02 Eylül 2021

Gatçayır Ve Beylik Bahçesi

    Bugün Galipbey Caddesi uzatılarak yeni karayoluna bağlanmış ve bir bulvara dönüştürülmüş durumda. Eskiden bu cadde eski karayoluna gelip dayanınca biterdi. Bundan sonrası; daha sonra Olucak, Çerkez, Üyükyolu, Kötayolu'na doğru çatallaşacak olan küçük, tozlu bir kır yolu idi. Yeni bulvarın sağ tarafına kıvrılarak işlemeye devam eden bu yolun sol tarafına Daştarla (Taşlı Tarla), sağ tarafına ise Gatçayır denir.

    Gatçayır mevkisi, ganelden 500 metre kadar süren bir bahçe ve onun uzantısı harmanyeri olarak iki bölümden oluşur. Bu alanın yakınları mevki olarak bu isimle bilinir.

    Harmanyeri kısmına, yeni karayolu yapım aşamasındayken Karayolları şantiyesi kurulunca bu işlevini kaybetti. Harman dökülecek alan kalmamıştı çünkü. Sözünü ettiğim küçük yoldan geçmek bile sıkıntı oldu bir süre. Buradaki bayırın yeni karayoluna bakan deresinde ve Kötayolu'na bakan kısmındaki iki serenli kuyu da böylece kullanımdan çıkmış oldu. Yıllar sonra şantiye kapatılıp harmanyeri köylü kullanımına açılınca birkaç yıl harman dökülüp patoz edildi. Düğen, düğen sürme ve düğene koşulacak hayvanlar çoktan çıkmıştı hayatımızdan. Daha sonra harmanyerine hiç ihtiyaç kalmadı. Şimdi öylece duruyor arazi.

    Gatçayırın bu adı alması hususunda iki görüş var. Bunlardan ilkine göre, yörenin adı "Kaz Çayırı"dır. Eğret'te eskiden beri kaz yetiştiriciliği yapılması, bunların sulak alanlarda güdülmesi gerçeği dikkate alınırsa gayet mantıklı bir görüş bu. Meşhur Eğret çayırlarından birisi bu bölgeydi, kazlar burada güdülürdü. Bu görüşün diğer bir versiyonuna göre de bu sulak alan göçmen yaban kazlarının gözünden kaçmadı. Uzun göç yolları için iyi bir mola ve uğrak yeriydi. Yılda iki kere bu bölgede kazları gören halk buraya "Gaz Çayırı" dedi. Zamanla bu kelime "Gatçayır"a dönüştü.

    Gatçayır mevkisinin ilk kısmına dönecek olursak... Buraya özel olarak "Beylikbatcası" (Beylik Bahçesi) denilmektedir. Aslen çayır olan bölgenin köye yakın olan kısmı tarım alanı olarak kullanılmaya başlanınca, Gatçayırın uzantısı bu kısım da bahçeye dönüşmüş. Osmanlı'da arazinin mülkiyeti devlete ait; ama işletme hakkı vergiler yoluyla halka aktarılıyor. Tabi bir çayır ile bir bahçenin işleme esasları da farklı oluyor. Esasında iki kısmı da devlete ait olan Gatçayır'ın yeni bir hususiyet kazanan bahçe kısmı özel olarak "Beylik Bahçesi" diye adlandırılıyor. "Beylik" kelimesi zaten devlete ait olmasını yansıtıyor. Oysa bu anlamda çayır kısmı da "beylik"...  

    Bazen vakıflara ait arazi ve mülkler de "beylik/miri" diye adlandırılabiliyor. Eğret tarihinde iki vakıf kaydına rastlanmış. Bunlardan birisi Cami-i Şerif Vakfı ki vakfiyesi bulunmuyor, diğeri de Hacı İbrahim Zaviyesi Vakfı. İkincisinin vakfiye ve diğer kayıtlarından anlaşıldığına göre vakfa ait arazi ve diğer mülkler bulunuyor, değirmeni var mesela. Acaba genel olarak Gatçayır veya özelde Beylik Bahçesi bu iki vakıftan birisinin olabilir mi? 

    Cumhuriyet'ten sonra Muhtarlık, daha sonra da Belediye kanalıyla bu bahçe istekli olanlara kiralanmış. Deli Mısdık (Mustafa Erdem) zamanında böyle bir uygulamayı hatırlıyorum. Bildiğin verimli bir bahçe görüntüsündeydi. Ortada, şimdiki binanın biraz daha ilerisinde toprak bir kulübeyi iyi hatırlıyorum. Salatalıklar, fasulyeler, domatesler... Isırgan dikenlerinin arasında tepil tüpül pek kolay yürüyemezdim ama; bahçenin hemen her köşesini hatırlayacak kadar dolaşmışım demek ki.

    Sonradan bu uygulamadan vazgeçildi sanırım. Yani kiralama işinden... Köyün şebeke suyunu sağlayan kuyu buradaydı. Motor/pompayı içinde barındıran minik bir kulübeden sürekli bir makine hırıltısı gelirdi. Kulübenin küçük deliğinde kalın mazgallar vardı. Şu haliyle çocuk zihninde hırıltı ve mazgallar birleşince nasıl bir izlenim bırakırsa bende de o psikoloji oluşurdu. Gizemli küçük yapıdan çıkan bir miktar su, açık bir kanaldan dışarı doğru yönlendirilmişti. Sessizce akan bu suyun, dışarıda gocagapıdan çıkınca hemen solundaki duvarda bulunan çeşmeye vardığını keşfedince oyunlar oynaya başlamıştık. İçeride açık kanala attığımız hafif ve küçük nesneyi karşılamak için dışarıdaki çeşmeye koşardık. Acaba o şey, çeşmedeki lulalardan hangisinden çıkacaktı. Bu merak çabuk kayboldu, çünkü hep aynısından çıkıyordu. Hımm! Demek ki yalnız bu lula içerdeki kuyuya bağlı. Peki diğerleri, onların suyu nerden? Kimdi hatırlamıyorum, birisi bu soruyu "Guduretden" diye cevaplamıştı. Kuyudan ve "Gudretten" beslenen lulaların durumu şimdi nedir, bilmiyorum.

    Henüz üst tarafa şantiye kurulmayıp daha harman dökülüyor iken yaşadığım bir olay da hafızama kazınmış. Beylik bahçesinde tepil tüpül yürüdüğüm çağın birkaç yıl sonrası olmalı. Tek başıma Gatçayır'a gidebildiğime göre ayaklanıp hayli büyümüşüm demek. Beylik bahçesinin üst köşesiyle Taşlıtarla hendeklerinin arasında bir açık alan var. Baştan belirttiğim kır yolunun ikiye böldüğü bu açıklık oldukça geniş. (O yaşta bana öyle geliyormuş, büyüdükçe ne kadar dar bir yer olduğunu anladım.) İşte bu çimenlik alanın Taşlıtarla tarafında babam ve birkaç kişi daha büz döküyorlar. Artık o yıllarda yapılan su kanallarının köprüleri için miydi, yoksa köy içinde kısmi kanalizasyon şebekesi için miydi, hiç bilmiyorum. Anamın bir önceğe çıkıladığı öğle yemeğini götürüyorum. Yaptıkları iş bana çok ilginç görünüyor. Dikey konumdaki kocaman demirlerin içine beton atıyorlar, bir şeyle dövüyorlar, bağrış çığrış... Onlara ilgimi kaybedip, kurumaya terkettikleri dökülmüş büzlerin arasına karışıyorum. Benim boyumun iki katından daha uzun, heyula gibi büzlerin arasında koşuyor, onlara sarılıyor, kendi kendime oynuyorum. Derken birisinin içine elim göçüveriyor. Yeni dökülmüş, henüz kurumamış taze bir büz. Ne kadar hoşuma gitti anlatamam. Sırayla hepsine dokunup bastırmaya başladım; ama bir kaç tanesini daha ancak delebildim. Lakin oyun bitti, yaptığımın ceza gerektiren bir suç olduğunu kısa zamanda anladım. Derhal oradan uzaklaşmam lazımdı. Bir daha oraya ekmek aş götürmedim. Yıllar yıllar sonra öğrendim ki çalışanlar büzleri benim kırdığımı daha ben oradan kaçmadan anlamışlar.

    Beylik Bahçesinin alt tarafına elma ağaçları dikildikten sonra, buranın adı Elmalık/Elma Bahçesi oldu. Daha sonra yeni bir beton kulübe, turistik amaçlı bir havuz ve ağaç kulübe inşa edildi. Adı, artık Piknik Bahçesiydi. Son dönemde üst kısmına bir halı saha yapılmış.

    Yukarıda Gatçayır adıyla ilgili iki görüşten söz etmiştim. Sıra bunlardan ikincisine geldi. Bu görüşe göre mevkinin adı aslında "Kadı Çayırı"dır. Yıllarca Eğret halkının ağzında söylene söylene bu hale gelmiştr. Kadı ile ilgisi şudur: Bölgede çok fazla çayır olduğu için, konusu bunlarla ilgili olan çok fazla dava da mahkemeye intikal ediyordu. Mahkeme dediğimiz "Kadı"dır, unutmayalım. Mahkeme kayıtlarında; Eğret'te çayır yüzünden işlenmiş cinayete, Eğretli iki kişinin Kuyucak yakınlarında izinsiz çayır biçmesine, Kütahya mültezimin Eğret'teki çayır alışverişindeki anlaşmazlığa, Eğretli Hüma Hatun'un Sülümenli'deki çayırı için abisini dava etmesine rastladım. Bu hususlarda kararı veren son merci "Kadı"dır. Zamanın bir vaktinde kadı, bölgedeki çayırlar ile ilgili bir karar vermiş olabilir veya başka bir münasebetle Kadı'nın içinde olduğu bir durum oluşabilir. Bu yüzden "Kadı Çayırı" denmiş ve Eğretliler bu kelimeyi zamanla "Gatçayır"a dönüştürmüştür.

    Olabilir. İki görüşün de mantıklı tarafları var; fakat kazlarla ilgili "Kaz Çayırı" daha çok biliniyor ve nedense bana daha canayakın bir yaklaşımmış gibi geliyor.

    Her neyse, Gatçayır güzel bir yer. Beylik Bahçesi ondan da güzel.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder