Eski Eğret’in en önemli tarım aletlerindendirler. Annat; ikisi altta, biri bunların tam orta hizasında üst tarafta olmak üzere üç dişlidir. Biçilen ekin ferklerinin deste edilmesinde, destelerin sap olarak arabaya yüklenmesinde, çeşitli sebeplerle harmanda sapın taşınmasında hep bu annattan yararlanılır. Türkçe değildir, dilimize Rumca anadot kelimesinden girmiş. Belki Anadolu’ya yerleşen atalarımız çiftçiliğe başlarken ilgili aletleri de çoğunlukla Anadolu’nun yerleşik halkından aldılar.
Tırmık ise; yere parelel olarak çekilen yirmi civarında dişli, bunun tam ortasında uzun, birazcık kambur bir sapı bulunan alettir. Annatla toplanan saplardan geriye kalan dağınık haldeki arpa, buğday saplarını son olarak ve kesin bir şekilde toplayan alettir. Anız arasındaki saplar ancak böyle bir tırmıkla toplanabilir.
Annat ve tırmık hakkında yukarıda verilen bilgiler yeterlidir esasında. Benim asıl gayem bunların yapılışını anlatmak. Bu aletleri herkes yapamaz, fakat herkesin ihtiyacı olduğu için bu alanda becerisi olanlar mecburen aletlerin üretimi ve ticaretine girmişlerdir. Dedem bunları yapabilen ender insanlardandı. Ondan başka birkaç kişinin daha yaptığına şahit olmuştum. Belki de bu sebepten olsa gerek, bu birkaç annat yapımcısı da dedemin arkadaşlarıydı. Bazılarının yaptıkları onunkilerden daha güzel olmasına rağmen, ihtiyaca cevap verme ve seri üretim bakımında dedemin bu konuda namı çıkmış gibiydi.
Keserinin tıktıkları arasında ufak takılmalara verdiği cevaplarla dedem hep sohbetin merkezinde olur ve annat tırmık yapma işini bir şölene çevirirlerdi. İki, üç, beş kişilik böyle bir cemaatin ayak işlerini görmek, çay demleyip servis etmek, onların iş ve hareketlerini gözlemlemek çok hoşuma giderdi. Onlardan sadeee Sarı Ali Osman İdis ile Mardakların Ahmet Saki aklımda kalmış, diğerlerini hatırlamıyorum... Her zaman yanında biriler olmayabilirdi, bazen yalnız çalışırdı. Her nasıl çalışırsa çalışsın onun bunları yapışı baştan sona bir maceradır.
Macera Baharın ilk günlerinde başlar. Meşe dalları henüz uyanmışken, tomurcuk safhasındayken, yaprağa durmamışken uygun malzemeyi kesmek gerekir. Havanın durumuna göre Mart sonları bu iş için en uygun vakitlerdir. Tırmık ve annat dişi için meşe dalları kullanılmalıdır. Sert ve dayanıklı olması gereken bu dişler haricindeki sap bölümleri için söğüt dalları daha uygundur. İşte dişlik meşe dallarının tam da bu vakitlerde kesilmesi gerekecektir. Haziran sonunda hazır olması gerekir çünkü. Bu vakitler daha kışın çekip gitmediği, yazın kendini göstermediği vakitlerdir. Kışın borusu ötmektedir daha. Bu iş için Dedemle birkaç kez dağa gitmişliğim var, ondan biliyorum. Her gittiğimde üşümüştüm. En azından gölgede üşürsünüz.
Dedem malzeme keserken mazı, gobak toplamak en iyi eğlencelerdendir. Bunlar meşenin ifrazatı gibi bir şey. Yuvarlak birer oyun aracıdırlar. Orman tabir edilen çalı ailesinin bulunduğu sık alana girip bunlardan toplarken farkında olmadan uzaklaşmamak gerekir. Kaybolma korkusu sizi hiç rahat bırakmamalı. Değişik duygulardı bunlar.
Yine böyle bir sık meşelikte eğlenirken birden ürpermiştim. O güne kadar görmediğim kırçıl bir topçuktu beni korkutan. Bir hayvan olduğu kesindi, ama ben bunu bilemedim. Ya bir canavardıysa! Hemen dedemi çağırmıştım. Daha görür görmez onun bir göcen olduğunu söyledi. Ah, bu büyüklerin en içinden çıkılmaz durumlarda bile umursamaz görünmeleri yok mu… Göcenin tavşan yavrusu demek olduğunu o zaman öğrendim. Bu göcenle geçirdiğimiz bir aylık süreyi başka bir zaman anlatırım. Tavşan yavruları henüz kaçamayacak durumda olduğuna göre hangi mevsimde olduğumuzu anlayasınız diye bunu anlattım.
Tırmık dişi olacak meşe, tırmık gövdesine takıldığında uzunluğu 40 santim kadar. Annat dişleri kıvrımıyla ve diğer bölümleriyle bir metre civarındadır. Tabi bunlar işlendikten sonra, artık son aşamadaki büyüklükleridir. Dağdan kesilirken ona göre bir uzunluk belirlemeli ve kesmelisiniz. Ayrıca annat dişi için kesilenler uzunluğunun yanında biraz daha kalın ve eğri olmalı. Eğriliği tam anlatamayabilirim, beli düzeltilmiş Z harfi gibi bir şey. Tırmık dişi basit çubuk olabilir. Kabaca bunları dağdan alıp eve getirmek birinci aşamadır. Sayacağız bakalım kaç kere elden geçecekler.
Diş için ayrılan meşe dallarının çoğu şu haliyle kullanılabilecek durumda olmadıklarından bazı düzeltme ameleyisine tabi tutulacaklardır. Sebebini hala anlayamıyorum, bunun için fırındaki kızgın külü kullanırdı dedem. Bir müddet külde beklettiği dalları sıcak sıcak, belki de –belki değil, kesin- nasırlı elleri yanarak hemen göz kararı düzeltiverirdi. Demek ki sıcaklığını kaybedince düzeltmek imkansız hale geliyordu. Ya da kül, daldaki suyu alıyor, onu kurutuyordu da bu yüzden hemen düzeltmek gerekiyordu. Ağaç yaşken eğiliyor ya, soğuduktan sonra bir daha düzelme imkanı kalmayacak. Külde yapılacak bu işlemi kadınlar henüz fırına gelmeden bitirmek durumundaydı. Kaç kez fırını bu halde gören kadınların memnuniyetsiz konuşmasına şahit olmuştum. Mahalle büyüğü olarak dedeme, hem de kadınların bu konuda bir uyarıda bulunması… Bu kimin haddineydi. Sevilir, sayılırdı dedem.
Annat dişlerine şekil vermek biraz zahmetlidir. O kıvrımlar elde eğip bükmelerle elde edilemez. Bunun için özel bir düzenek hazırlamıştı. Çifter basamaklı ağaç merdiven. Normalde köylerde dambeşe çıkmak için kullanılan ağaç merdivenler yok mu, işte onun çifte basamaklısı. Bu çifte basamakların ne işi yaradığını anlamam da uzun sürmüştü. Ne gerek vardı ikişer basamağa! Hem sakil duruyor hem de taşımak zorlaşıyordu. Meğer merdiven değilmiş bu nesne. İki basamak arasına sıkıştırılan bir annat dişi malzemesi, sağlam bir urganla çekilip gerilirdi. 10-15 gün bu şekilde bekletilir, güneşte suyunu kaybederken bir yandan da şekil alırdı. Tırmık dişlerinin külde düzeltilmesi gibi.
Yukarıda anlattığım düzeltme ve şekil verme işlemleri hep meşeler kabuklu iken yapılır. Sebebini bilemem, vardır mutlaka mantıklı bir açıklaması. Kabukları soyulduktan sonra yapılsa daha iyi olur, eli de acıtmaz diye düşünmüşümdür zaman zaman. Çocuk aklıyla düşünüyoruz tabi, elinde acı hissetmeyen biri için bu dert değildir. Evet, sırada kabuk soyma işi vardır. Artık olması gerektiği şekle kabaca bürünmüşler, şimdi işleme zamanıdır. Önce keserle kabaca soyulacaklardır. Tek tek ele alınan dalların önce boyu uygun uzunluğa ayarlanır, kısaltılır; sonra keserle kabaca soyulup istiflenir. Bundan sonra yapılacak her iş böyledir; dişler istiflenir bozulur, tekrar istiflenir ve tekrar dağıtılır. Sadece kabuk soyma işi bile birkaç oturumda, birkaç günde tamamlanır. Her seferinde dağılırlar dişler. Yalnız dişler mi, keserdi, kütüktü, üzerine oturulan oturaktı, arkadaşların oturduğu minderlerdi derken bütün bir teşkilat her seferinde toplanmalıdır. Ninem rahmetli bu işe çok kızardı. Yüzüne değil ama arkasından söylenir dururdu. Kolay iş değildi dedemin ardını toplamak. Adeta savaş alanına dönen avludan toplanan meşe kabuğu ve parçaları kuzinede çok güzel yanar, bunun için o atıklar değerli bir yakıt muamelesi görürdü.
Kabaca kabuklar soyulduktan sonra ince soyma ve yontma işleri başlar. Bunda amaç öncelikle diş kalınlığını ayarlamaktır. Keserden arta kalan kabuk izleri yine keserle alınırken iş biraz daha ince bir şekilde yapılır. Böylece tırmık ve annat dişlerinin kalınlığı da ayarlanmış olur. Her şey göz kararı ile ölçülür; uzunluk da kalınlık da. Bu ikinci yontma işlemi de birkaç günde tamamlanır ve her seferinde yine bütün takım taklavat ortalıktadır. Bir farkla ki, çıkan kıymıklar artık koyu değil açık renktedir. Çünkü dişlerde kabuk kalmamıştır.
Bu malzemeler üzerindeki çalışma kolay kolay bitecek gibi değil. Her işlemin kendine göre zorluğu, zahmeti, keyfi, seyrinden alınan lezzeti vardır. Ben izlerken en çok sıradaki işlemi severdim. Küstüreyle dişlerin düzeltilmesi. Buna sebep kullanılan alettir. Küstüre denilen bu alet bir çeşit rende. Küçük bir şey. Dedemden bana hatıra olarak bugün hala saklıyorum. Ta o zamanlar, dedemi izlerken sert meşeye ince şekiller vermesinden ve çıkan tuhaf sesten dolayı hafızama yerleşmişti. Kaç kere aynı işlemi ben de denedim, daha yumuşak ağaçlardan bile o yongayı koparamadım, dedem meşeden hep aynı yongayı nasıl çıkarıyordu? Bu tuhaf bir durumdu. Tuhaftı ama mutlaka bilek gücüyle ilgiliydi. Güçlüydü dedem. Avucunun içindeki küstüreyi, diğer eliyle yere yarı çapraz tuttuğu diş üzerinde sürter amma bunu nefes alır gibi, adım atar gibi, çay yudumlar gibi yapardı. Küstürenin üzerinden meşe yongaları, sevimli kıvrımlar olarak fır fır dönerek çıkardı. Bazen küstüre gözüne dolan yonga kırıntılarını iki parmağıyla temizlerken bunu yaptığının farkında değilmiş gibi davranır, çevresindekilerle sohbete devam ederdi. Onun için sıradan şeylerdi bunların her biri. Küstüreli işlem sonunda, iş meydanını temizleyenler daha az yonga toplarlardı. İşler inceldikçe atık da azalırdı çünkü.
Dişler hazırlanırken bir yandan da tırmık ve annatın diğer aksamının hazırlıkları yapılmalıdır. Bu aletler dişten ibaret değildir çünkü. Tırmık dişlerinin takılacağı gövde bunlardan birisidir.
Söğüt gövdesinden yapılır. Kavağa göre daha serttir söğüt. Bu gövdeleri hazırlamak da eziyetli bir iş. Zaten “elden bitecek iş” hep zahmetlidir. Hızar sahibi Gedik Hasan’nın dükkana götürülecek gövdeler ve onun keyfinin yetmesi beklenecek. Önce Koca söğüt gövdesinden kabaca dikdörtgen prizmaları çıkarılır. Bunlar eve getirilir ve sırası geldiğinde dişleri geçirmek için açılacak delik yerleri kalemle belirlenir. Sonra hadi bakalım tekrar dükkana matkapla delik açmaya. Delik açıldıktan sonra hazır gelmişken, arka tarafına bombe verilir ve üzerine iki çizgilik basit nakış verilir planyada. Gövdeler eve götürülüp bırakılır. Büyük ölçüde işler bitirilmiş gibidir.
Gibidir…
Bu arada bir yandan da tırmık sapları ayarlanmalıdır. Yine söğütten; ama gövdesinden değil, dalından olmalıdır saplar. Bilek kalınlığında, uzun, hafif kamburumsu söğüt dalları… Kamburluğu tercih edilme sebeplerinden birisidir. Yere paralel tırmık, yerden bir metre kadar yükseklikte tutularak çekilmeli. Bu nasıl sağlanacak, elbette kambur bir sapla. Önceden tedarik edilen kuru söğüt dallarının kabukları soyulur, yontularak ince düzeltmeleri yapılır, boyu ayarlanır… Bütün bunlar yine kendi kendine oluşan bir sıralamaya göre yapılır ve günler sürer. Çünkü tek yapılan iş sadece bu değildir. Sap hazırlanırken, tırmık gövdeleri elden geçirilir, dişler inceltilmeye devam edilir, demir bağlar hazırlanır, annatların dişleri bükülür, sırımlar ıslatılır… Ve her şeyden önemlisi, tarlada, harmanda, pazarda, orada-buradaki işler de sürdürülmektedir. Meşguliyeti çok bir bir hayat!
Diş delikleri açıldıktan sonra sırada sap deliğinin açılması vardır. Bu delik çapraz bir delik olduğundan el ile ve keski yardımıyla yapılacaktır. Bütün gövdelerin sap delikleri de açıldıktan sonra artık dişeme işlemi başlayabilir.
Dişlere geri dönelim. Keser ve küstüre ile yeteri kadar yontulduktan sonra törpüyle kalınlık ayarı yapılmalıdır. Dişlerin kökü biraz ince, ucu daha da ince, ortası ise iki farklı inceliği birbirine yediren tuhaf bir kalınlıkta olmalıdır. Bu ancak törpüyle yapılabilir. Dedem öyle bir kullanırdı ki törpüyü, tırmık dişleri bir dolmakalem zarifliğine bürünürdü. Artık bu dişlerin yuvaya girme vakti gelmiştir.
Tırmık dişlerinin, gövdedeki yerlerine takılmasına dişeme denir. Usta büküş ve ittirişlerle dişler deliklere geçirilir. Bu esnada delik içindeki diş, kendi ekseni etrafında döndürülürek nihai pozisyonuna getirilir. Dişlerin hangi ucunun deliğe gireceği, hangi ucunun diş olacağı önceden belirlenmiş; kök tarafı diğer ucuna göre biraz daha kalın bırakılmıştır. Yine de asıl kalınlık dişlerin tam ortasındadır. Bütün bunlar dişlerin hazırlanışı sırasında kendi kendine oluşmuş sıradan şeyler gibidir. Süreci o kadar yakından izlememe rağmen dişe o kalınlık incelik ayarının nasıl verildiğini hiç anlayamadım.
Bütün dişler aynı paralellikte olacak biçimde yuvalarına geçirildiyse, artık onları sağlamlaştırma vakti gelmiştir. Deliklerinde sıkıştırarak yapılır bu işlem. Diğer adı da cıbalamadır. Her tür ağaç malzeme atığından elde edilen cıba, bıçakla şekil verilmiş ince lama biçiminde çubuklardır. Bir ağaç yarığına çakılarak orayı sıkıştırıp sağlamlaştırması beklenir. Bizim dişler tırmık gövdesindeki deliklere takılmıştı ya, ince ucundan keserin düğdüsüyle vurularak iyice yerleştirilirler. Arkadan bir parmak kadar bir çıkıntı oluşması gerekir. Tabi bu çıkıntıyı verebilmek için usta eller daha dişi işlerken, kumpasla ölçmüş gibi kalınlığını ayarlamıştır. O kadar ki her diş çakıldığında, gövde arkasında mutlaka o çıkıntı bulunur. Eyidemirle o çıkıntılar yarılır ve hazırda bekletilen cıbalar çakılır. Cıba, delik içindeki dişi şişirdiğinden artık onun oradan çıkması imkansızlaşır. İyi bir tırmığın dişi çıkmaz. Peki vakitli vakitsiz, dedeme tamir için getirilen gedik tırmıkların dişlerine ne oldu? Onların dişi kırılmıştır, ya da zamanında acemi biri dişemiş, cıbalamayı unutmuştur.
Cıbalama bittikten sonra dişlerin fazlalıkları alınır. Arkada hem cıbanın hem de diş kökünün fazlalıkları kötü bir görünüm arzeder. Daha da ötesi bunların alınmaması, cıbanın düşmesine sebep olabilir. Testereyle, hiç pürüz kalmayacak şekilde alınır bunlar. Tırmık dişlerinin ucundaki fazlalıklar da dişler aynı hizada olacak şekilde kesilir. Bu hizalamayı sağlamanın pratik yolu, en dıştaki iki dişi birbirine pamuk ipliğiyle bağlayıp, gergin ipin hizasından bütün dişleri kesmektir. Kesilen yerlerden dişler kütleşeceğinden yeni uçları hafif törpülemek gerekebilir. Anızla ilk buluşmasından sonra kendi kendine sivrilecektir.
Annat yapma süreci tırmığınkiyle paralel işler, kafalar karşmaması için önce tırmığı bitirelim. Bilek kalınlığındaki hafif kambur söğüt dalı, daha çok küstüre ve sıyırgıyla yontularak takılmaya hazır hale gitirilmiştir. Dişemesi ve cıbalaması tamamlanan tırkmık gövdesi de sapıyla buluşmaya hazırdır. Gövde yüzeyinden tabanına doğru kırkbeş derecelik açıyla bir dikdörtgen delik açılır. Delik açılacak alan önce el matkabı (burgu) ile berelenir, sonra eyidemir ve keser kullanılarak keskin köşeli ve uygun açılı delik ortaya çıkarılır. Gönyesiz cetvelsiz yapılan bu işlerde ölçünün hiç şaşmaması incelenmeye değerdir.
Delik tamam, öyle ya da böyle bir şekilde ölçüsüz açıldı diyelim. O deliğe yerleşmesi gereken bir sap var. Onun ucu da yine ölçmeden, sadece göz kararıyla yontulur, biçimlendirilir; ama ne hikmetse keserle vurularak takıldığında cuk oturur. Ben, birbirine geçecek iki parça yapıyor olsam kırk kere ölçer, elli kere dener yine de o ayarı tutturamam. Bu adam marangoz değil, dülger değil; bildiğin ileşber...
İleşber dedim de... Ben böyle anlatıyorum; ama Dedemin işi sadece annat dırmık değil ki, bu arada yürütülmesi gereken bir sürü iş var. İleşberlik, tarla takga, mal maşat, pazarcılık... Bunlara ilave elin işini görmeyi, problem çözmeyi çok sever, işini öylece bırakıp gittiği çok olmuştur. Bunlara ilave, domino oynamayı da çok sever; Berber Hüseyin geldiyse, önündeki işi bırakır, doğru Süleymanın kahveye... Yani senin anlayacağın, bu işler benim anlattığım hızda gitmeyebilir, bazen her şey hazır olduğu halde tırkmık annat parçaları günlerce ortalıkta beklerdi.
Tırmığın sapı, açılı yuvasına takıldıktan sonra, dişlerde yapıldığı gibi cıbalama yapılırsa iyi olur; ne kadar sağlam olursa o kadar iyi. Bununla beraber, tırmığı öylece bırakmak doğru değildir. Orada sağlam gibi görünse de şoraya varır, zıvananın dibinden kırılır. Bir defa kendi gövdesi ağırdır zaten, bir de tarlada yük çekecek bu alet. İyice sağlamlaştırmadan bırakmamak lazım.
Altı yönlü (yukarı-aşağı, sağ-sol, ön-arka) sağlamlaştırmanın yolu, milimlik saçtan kesilmiş demir bağlardır. Uygun boyutlarda kesilmesi ve uçlarına delik açılması evde yapılamayacağından, bu basit lamalar bir demircide hazırlanır. Uçlarıında sapa ve gövdeye denk gelecek, birbirine ters yöndeki özel kıvrımları evde döverek kendisi de verebilir. Hatta bu işi ondan başka kimse yapamaz. Demir lama bağlar hazırdır, onlara özel boyutta tedarik edilmiş civata ve somunlar da...
Sapın belinden enlemesine ve tırmık gövdesinden dikine delikler açmak gerekiyor. Dedem burguyla bu işi tek başına yapamaz, orada bana ihtiyaç duyardı. Vazifem, eşeğe biner gibi bunların üzerine oturup sabit durmalarını sağlamaktı. Malzeme 'gıyneşirse' delik açmak güçleşir çünkü. İyi de benim ağırlığımdan ne olacak, tutmam ne işe yarayacak. Elbette iş bir yerde kesintiye uğrar... Öyle zamanlarda 'Düzgün tut len, ırzıgırık!' diye takılırdı... Demir bağlarla civatalanan tırmığın işi bitmiştir, annata devam edebiliriz.
Annat dişlerini merdivene gerili unuttuk... Germe işinin ayrıntısına inelim biraz. İş bu aşamaya geldiyse dişler bir derece inceltilmiş demektir. Yalnız bu, kalınlıklarının son halini aldığı anlamına gelmez. O iş aya haline geldikten sonra yapılacaktır. Aya, annatın üstteki tek dişidir ve profilden başparmağın kopyasıdır. Annat ayası deyince daha anlaşılır olur. Zamanla alttaki iki dirgen dişine de aya denilir olmuş, o ayrı... Annat ayası neyse de alttaki dişlerin kıvrım derceleri birbirinin aynısı olmalıdır. Tek tek gerdirilirse bu denge tutturulamayacağı için ikisi birden aynı anda ve aynı basınçla gerdirilmelidir. Bunun için, dişlerin kıvrım yeri olan bileklerinden birbirine çivilemek gibi bir yol bulmuşlar. Böylece bir annatın iki alt dişi ikiz kardeş oluyorlar ve kurudukça aynı karakteri kazanıyorlar. Şekil aldıklarında, son halini vermek için geçici çiviler çıkarılıp işlendikten sonra da aynı yerden tekrar çivilenecekler ve artık o iki kardeş ömür boyu ayrılmayacak.
Merdiven kalıbından çıkarılan ayaların işlenmesi daha hassaslık gerektirdiğinden, bundan sonrası törpünün işidir. Belki bileklerini düzgünleştirmek için keser tekrar yardıma çağrılabilir. Ayalar hazırsa, beklesinler biraz; annata da bir sap lazım. Yine söğüt dalı gerekecek, fakat daha düzgün olmalı. Belki çok hafif kambur olabilir. Yalnız sıyırgı ve küstüre ile bir annat sapı hazırlanabilir, tırmık sapına göre daha basittir.
Deste annatı ile sap yükleme annatının boyutları farklıdır. Yükleme annatının hem sapı uzun hem de ayaları geniş olmalıdır. Deste annatına hem daha az yük bineceği hem de onu genelde kadınlar kullanacağı için orta boy olmasında fayda var. Bir de patoz atma annatı olur ki onun sapı kısa, ayaları küçük olmalıdır. Ayalar ve sap seçim aşamasında, annatın hangi amaçla kullanılacağına dikkat edilir.
Bu sırada işler akıntılıdır. Ayalar tamam, sap tamamsa çiviyle bu dört parçayı birbirine tutturmaya sıra gelir. Dedem yanındakiyle muhabbetine ara vermeden bu işi yapar; ama bu noktada da dikkatli olunmalıdır. Bir kere alt dişlerin her bakımdan pozisyonu birbirine denk olmalı, ayanın da tam ikisinin ortasında bulunması gerekir. Karşısına geçip baktığında dişler tam bir ikizkenar üçgen oluşturmalıdır. Tabi bizim ihtiyar ustaların bütün bunları düşündüğünü hiç sanmıyorum. Onlar fi tarihinde öküzü nasıl nalladıklarını filan anlatıp gülüşüyorlar. Ama gel gör ki işler yürüyor...
Annat da bitti demek için bir adım kaldı; sırımlama... Sadece çivilerle annat o kadar yükün sokulamaz. Deriyle daha da sağlamlaştırmak gerekir. Bu iş için de Dedemin bana ihtiyacı var.
Önceden sığır derisi suya basılmıştır. Bir hafta mı durur, on gün mü... Suyunu kokutacak dereceye geldiğinde yeteri kadar yumuşamış demektir. Gön mü diyorlardı acaba o deriye. Keskin bir bıçakla ip gibi kıydığın zaman sırım oluyor. Ben bir ucundan tutardım, O keserdi.... Dört annat parçasının birleştiği noktadan ıslak sırımı dola dolayabildiğin kadar. Başlangıç ve bitiş noktasını pençe mıkıyla sabitle. Annat da bitti, geçmiş olsun. Sırım kurudukça sıkışıp annat kökünü boğacak, artık ona hiç bir şey olmaz, o kadar sağlam yani.
Bazen sırımdan ayrı, kalın bir deri tabakayla kundaklardı. Islak deriyi gerdirip basardı çiviyi. Deri kuruduktan sonra o annatın nasıl sağlamlaştığını hesap et. Yıllar sonra Nayman Ana'nın mankurt oğlunu okurken bu annat kundaklamayı hatırlamıştım. Colaman'ı mankurtlaştıran deve derisi, bizim gariban annatı ne yapmazdı.
Her yıl otuz civarı tırmık ve bir o kadar da annatın yapım hikayesi böyle... Bir de bunların satılması var ki o da ayrı bir başlığın konusu olsun.