Bugün giydiklerimize tireçorap derdik. Nadirattan şeylerdi ve biraz da statü göstergesi. Bunlardan bir çiftin varsa, topuğundan delindikçe annen yamar, sen giymeye devam ederdin. Yazın giyilirlerdi; ama biz koca yazı yalınayak geçirmeyi tercih ederdik.
Yaz neyse de kış için mutlaka ip çorap örülürdü. Yün çoraba Anıtkaya'da böyle derler. Kar yere düşmeden herkes için mutlaka bir çift örülüp hazır edilirdi. Tabi bunu söylemesi kolay, halbuki uzun bir sürecin sonudur çorap örmek.
Koyunlar gırkılınca yünler öylece bırakılmaz. Yapağı yağlıdır, üstünde koca bir yılın kiri vardır. Bunlardan temizlemenin yolu onu yıkamaktır. Bir çeşmenin son aharında veya en iyisi Buñar'da bir güzel yıkandıktan sonra kurutulur. Arasına saman saşgı girmişse ayıtlanır. Taranır. Bunun için özel, yerde sabit ve dikey duran taraklar vardı.
Sıra eğirmeye geldi. Temizlenmiş yünü bükerek ip haline getirmenin adıdır eğirmek. Bunun için özel ve güzel bir aparat geliştirmişler, asırların tecrübesiyle. Değişik biçim ve adlarla Türkiye'nin her yerinde var bu aletten. Bizdeki adı kirman.
Enlemesine yay biçiminde oyulmuş iki ağaç. Biri böğründen delinmiş, öyle bir delik ki içinden diğer kambur kardeş geçecek büyüklükte. Kardeşler birbirine kenetlendiğinde, bu sefer dikey olarak ikisinin göbeğinden yeni bir delik açılmış. Bu seferki küçük, işte çapı en fazla 1 santim kadar filan. Bu delikten bir mil veya pim görevinde 20-25 santimlik bir çubuk geçecek. Kirman sapı denilir kendisine. Görevi; kambur kardeşleri birbirine bağlamak, aynı eksende dönmesini sağlamak, ucundaki kertik sayesinde yapağı ile ipe dönüşmüş kısmı birbirinden ayırmak ve yatay dört kanadın alt ve üstünde iki kanat daha oluşturarak ipin sarılmasını sağlamaktır. Görevinin karmaşıklığına bakmayın, basit ince bir değnek işte.
Önceğinin iki ucunu beline sokarak basit bohça oluşturmuş, içine yapağı tıkmış. Aldığı bir parça yapağıyı koluna dolamış. Diğer eliyle döndürdüğü kirmanın uzantısıyla iki elinin parmaklarını kullanarak koldaki yapağıyı inceltip büküyor. Bu hareketin etkisiyle bilemedin 10 saniye dönen kirman ile belki bir karış ip oluşur. Sonra yine döndürülür, bir karış daha... Kirman sapının ucu yere değene kadar buna devam edilir. Kertikte düğümlenmiş ip çözülerek yeni elde edilen ip kirman kanatlarına sarılır. Kirman sapı yere değene kadar yine yün bükülür, sonra sarılır. Kirmanın yere uzaklığı ne kadar fazlaysa bir postada o kadar fazla ip bükülmüş olunur. Bu yüzden kirman eğiren ya ayakta duracak ya da seki gibi bir yere oturacak. Bu esnada fazla inceltilirse yapağı kopabilir, dert değil; kirman dönerken iki yapağı ucu birleştirilerek ustaca eklenmiş olur. Aynı ustalık, kirman sapının kertiğindeki düğümü başparmak ucuyla çözerken de görülebilir, ipi kirmana sararken de... Kirman şişmanladığında ip yumağını çıkarma vakti gelmiştir. Bunun için kirmanı bozmak gerekir. Önce sap alttan çekilerek çıkarılır. Diğerinin içinden geçen kıvrık kirman boşa çıkmış olur, onu da çekip çıkarırlar. Artık yumağı tek kirmandan çıkarmak kolaydır.
Kirman eğirmek budur işte. Aslında bunun belli bir vakti yoktur. Gırkımcılardan sonra iş evin ninesindedir. Yünü temizleme, ditme, eğirme işini kış gelmeden bitirmelidir. Artık torununu yanına alan nineler bir köşebaşında veya gocagapı altında yukarıda anlattığım manzarayı oluşturur. O kadar karmaşık işi otomatiğe bağlanmış elleriyle seri bir şekilde halleder. Bu arada hem dedikodusunu eder hem de torununu avutur.
İpler hazır. Keskin dıgaklı 5 şiş ile çorap örme başlasın. Bunda da bir hüner var elbet. Burundan başlama, din sayısını belirleme, provalarla goncu dönme, seri bilek hareketleri, gıyılama ve bitiş. Usta bir örgücü, çiftini bitirmeden içi rahat etmeyendir.
Çorap örerken kullanılan özel teknikler ve nakışları da demek lazım. Özellikle gonç dönemecinde başvurulan tekniğin adı ilgi çekici: "galdıragıyı-yatıragıyı"... Yatay ve dikey nakışlardan bahsedildiği hemen anlaşılıyor. Bir de biterken şerit şeklinde konulan lesdik yani çorap ağzı... Orada en çok kullanılan nakışın adı "suyolu"...
Çorap veya fanne... Örgü sırasında gelen gidenin uğursuzluğuna dair kadınlar arasında yaygın ve eğlenceli bir batıl inanç vardır. Buna göre sen örerken kapıdan ağırcanlı, yavaş biri girerse senin iş çok zor biter. Aksine, tetik, hızlı biri girdiğinde işinin nasıl bittiğini anlayamazsın. Bu yüzden birbirlerine takılırlar: "Galk gı, bi çıkıp gir de işim üresiñ..."
Herkesin yıllık bir çift ipçorap hakkı vardır. İlk giyişte kaşıntı yapar; ama birkaç güne alışır, bir şey kalmaz. Fazla galgıdığımız için topuktan delinmeye başlardı bizim çoraplar. Zaten yün çabuk delinmeye meyyaldir. İkinci delinme yeri de başparmaktır. İlk fırsatta anneler, nineler; bu sefer tek şişle gözerler. Kış çıkana kadar delinme-gözeme birkaç kez tekrarlanır. Yedeği olmadığı için ipçorap yıkandığı pek nadirdir.
Bazı ihtiyarlar yaz kış ipçorap giyerlerdi. Dizkapağının üzerinden bağlayanlar da vardı. Onları gördüğümde 'bu sıcakta nasıl rahat ediyorlar' diye şaşırırdım. Meğer tire çoraplar gibi terletmezmiş ipçorap. Bir de insan bedeninden alışkanlık yaparmış yün. Kazak olsun, çorap olsun alıştırdıysan, sürekli onu istermiş. İhtiyarların ipçoraptan vazgeçmeme sebebi bu. Tabi sonradan öğrendik bütün bunları.
Yemeninin içine giyiyorduk biz. Karda, buzda gayık kayarken ister istemez içi kar doluyor. Buz kırılıyor, suya banıyorsun; ayakların göl oluyor. Çocukluk işte, üşüdüğümüz için değil evden azar işitmemek için çorapları kurutmak isterdik. Bunu da anca fırında yapabilirsin. Kurutuyorum diye küle beleyenler mi ararsın, ucunu yakanlar mı. Bir keresinde ıslak çorapları fırın taşında unutup yalınayak köşe kapmacaya dalmıştık da çorapların fena halde kızardığını ancak kokusundan farkedebilmiştik. Ne günlerdi...
Bütün bunlar, 500 çift çorabımızın olduğu bugünlerden kırk yıl kadar uzakta olup bitiyordu. Yapağının da, kirmanın da, ipçorabın da cenazesini kaldıralı çok oldu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder