15 Haziran 2022

Yörüğoğlular

 


    Emirdağ Anadolu'da Türkmenlerin dağıtım İstasyonu işlevini gördü. Orta Asya ve sonra Ortadoğudan Anadolu'ya gelen Türkmenlerin yerleşme merkezlerinin önemli noktasıydı. Sonra buradan başka yerlere bireysel göçler yaşandı. Eğret'e gelen Türkmenlerin büyük kısmının çıkış yeri bu yüzden Emirdağ'dır. 

    Bunlardan birisi de Halil... Halil, Gözeli/Manahoz/Manavözü'ndendi. Manavözü Köyü, 1715 yılından itibaren Boynuyoğun Türkmenlerinin yerleştirildiği bir merkez olarak biliniyor. Bu durumda Türkmen Halil, Boynuyoğun Türkmenlerindendir denilebilir. Ayrıyeten Hassönlerin atası Gedikoğlu Hüseyin'in köyü Gedikevi de Gözeli'ye komşudur... Birbirine yakın köylerden gelen Hassönler, Arzılar ve Yörüğoğlular; aralarında akrabalık bağı tespit edilmese de onların köyleri,  Boynuyoğun Türkmenlerinin yerleştirildiği noktalardır.

      Afyon kökenli Eyüplerden Ayşe ile evlendi böylece, Emirhanoğlu Hüseyin ile bacanak oldu. Bu Hüseyin (Hasan), İşofun dedesidir... Türkmen Halil ile Ayşe Hanımın dört çocuğu var, biri kız. Ayşe Selimlere gelin olup galiba çocuksuz vefat ediyor. Küçük oğlan Ali, askerdeyken bekar vefat ediyor. İki erkek kardeş kaldı; büyük olan Halil'in çocukları Yumruklar oldu. Küçük kardeş Ahmet'e gelince....

    Türkmenoğlu Halil'in küçük oğlu 1874 yılında doğdu. Adını Ahmet koydular. Bu isim aslen Eyüplerden olan Ayşe Hanımın baba adıdır, oğluna babasının adını koymuş oldu. Büyüdüğünde gelin olarak da yeğenini layık gördü, kardeşi Derviş Halil'in en küçük kızı Fadime ile oğlu Ahmet'i everdi. Bütün bunlar normal karşılanmalı; çünkü Yörük Halil zaten Eğret'te yabancı, elbette yeni akrabalıklar eşinin yakınları vasıtasıyla kurulacak...

    Türkmen Halil ile eşi Ayşe'nin 1896 yılında hayatta olmadıkları anlaşılmıştı. Bundan sonraki belgelere oğlu Ahmet 'Türkmenoğlu' biçiminde kaydedilmiş; ama ahali nezdinde 'Yörükoğlu'dur, sülalesi de 'Yörüğoğlular' diye bilinecektir...

    Yörüğoğlu Ahmet, Dervişhalilin kızıyla evlenince dört de bacanağı oldu; zira Dervişin hiç oğlu olmayıp beş kızı vardı. Yörğüoğlunun bacanakları; Küpelilerin Berberoğlu İbrahim, Söylemezoğlu İbrahim, Hatiboğlu İbrahim ve Çorcalıoğlu Mehmet... 

    Fadime Hanım ile Yörüğoğlunun üç erkek dört kız, yedi çocuğu oldu. Şerife, Ali, İzzet, Sabire, Satı, Halil ve Zehra...  Her biri ayrı ayrı ele alınacak... Yörüğoğlu 1938 yılında vefat etti. Eşi Derviş kızı Fadime Hanım uzun yıllar daha yaşadı ve 1968 yılında vefat etti...

    Büyük kızları Şerife 1901 yılında doğdu. İşofun eşi oldu. İşofun ninesi ile Şerife'nin ninesi kardeş, bunu unutmayalım. Şerife Hanım 1957 yılında vefat etti... 

    İkinci kızı Sabire, Hassönlerin Gocaömer eşi oldu. Burada biraz duralım. Gocaömerin anası tarafından nineliği Fatma ile Sabire'nin anası kardeş... Şöyle ki; Dervişhalilin beş kızından Fatma, Çorcalıoğlu Mehmet'e varmıştı. Ömer, Halil, Eyüp (Godalömer, Büzükhalil, Gavureyüp) doğduktan sonra kocası vefat etti. İkinci olarak Tongulların Hasan'a vardı; o Hasan ki Gocaömerin dedesidir... 

    Ayrıca burada Yumruklar ile Söylemezlerin yakınlığını hatırlayalım... 1911 Yılında Söylemezoğlu Ali Osman şehit olduğunda tereke davasındaki şahitlerden biri de Yörüğoğlu Ahmet idi. Davalarda sokaktan geçen rastgele birini şahit olarak yazmıyorlar, mutlaka ilgililerle yakınlığı bulunanlardan seçiyorlar.  Yani Yumrukların ötesinde Yörüğoğlularla Söylemezlerin akrabalığı söz konusu. Belki de  daha Türkmenoğlu Halil ve eşi Ayşe döneminde kurulan bir bağ vardı, o bağ Yumruklar ve Yörüğoğlularca devam ettirildi. Sebebi anlaşılamayan bu bağ yüzünden, bundan iki nesil önceki Söylemezler ve Yörüğoğlular büyükleri birbirine 'Teyzeoğlu' diye sesleniyordu... Neyse, sonuçta Sabire, Hassönlerin Gocömer (Ömer Koç) eşi oldu ve 2002'de vefat etti... 

    Diğer kızları; Satı 1922 yılında doğdu. Kantinlerin Alibey oğlu Tahir'e vardı ve orada 2008 yılında vefat etti...

     Kızlarının ve çocuklarının en küçüğü Zehra da Hacımahmutlardan Hafız oğlu İbrahim Öztürk eşi oldu. 2013 Yılında vefat etti...

    Ali Efe

    Yörükoğlunun oğullarına gelelim... Büyük oğlu, 1901 yılında doğduğunda, 15 yıl önce şehit olan amcasının hatırasına Ali adını koydular. Yıllar geçtikçe 'Ali Efe' olarak bilindi, tanındı, çağrıldı. Bir dönem Eğret'in ileri gelenlerinden olduğu söyleniyor. 1950'li yılların başında Eğret Muhtarı imiş... Eski Ortaokul binasının yapılmasında öncülük etmiş... 

    Yaşlılık dönemine yetişebildim, aklımda kalan hali; kış günü, eşek sırtında bir ihtiyar... İki ucundan tuttuğu değneğin ortasıyla eşeğin omuzuna yüklenmiş... Turuncu işlemeli yaşmağıyla, kasketinin üstünden başının tamamını sarmış... Ucunda ha düştüm ha düşeceğim gibi duran külüyle yarılanmış Birinci sigarası ağzında... Ağıla gidiyor besbelli... Hafızamda bu haliyle kalmış...

    Ali Efe, Gobakların İbrahim kızı Ümmühan ile, yani teyzesinin kızıyla evlendi. Böylece Hacımahmutların Veli (Kediveliler) ile bacanak oldu. Evlilik tarihi tam olarak bilinemiyor, kayınpederi şehit olduktan sonra evlenmiş olması daha muhtemel... 

    İkisi kız üçü oğlan beş çocukları oldu. En büyük ve en küçükleri kızlar... İsimleri Ayşe, Ahmet, Musa, Şevket ve Selime...

    Eşi, Gobakların ve aynı zamanda teyzesinin kızı Ümmühan Hanım 1980 yılında vefat etti. Bundan iki yıl sonra, 1982'de ise Aliefe vefat etti... Şimdi çocuklarını işleyelim...

    Büyük kızı Ayşe/Eşe, Çerçimehmetin Şükrü eşi oldu. Çerçi ile Aliefe yakınlığı hem teyze çocukları, hem de enişte/kayın olmaları dolayısıyla; Şükrü ile Eşe hala dayı çocuğu olurlar. Ayrıca Şükrü'nün anası da Hassönlerden... Eşe Hanım, 2014 yılı Kurban Bayramında vefat etti...

    Küçük kızı Selime'yi de Hassönlerin Körmısdıfa oğlu Kazım'a verdi. Söylemezler-Gobaklar-Hassönler üçgeninde Yörüğoğluların yerine değinmiştik; bu evlilikle Yörüğoluların o akrabalık sarmalına bir müdahale daha yaptıkları görülebilir. 

    Yörüğoğluların bundan sonra; Gobaklar, Söylemezler, İşoflar, Hacımahmutlar, Hassönler ile evlilik yoluyla kuracakları akrabalıklar dikkat çekici derecededir...

    Ali Efe büyük oğluna kendi babasının adı olan Ahmet ismini koydu. İzzet Amcasının kızı Rabia ile evlenen Ahmet Suzan adını koydukları bir kızı olmuşken 1950'de vefat etti. Bir kızıyla dul kalan Rabia'yı, Ahmet'in küçük kardeşi Musa'ya verdiler... 

    1935 Doğumlu oğluna verdiği Musa adının hikmetini Yumruklarda buluruz... Rabia ile Musa'nın üç oğulları oldu; Seydi Ahmet, İzzet ve Metin... Bu arada Yörüğoğlu Ahmet'in kızı Suzan'ı Mılıklar (Çatkuyu)ya gelin ettiler. 
    Büyük oğlu Seydi Ahmet 1956 yılında doğdu, Çolakların Mehmet Ali kızı Ayşe ile evlendi; Yetimlerin Rafet, Şevket emmisinin oğlu Cengiz ve Hatiplerin Şükrü ile bacanak oldular... iki oğlu Fatih ve Ali Amasyalı kardeşlerle evlenip bacanak oldular... Seydi Ahmet 2017 yılında vefat etti... 
    İzzet Erkmenli bir hanımla evlendi. Asıl mesleği olan öğretmenliği hiç yapmadı, esnaflıktan emekli oldu. Bir süre Afyon'da Belediye Meclis üyeliğinde bulundu. Gökhan ve Merve adında iki çocuğu var, Afyon'da yerleşikler. 
    Musa'nın küçük oğlu Metin, Ali Efe'nin Anıtkaya'da oturan tek torunu. Gobakların Deliyakıp kızı Halime ile evlendi; Alican ve Ercan adında iki oğlu var. Alican Takanorinin Ahmet kızı Betül ile evli...
    Aliefenin Musa 2007 yılında vefat etti. Hanımı İzzet emmisinin kızı Rabia Hanım ise 2011 yılında öldü...

    Küçük oğluna Şevket adını koyan Ali Efe, onu yine küçük kardeşi İzzet'in diğer kızı Nuran ile everdi. Böylece Ali Efe'nin üç oğlu da İzzet amcalarının kızlarıyla evlenmiş oldu. İki kız bir oğlu olan Şevket'in Aysel ve Emel adındaki kızları Anıtkaya dışına gelin oldular. Tek oğlu Cengiz ise Çolaklardan Sevda ile evlenerek amcaoğlusu Seydi Ahmet'in bacanağı oldu. Musa Yasin ve Şevket adında iki oğlu var, Afyon'da yaşıyorlar... Eşi Nuran Hanım 2009'da vefat ettikten sonra, 2014 yılında da Aliefenin Şevket vefat etti...


    Halil Efe

    Yörükoğlu Ahmet'in ortanca oğlu 1911 yılında doğdu. Ona dedesi Türkmenoğlu Halil'in adını koydular. Abisine benzer bir lakapla 'Halil Efe' olarak tanındı. Hassönlerin İbrahim kızı Raziye (Iraz) ile evlendi. Raziye Hanım Goca Ömer'in kardeşidir. Gocaömer de Halil Efe'nin kardeşini almıştı, bu durumda onlarınki değişik usulü evlilik oldu. Ayrıyeten bu evlilikle bağıyla bacanak olduğu kişilere bakalım: Gobakların Çerçimehmet, Hassönlerin Halil, Hacellerin Mustafa, Guycuların Ahmet Hoca...

    Halil Efenin üç kız üç oğlan, altı çocuğu oldu. Kızları; Melahat, Hassönlerin Münir Koç eşi; Şengül, Garaçaylının Muhittin Öztürk eşi (Muhittin'in anası İşof kızı); Vildan da Hacellerin Ahmet Dadak eşidir. (Ahmet-Vildan teyze çocukları)

    Erkek çocuklarına gelince... Büyüğü 1940 yılında doğdu; adı Ahmet, dedesinin ismini vermişler. 'Gurtlu Ahmet' diye lakaplandı. Arzılardan Ahmet kızı Selime ile evlendi, Beygirlinin Adem ile bacanak oldu. Eren, Cengiz, Veysel ve Halil adını verdikleri dört oğulları var. Eren, Anıtkaya dışından evlendi, iki oğlu var... Cengiz, Hassönler/Gasapların Körömer kızı Meryem ile evlendi, iki oğlu var... Veysel, Hassönlerden Terzi Topal kızı Filiz'le evli, bir kız bir oğlu var... Halil Efenin adını alan küçük oğlu Halil de Kölgecinin Remzi kızı Perihan ile evlendi... Gurtluahmet 2013 yılında vefat etti...

    Ortanca oğlu Lutfi, Arzılardan İbrahim kızı Ayşe ile evlendi. Uzun süre bakkal dükkanı işlettiği için 'Bakkalnutfi' diye bilindi. Bir dönem mahalle Muhtarlığı da yaptı. Yörüğoğluların Halil Efe'nin hayatta kalan tek oğlu olarak Anıtkaya Sanayisinde 'Yörükoğlu' adını sürdürüyor... Altı kızı var. Fadime, yeğeni merhum Yalçın Öztürk eşi idi; Sultan, Çakırların Osman Erdem eşi;  Raziye, Hassönlerden Candırma Halil oğlu Hasan eşi; bir kızı Mardaklardan Ahmet Saki eşi; Narin, Bayramgazi'den Ergün eşi olurken, Refiye de Afyon'a gelin oldu...

    Küçük oğlu Sait 1954'te doğdu, Noritokaların Apil kızı Melahat ile evlendi. Elveda, Raziye ve Halil isimlerinde üç çocuğu var. Elveda, Garaçaylının Muhittin oğlu Kazım Öztürk eşi; Raziye de Arzılardan Dendenin Nebi oğlu Osman Tüblek eşidir. Sait Tüplek 2008 yılında vefat etti... 

    Haliefe, abisi Aliefeden on yıl önce 1972 yılında öldü. Eşi Raziye hanım ise kocasından yirmi yıl sonra, 1993'te vefat etti...

    İzzet

    Yörükoğlu Ahmet'in en son doğan ve ilk önce vefat eden oğlu İzzet, üç erkek kardeşin en küçüğüdür; 1912'de doğdu. Ablaklı Gülsüm ile evlendi. Gülsüm Hanım esasında Arzılardandır, anası zamanında Ablak'a gelin olmuş... İki kız iki oğulları oldu. Kızlar büyüktür. Rabia, önce Ali Efe Emmisinin Ahmet'e vardı, o ölünce Musa'ya verdiler. Nuran da Ali Efe Emmisinin Şevket ile evlenerek ablası Rabia ile elti oldular. 

    Yörükoğlu İzzet'in büyük oğlu Şükrü'dür, 1943 yılında doğdu. İnebolulu Ümran Hanım ile evlendi. Üç oğlu oldu: İsteniş Hakan, Sandıklılı bir hanımla evlendi, iki oğlu var... Hacı Ömer, Kalecikli bir hanımla evlendi, Ümrangül ve Şükrü Talha adlarında iki çocuğu var... Güngör Soner ise Gezlerli hanımla evlendi, onun da bir kız bir oğlu var... Şükrü 2021 yılında öldü...

    Küçük oğlu Asım 1946 yılında doğdu. Daha kırkı çıkmadan babası vefat ettiği için adını ona hürmeten İzzet olarak değiştirdiler. Sipsinli Zehra Hanım ile evlenen İzzet'in iki oğlu bir kızı var. Kızı Gülsüm Anıtkaya dışına gelin oldu. Büyük oğlu Asım Afyonlu bir hanımla evlendi, bir kız bir oğlu var. Halen Afyon'da Diş Hekimidir.... Küçük oğlunun adı Şenol...

    Yörüğoğluların İzzet 34'ünde, genç denecek bir yaşta vefat edince, geniş akraba çevresinde İzzet ismi yaygınlaştı... 

    1934 Soyadı uygulamasında, Yumruklarla Yörüğoğlular Tüblek soy ismini seçmişti. Arzılarla karışıklık olmasın diye TÜPLEK'te karar kıldılar...

 


14 Haziran 2022

Guzudişi

 

    Şimdilerde hepsine birden 'dolu' diyoruz . Bulmacalarda bir yağış türü diye soruluyor, dört harfliyse cevap bu... Çocuklar için eğlenceli bile olabilir; amma büyükler için tam bir felaket. Hele ileşberin korkulu rüyası.

    Bahar ve yaz aylarında yağıyor. Mahsulün tarladaki her hali için zararlı. Küçük ve yumuşak şeyleri hasır ediyor, ekin bir daha kendini toparlayamıyor. Sil baştan yeniden başlasa harmana kadar tam olgunlaşamıyor. Boy atmış, kelle çıkarmış, kazıklaşmışsa bu sefer de belini, kellesini kırıyor, her şey gidiyor. İkisinin arasında orta boy bir ekinse, kelleler özürleniyor, yeniden koltukkelleleri çıkıyor. Onlar da pek bir şeye benzemiyor. Bir şey yapmasa ekini yatırıyor, kelleler dene tutmuyor; bol bol saman çıkıyor. Ekinde böyle de diğerlerinde farklı mı! Günaşık, nohut, mercimek vs. hepsi için zararlı... Şuna faydası var diyebileceğimiz bir durumu yok.

    Çocuklara eğlence olmasının sebebi adında gizli olabilir. 'Guzudişi' deyince küçük dünyamızda canlanan, sevimli hayvancıklar ve onlardan daha sevimli dişleriydi. Yağış sırasında 'hani nerede bu kuzuların dişi' diye gerçek dişler aradığımı da hatırlarım. Bizce çok makul ve masum olan bu arayışa hiç bir mantıklı cevabı olmayan akıllı büyükler, gülümseyerek sükut ederdi.

    Çatırtıyla birden tepemize inen buz tanelerinin sadece küçüklerine 'guzudişi' derlermiş. Fındık gibi kocamanlarına neden 'dolu' dediklerini de hiç bir zaman öğrenemedim. Bunların neresi doluydu ki; bunlar doluysa, guzudişi boş muydu? Cüssesine göre ad veriliyorsa, bunlara da neden 'öküz dişi'  denmiyor mesela. Beyhude sorular...

    Büyüdükçe bütün bu soruların cevaplandığını farketmiyorsun bile. Çünkü sevimli guzudişinin senle beraber büyüyüp gergedan dişi gibi korkunçlaştığını görüyor, cüssesiyle birlikte zararının da büyüdüğünü anlıyorsun. Bütün bu olumsuzluklarla yüzleşmek için yılların geçmesi gerekiyor. O vakit guzudişi yağarken büyüklerin neden 'Lâ havle velâ guvvete...' çektikleri de anlaşılıyor.

    Bundan tam yarım asır önce... 6 Haziran 1972 günü yağan dolu tam doluymuş. Esasında yağış köyde değil, Dağda oluyor; ama felaket tarafı köyde hissediliyor...

    Önce sağanak yağmur biçiminde bastırmış. O yıllarda ve o vakitte Dağ şenlik... Mal güdenlerle dolu... Kepeneklere bürünüp sırtlarını dönüvermişler, öküzler de öyle... Yağış dindikten sonra bir de bakmışlar, ortalık ağarmış; kar yağmış gibi... Bu gece burada durulmaz diye köyün yolunu tutmuşlar.

    Derelerden geçerken sel suyu boyunlarına geliyormuş. Hayvanların sadece kafası ve boynuzları su üstündeymiş. Afrika belgesellerinde görürsün ya, öküz başlı antiloplar azgın nehri geçerken ne maceralar yaşanır... Bizimkilerin sel yolaklarından geçerkenki hali de öyle işte. Seyfettin Kasal'ın bir sıpası varmış, kaç kere dalıp dalıp kıyıya vurmuş. Dere bir değil ki... Birini geçiyorsun, bir başkası çıkıyor karşına... Bin bir güçlükle geliyorlar Köye...

    Anlattıklarına göre, köyden Dağın görünüşü de farklıymış o gün. Bir anda karşılarında bembeyaz bir dağ manzarası... Sen sanırsın, Haziranda değil Ocaktayız da yoğun bir kar yağışı var... Öylece manzarayla kalsa iyi, bir süre sonra bir sel gelmiş köye... Hendekarası deniz olmuş, millet seyire çıkmış.

    Tahirin Topalın koyunlar nerede kapıldıysa o sele maruz kalmışlar. Çayın yanında vatandaşlar kurtarabildiklerini çekip çıkarmışlar. Koyunların çer çöp gibi sürüklenip gittiğini o selde görmüşler. 

    Acaba daha 'ganel' açılmadı mıydı ki? Çünkü dediklerine göre 'susa' görünmüyormuş. Okulun bahçesi, Karakol, Kelibanın evleri filan hep su basmış. Beylik bahçesinin öteki ucuna kadar varmış... Hatta anlatıyorlar, o sırada asfalttan geçmekte olan bir araba mecburen durmuş, milletle birlikte yabancı şoför de seyre dalmış; kaç kere 'Bu nehrin adı ne?' diye sormuş.

    Selle birlikte gelen milin içinde erimeden sağlam kalabilen dolu taneleri de bulunuyormuş. Demek ki hava birden soğudu... Dediklerine göre o dolu yığınları, milin altında ertesi yıla kadar erimeden öylece kalmışlar.

    Bütün bunlar olayın tanıklarından dinlediklerim. Bu yüzden mışlı mişli anlatıyorum. Benim hatırladığım, Mezerböğrü ile Hendekarası meydanında belli belirsiz kalabalığın bulunduğu... 

    Bundan bir asır kadar önce de ciddi bir sel gelmiş Dağdan. Guzudişi sonrası mı oldu bilinmiyor. O vakitler hamam Kelibanın evin olduğu yerdeymiş. Hatiplerin kadınlarla Eminlerin kadınlar mahsur kalmışlar içeride... Artık nasıl bir sel idiyse, hamamın kubbesini delip öyle kurtarmışlar içeridekileri...

    Bugün (14 Haziran 2022) şiddetli bir guzudişine maruz kalınca aklıma bunlar geldi.


13 Haziran 2022

Yumruklar

 

    Arzıların atası olan Emirdağlı Balabanların Musa, Eğret'e geldi, Selimlerin Mustafa'ya bekar durdu. Sonra evin kızı Arzı ile kaçıp gittiler Emirdağ'a... Tekrar Eğret'e döndüklerinde ardından başkalarının Eğret'e gelmesi için de teşvikkar oldular. Bunun üzerine Emirdağ'dan çok gelenler oldu. Bunlardan birisi de Halil'dir.

    Halil, Musa'nın komşu köyünden Gözeli/Manahoz/Manavözü'ndendi. Manavözü Köyü, 1715 yılından itibaren Boynuyoğun Türkmenlerinin yerleştirildiği bir merkez olarak biliniyor. Bu durumda Türkmen Halil, Boynuyoğun Türkmenlerindendir denilebilir. 

    Eğret'e geldikten sonra Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım'ı da biraz tanıtmak gerekecek. Afyon kökenli Eyüb'ün Ahmet ve Mehmet adında iki oğlu var. Bunlardan Eyüpler ve Yahyalara yol gidiyor. İki de kızı var ki büyüğü Şerife, Emirhanoğlu Hüseyin ile evleniyor; ileride İşofun ninesi olacak. Küçük kızını da Eğret'e yeni gelen Türkmen Halil'e verdi. Bakalım Ayşe Hanım kimlerin ninesi olacak...


    Ayşe Hanım ile Türkmen Halil'in  üç oğlan bir kız, dört çocukları var. 1904 Kayıtları tutulurken hayatta olmadıkları için yaş sırasını bilemediğimiz çocukların isimleri Ayşe, Ali, Halil ve Ahmet'tir. Tek kızları Ayşe Selimlere gelin oldu, ileride Keçiler/Melezler/Guldurların Ninesi olacaktır...

    Halil 1865 yılında doğuyor, Ahmet ise 1874'te... Ali'nin doğum tarihi bilinmiyor. Esasında Ali'nin varlığından bile ölümüyle haberdar oluyoruz; zira askerdeyken öldüğünü bildiren şu ifadeler onun tereke kararından alındı: "...Eğret köyü ahalisinden ve ikinci orduya mensub dördüncü nişancı taburunun ikinci bölüğünün üçüncü haymesi neferâtından iken birliğinde vefât eden Halil oğlu Ali'nin veraseti öz kardeşleri Ayşe, Halil ve Ahmed’e ait olduğu..." 

    Bu belgeden anlıyoruz ki Ali evli değildi. Kardeşi Ayşe'den büyük olabilir: ama üç erkek kardeşin en küçüğüydü. Ayrıca terekede kendilerine yer verilmediğine göre, belge tarihi olan 1896'da ana babaları Türkmenoğlu Halil ile Dervişlerin Ayşe sağ değillerdi... 

    Geride kalan iki kardeşin küçüğü olan Ahmet'in çocukları, Yörüğoğlular diye anılacak. Büyük kardeş Türkmenoğlu Halil ise Yumrukların büyüğüdür...

    Türkmenoğlu Halil 1865 doğumlu. Söylemezlerden  Mehmet kızı Ümmühan ile evlendi. Ümmühan Hanım, Tongulların Gocibanın dedesi kardeşidir. Bu evlilikle ayrıca Terlemez Süleyman ile de bacanak oldu... 

    Ümmühan Hanım ile Halil'in üç oğulları oldu. Bunlar Musa, Halil İbrahim ve Ali'dir. Oğullarıyla birlikte Türkmen Halil'e bu dönemlerden itibaren 'Yumruklar' denmeye başlanmış. Neden böyle bir lakapla anıldıklarına dair bilgi yok. Tahminler, gözlerinin yarı kapalı gibi, yumulmuş gibi görünmesi sebebiyle 'Yumuklar' diye anıldıkları, zamanla bunun 'Yumruklar'a dönüştüğü yönünde...

    Yumrukların Halil'in 1920-25 arasındaki bir tarihte vefat ettiği tahmin ediliyor. Eşi Söylemezler kızı Ümmühan Hanım ise tam olarak 1926'da vefat ettiği kaydedilmiş...

    Musa

    Büyük oğulları Musa, 1892 yılında doğdu. Hacapdıramanlardan Mehmet kızı Hatice ile evlendi. Altı kızkardeşin en büyüğünü alarak; Arzıların Çolak Musa, İdirizlerin Deli Mehmet ve Cavaların Ahmet ile de bacanak oldular... 

    Musa'nın Balkan Savaşlarına katıldığı,1912'de Mora'da Gıdilerin Mehmet ile birlikte bulunduğu, Mehmet'in orada şehit olduğuna dair mahkemede tanıklık ettiği kayıtlardan anlaşılıyor...

    Çocuğu olduğuna dair kayıt yok, başka bilgi de edinilemedi. Cihan Harbine katılıp katılmadığı da meçhul. 1920'de veya 1921 yılı başlarında, Seydi Çavuş hadisesinde öldürüldü. Kazara mı öldürüldü yoksa Yumrukların Musa da Düzenli Orduya katılmak istemeyen bir Kuvvacı mıydı belli değil. Ankara Hükümetinin adamı olan Zaptiye Kumandanı Ayıcı Halil, kendisini almak için geldiği Seydi Çavuşun çekip gitmesine izin verirken, Türkmen Musa'yı öldürmüş olmalarının bir sebebi bulunmalı... Sonuç olarak Yumrukların Musa, daha otuz yaşına gelmeden Sığıreğleğinde öldürüldü... Eşi Hatice Hanım anası evine döndü ve orada 1950 yılında vefat etti...

    Halil İbrahim 

    1895 yılında doğan Halil İbrahim, resmiyette sadece İbrahim olarak kaydedilmiş. Kekliklerden Alemdaroğlu Mehmet kızı Emine ile evlendi. Emine Hanım, Kel Ali'nin teyzesidir ve annesi Kezban itibariyle Mihrioğlulara dayanır... 

    Ağabeyi Musa'nın vefat ettiği olayda, Halil İbrahim'in de Sığıreğleğinde olduğu, oradan kaçarak canını kurtardığına dair bir rivayet var. Bu doğruysa, kardeşi kaza kurşununa kurban gitmiş değil, bile isteye öldürülmüş oluyor...

    Bu olaydan sonra Halil İbrahim'in Eğret'te duramadığı, gidip Akhisar'a yerleştiği biliniyor. Yalnız eşi Emine Hanımın köyde kaldığı kayıtlara geçmiş. Cumhuriyetten sonra 1924 yılında, "Eşi Yörükoğlu Halil İbrahim'in Akhisar'a yerleşip Hacı Hoca Mahallesinde ikamet ettiği, nikahlı eşi olduğu için nafaka talebinde bulunduğuna" ilişkin Hukuk Mahkemesine müracatı var. Tanık gösterilenlerin kimliği de çok ilginç; Halil oğlu Seydi ile Hacı Abdurrahman oğlu Abdil.... Biri Sığıreğleği olayının başkişisi Seydi Çavuş, diğeri de orada ölen Yumrukların Musa'nın kayınbiraderi...

    Eşinin daha sonra Akhisar'a gidip gitmediği bilinmiyor, yalnız Yumrukların Halil İbrahim bir daha Eğret'e dönmedi. Akhisar'da arabacılık yaptığını görmüşler. Bir oğlu olduğunda ona, gözünün önünde öldürülen abisinin adını vermiş. Yıllar sonra emmioğulları ziyarete gittiğinde Akhisar'da kendisine 'Çolak Musa' dendiğini, emmioğullarını gördüğüne çok sevindiğini, yalnız ve garip olmadığını göstermek istercesine onları gururla tanıttığını görmüşler... 1961 Yılında Akhisar'da vefat etmiş...

     Çolak Ali

    Türkmenoğlu Halil'in küçük oğlu 1907 yılında doğdu, Ali amcasının adı verildi. Söylemezoğlu İbrahim'in kızı Satı ile evlendi. Yani eşiyle hala dayı çocuğu oluyorlar... Ayrıca Satı Hanım Tongulların Gocibanın halasıdır... Satı Hanım ile Türkmen Ali'nin çocuklarıyla Yumruklar sülalesi günümüze uzanacak... 

    Üç kız beş oğlan, sekiz çocukları oldu. Kızların durumu şöyle; Emine, Danagafaların Hüseyin Temel eşi; Ümmühan, Gavalcıların Halil Aracı eşi; Havva, Keçiler/Melezlerden İbrahim Seçen eşi oldular...

    Halil
    1929 Yılında doğan büyük oğlu Halil, dedesinin ve büyük dedesinin adını almış oldu. Dananın Mehmet kızı Ayşe ile evlendi, Mihrioğlu İbrahim ile bacanak oldular... Onların da iki kız, iki oğlu oldu. Dört çocuğun en büyük ve en küçükleri kızlardır. Büyük kızı Hatice, Tekirgızıların Alaattin Haykır eşi; küçük kızları Züfrem de Tırılların Ahmet Alperen eşidir. İki oğluna gelince... 

    Büyük oğlu, dedesi Ali'nin adını aldı. Turabilerin Hüseyin kızı Şemsi ile evlendi. Bir oğulları var, adı Halil... Türkmenoğlu Yörük Halil'den bugüne kadar her nesilde mutlaka bir Halil bulundu. Ali-Şemsi'nin oğlu Halil, altıncı kuşak oluyor... Afyon'dan Arzu ile evlendi, Alihan ve Eren adında iki oğlu var, Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Küçük oğlunun adı da Halil İbrahim'dir. Dedesinin Akhisar'a göçen abisinin adını taşıyor. Garömerlerin Mısdık kızı Sevim ile evlendi, Altındişinhasan oğlu Meşhur Ahmet ile bacanak oldular... Çağla, Ayşe ve Mehmet adında üç çocukları var. Çağla Delibanların Gaddafi oğlu İbrahim Dadak eşi olurken, Ayşe Anıtkaya dışına gitti... Halil İbrahim kah Anıtkaya'da, kah Afyon'da...

    Babaları Yumrukların Halil, 2017 yılında vefat etti...

    Musa
    Çolak Ali 1936 doğumlu ikinci oğluna, öldürülen abisi Musa'nın adını koydu. Arapların Gambırüseyin kızı Sare ile evlenen Musa, Yılıkların Ahmet ile bacanak oldu... 

Sare Hanım ile Musa'nın iki oğlu oldu. Dedesinin adını koydukları büyük oğulları Ali evlenmedi, bekar olarak 2019'da vefat etti. Mezerböğrünün altındaki eski kör çeşme onun hayratı olarak yeniden düzenlenip canlandırıldı; adı orada yaşıyor... 

    Küçüğüne ise Ali Osman adını koydular. Bu isim, Yumrukların Musa'nın, kendinden önce ölen küçük kardeşinin adıdır. İsminin kısaltılmışı 'Alos' diye çağrılan Ali Osman, Gıvıkların Ömer kızı Elveda ile evlendi. Bir kız bir oğlu var. Kızı Delibanın Hasan'ın Mutlucan Dadak eşidir, oğlu Musa Anıtkaya dışından evlendi...

    Ali Osman halen Anıtkaya'da oturuyor. Babası Yumruklarun Musa 2009'da ölmüştü; annesi Sare Hanım ise 2023'te vefat etti...

    Ali Osman
    Yumrukların Ali ile Satı Hanımın üçüncü oğlunun adı Ali Osman idi, 1938'de doğdu. Bu isim, Satı Hanımın 1911 yılında şehit olan abisinin adıdır. Adını aldığı dayısı gibi Ali Osman da erken vefat etti. 1964 Yılında Garcamatgırında bıçaklanarak öldürüldü. Yumruklarda bu isme çok rastlanmasının sebebi dayı-yeğen iki Ali Osman'dır... 

    Ahmet
    Dördüncü oğlu Ahmet 1939 yılında doğdu. Alemdaroğlu Gındi kızı Şerife/Müşef ile evlendi. Haroahmetin Musa Tül ve Delicaferin Mahmut Sağlam ile bacanak oldular. Üç oğlan bir kızı oldu. En küçükleri Satı, Tellilerin Halil oğlu Uğur Öztürk eşidir. 

    Büyük oğlu Ahmet, Karacahmet'ten Yasemin ile evlendi; Furkan, Ahmet Gürkan ve Umut isimlerinde üç oğlu var. Furkan, Çayırbağlı Sümeyye ile evli diğerleri bekar, Anıtkaya’da oturuyorlar... 

    İkinci oğlu, dedesinin adı olan Ali ismini aldı. Kipilin Köremin kızı Elveda ile evlendi; iki çocuğunun isimleri Ahmet Enes ve İlayda, Anıtkaya’da oturuyorlar... 

    Küçük oğlu Ali Osman, eşi Fadime’yi askerlik yaptığı Sivas’tan getirdi; onun da bir kız bir oğlu var. Kızı Sıla, Karaaslan’a gelin oldu; oğlu Ahmet Emre ise bekar. Anıtkaya'da yaşıyorlar...  Babaları Yumrukların Ahmet de 2003 yılında vefat etti...

    Apil
    En küçük oğulları Apil (resmiyette Abdil) 1946'da doğdu. Apdıramanların Curak kızı Satı ile evlendi. Curağın anası da Emirdağ kökenli Türkmenlerden... 

    Bir kız iki oğulları oldu. Kızı Ayşe, Delibıdığın Mustafa oğlu Mehmet Soylu eşidir. Büyük oğlu Ali Osman Mılıklar'dan evlendi, bir kız bir oğlu var. Küçük oğlu Gökmen ise Kemiklerin Süleyman kızı ile evlendi...

    ***

    Türkmenoğlu Halil'in, büyük oğlu Halil'den gelen çocukları Yumruklar olarak biliniyor. Önceden Tüblek olan soyadları Arzılarla karışmasın diye TÜPLEK biçiminde değiştirilmiş.



09 Haziran 2022

Birinci Baraj

 

    Eğret Çayının ana kaynağı Buñardı. Havuz içindeki bir kaç noktadan bülken su, yolculuğuna başladıktan sonra, köyiçinde bazı çeşmelerce desteklenip öylece başını alır giderdi. Yüzyıllarca gemlenmeyen bu minik çay etrafını çayırlaştırdı. 

    Herhalde 70'li yılların başıydı, DSİ eliyle dere ıslah çalışması başladı. Köylünün 'ganel' dediği geniş bir yolak açıldı dereye. Böylece Buñarın özgürlüğüne ilk kısıtlama getirilmiş oldu. Köylü için bu, özgürlüğe müdahale değil suyu kontrol altına alma çabasıydı. Bu sayede çayırlar bahçe olabilirdi.

    Koca makineyle 'ganel' açılması işin birinci boyutuydu. Sırada daha küçük kanallarla suyun dağıtımı mevzusu vardı. Bunun için belli noktalarda suyun biriktirilmesi gerekiyordu. İki nokta tespit edildi, betonlarla setler oluşturulup burada suyun birikmesi sağlandı. Belli seviyeye ulaşan suyun taksimi için de kapaklar konuldu. Büyük bir vanaya benzeyen bu kapaklarla su, beton kanallara gönderiliyordu.

    Basit su taksim istasyonlarına biz 'barec' diyorduk. Muhtemelen büyüklerimizden öyle duyduğumuz içindi, yoksa nereden bilecektik bu kelimenin anlamını. Diğer yandan yapılan iki istasyon, bir barajın maketi gibiydi. Tabi bunun böyle olduğunu anlamamız için çok yılların geçmesi gerekti.

    Buñar kaynağından itibaren ilk sete ikinci, sonrakine ise birinci baraj deniliyordu. Bu ters isimlendirmenin sebebi köye yakınlığın baz alınması olabilir. Buna göre ikinci barajdan, derenin sol tarafına açılan kanala su veriliyordu. Bu kanal sol taraftan hendek arasına kadar gidiyordu. Sonra dere ilerleyip birinci baraja varılınca bu sefer baraj kapağı sağ tarafa açılıyordu. Ganelin sağından ilerleyen kanal, Çay (Çamaşırhane)nin ardından yolun öbür tarafına tünel ile geçiyordu. Buradaki iki kapakla ikiye ayrılan kanalın sol taraftan ilerleyeni Taşlıtarlaları sular ve Kötayollarına doğru beyhude uzardı. Sağdan ilerleyen kanalın güzergahı ise çok ilginçtir. Evvela eski asfaltın altından yine bir tünelli geçiş, ilkokul bahçesine öğrencilerin yemenilerini yıkaması için şöyle bir uğrama, Karakolu arkadan sıyırıp yine yoldan bir tünelli geçiş, bir kaç evin avlusundan zorunlu geçiş, Malbazarında havalandırmaya çıkma, sonra bahçelerden kıvrılıp bütün bir Atmezerini turlama ve... Tarlaların Çayırlarda eridiği yerde bitiş.

    İkinci barajın havzası biz yaştakilere göre çok derindi, ganele akış üstten değil büyük kapağın altından olurdu. Basınç yüksek olduğu için su oradan harlayarak çıkardı. O harlağın altına girip çıkan küçük balıkları izlemek pek hoş olurdu. İnip de o balıkları yakalamak içimizden geçer ama bunu kesinlikle yapmazdık; çünkü o civarda bir kaç kere gördüğümüz su yılanlarının zararsız olduğunun henüz farkında değildik. 

    Kelarzımanların Mehmet Ali bir keresinde oltayla o harlağın az ilerisinde, suyun nispeten dinginleştiği noktada balık tutuyordu. Daha doğrusu tutmaya çalışıyor, oltayı atmış öylece bekliyordu. Bizimle çene çalarken su yüzeyindeki mantar oynamaya başladı. Heyecanla çekti oltayı. Ortalığı neşeli bir gürültü doldurdu; Hem kendisi hem biz katıla katıla güldük, bir de kurbağa vıraklaması... Oltaya takılan balık değil, can havliyle ortalığı ayağa kaldıran börtlek gözlü bir kurbağaydı...

    Tabi biz hiç kurbağa yakalamadık. İğne mi büktük, çivi mi.. Basit bir olta ayarladık. Mantar yerine bir kuru kazık ve olta iğnesine gerçek bir solucan... Parmak büyüklüğünde balıklar tuttuk. Acemi balıkçıların ekibinde Kelahmetlerin Arzımanın Abdullah da vardı. Balıkları onların evde pişirdiğimiz için hatırlıyorum. O günkü balık tava ile güzelce karnımızı doyurduk. Adam başı hamsi büyüklüğünde birbuçuk balık düşen ziyafette, tadını hatırlamıyorum; ama o balıklar balık gibi kokuyordu. 

    İkinci baraj hakkında aklımda kalanlar bunlar. Lakin Birinci Barajın bendeki yeri ayrıdır. Onu keşfettiğimde herhalde 5-6 yaşlarındaydım. O yaşta oralara gitmeme izin verilmezdi; ama Kahvecinin Kadir'e takıldıysan serbest olurdu. Çünkü büyüklerimiz ona güvenir, bizi kurda kuşa yem etmeyeceğini bilirlerdi. Onunla berabersek, gözleri arkada kalmazdı. Kadir'in başını çektiği ekibin elemanları da aklımda. Kardeşi Metin vardı, elinden sapan düşmez, pek boşa atmaz, sürekli serçe-sığırcık düşürürdü. Gariban vardı (biz öyle derdik, yıllar sonra Böcek diyecekler) sürekli asfalt kenarında izmarit kollardı. Biri daha vardı, şimdi hatırlayamadım.

    Öğretmen lojmanının olduğu aradan indik, o yıllarda sarı boyalı eski lojman binası vardı. Asfalt boyu biraz ilerledikten sonra Gözelibanın evin hizasından bahçeye daldık. Gaş kenarından Söğütaltına doğru ilerliyoruz. O bahçe Gobakların, önceki ev Gözelibanın olduğunu daha sonraları öğreneceğim. Kıpkızıl domateslere yumuldu millet. Demek ki Ağustos ayı, harmanın cavcav vakti, ortalıkta bizden başka kimsecikler yok... Önceden keşfetmişler onlar, ben işin acemisi olduğumdan biraz çekingen davranıyorum. Neyse, ortama uyup kopardım bir kaç tane. Evde yüzüne bakmadığımız domatesleri, çekirdeğini pırtlata pırtlata yediğimizi hiç unutmadım.

    Derdim domates değil... Tarla bittikten sonra bir çayıra vardık. Biçilmiş otlar tekrar yeşerip boy atmış gibi. Yer yer koca gövdeli, bazıları düzgün biçimli söğütlerin arasından oynaya oynaya gidiyoruz. Benim oynamalarım hala temkinli...  Ahalinin adımlarında belirgin bir hızlanma var. Ve soyunuyorlar. Sıkmalarını, fanilalarını çıkarıyorlar... Derken çığlıkların foşlamaya karıştığı bir curcuna. Soyunmayı tamamlayan çıplak bedenler caapp! caapp! suya atlıyor. 

    Çekingenliğim bir müddet daha devam etti. Sonra dayanamadım, daldım ben de... Islandık, toprağa belendik; daldık durulandık. Yorulana kadar böyle sürdü. Sonra Delimamların çayırda oyunlar oynadık; aklşama kadar hopladık, küllendik. 

    O zevki tattıktan sonra daha sık gitmeye başladık Birinci Baraja. Ekibin niyeti yoksa da ben ısrarcı oluyordum. Güle oynaya yüzmeyi değilse bile suda çırpınmayı orada öğrendim. Ertesi yıl Buñara alışacağımız için, Birinci Baraja o yılki kadar hiç rağbet olmadı. Yine de çocuk zihnimde silinmez bir iz bırakmış.


08 Haziran 2022

Daldallar

 

    Dadak, Honça ve Değer soyisimlerini kullanan bugünün geniş Daldallar sülalesinin en eski temsilcisi olarak Daldal Hüseyin'e varabiliyoruz. Ondan da öncesine ait tek bilgi, Hüseyin'in baba adının Veyis olduğudur; ancak bu kadar. 

    Babasının adı 'Veyis' olması hemen akla Veyisler sülalesini getiriyor. Onlarda bile bu isim kişilere ad olarak verilmemişken, Hüseyin'in Veyis'in oğlu olması elbette dikkat çekmeli. Belgelerde 'Veyisoğlu Dal Hüseyin' denilmiyor, öyle olsaydı kolaylıkla bu adam Veyislerden derdik. Aksine 'Dal Hüseyin ibni Veyis' ifadesi var ki bu, baba adına işaret ediyor.

    Peki Veyisler sülalesi mensubu olarak düşünmemize engel bir durum var mı? Yok.... Elbette Veyislerden olabilir. Nitekim 1830-1840 arası Eğret erkek nüfusunu gösteren kayıtlarda kendisi tam da bu şekilde 'Veyisoğlu Hüseyin' diye  kaydedilmiş.

    Böbü Dedenin babası Halil ile Dal Hüseyin'in babası Veyis emmi çocuklarıydı, demek için elimizde bir delil yok; ama bunun böyle olabileceğine dair ikna etmeye yeter veriler de var. Misal, 1882'de ölen Daldal Hüseyin'in torunu Molla Mustafa için, 'İbrahim bin Ali'nin amucazadesi Mustafa bin Ali' ifadesi kullanılmış. Yani kısaca 'Delimamın emmioğlusu' diyor... 

    İlk belgelerde Hüseyin'den 'Dal Hüseyin' diye söz ediliyor. Tek hece olarak  'Dal'  lakabının hangi anlamda verildiği bilinmiyor; dal gibi uzun boylu olabilir, dal gibi ince olabilir, kırılgan yapılı olabilir. Çift hece, 'Daldal' kullanımına ilk defa 19. yüzyıl sonlarında rastlanıyor. Ondan önce hep 'Dal Hüseyin' var. Fakat belgelerdeki lakaplara çok da itibar etmemek lazım, asıl olan halkın dilindekidir. Eğretliler 'Daldal' demişse biz de onu esas almalıyız. Bu anlamda düşününce 'daldal'ın manası kahraman, yiğit oluyor.

    Anlaşıldığı kadarıyla Daldal Hüseyin girişimci ve aktif bir kişilikti. Eğret köyünde ekip biçmek ve bir şekilde hayatiyetini sürdürmekle yetinecek biri gibi durmuyordu. Afyon Çavuşbaş Mahallesinden biri 1865'te öldüğünde, terekesinde Eğretli Dal Hüseyin 230 kuruş borçlu olarak görünüyordu. Bu meblağ, neredeyse Eğret ikinci Muhtarının bir yıllık maaşı kadardı. Borçlanmaktan korkmuyormuş...




    Sözü edilen kayıtlarda, dört Veyisoğlu hanesinden en yaşlı ve genişine sahip olarak Veyisoğlu Hüseyin karşımıza çıkıyor. Bu defterdeki son güncellemeleri de dikkate alırsak 1840 yılındaki durum şu:

    Veyisoğlu Hüseyin 46; oğulları Ali 25, Hüseyin 18, Hasan 16, Mehmet 7, Veyis 1 yaşında... Doğduğu yılı buna göre hesap ettiğimizde, Daldal Hüseyin en geç 1795'te doğmuş olmalıdır... Çocukları da bunlarla sınırlı değil; buraya kaydedilmeyen kızlar var, sonradan doğan oğullar var, evlenmeden ölenler var...

    İki evli olduğu anlaşılıyor ki hanımları Rabia ve Zeliha adında... Bu hanımların kimlikleri hususunda da malesef elde bilgi yok. Yirminci yüzyıla ulaşan torunlarının, iki büyük oğlu Ali ve Hüseyin'den olduğu anlaşılıyor. Tespit edilebilen iki Daldal Hüseyin kızının büyüğü Şerife, Tanzimat'tan önce, 1834 yılında doğmuş; Hassönlerin/Gasapların atası Hacı Halil'in eşidir.  Küçük olan Neslihan ise 1859 yılında doğmuş; Apdıramanların Hüseyin'in eşi, Güdükmehmetin anası olacaktır. Bu Neslihan Hanımın, Daldal Hüseyin'in kızı değil, oğlu Hüseyin'den torunu olduğu anlaşılıyor. Ayrıyeten Neslihan'ın kendisinden üç yaş küçük kardeşi Fadime de Gedikoğlu Halil'in büyük oğluna, Gasapların atası olacak Resil'e varmış. Bir başka deyişle halasının oğlu oluyor...

    Kızların abileri Ali ile Hüseyin'in hikayesine paralel olarak Haceller, Aliguru, Hamdi Hoca, Çapar, Gödenler, Buğdeyci Gadir, Sarasan, Deli Şükrü, Gociban, Goca Yörük, Eşenin Ömer, Kipil Mahmut, Köremin, Gıdakömer ve Bacıları incelemiş olacağız. 


07 Haziran 2022

Terlemezler

 

    Terlemezoğlu Süleyman Tanzimat'tan önce doğdu. Babası  Mehmet, anası ise Şerife Hanımdır; onların doğumu hesap edilsin artık. Sülaleye adını veren Terlemez, Süleyman'ın babası Mehmet olabilir.

    1831 Yılı itibariyle Eğret'teki haneleri gösteren listede adı bulunmadığına göre, Terlemezlerin 1840 sonrasında buraya geldiklerini düşünebiliriz. 1904 Kayıtlarında Taşçılarla arka arkaya kaydedilmiş olmaları; onlarla bağ kurmamızı, hatta aynı dönemde aynı istikametten Eğret'e geldiklerini düşünmemizi sağlayabilir... Ayrıca Söylemezlerden kız almış olmaları, Söylemez-Terlemez benzerliğinden dolayı sülale adının kaynağı konusunda da bir fikir verebilir. Elde bir belge olmadığı sürece, böyle fikir yürütmenin zararı yok...

   Terlemezoğlu Süleyman 1833 yılında doğdu. Bu sırada Eğret kayıtlarında görünmediklerini söyledik. Eğret'e geldikten sonra Söylemezlerin Mehmet kızı Havva ile evlendi. Havva Hanım, Kırtişin Apilin halası, başka bir deyişle  Gociban (İbrahim Özen)in dedesinin kardeşidir. Hemen hemen aynı dönemde Eğret'e geldikleri düşünülen Türkmenoğlu Halil ile bacanak oldular. Türkmenoğlu Yörük Halil, Yumrukların atasıdır...

    Terlemezin Süleyman'ın bir kız bir oğlu oldu. 1860 yılında doğan kızına, annesinin adı olan Şerife ismini koydu. Şerife, önce Akörenli Osman adında birine vardı ve ondan İsmihan adını verdiği bir kızı oldu. Osman vefat edince kızı İsmihan yanında tay olduğu halde Eğret'e döndü ve Taşçıoğlu Murat ile evlendi. Kızı İsmihan Çolömerin eşi olacaktır...

    Oğullarının adı ise Yusuf olup 1883 doğumludur. İki çocuk arasında neredeyse çeyrek asır var, bu garip durum. Belki ikisi arasında hatta Şerife'den de önce başka çocuklar vardı, yaşamadılar, bilemiyoruz. Kayıtlara geçen sadece Şerife ile Yusuf var...

    Terlemezoğlu Yusuf önce İdirizlerden Ayşe ile evlendi. Resmiyette Ayşe diye kayıtlı olmasına rağmen Azime olarak biliniyor. Azime Hanım, İdris Ağa'nın kızıdır. Babası İdris Ağa 1889'da vefat ettiğinde henüz 8-9 yaşlarındaydı. İdirizlerin Sarımehmet ve Gocaosman, Azime'nin abileri oluyor. Öte yandan Azime Hanım ile evlenince, Terlemezoğlu Yusuf; Hassönlerin Hacı İbram, Eminlerin Ömer ve Garametlerin Gabaoğlan Mehmet ile bacanak oldular...

Zencirliguyu mevkiinde Yusuf'un dört dönüm tarlası vardı. Gobakların Salih'inkiyle añ aña olan bu tarla sebebiyle aralarında anlaşmazlıklar oluyordu. 1927 yılında Salih'i mahkemeye dava etti, 'Tarlama sürekli müdahale ediyor' diye şikayette bulundu. Karar 26 Ekim tarihinde Yusuf lehine çıktı. 
Buna kesin çözüm ise on yıllar sonra bulundu; iki tarla arasına añ yeterli gelmiyor diye kocaman susa yapıldı. Daha sonra bu susa, bildiğin Afyon-Kütahya karayoluna dönüştü.
 Salih'in tarlası oğlu Gocakazım'a, ondan da Hilmi Kaçmaz'a geçti. Yusuf'unki ise şimdi Hatiplerde... 
Kim dediyse iyi demiş, hakikaten 'Kim öle kim kala; Kim öle kime kala!'...

    Terlemezlerin Yusuf ile Ayşe/Azime Hanımın üç tane oğlu oldu. Bunlar Ahmet, Ali Osman ve Süleyman'dır... Bu durumdayken, Yusuf tekrar evlendi. İkinci eşi  Sarıcaova/Yeniceli Şerife Hanımdır. 13 Yaşındaki Çerkes kızı Şerife Hanımla evliliği, harp ortamının zaruretinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Şerife Hanımdan bir kız iki oğlan, üç çocuğu daha oldu. Bunların isimleri Mehmet, Havva ve Abdullah'tır. 

    Terlemezin Yusuf, 1955 yılında vefat etti. İlk eşi Azime Hanım kendisinden üç yıl sonra, 1958'de; Çerkez Şerife Hanım da 1991 yılında vefat ettiler... 

    Şimdi Terlemezleri Yusuf'un altı çocuğu üzerinden inceleyeceğiz. Evvela belirtelim ki altı değil, dokuz çocuğu oldu. Çerkez Şerife Hanımdan erken vefat eden üç oğlu daha vardı. Bunların en büyüğü Mehmet Emin'dir, 1924 yılında doğdu ve dört yaşında öldü. İkincisi, 1933 yılında doğana Şerife hanımın babası adı olan Osman adını koydular. Bu oğlan vefat ettiğinde yirmi yaşında delikanlıydı. Erken ölenlerin sonuncusu da 1941 yılında doğan Abdullah'tır. 1941 Yılında doğan Abdullah, iki yaşındayken vefat emiş. Neyse ki bundan sonra doğan oğluna aynı adı verecek... 

    Dokuz çocuğun içindeki tek kız, Havva'dır... 1932 Yılında doğdu, Selimlerin Dayıoğlu Mehmet'e vardı. Vahit Usta'nın anasıdır, 2021 yılında vefat etti... Gelelim Terlemez Yusuf'un oğlanlara...

    1. Memiş Ahmet

    Yusuf'un büyük oğlu Ahmet, 1900 yılında doğdu. Göze batacak derecede kısa boylu olduğu için 'Memiş Ahmet' diyorlardı. İdirizlerin Sarımehmet kızı Dudu ile evlendi. Eşi Dudu Hanım ile hala-dayı çocuğu oluyorlar... Kendisi 1971'de, eşi Dudu Hanım ise 1986 yılında vefat etti...

    Terlemezlerin Memişahmetin iki kız dört erkek çocuğu oldu. Büyük kızı Şerife, Daldalların Hamdi Honça eşidir. Esasında Hamdi ile Şerife de teyze çocuğu oluyorlar... Küçük kızı Ayşe de Çolağömerlerin Seyrekbasan Mahmut Selman eşi oldu... 

    Memişahmetin 1929'da doğan büyük oğlunun adı Salih... Bu isim, eğer daha yakınlarda bir hikayesi yoksa, Goca nine Havva Hanım'ın dedesi Söylemezoğlu Salih'e kadar çıkar ve Böbülerin Salih Kabadayı ile akrabalığa işaret eder... Salih Terlemez, Hoca Emmisinin kızı Satı ile evlendi. Şükran ve Meryem adlarını verdikleri iki kızları oldu. Şükran Sinoplu bir bey ile evlendi, Meryem ise Paşagızılar Kemal oğlu Ahmet Ege eşidir... Salih 2018, eşi Satı Hanım ise 2020 yılında vefat ettiler...

    İkinci oğlu İbrahim'e 'Pala' diyorlar. 1934 Doğumlu Pala İbrahim, Tatıresil kızı Gülsüm ile evlendi. Şampaya, Körsüleyman, Pepehasanıniban ve Bilallerin Şımır ile bacanak oldular... İki kız, bir erkek çocukları oldu. Büyük kızı Ferah, Arapların Gözelalinin Mevlüt Tok eşidir. Küçük kızı Seviye de Araparif oğlu Mustafa'nın gelini oldu. Pala, oğluna kendi dedesinin adı olan Yusuf ismini koydu. Yusuf ile Tatıresilin Terzi Topal kızı İsmihan hala-dayı çocukları olarak evlendiler... Pala 2022 yılında vefat etti, çocukları İzmir'de oturuyor...

    Memişin üçüncü oğlu Osman, Tekirgızıların Hasan Haykır kızı Ayşe ile evlendi. İki kız iki erkek çocukları oldu. Küçük oğluna babası Ahmet'in adını koydu. Bu dört çocuğunun tamamı Anıtkaya dışından evlendiler ve İzmir'e yerleşikler...

    En küçük oğlu Muharrem 'Topuksuz' lakabıyla bilinip iki metreye yakın boyuyla tanındı. Askerliğini Ankara'da Süvari Birliğinde yaptı. Törenlerde gösteri amacıyla oluşturulan atlı birliğin süvarisi olarak, 1967 yılı Anıtkaya 28 Ağustos Şenliğine katıldı...  Paşagızılar Kemal kızı Atike ile evlendi. Hatırlanacağı üzere Egekemalın oğlu Ahmet de abisinin kızı Meryem'i almıştı. Atike Hanım ile Muharrem'in Hülya adında bir kızı, Ahmet adında bir oğlu var. Kızı Hülya, Seyrekbasan oğlu Orhan Salman eşidir; hala-dayı çocukları olduklarını da unutmayalım. Oğlu Ahmet de Delibıdığın Mustafa kızı Fadime ile evlendi. Öykü, Özgür ve Ahmet Çınar adlarında üç çocuğu var...

    2. Terlemez Hoca

    Ali Osman, Terlemezin Yusuf'un ikinci oğludur. 1904 Yılında doğdu. Küçük yaştan itibaren Kur'an merkezli ilimlere yönlendirildi. O vakitler hafızlık eğitimi sahasında önemli bir yere sahip olduğu düşünülen Eğret'te hıfzını tamamladığı anlaşılıyor. 

    Öncesinde de Afyon'daki medreselere gitmiş olabilir; ancak Yunan gittikten sonra bir müddet daha medreseye devam ediyor. Hafız Mehmet (Öztürk) ile birlikte talebesi oldukları medresenin derslerine bakalım: Arapça, Farsça, Fıkıh, İbadet, Edebiyat, Psikoloji, Kur'an-ı Kerim, Müzik... 

    1924 Yılında medreseler kapatılınca talebelerin kaydı Afyonkarahisar Sultanisine aktarılmış. Eğer devam ettilerse Ali Osman Terlemez ile Hafız Mehmet Öztürk, Afyon Lisesinin Eğretli ilk talebeleridirler. Terlemez Hoca bir keresinde Milletvekili olma yeterliliğinde bulunduğunu söylemiş, sözünün ettiği şey bu Afyon Lisesi eğitimi olabilir. Ayrıyeten İstanbul'da bir medresede eğitim aldığına dair rivayet var.

    Terlemezlerin Ali Osman'ın aldığı bütün bu eğitimler neticesinde lakabı 'Terlemez Hoca' olarak kaldı. Eğret'te Kur'an öğretimi hususunda Kör Hoca ile birlikte ömürlerinin sonuna kadar gayret ettiler. Çocukların ve gençlerin eğitimini Gocacami ve yanındaki medresede; yetişkinlerin eğitimini de odalarda sürdürdüler. Eğretlilerin çoğu, bu ikisinin rehle-i tedrisinden geçti.

    Ali Osman Hoca, dayısı İdirizlerin Gocosman kızı Azime ile evlendi. Gocaosmanın ilk eşi Söylemezoğlu Salih kızı, ikincisi de Söylemezoğlu Mehmet'in dul hanımıdır. Söylemezlerle Terlemezlerin önceden belirttiğimiz bağına bu bilgi de eklenmelidir... Ayrıca Terlemezhocanın bacanaklarını da zikretmeliyiz; önce Keçimehmetin babası sonra Kölgeciömer, Aliciklerin Çakıriban, önce Selimhoca sonra Eseninhasan... 

    Dört erkek dört de kız çocukları oldu. Azime Hanım 1960 yılında, 54 yaşındayken vefat etti. Terlemez Hoca ise ondan sonra daha uzun yıllar yaşadı. 1984 Yılında vefat ettiğinde seksen yaşındaydı...

    Kızları Satı, amcaoğlusu Salih Terlemez eşi; Halise, Omarcıklardan İlyas Sağlam eşi oldu. Hüsniye ise Afyon'a gelin oldu, İGM üyesi Nurettin Birliktir'in annesidir... Terlemezhocanın Huriye adında bir kızı 1965 yılında taze çocuk olarak vefat etmişti...

    Terlemez Hocanın 1936 yılında doğan büyük oğlu, dedesinin adı olan Yusuf ismini aldı; Alçaklardan Rasime ile evlendi, Aliciklerden Naymelerin Delihasan ile bacanak oldular... Onların bir kızı Ayşe,  Körüslerin Akömerin Veysel oğlu Birol Kök eşidir. Bununla beraber Ayşe'den önce 1959'da Şevki ve 1962'de Azime adlarında iki çocukları daha olmuş; lakin 1962 yılında bu çocukların ikisi de ölmüş. Bu yüzden tek kızları Ayşe'de bahsediyoruz... Terlemezin Yusuf, 2011 yılında vefat etti...

    İkinci oğlu Şaban 1939 yılında doğdu. Omarcıklardan Feyzullah kızı Raike ile evlendi. Küçük kızı Halise Feyzullah'ın İlyas'a, Feyzullah'ın kızı Raike de oğlu Şaban'a... Değişik usulü evlenmiş oldular. Çocukları olmayınca iki kızı evlat edindiler; yalnız bu kızlar yabancı değildi. İlki, kardeşleri İlyas-Halise'nin kızı; ikincisi de yine Raike Hanımın kardeşi Selime ile Kör Hoca oğlu Terzi Mevlüt Varlı'nın kızları oluyor. İki kızlarını da büyütüp gelin ettiler. Afyon'a yerleşen Şaban, orada 'Terlemezin Şaban Hoca' diye bilindi. 2002 Yılında kendisi, 2023'te de eşi Raike hanım vefat ettiler...

    Üçüncü oğlu Nazmi, Delimamın Ali kızı Fadime ile evlendi. Bir dizi bacanağın en küçüğüdür; önce Tülümurat sonra Dedelerin Çapar, Gocayusuf, Sağıroğlunun Süleyman, Bakkalsarı, Hörküleninarif... İzmir'e yerleşti. Selman ve Semra isimlerindeki kızları Afyon dışına gelin oldu. Oğluna, Terlemez Hocanın adı olarak Ali Osman ismini vermişti, onu da Kayıhanlı bir hanımla everdi. Terlemez Hocanın hayatta kalan tek oğlu olarak Nazmi Hoca, yılın büyük bir bölümünü Anıtkaya'da geçirir...

    En küçük oğlu Hulusi, Anıtkaya dışından bir hanımla evlendi. İzmir'e yerleşti ve 2010 yılında orada vefat etti.

    3. Güçcük Terlemez

    Terlemezoğlu Yusuf'un Azime Hanım'dan son çocuğu Süleyman'dır. Yusuf'un babası adı oluyor Süleyman. Abisi Memişahmet gibi onun da boyu kısa idi. Ya bu sebepten ya da yaşça küçük olduğundan ona 'Güçcük Terlemez' derlerdi.  Altıntaşlı Emine/Pakize Hanım ile evlendi, Afyon'a yerleşti. Afyon'da eski Adliye önünde ve Kent Kahvesinde uzun yıllar arzuhalcilik yaptı. Beş kız, iki erkek çocukları oldu. Sedat ve Ayşe adlarında ikisi 1950'li yıllarda küçük yaşta öldüler... 

    Eşi Emine (resmiyette Pakize) Hanım 1967'de vefat etti... Terlemezin Güçcük, Süleyman Terlemez ise otuz yıl sonra 1997'de vefat etti...

    Büyük kızı Atike, Omarcıklar/Arabecilerin Ali Sağlam eşidir, 2023'te vefat etti... 1945 Doğumlu Zübeyde, Anıtkaya dışına, Dumlupınar'a gelin gitti, 2017'de vefat etti... Aynur, Eskişehir'e göçen Sakaların Hüseyin'in oğluna vardı... Küçük kızı Nurkız ise; Terlemez Hocanın Şaban'ın küçük evlatlığı vardı, Fadime (Kör Hocanın Mevlüt'ün kızı) işte Fadime ile Nurkız elti oldular... 

    Süleyman Terlemez'in tek oğlu Vedat, Gağşakların Hasan Kalkan kızı Hüsniye ile evlendi. İki oğlan bir kızı olan Vedat, büyük oğluna kendi dedesi Yusuf adını koydu. Yusuf, Gobakların Derviş İbramın kızı Şerife ile evlendi... Küçük oğlu Sedat berberdir, Anıtkaya dışından evlendi. Kızının adı da Emine'dir; ninesinin adını alan Emine, Böbülerin Veli oğlu Cengiz Kabadayı eşi oldu...

    4. Derviş Mehmet

    Terlemezoğlu Yusuf'un ikinci hanımı Çerkes Şerife Hanımdan 1929'da doğan büyük oğlunun adı Mehmet'tir. Bu isim, Terlemezoğlu Yusuf'un dedesi adıdır. 'Derviş Mehmet' diye bilinirdi...

    DervişmehmetÇilmahmut kızı Muhsine ile evlendi, dört kızları oldu. Aslında bir de oğulları oldu; 1951'de doğan çocuğa Abdullah ismini verdiler, fakat yaşamadı... Büyük kızı Hatice, Turabilerin Zekeriya oğlu Murat Külte eşi oldu. Esasında Murat ile Hatice, teyze çocuklarıdır... İkinci kızı Fadime 1970 yılında, Dayıların Adem Yola'ya, yani halasının oğluna varmıştı; lakin taze gelin iken vefat etti... Üçüncü kızı Emine Garapaçaların  Süleyman oğlu Mehmet Çetin eşi oldu... Küçük kızı Hacer de yine Dayıların Hasan Yola eşidir. (Hala-dayı çocukları)

    Derviş Mehmet'in eceli, onu köy içinde bir trafik kazasıyla buldu. 1998 Yılında bisikletteyken traktör çarptı, vefat etti. Eşi Muhsine Hanım ise 2008'de öldü...

    Abdullah Hoca

    Terlemezoğlu Yusuf'un en küçük oğludur. İdirzilerin Sarıömer kızı Fadime ile evlendi. 'Abdullah Hoca' diye bilindi, Almanya'ya gitti. Yusuf ve Cem adlarında iki oğlu oldu... Sonra eşiyle ayrı yaşamaya başladılar; Abdullah Hoca Almanya'da, Fadime Hanım iki oğluyla İzmir'de... 

    Büyük oğlu Yusuf, Güdükemin kızı Cemile ile evlendi; Bir oğlu bir kızı var. Kızı Fadime Torbalı'ya gelin oldu, oğlu İrfan bekar. Yusuf, ailesiyle İzmir'de yerleşik. Ortanca oğlu Cem, Aşağı Dandırlı Hülya ile evlendi; Kevser ve Suder adlarında iki çocuğu var... 

    Diğer Hanımından küçük oğlu Cengiz, Almaya'da bir Alman ile evlendi; orada yaşıyor.

    ***

    19. Asır başlarında doğan Terlemez Mehmet'in oğlu, Terlemezoğlu Süleyman olarak bilindi. Onun oğlu da Terlemezoğlu Yusuf... Soyadı Kanunu ile sülale adını/lakabını soyisim olarak kaydettiren birkaç şanslı Eğretliden biri de bu ailedir. Terlemezlerin soyadı TERLEMEZ oldu...



04 Haziran 2022

Yakışırlar

 

    Bunun bir belgesi yok; amma canlı şahitlerden nakledilen değişik olaylar var. Bir de her sürüldüğünde pulluğa takılan koca koca temel taşları... Bunlar Örenler mevkiinde tarlası olanlar için sıradan şeyler. 

    93 Harbinden sonra Balkanlardan Anadolu'ya hızlı bir kaçış başladı. Avrupa boşaltılıyordu. Gelen muhacirlerin ülkede iskanı için komisyonlar kuruldu, keşifler yapıldı ve yeni yerleşim yerleri oluşturulmaya başlandı. Bu, yeni yeni köylerin habercisi demekti.

    Eğret çevresinde Macur Köyleri oluşturmak için de çalışmalar yapılıyordu. Cumalı ve Susuz-Osmaniye o köylerden ikisi... Çok eskiden beri Eğretlilerin ekip biçtiği bu arazilerdeki yeni yerleşimler Eğretlilerin gözünü korkuttu. Acaba daha başka yerler de ellerinden uçup gidebilir miydi, var mıydı öyle bir 'tehlike'? Çirçir'in daha güneyindeki bölgeye de Macurların yerleştirileceği söyleniyordu. Arazileri dolaşarak keşif yapan ve sonunda hazırladıkları raporu Hükümete sunacak olan memurları kandıracak kadar da olsa bir şeyler yapmalıydı. Beş altı ağıl yapılıp 'Aha burada zaten köy var, bu çevre yeni bir köyü kaldırmaz' diye düşünmeleri sağlanabilirdi.

    Yaptılar. Ağılları ve ağılların yanına kışlaları yapıp yerleştiler. Gerçekten küçük bir köy görünümü verildi, 'tehlike' savuşturuldu. Yeni yerleşim daha güneyde Gurtluoğlan'a kaydırıldı... Şimdilerde pulluğa takılan taşlar, o ağıllardan kalanlar.

    Beş altı ağıl sahibinden biri de 'Kürt Osman' idi. Aslen yabancı olduğu için Kürt diyorlardı, yoksa kayıtlarda, Yörük olduğunu belirtmek için özellikle 'Türkmenoğlu' diye yazılmış.

    Hikayeye baştan başlayalım... 
    19. Yüzyıl ortalarında dört Türkmen kardeş... Anaları Emine, babaları Mehmet... Artık yetim mi kaldılar, ne olduysa farklı yerlere savruluyorlar. Kız kardeş Deper (Ataköy)e gidiyor. Şimdiki Kocalar Şekerleme sahiplerinin nineleri oluyor. Erkek kardeşlerden biri Paşaköy (Ahmet Paşa)ya, biri Şuhut Karacaören'e varıyor. Bu üç kardeşin isimlerini ve yaşadıklarının mahiyetini bilmiyoruz... 

    Kürt Osman

    Türkmen kardeşlerden dördüncüsü Eğret'e geldi. Osman adındaki bu kardeşin doğum tarihi 1850, doğum yeri de Karacaören olarak kaydedilmiş. Yabandan, bilinmedik bir yerden geldiği için olsa gerek 'Kürt Osman' diye çağrılmış. 

    Gırhasanlar (Tomanlar)a bekar durdu. Eğretli olma sürecinin başlangıcı, bekar durması değil evlenmesidir. Önce Halil kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanımın kimlerden olduğunu bilmiyoruz... Sonra Ahmet kızı Fatma ile evlenerek yeni akrabalıklar kurulmaya başlandı... 

    İkinci eşi Fatma Hanımın babasının Şehribanoğlu Ahmet olduğu, Onun da Tomanların dedesi olduğuna dair bir görüş var. Öyleyse Kürtosman, Gırhasanlara bekar durmakla kalmamış aynı zamanda onların güveyisi olmuş demektir... Diğer bir görüşe göre de Fatma Hanım, Eğret'e yeni gelen Berber Ahmet'in kızıdır. Pambıkların dedesi olan Berber Ahmet'in diğer kızı Havva da Hacılar/Yetimlerin Mustafa'ya vardığı için Mustafa ile Kürtosman bacanak oluyor... (Dolayısıyla Demircisalek ve Kelyusufun babasıyla Hacınınibram (H. İbrahim Azbay) teyze çocuğu olur...)

    Bir kız, dört oğlu oldu. Yaş sırasına göre çocukları: Emine, Yusuf, Musa, Mehmet ve Ömer... Bunlardan Mehmet Ayşe Hanımdan, diğerleri Fatma Hanımdan... Ablaları 1884 yılında doğmuş, en küçükleri Ömer ise 1896 doğumlu...

    Türkmen Osman, evlenip çoluk çocuğa karıştı, ev-dam sahibi oldu. Macur köyü konmasın diye, belirli bir yere ağıllar yapılması kararlaştırılınca Kürt Osman da bu işin içindeydi. Bir süreliğine, gerçekten küçük bir köye dönen o civarda yaşadılar. 

    Yeni yerleşimci dört beş ailenin içinde Omarcıklar da vardı. Kürt Osman'ın dört oğlan, bir gün kafa kafaya verip bir plan yaptılar. Omarcıkların Mehmet'in kızı Azime'yi kaçıracaklardı. Hangisi için böyle bir işe giriştiklerini bilmiyoruz tabi... Hazırlıklarını tamamladılar. Kılıç, silah, mermi her neyse, vakti geldiğinde kullanmak üzere bütün mühimmatı da ağıla sakladılar. Planlardan ve hazırlıklardan bir şekilde haberdar olan Azime'nin babası Mehmet, gece onların ağıla girdi ve eliyle koymuş gibi bütün silahları bulup kendi ağılına götürdü...

    Ertesi gün, sakladıklarının yerinde olmadığını gören dört kafadar kardeş de bunu kimin yapmış olabileceğini anladı. Babalarına varıp 'Omarcıkların Mehmet Ağa bizim silahları çalmış' diye şekvacı oldular... İşe bak sen!

    Kürt Osman, yanına oğlanları da alıp doğru Omarcıkların Mehmet'e vardı. Öfkeliydi, olan bitenin hesabını soracaktı. Beride ise Mehmet oldukça sakin duruyordu. İşi anlamazlığa vurdurdu. 'Haa! Şu silahlar mı. Oğlum, aldığın silahları içeriden getir.' diye Ahmet'e seslendi. Ahmet, hakikaten bir şey anlamadı; ama babasının mimiklerinden bir şeylerin döndüğünü sezip kışlaya gitti. 

    Oğlanlar silahlarını alıp giderken Mehmet, Osman Ağayı bekletip işin aslını anlattı. Muhtemel bir husumetin önüne geçtiği için Kürt Osman, onu takdir etti. 

    Omarcıkların Mehmet'in bu olayda vermek istediği dersler yerini bulmuştu. Gençlere, sayıca fazlalıklarına güvenmemelerini; kendi oğluna, bacısına sahip çıkması gerektiğini; Osman Ağaya da sağlıklı bir değerlendirme için sabırlı olmasını... 

    Dört kardeşin kaçırmak istediği Azime, ileride Gavureyip lakaplı Eyüp Aydın eşi olacak; Onun kardeşi Ahmet ise Altındiş lakabıyla bilinecektir.

    Küçük Eğret macerasının yaşandığı yıllarda Kürt Osman çocuklarına 'Tığlılar' denildiği anlaşılıyor. Fakat böyle bir lakap takılmasının sebebi belirlenemedi...

    Kürt Osman'ın çocuklarının büyüğü, kızı Emine idi. Onu Emirhanoğlu Halil'e verdiler. Oğullarının en büyüğü Yusuf, Paşanın Ahmet kızı Satı ile evlendi. 1906 yılında Saffet adını verdikleri bir kızları oldu. Saffet Hanım ileride Kumpirhasanın eşi olacaktır... Musa, Hacı Şerif kızı Münire ile evlendi. Münire Hanımın Eğretli olmadığı anlaşılıyor; lakin memleketi hakkında bir bilgi yok. Mehmet de Olucaklı Murat kızı Ümmü ile evlendi. Küçük oğulları Ömer ise bekardı...

    Birinci Dünya Savaşı başladığı yıllarda çocuklarının durumu böyle idi. Dört oğlu da harbe katıldı. Büyük oğul Yusuf'un Çanakkale şehidi olduğuna dair, köyü belirlenemeyen Afyonlu Çanakkale şehitleri listesindeki kayıt şöyle: "1889 Afyonkarahisar doğumlu Osman oğlu Yusuf; Beşinci Alay, Birinci Tabur, Birinci Bölük Çavuşu iken; 26  Mart 1915 günü şehit oldu."

    Mehmet ile Ömer'in hangi cephede çarpıştıkları bilinmiyor; ancak bir daha Eğret'e dönemedikleri kesin. Onlar da şehit. Dört oğlandan köyüne dönebilen yalnızca Musa idi... Her harpte kalanın bir şehadet hikayesi olduğu gibi, her hayatta kalanın da bir köye dönüş hikayesi vardır. Musa köye girdiğinde anasını çeşme başında görmüş. 'Ana' diye seslenmiş, lakin anası oğlunu tanıyamamış... Araya giren seneler oğlunun yüzünde nasıl değişiklik yaptıysa artık...

    Türkmen Osman'ın hayatta kalan tek oğlu Musa, Münire Hanım ile evlenmişti. Münire Hanım ve akıbeti hakkında kimse bir şey bilmiyor. Sonradan Gırhasanların Halil kızı Ayşe ile evlendi. Hatırlanacağı üzere Musa'nın babası Kürt Osman, Eğret'e geldiğinde Gırhasanlara bekar durmuştu... İşte Eğret'te tutunmasını sağlayan o Gırhasanlarla bu Gırhasanlar amca çocukları... Ayrıyeten Halil kızı Ayşe Hanım, ileride doğacak Davulcu Kel Halil'in de halası olacaktır...

    Kürt Osman'ın Gırhasanlar/Tomanlar ile başlangıçta kurduğu yakınlık, Musa-Ayşe evliliği ile pekişti. Zamanla akrabalığın derecesi arttı, çapı genişledi, haliyle aile de genişledi... Hasılı kelam babası Türkmenoğlu Osman'a yabancı olduğu için 'Kürt Osman' demişlerdi; ama işte kendisi şimdi Eğretliydi...

    Tam olarak Eğretli olan Türkmen Musa, belli aralıklarla Devedamı köyüne gider gelirmiş. En fazla üç gün süren bu gidiş gelişler, çocuklarının zihninde kalmış; ama bu köy nerededir, ziyaretlerin sebebi nedir, sormamışlar. Torunlarının yorumuna göre, orada akrabaları vardı ve onlarla irtibatını kesmek istemiyordu. Şimdi Aksaray Ortaköy'e bağlı olup Aksaray-Kırşehir arasında, Kırşehir'e daha yakın olan Devedamı Köyü, sözü edilen yer olabilir... Bir başka görüşe göre; sözkonusu köy Van'ın Devedamı Köyüdür, zaten Osman'a da bu yüzden 'Kürt' dediler... Bu görüşe itibar edilirse, Türkmen Musa'nın sık sık yaptığı 2-3 günlük ziyaretler açıklanamaz. Zira at arabasıyla bu kadar kısa sürede Van'a gidip gelmek mümkün değil... Ayrıca bu sık gidiş gelişlere dair anlatılan bir ayrıntı da Kürtosmanın çıkış noktası konusunda ipucu olabilir. Her gidişinde atını eşeğini bağlar, sabah hayvanı bembeyaz halde bulurmuş. Bu beyazlık tuz dolayısıyla oluşuyormuş. Anlatanların yorumuna göre Devedamı; havası, toprağı itibariyle tuz oranı yüksek bir bölgedeymiş... Belki ilk çıkış noktası Van taraflarıdır, Aksaray'da biraz eğlenilmiştir... Türkmenlerin yolaklarından biri de Van tarafları çünkü...

    Burada sülalenin başka bir lakabını dile getirmek onların kökeni hakkında ipucu sunabilir. Gırhasanlarla Kürtosmanın hangisine 'Tığlılar' denildiği konusunda net bir görüş belirleyemedim. Lakabı paylaştırmak yerine anlamı üzerinde duralım... Sivri üçlu demir çubuk anlamı var tığ kelimesinin. Bir de eskiden kılıca tîğ/tığ diyorlar. İkisi de doğrudan demir ile ilgili kelimeler... Tığlıların da demirciliği meşhur, en son örneği Demircisalih... Öyle ki Örenlerdeki geçici yerleşim yerinde bile demircilik yapmışlar, hala oralardaki tarlalarda demir malzeme kalıntıları çıkıyormuş... Acaba bu demirci ustaları güzel tığ ve kılıçlar yapıyorlardı da mı Tığlılar diye lakaplandılar...

    Tığ kelimesinin bir başka anlamı da, harman savurma düzeneği, bildiğin patoz... Farkı şu ki, el ile çevriliyor ve düvenle sürülmüş tınazı savurma amacıyla kullanılıyor. Kol gücüyle çevrilen milin oluşturduğu rüzgarla saman uçuyor, dene altta kalıyor. Böylece harman savurmak için akşam rüzgarı beklemiyorsun, mantık bu... Eğret'te bilinmeyen bu alet daha çok Doğu vilayetlerinde yaygın olarak kullanılıyormuş... Yabayı tercih eden Eğretli, harman savurmak için akşama doğru yel çıkmasını beklerken; Köye yeni gelen Kürtosman, yaptığı tığ ile Gırhasanların harmanı öğle üzeri yaprak kımıldamazken savursa... Bu ilginç aygıttan dolayı zamanla onlara 'Tığlılar' yakıştırması yapmaz mı?... Tomanlar/Gırhasanlar, Tığlılar/Kürtosman ve Pambıklar; üçü de birbiriyle yakından irtibatlı bu üç sülalenin menşe olarak Doğu'ya yönelmeleri de diğer ilginç bir ortak noktadır...

    Musa ile Ayşe Hanımın iki oğlan iki kız, dört çocukları oldu. Bunların yaş sırasına göre isimleri; Salih, Emine, Fadime ve Yusuf'tur. Büyük kız Emine, Vakvakların Osman Aytar eşi; küçük kız Fadime de Cingenalinin oğlu Mehmet Saçan eşi oldu... 

    Son zamanlarında Musa'nın gözleri önce zayıflamış sonra tamamen görmez olmuş; o kadar ki torunu elinden tutarak dolaştırırmış. Gözleri dünyaya kapanınca, mecburen ahireti gözlemeye başlamış ve 1963'te yetmiş yaşındayken gözünü öte dünyaya açmış... Karısı Ayşe Hanım ise kendinden on yıl önce, 1953'te vefat etmişti... Şimdi iki oğluna bakalım...

    Demirci Salih

    Musa'nın çocuklarının büyüğü Salih'tir, 1921 yılında doğdu. Kendisine neden bu isim verildiğine dair bir bilgi yok. Mesleğinden dolayı 'Demirci Salih' diye bilindi. Garaca Süleyman kızı Münevvere ile evlendi.  Onların da iki kız dört oğlan, altı çocukları oldu. Büyük kızı Sultan, Samancıların Gamalı Ahmet Saçak eşi; küçük kızı Gülsüm de Kantinin Osman oğlu Mevlüt Kızılyer eşidir. Kızların evliliklerinde Münevvere Hanımın etkisi seziliyor...

    Demirci Salih, 1946'da doğan büyük oğluna, dedesinin adı olan Osman ismini koydu. Yozgun Halil kızı Hatice ile evlenen Osman’ın önce Musa ve Süleyman adını verdikleri iki oğlu oluyor. Küçük yaşta vefat eden bu oğlanlardan sonra yine bir oğlan, yine adı Musa… Sonra üç oğlan da doğmadan ölüyor… Oğlan çocuktan yana böyle talihsiz bir süreç yaşanıyor ve nihayet 1976’da Münevvere doğuyor, ardından 1979’da Samiye… Kız çocukları yaşıyor derken, 1984’te tekrar bir oğulları oluyor. Öncekilerin akıbetine uğramasın diye Osman adını veriyorlar; çünkü babasının adı konursa yaşar diye bir inanç var. Öyle de oluyor ve çocuk hayatta kalıyor. Osman Yakışır şimdi annesiyle birlikte yaşıyor, baba Osman Yakışır ise 2021 yılında vefat etti... 

    İkinci oğlu Ömer'e, Cihan harbinde kalan kendi küçük amcasının adını koydu. Tellilerin Halil kızı Fatma Hanım ile evlenen Ömer İzmir'de yaşıyor. Diğer oğlu Ahmet, Anıtkaya dışından, Başkimse'den evlendi; İzmir'de yaşıyor. En küçük oğlu da bir başka şehit amcası Mehmet'in adını aldı. Gırhasanlar ile kurulan akrabalığı pekiştirircesine, Kel Halil'in kardeşi Hatice'nin kızıyla evlenen Mehmet de İzmir'de yerleşik...

    Demircisalih, 1987 yılında 66 yaşındayken vefat etti; eşi Münevvere Hanım ise 2015'te öldü...


    Kel Yusuf

    Kürt Osman oğlu Musa, küçük oğluna Yusuf adını koydu. Çanakkale şehidi abisinin adıydı, onu yaşatmak istedi. 1924 Doğumlu Yusuf, sonradan 'Kel Yusuf' lakabıyla tanındı. Olucaklı Gadirciklerin kızı Feride Hanım ile evlendi. 1969 Yılında İzmir'e gitti, dikiş tutturamadı. Anıtkaya'ya geri döndüğünde, ablasıyla birlikte Su Deposunun ardındaki arsalarına ev yapıp oraya yerleşti.

    Anıtkaya Belediyesinde çalışmaya başladı. Hafızamdaki Kel Yusuf, elinde tepsiyle milli bayramlarda bize şeker dağıtan adamdır. Her 23 Nisan ve 29 Ekim, şiir okuma gibi aktif bir katılımı yoksa öğrenciler için oldukça sıkıcıdır. Bu sıkıcılığı ortadan kaldıran en tatlı şey, Kel Yusuf'un dağıttığı şekerler olurdu. Çocuk dünyası işte... 

    2008 Yılında seksen yaşının üzerindeyken vefat etti Kelyusuf... Eşi Feride Hanım yenilerde, 2023'te vefat etti...

    Kel Yusuf'un biri kız, üç çocuğu oldu. Kızı Meryem, Takgasların Abdullah oğlu Adem Öncül eşidir. Büyük oğlu İbrahim, Eselerin Delibayram kızı Gülfidan ile evlendi. Yusuf ve Cihan adında iki oğlu var. Dedesinin adını taşıyan Yusuf, Terzi Seydi kızı Özlem ile evlendi. Küçük oğlu Hasan ise Mılıklar (Çatkuyu)dan Garanın Hasan kızı Aynur ile evlendi. Meral ve Emre isimli bir oğlu, bir kızı var. Meral Bolvadin'e gelin oldu, Emre ise Sandıklı Sorgunlu Ebru ile evlendi; Ece adında bir kızı var.

    1934'teki Soyadı uygulaması sırasında Türkmenoğlu Osman'ın Musa, TÜRKMENOĞLU olan sülale adını soyadı olarak tescilletmek niyetiyle Muhtar Odasına varıyor. Aynı isim ve sülale adıyla bir başkası (Çolak Musa) erken davrandığı için YAKIŞIR soyadında karar kılıyor...

    Türkmen Osman'ın torunları YAKIŞIR'lardan Demirci Salih'in çocukları İzmir'de yaşıyorlar. Kel Yusuf'un büyük oğlu İbrahim İzmir'de, Hasan ise Afyon'da oturuyor; Anıtkaya'da bulunan kimse kalmamış...



02 Haziran 2022

Yonuzlar

 

    Selimlerden Hüseyin'in büyük oğlu Bekir, Dayılar sülalesinin atası oluyordu. Babası Hüseyin'in, Bekir'in anası Emine'den başka bir eşi daha vardı. Nazik adındaki bu ikinci eşini, Emine Hanımın vefatından sonra mı aldı yoksa iki eşli miydi, malumumuz değil. Bildiğimiz şu ki Nazik Hanımdan da Yunus adında bir oğlu var.

    Abisi Bekir'den sekiz yaş daha küçük olan Yunus, 1849 yılında doğdu. Mardaklardan Ali kızı Ayşe Hanım ile evliliğinden çocukları olmadı. İbrahim kızı Havva Hanım ile bir evliliği daha var. Yunus'un çocuklarının anası olacak Havva Hanım, Gocamat (Ahmet Tektaş)ın halasıdır. Bu evlilikten dolayı Hadımoğlu İbrahim ile bacanak oldular...

    Selimlerin Yunus'un adı halk tarafından 'Yonuz' biçiminde telaffuz edildi ve bu telaffuz sülalenin adına aynı şekilde yansıdı. Selimler üstsoyunun altında 'Yonuzlar' alt dalı oluştu. 

    Yonuzların atası olan Hüseyin oğlu Yunus 1915 ile 1920 arasında vefat ettiği tahmin ediliyor. Eşi Havva Hanım ise 1930 yılında ölmüş...

    Havva Hanım ile Yunus'un üç kız bir oğlan, dört çocukları oldu. Havva, Halil, Fadime ve Eşe (Ayşe) adındaki bu çocuklardan kızlar; Havva, Gocamat eşi; Fadime, Hadımoğlu eşi; Eşe de Mardakların Mehmet'in ilk eşi olmuştur. Havva'ya anasının adı konulup dayısının oğluna verilmiş; Eşe'ye de analığının adı konulup yine analığının yeğenine verilmiş. Fadime ise teyzesinin oğluna...

    Tek oğlu Halil ile Yonuzlar yirminci yüzyıla taşındı. 1904 yılında dünyaya gelen Halil, Gıdilerden Ali kızı Hacer ile evlendi. Böylece genç yaşta ölen Tomanın Hüseyin ile bacanak oldular... Ayrıca Hacer Hanım, analığı Ayşe Hanımın yeğenidir... Ayşe ve Yunus adını verdikleri iki çocuktan sonra Hacer Hanım 1936 yılında vefat etti... 

    İki öksüz bırakarak vefat eden Hacer Hanımın ardından hayat durmadı, yoluna devam etti. Yalnız bu hayatın başka bir köşesinde de geride dört yetim bırakarak göçen biri vardı. Omarcıkların Abdullah oğlu İsmail'in vefatı hemen hemen aynı döneme denk geldi. Hatice, Kerim, Abdullah ve Sultan adlı dört yetimiyle kalan Fadik (Fatma) Hanım, Garaguzuların Arif'in kızıydı. Kendisine talip olan Yonuzların Halil de iki öksüzüyle kalmıştı. (Resmi kayıtlara adı 'Hatice' olarak geçmesine rağmen herkes kendisini 'Fadik' diye biliyor. Biz de öyle diyeceğiz.) 

    Anamın Oğlu

    Deligızların Fadik evlenme teklifine sıcak bakıyordu; ama Omarcıkların büyüklerinin cevabı olumsuzdu. İsmail'in yetimleri ve analarının bir yere gitmesini istemiyorlar, bunu da açıkça söylüyorlardı. Fadik Hanımı Yonuzların Halil'e, gerinin içinde Macur Ali'nin götürdüğü anlatılıyor... Ardından, dört yetim de anasının yanına varıyorlar. Bir anda Yonuzların Halil'in ev, altı çocuklu oluveriyor.

    Bu kalabalık uzun sürmedi... Fadik Hanımın büyük kızı Hatice, Garadelilerin Hödükhaliban (Halil İbrahim Kızılyel)e verildi. Evin oğlu Yunus 1946'da vefat etti. Karı ve kocanın büyük çocukları, Kerim ile Ayşe de birbiriyle başgöz edildi. Sultan, Yahyaların İbrahim eşi oldu. Fadik Hanımın, zamanla kendisine Kelapdılla denilecek olan oğlu Abdullah da evlenip ayrıldı.

    Bütün bunlar bir çırpıda değil, hayatın doğal akışı içinde olup bitiyordu. O doğal akış gereği, yeni kurulan yuvanın da meyveleri oldu. Halil, ilk oğluna, genç yaşta ölen oğlunun ve dedesinin adı olan Yunus ismini koydu. Sonra 1948'de bir kızları oldu, ona da ilk eşi Hacer Hanımın adını koydu; lakin Hacer küçükken vefat etti. Ondan sonra bir oğulları daha oldu, Fadik Hanımın ilk eşi olan Omarcıkların İsmail'in adını koydular. Böylece ikisi de önceki eşlerinin adını, çocuklarında yaşatmış oldu.

    Büyük oğulları Yunus'u Tingildeklerden Tahirin Topalın kızı Fatma ile everdiler. İzmir'de çalıştı, oraya yerleşti; emeklilik hayatında Anıtkaya'ya daha sık geliyor...Yunus'un üç kız bir oğlu oldu: Hacer, Yeşim, Ahmet ve Hatice... Kızlarda anası ve analığının isimleri unutulmamış. Hacer, Omarcıkların Abdullah oğlu Apil eşi (amca çocukları); Hatice, Garmenlerin Yakup oğlu Hasan eşi olurken; Yeşim, Anıtkaya dışına gelin oldu. Oğlu Ahmet de Yahyalardan Aşçı Vehbi kızı Nazik ile evlendi. Üç kız bir oğlu var, oğlunun adı Yunus Emir...

    Yonuzların Halil'in küçük oğlu İsmail, Omarcıklardan Sağırmahmut kızı Hüsniye ile evlendi. İzmir'de bir müddet kaldıktan sonra Anıtkaya Sağlık Ocağı'nda çalışıp oradan emekli oldu. Yonuzların, köydeki tek temsilcisi gibiydi... Dostları onu 'İpbili' diye çağırırlar; ama ben daha ilginç bir yakıştırmayla hitap edildiğine bir kaç kez şahit oldum. Yalnız bir kişi, ağabeyi Kelapdılla, 'anamın oğlu' diyordu. Aralarındaki kardeşlik bağını çözmem biraz zaman aldı; lakin bu 'anamın oğlu' metaforunun yabancısı değildim. Hz Harun da kardeşi Musa'ya öyle seslenmişti...

    Yonuzların İsmail'in iki oğlu bir kızı oldu. Sibel, Garaçaylının Kel Asım oğlu Kazım eşidir. Büyük oğlu, dedesi Halil'in adını almış. Çakırların Delimısdık oğlu Adem kızı Hürriyet ile evlendi. İsmail, İrem ve Adem çocuklarının adları... Küçük oğlu Ercan, Çıkrıklı Yasemin ile evlendi. Onun çocukları da Yunus ve Nehir... Galiba Yunus, Yonuzların son Yunus'u oluyor...

    Yonuzların Halil 1977 yılında vefat etti. Eşi Fadik/Hatice Hanım ise 1983'te öldü...

    Selimoğlu Hacı Ali'nin torunu olan Yunus adı, Yonuzlar sülalesi içinde bir şekilde yaşatılıyor. Soyadı uygulamasında, ihtimal o ki, soy ismi olarak da 'Yunus' alınmak istendi, buna izin verilmeyince benzer bir kelime olarak YONAT'ta karar kılındı. 


01 Haziran 2022

Dayılar


    Selim oğlu Hacı Ali'nin terekesine göz gezdirirken, oğulları ve kızlarının tamamının yetişkin olduğunu, hatta hepsinin evli barklı insanlar olabileceğini düşünmüştük. Belgede onların yaşları hakkında bir bilgi yoktu; ama 11 çocuğun her birinin arasında 2 yıl olsa, büyüğü ile küçüğü arasında ortalama 25 yıl fark var demektir. Elbette birilerinin evli barklı olması gerekir. Gerçi yaş sırasına göre bir sıralama yapılmamış, hangisinin büyük hangisinin küçük olduğu çıkarılamıyor. 

    Hacı Ali'nin ev bark sahibi oğullarından biri olan Hüseyin, Emine Hanım ile evliydi. Babasının vefat ettiği 1841 yılında bir oğlu dünyaya geldi, adını Bekir koydular. Dede Hacı Ali'nin ölümünden sonra yeni bir sülale böylece başlamış oluyordu.

    Oğulları Bekir'i aslen Afyonlu Havva ile evlendirdiler. Afyonlu derken, Şeherlioğlu kardeşler olarak Afyon'dan gelip Eğret'e yerleşen Hadımoğlular, Şemşiler ve Gadıngızlarla bağlantılı olduğunu da belirtmek lazım... Havva'nın ablası Fatma da Gavalcılarda Halil İbrahim'in eşiydi. Yani Selimlerin Bekir ile Gavalcıların Halil İbrahim bacanak oldu. Bu Gavalcı H. İbrahim, Kümük İbrahim ile Bokuşak Ahmet'in dedeleridir.

    Havva Hanım hakkında bir not daha... Sonraki kayıtlarda ismi Fadime olarak geçiyor. İki kaydın birisinde mutlaka bir yanlışlık var. Torunlarının beyanını esas alarak doğrusunun Havva olduğunu düşünüyoruz.

    Havva Hanım ile Bekir'in bir kız bir oğlan iki çocukları oldu. Kızları Şerife 1881 yılında doğduğunda Bekir 40, Havva ise 37 yaşında. Erken evlenilen o döneme göre ilk çocukları için hayli geçkin yaştalar. Belki de öncesinde doğan çocuklar yaşamadı, yahut haklarında bugüne bilgi ulaşmadı; bu seçenek akla daha yatkın görünüyor... Tam burada onların kızı olduğunu düşündüğümüz Hanım adında bir karşımıza çıkıyor. Kocalioğlu Mehmet'e ikinci eş olarak varan Hanım'ın 1895 yılında Ahmet adında bir oğlu olmuş ki Cihan Harbi şehidi olduğu düşünülüyor. O aileden başka kimse kalmamış ve Hanım 1932 yılında soyadı almaya fırsat bulamadan vefat etmiş. Yaşasaydı, kocası ve tek oğlu vefat etmiş bulunduğundan Yola soyadını mı alırdı acaba?...

    Selimoğlu Bekir 1920-25 arasında vefat etmiş, bu sırada seksenin üzerindeymiş. Eşi Havva Hanımın vefat tarihini ise biliyoruz; 1946... Bu, vefat ettiğinde onun yüz yaşını aştığı gösterir... 

    İki çocuklarından devam ediyoruz. Şerife, Selimlerden Kemik Ali ile evlenecek ve Turabilerden Capbak Osman'ın kaynanası olacaktır...

    Dayı

    Oğulları Hasan Hüseyin Şerife'den çok küçük, 1894 yılında doğdu. Dedesi Hüseyin'in adını koymuşlar... Öyle ama, seslenirken dedesinin adını kaldırıp sadece 'Hasan' diyorlarmış. Bir de eski Türkçe harflerle yazarken Hasan ile Hüseyin birbiriyle karıştırılıyor, okurken hakeza. Üstelik bu isimlerin ikisi de aynı anlamda. Diyeceğim, Hasan Hüseyin'in isminde sürekli bir karışıklık olmuş...

    İsmindeki karışıklığı bir nebze çözüme kavuşturan lakabı olmuş. Zamanla adını hiç anmadan 'Dayı' demeye başlamışlar. Onun bu lakabı sonraları çocuklarının oluşturduğu sülalenin de adı haline gelmiş; 'Dayılar' demişler. Amma Hasan Hüseyin dayıya neden dayı denildiği hususunda kimsenin bir fikri yok. Kendisine öyle hitap edecek fazla yeğeni bulunmuyor... Yürüyüşünde, konuşmasında kabadayı edası da yok, gayet efendi bir insan... Yalnız bazen tatlı şakalar yapmaktan geri durmuyormuş...

            Burada torununun tahmini hem mantıklı hem de eldeki tek veri olarak kayda geçirilmelidir. Resmi kayıtlarda 1310 doğumlu görünen Hasan Hüseyin aslında 1307/1891’liymiş. 1911 Yılında akranları gibi askere gitmeyi beklerken yaşı tutmadığı gerekçesiyle almamışlar. Torunu Dayıoğlu Vahit, bunun sebebi olarak boyunun küçüklüğüne yorsa da gerçek karışıklık doğum tarihindedir… Böylece üç yıl arkadaşlarından ayrı köyde kalmış. Resmen askerlik dönemi geldiğinde ise yaşını oldukça almış görünüyor. Bir de Cihan harbinin başladığı o sene seferberlik ilan edildiği için eli silah tutan herkesi, 16-17 yaşında çocukları bile silah altına aldıkları için bu onların arasında çok yaşlı duruyor. Bu yüzden ‘Dayı’ diyorlar, böylece ömür boyu taşıyacağı lakabnı bulmuş oluyor…

    Kendisi sağlığında tam 35 yıl çomak salladığını, yani çobanlık ettiğini söylemiş. Koyun güttüğü döneme dair, biraz da onun muzipliğini yansıtan bir olay anlatırlar. Sakaların Hüseyin'i yanına çoban çırağı olarak almış. Ya da 'Bu senin yanında gelsin gitsin biraz.' demişler... İşe alışamamış veya kırdaki yaşantıya uyum sağlayamamış olacak ki ayakta uyumaya başlamış Hüseyin. Değneğine yaslanmış öylece uyuyor... Bunu farkeden Dayı, 'Kırrt!' demiş de değneğin beline kendi değneğini öyle bir indirmiş ki... Hüseyin doğal olarak yüzüstü yerde... Az ilerleyince de acemi çobana takılmış 'Hüseyin, az önce benim eşşeği ürküttüydüm, ne tarafa gitti?...'

    Dayı, Şeherlioğlu Kedimehmet kızı Ayşe ile evlendi. Şeherlioğlularla bağlantıyı Havva Hanımdan hatırlarız, yine de Kedimehmetin Ayşe'den biraz söz etmeliyiz; çünkü Dayıya gelmeden önce bir evliliği var... Önce Mollahmetler/Müdüroğlulardan Kamil'e vardı. Henüz çocukları filan yokken eşi Çanakkale'de şehit oldu... Bu yüzden Dayı onun ikinci eşidir...

    Ayrıca Ayşe Hanımın Fadime adında bir de ablası vardı ki Bükürlerin Mehmet'e varmıştı. Kocası öldükten sonra Dandır'a kocaya vardı; ama neticede Buydeycigadir eşi Feride'nin ninesidir... Tek erkek kardeşi Gadıngızın kocası Ahmetçavuştur...

    Dayı ile Ayşe Hanımın üçü erkek ikisi kız, beş çocukları oldu. Bunlar Bekir, Halil İbrahim, Emine, Mehmet ve Rabia'dır. Bu beş çocuğun ilk üçü erken vefat etti, sağ kalan Mehmet ve Rabia oldu. En büyükleri Bekir, 1914 doğumluydu. 'Gavur' gittikten sonra Eğret'te hastalanıp ölen çocuk sayısı çok fazladır. Bekir de onlardan birisidir, 1926 yılında vefat etti. Kardeşleri Halil İbrahim ile Emine de erken öldüler. Geriye Mehmet ile Rabia kaldı. Selimlerden Tekirgızıların Hasan'a varacak olan Rabia'ya Refiye de diyorlar, 1979'da 55 yaşında vefat etti...

    Dayıoğlu

    Dayı Hasan'ın hayatta kalan tek oğlu Mehmet 1930 yılında doğdu, Terlemezoğlu Yusuf kızı Havva ile evlendi. Havva Hanım, Terlemez Hocanın kardeşidir; anaları ayrı tabi. Havva'nın anası Şerife Hanım, Sarıcaovalı; yani Çerkez...

    Dört oğlan bir kız, beş çocukları oluyor Mehmet ile Havva'nın... En küçükleri Yasemin, Yahyaların Yahya Diril eşidir... Dayının Mehmet1985 yılında, eşi Havva Hanım ise 2021 yılında vefat ettiler. Şimdi oğlanlara bakalım...

    Dört oğulun en büyüğü Adem, Deliahmetin kızı Ayşe ile evlendi. Erkan, Serkan ve Dilek adlarında üç çocukları var. İzmir'de oturuyorlar... İkinci oğlu Halil 1954'te doğdu, Arzılardan Beygirlinin kızı Fatma ile evlendi; iki oğlu var: Mehmet ve Dalyan. Kendisi 2022'de vefat eden Halil'in çocukları Anıtkaya dışında oturuyorlar...

    Diğer iki oğlu Anıtkaya'dalar. Bunların büyüğü Vahit, namı diğerle 'Vahit Usta'... Ustalığı tornacı olması sebebiyledir. Çıraklık ve kalfalık dönemini İzmir'de tamamladıktan sonra dükkan açmak için Anıtkaya'yı tercih ediyor. O yıllarda Anıtkaya'da torna tezgahı kurarak bir atölye açmak büyük ve riskli bir şey... Emek ve gayretle girilen riske değiyor; Vahit Usta çevrede tanınarak marka oluyor. O marka 'Dayıoğlu'dur... Şimdi Anıtkaya'da, gerek mesleki gerekse fiziki, bir sanayi varsa; bunda Vahit Usta'nın payı büyüktür...

    Vahit Usta, Şarapçının kızı Nevin Hanım ile evlendi. Şarapçı (İbrahim Seçen) de Selimlerden olduğu unutulmamalı. Çocukları; Fatma, Nihal, Havva ve Mehmet.

    Vahit Ustanın ve oğlanların en küçüğü, dedeleri Dayının adı olan Hasan ismini taşıyor. 'Dayıların Hasan' veya 'Elektrikçi Hasan' olarak bilinir. Elektrikçiliğinin yanında bir dönemin meşhur cambazlarındandır... Terlemezlerin Mehmet kızı Hacer ile evlendi. Hacer Hanım, dayısının kızı olur. Fadime ve Mehmet adında iki çocukları var, Anıtkaya'da yaşıyorlar... 

    Eşi Kedimehmetin kızı Ayşe Hanım 1973; kendi lakabını sülale adı haline getiren Dayı Hasan ise 1983 yılında vefat ettiler... Vefatından yarım asır önce, 1934 soyadı uygulamasında Dayılar sülalesi için seçtikleri isim YOLA...