerinde bir iki günlüğüne izin verilince ancak getirilirdi. Tabi kural böyle... İstisna olarak kaçak getirenler olmaz olur mu? Ayrıyeten bir ayağı sürekli dağda olan ağıl ahalisi de hazırladığı odunları uygun zamanlarda köye gönderebilir. Benim dediğim bu istisnalar dışında köy halkının genelini ilgilendiren odun getirmedir.

    Odun getirme izne tabi olur da Dağ'da odun kesmede tam serbestiyet düşünülebilir mi? Onun da kuralları var. Bir defa, kesilecek olan alanlar bellidir ve herkese duyurulmuştur. Bunlar belli kalınlığa ulaşmış meşelerden oluşan planlı kesim alanlarıdır ki "paltalık" diye adlandırılırlar. Bunun dışında kesimin yasak olduğu korunaklı alanlara, tahmin edileceği üzere, "goru" deniliyor. Buralardan odun kesmek yanlış olduğu kadar zordur da. Keseceğin odun paltalık gibi bir vuruşta devrilmeli.

    Orman içine girip elinde paltasıyla kesim yapan birinin ardında, kesilen meşeleri çekip budayan bir başkası bulunur. Bazan bir kesiciye iki budayıcı gerekebilir. Çünkü tek darbeyle kesilen meşeyi ancak bir kaç vuruşla budayabilirsin. Budama, meşenin alt dallarını tara ile kesip atmaktır. Çünkü bu dallar budanmadan yüklenirse arabayı boş yere kabartacak, hem az odun götürülmüş olacak hem de araba sağlam sarılmamış olacaktır. Bu yüzden meşeler mutlaka budanmalıdır. Üstteki birkaç dalın budanmasına gerek yoktur. Onlar incedir fazla havaleye sebep olmazlar. Bir de zaten arabanın arkasına uzayacağı için fazla yer kaplamazlar.

    Budanarak bırakılan dallara "bıdantı" denir. Kesim yapmaksızın bunları dağdan getirmek yılın her vaktinde serbesttir. Bunu özel olarak "guru getirmek" denir ki yakalandığında müeyyide uygulanmaz.

    Yeteri kadar odun kesildiğine kanaat getirilince araba sarılır. Bunda dikkatli olunmalı, araba dengeli yüklenmelidir. Haddinden fazla ve dengesiz yük faciaya sebep olabilir. Yol uzun ve engebeli, yük ise ağır olduğu unutulmamalıdır. Daha ormandan çıkmadan araba devirme olayı çok yaşanır. Hatırladığım kadarıyla, böyle bir "dağ selbes" gününde Patlakların Davılcı İbram (İbrahim Patlar) odun arabasından düşerek vefat etmişti. 

    Odun eve geldikten sonra, artık iş onu kesmektedir. Odun kesmek, bilek kalınlığında bütün haldeki meşeleri tandıra, guzineye sığacak şekilde kıymaktır. Bunun için iki kişiye gerek vardır. Bir kütüğün üzerine uzattığı meşeyi, kesici baltayı indirmeden hemen önce uygun boyuta getirmeye odaklı kişi odun tutandır. Tek görevi uygun uzunlukta kütük üzerinde tutmaktır; ama yine de onun bile dikkat etmesi gereken hususlar vardır. Meşe belli yerlerinden bükülen bir ağaçtır, düz değildir. Tutucu, uzattığı esnada baltanın ineceği kısmı hesap ederek kıvrımın uygun bir pozisyon almasını sağlamalıdır. Eğer kıvrımı kütüğe tam oturtmayıp köprü pozisyonunda tutarsa odun kopmaz. Kopmaması bir yana odunu sırsılatarak tutucunun elinin zızılamasına sebep olur. Hele hava soğuksa, bu zızılama üşümeyle karışır bir süreliğine parmaklarını hissetmez olursun.

    Kesiciye gelince; o bir cellat gibi, kütüğe yatırılan kelleye baltasını indirir. Amacı bir vuruşta onu koparmak olmalıdır. Bunun da teknikleri var. Bir defa kesinlikle balta ile odun 90 derece açı oluşturmayacak, en az bunun yarısı bir eğimle vurmak gerekir. Aynı açıyı odun üzerine de uygulamak gerekir. Tutucu düzgün tutar, kesici düzgün vurursa hiç bir sıkıntı çıkmadan kesim işi otomatiğe bağlanmış gibi yapılır. Odun ne kadar kalın olsa da aksaklık olmaz.

    İndirildikten sonra arabanın tabanında ve kesildikten sonra kesim alanında kızıla çalan meşe yaprakları birikmiş olur. Bunlar budama esnasında uçta bırakılan dallardan dökülen yapraklardır. Belli bir renk ketegorisine sokmak zordur, mat bakır rengi desek belki biraz yaklaşmış oluruz. En iyisi bu rengin adı "çalıgazeli" olsun. Çünkü "çalıgazeli" denir bunlara. Dağda budama yapılmasa arabada bunlardan daha çok birikirdi. Fazla kurumuş, pek değeri olmayan şeyler için de "çalıgazeli gibi" yakıştırması yapılır. Güz sonu, kış başında ortalığı süsleyen basit güzelliklerdendir.

    Atı arabası olan "dağ selbes" olduğunda odununu getirir. Peki imkanı olmayan fakirler? Onlar için getirttiği odunları Gorma, eve teslim olarak dağıtır. Ayrıca odalara odun getirmek için özel izinler verilebilir. Hamamcıya ise her daim "dağ selbes"tir.

    Anlattığım dönem 70'ler. Daha öncesinde izne filan gerek yokmuş. Köyde hala çok anlatılır, espriyle karışık. Harmandan kalkılmış, işler büyük ölçüde bitmiş. Çerçiler'den birisi bekarlara demiş ki: "Hadi iki araba odun getirin de; hem kesin, hem dinlenin."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder