11 Ocak 2022

Apdıramanların Hasan


    Emiralanoğlu Abdurrahman'ın tespit edilebilen beşinci oğludur. Hasan 1843 yılında doğdu. Çocukluğu, gençliği hakkında bir şey bilmiyoruz. Küçüğü Emrullah ile aynı anadan, Ayşe Hanımdan doğmuşlar. Belki abileri Mehmet, Molla Mustafa ve Abdülkadir ile de anaları aynıdır; lakin bunun belgesi yok... Tabi Ayşe Hanımın kimliği ve kimlerden olduğu hususunda da bilgimiz bulunmuyor...

    Abdurrahmanoğlu Hasan, kardeşler içinde ailesi çocukları en çok pülçüklenendir. Aşağıda göreceğimiz kalabalık çocuklarıyla 20. yüzyıl Apdıramanlarının ana damarını oluşturur. Her biri ayrı bir sülalenin atası olacak bu çocuklara başlamadan önce babaları Hasan'dan bahsedelim biraz daha...

    Rivayetlere göre Abdurrahmanoğlu Hasan da Mustafa abisi gibi 'derin' bir hocaymış. Her ne kadar 'Molla' ünvanıyla anılmasa da kendisi de öyle biriymiş. İlim tahsil etmenin yanında manevi yönden de kavi olduğunu söylüyorlar. O yıllarda köylünün en büyük başbelası çekirge afetidir. Zamanın şartlarına göre onunla mücadele etmenin kolay bir tarafı yoktur. İlaç zaten bulunmaz, hendek kazıp gömmek yahut yakmakla baş edilebilecek gibi değil, çok kalabalık sürüler halinde bu hayvanlar... İş gücü gerektirmeyen, maliyeti de bulunmayan en iyi araç ise sığırcıktır. Köyde sığırcık sürüleri varsa, çekirge barınamıyor orada... Gel gör ki bu mübarek kuşlar da her istediğin zaman bulunmaz... Eğretliler duymuş, Sandıklı tarafında çok sığırcık var, amma onları nasıl getirmek lazım... Apdıramanların Hasan'ı görevlendirip yollamışlar, 'Bu işin üstesinden sen gelirsin' demişler... Nasıl dua etti, ne okuyup üflediyse sığırcıklar başının üstünde uçuşa uçuşa Eğret'e kadar gelmişler. Köyün çekirge problemi o yıl bu çekirgelerle savılmış... Bu olayı Apdıramanların Hasan'daki manevi derinliğe bir örnek olarak anlatıyorlar...

    Gelelim çocuklarına...

    Önce Atike Hanım ile evlenmiş. Kayıt tutulduğu sırada hayatta olmadığı için Atike Hanım hakkında bir şey söyleyemeyeceğiz. Büyük ihtimal Sıntırların atası olan  Mollahmetler sülalesine mensuptu... Ondan, 1866 yılında babası Abdurrahman'ın adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. Bu Abdurrahman, Curak Mehmet Kirkit'in babasıdır.  

    Atike'nin vefatı üzerine, Veyisoğlu Halil kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım Böbüdedenin kardeşidir. Bir kardeşlerini de Abdülkadir abisi aldığı için onunla da bacanak oldular... Bu  hanımından da bir kız beş oğlan, altı çocukları daha oldu. Havva isimli tek kızlarının doğum tarihini bilemiyoruz, duyumlara göre Afyonlu Kasap Mehmet diye birine varmış...

    Büyük oğlu İbrahim, İbili diye bilinirdi; sonradan Kirpitçi lakabıyla anıldı. Kirpitçilerin atasıdır, 1947'de öldü...

    Mustafa da ilim tahsil etti, hacca gitti. Bu yüzden Hacı Hafız diye biliniyordu. Yeniali ile Kelhasanın babasıdır, Cumhuriyetin ilk yıllarında öldüğü tahmin ediliyor... 

    Mehmet'e de Çiloğlan veya Çilefe diyorlardı. Hüseyin ve Resul Ayas Hocaların babasıdır, 1937'de öldü...  

    En küçük oğlu Ali, Cihan Harbinden dönemedi. Babasının adını verdiği tek oğlu Hasan, askerde takılan Esat lakabıyla tanınır. Ayrıca anası Garmenlerden olduğu için Garmenlerin Esat da derlerdi...

    Apdıramanların Hasan, Macur Osman Dandır'da vefat ettikten sonra çocuklarıyla Eğret'e gelen eşi Zeynep Hanımı da nikahı altına aldı. Yunan işgalinden önce, 1920 yılında, yaşı seksene yaklaşmışken Eğret Muhtarı olduğu anlaşılıyor... Yukarıda özet geçilen beş oğlunun macerası ayrıntılı olarak ele alınacak...

  

06 Ocak 2022

Doğveller Köseler

    

     Veyislerin birinci kolunda Veyisoğlu Ahmet, yani Böbü Dede çocuklarını ele aldık. Anaları ayrı olmak üzere Böbü Dede'nin ağabeyi, Veyisoğlu Veli'ye sıra geldi.

    Halil ve Rahime'nin çocuğu olarak 1837'de doğdu. (Bazı kayıtlarda 1827 doğumlu olduğu bilgisi var). Böbü Dede ile analarının farklı olduğu anlaşılıyor....Tanzimat öncesi doğup da belgelendirilebilen nadir kişilerden. Emine Hanım ile evliliğinden iki çocuğu dünyaya geldi. Kızı Neslihan'ı Hacılardan Arzımanoğlu Süleyman'a verdi. İlerde Davılcıarif olarak bilinecek Arzımanoğlu Arif'in anası olacaktır.


    DOĞVELLER

    Veli'nin ikinci çocuğu Mehmet. O da bir başka Neslihan ile, Veyislerin Ramazan kardeşi ile evlendi. Fakat çocukları önceki eşi Emine Hanımdan oldu. Yaş sırasına göre dört oğlunun isimleri Veli, Halil İbrahim, Ahmet Şükrü ve Ali Osman'dır. Bir de karısının adını verdiği 1913 yılında doğan kızı Emine var. Herhalde en küçükleriydi, 1933'te vefat ettiği kaydedilmiş... Veli ile Ahmet Şükrü'den günümüze yadigar bir şey kalmamış. Sadece Veli'nin Gocamat (Koca Ahmet Tektaş) ablası Ayşe ile evlendiği bilgisi var, hepsi bu. İki kardeş büyük ihtimal Birinci Dünya Savaşı şehitlerinden.

    İki numara Halil İbrahim de savaşa katılmış, hatta tam dört yıl Rusların elinde esir kalmış. Demek ki Kafkas Cephesinde bulundu. Bu savaş döneminde çoğu evde yaşanan acılardan biri de burada yaşanıyor; kardeşler şehit... Babaları Veli oğlu Mehmet'in de harbe katıldığına dair söylenti var, ama bunu kesin olarak bilemiyoruz. 1930 Yılında vefat etmiş...

    Sağ kalanlarla devam edecek olursak... Halil İbrahim'e 'Doğu Veli' dediler. Dedesine nispetle takılan bu lakap sonradan o ailenin adı oldu: 'Doğveller'... Lakabın anlamı üzerinde durmak gerekiyor; ama bu konuda söylenecekler tahminden öteye geçmez. Şark manasına gelen Doğu ile alakası yok... Yalnız kulakları geriye doğru yatık koyunlara filan 'doğu' derlermiş eskiden. Acaba bu lakabın takılmasına sebep olan Veyisoğlu (her kim ise) kulak yapısı öyle miydi?...  

    Doğveli Çolağömerler kızı Şerife ile evlendi. Böylece, Patlakların Ayanoğlu Ahmet ve Arapların Gavas ile bacanak oldular... Üç kız, üç oğlan altı çocuğu oldu. Kızları Satı, Faddiklerin Güççük Ali (İleri) eşi; Neslihan, Guyucuların Amethoca (Ahmet Mola) eşi; Fatma ise Apdıramanların Ali Osman (Kirkit) eşi oldu. Bunların dışında 1941 yılında bir kızları daha olmuş, adı İsmihan. Yaşını doldurunca ölmüş bebek...

    Cihan Harbinde İngilizlere esir düşünce meşhur asit banyosu işkencesine maruz kalmış. Bu yüzden Doğveli, gözlerindeki arıza ile birlikte yaşamış ömür boyu. 1964 yılında ölmüş, eşi Şerife Hanım ise yirmi yıl kadar daha yaşamış ve 1983 yılında vefat etmiş...

    Doğveli Halil İbrahim'in oğulları ise Veysel, Mehmet ve Ömer'dir. Veysel, Bayramgazili Rahime ile evlendi; Halil İbrahim ve Fadime adında iki çocuğu oldu. 1997 Yılında vefat etti...

    Mehmet, Davılcıarifin Süleyman kızı Neslihan ile evlendi; Terzitopal ve Berbermehmetin bacanağıdır... Serdar, Sedat, Halil İbrahim ve Semra olmak üzere dört çocuğu var; Sedat Gödeşlerin Mısdık kızı Tuğba ile evli, Sümeyye ve Mehmet adlarında bir oğluyla bir kızı var… Eşi Neslihan Hanım 2015 yılında vefat etti, Doğvellerin Mehmet ve çocukları İzmir'de oturuyorlar...

    Ömer ise Arzılardan Çavuşmehmet kardeşi Satı ile evlendi, iki erkek bir kız çocuğu var... Doğvelinin toplamda sekiz torunu oldu, ikisinin adının 'Halil İbrahim' olduğunu kaydedelim...


    KÖSELER

    Veyisoğlu Velinin torunu, Doğvelinin küçük kardeşi Ali Osman'a 'Köse' diyorlar. Anlamı malum... Onun çocukları da 'Köseler' oluyor. Daldallardan Hüseyin kızı Gülsüm ile evlendi. Gülsüm Hanım Aligurunun kardeşidir.... İki oğulları oldu: Mehmet ve Veli... İki de kızları olmuş, ama bunlar çocukken vefat etmişler. 1925 Yılında doğan Penbe 1931'de vefat etmiş. Kardeşi Emine öldüğünde doğan kızına da onun adını vermiş; ama o da 1939'da altı yaşındayken ölmüş...  

    Oğlanlardan bahsederken de hep 'Kösenin Mehmet' , 'Kösenin Veli' dediler... Bu oğlanlar evlenmeden anaları Gülsüm Hanım 1953 yılında vefat etti...

    Babasının adını verdiği Mehmet 1936'da doğdu. Kur'an öğrenmenin sıkıntılı olduğu dönemlerde Ona hafızlık talim ettirdi. Akbaşların Mehmet Hoca ile birlikte hıfzını tamamlayan iki kişiden biridir... Vakti geldiğinde Naymelerin kızı Zehra ile evlendirdi. Bu evlilikten Hüseyin adını verdikleri bir oğulları oldu. Kösenin Mehmet, ilk oğluna anne-dedesinin adını koymuştu; fakat eşi Zehra Hanım 1964'te vefat etti.

    Mehmethoca, Hacıguycunun kızı Sare ile evlendi. Ondan doğan ilk kızına da merhum eşinin adını koydu: Zehra... Sonraki çocukları Ali Osman, Satı ve İbrahim'dir. Aldığı Kuranı Kerim eğitimiyle ilgili olabilir, Kösenin Mehmet ölünceye kadar cami ve cemaate katılım konusunda aşırı titizliğiyle dikkat çekti. Onun sokaktan geçtiğini gördüğünde ezana birkaç dakika kaldığını anlardın... Kösenin Mehmet 1997'de, eşi Sare Hanım ise 2016 yılında vefat ettiler...

    Mehmethocanın büyük oğlu Hüseyin, Ösüzömerin kızı Hatice ile evlendi. Ösüzömerin anası da Veyislerden olduğu için aralarında akrabalık bulunuyor... Bundan sonra Afyon'a yerleştiler ve halen orada oturuyorlar...

    Ortanca oğlu Ali Osman da babasının izinden yürüdü, İmam Hatip oldu. Onun oğlu Mehmet Fatih ise, Dedesi Kösenin Mehmet'in Hafızlığını da tevarüs etmiş... Hepsi Afyon'da yerleşikler...

    Küçük oğlu İbrahim, anadedesi Hacıgıycunun adını almış. Ailesiyle birlikte Afyon'da yaşıyorlar...

    Köse, 1931'de doğan büyük oğluna dedesinin adını vermişti: Veli... Onu Kelidiriz (İdris Azbay) kızı ile evlendirdi. Şaban, Ramazan ve Gülsüm çocuklarının adıdır. Kösenin Veli, 1985'te eşinin ölümünden sonraki yıllarda tıpkı babasının şeklini almıştı... Uzun süre bu vaziyette yaşadıktan sonra 2014 yılında vefat etti... 

    Köse, eşi Gülsüm Hanımın erken dönemde vefatından sonra, Apdıramanlardan Şemsi ile evlendi. Şemsi Hanım da Kırtişoğlu Apil'den ayrılmıştı, Gıbış (Mehmet Özen)in anası, Sakallı (Mehmet Aydın)ın kaynanasıydı... Bu evlilikten çocukları olmadı, Şemsi Hanım 1977 yılında vefat etti, Köse Ali Osman'ın ölüm tarihi ise 1989... Kösenin adı, oğlu Mehmet'in oğlunda; ilk eşinin eşinin adı ise Veli'nin kızında yaşıyor...

    Doğveli ile Köse kardeşler hakkında ilginç bir hikaye anlatılır... Cihan Harbi badiresini şöyle böyle atlatabilmiş kişiler, hayatlarının sonuna kadar onun izini kafalarından atamamışlar. Bu iki kardeş de çifte gittikleri Kötayolundaki tarlaya vardıklarında fark edebilmişler ancak eksikliği... Önceki günden yarım kalan tarlayı sürecekler ya... Pulluk, saban, boyundurk her neyse; levazımat tarlada duruyor da... Öküzleri köyden getirmeyi unutmuşlar...

    Doğveller ve Köseler, Hacarifler gibi 'Varlı' soyadını aldılar.



03 Ocak 2022

Böbüler

    

    Veyisoğlu Halil, 1800'lü yılların başında doğdu. Büyüdükçe sarı sakalıyla dikkat çekiyordu. Üç oğlu dünyaya geldi; 1826'da Osman, 1828'de Veli ve 1840'ta Ahmet... Veli ile Ahmet arasında kızlar var, yani en küçükleri Ahmet... Büyük oğul Osman vefat ediyor, onun küçüğü Veli ise Doğveller ve Köselerin atası olacak...

    Veyisoğlu Ahmet, Halil ve Havva'nın çocuğu olarak 1840 yılında doğdu. Kız kardeşlerinin ikisi de Apdıramanlardadır. Biri Abdurrahmanoğlu Hasan'ın eşi Ayşe diğeri de Hacapdıramanoğlu Abdülkadir eşi Fatma... Babası Hacı Halil'in ikinci bir hanımı daha vardı Asiye adında. Onun kızı Nazike de doğal olarak Ahmet'in ablası oluyordu. Nazike, Delimamın annesidir.

    Sonradan adı 'Böbü'ye çıkacak olan Veyisoğlu Ahmet Havva Hanım ile evlendi. İki oğulları oldu, Hasan Hüseyin ve Arif. Havva Hanımın vefatından sonra Şeherli Hadım Ali oğlu Mehmet (Hadımoğlu) kızı Ayşe ile tekrar evlendiyse de ondan çocuğu olmadı. 

    Bununla beraber kimlerden olduğu bilinemeyen Güllü Hanımdam Gülsüm ve Hatice adını verdiği iki kızı daha vardı. Apdıramanların Hasan oğlu Kirpitçi İbrahim'e Gülsüm'ü; Hacapdıramanların Kadir oğlu Halil'e de Hatice'yi verdi. Damatlarının ikisi de ablasının oğlu, yani yeğenleridir... Bir görüşe göre bu kızların anası Güllü Hanım Güneyköylü olup orada vefat etmiştir...

    Büyük oğlu Hasan Hüseyin'i Söylemezoğlu Salih kızı Neslihan ile evlendirdi. Küçüğü Arif'i ise Nazik ile. Büyük oğlundan iki erkek üç kız, küçüğünden ise iki erkek bir kız torununu gördü. Hacca gitti ve dönemedi, orada vefat etti.

    Böbüdedenin büyük oğlu Hasan Hüseyin’den devam edip Böbülere çıkacağız…

    Söylemezoğlu Salih kızı Neslihan ile evlenen Hasan Hüseyin, bir süre Eğret Muhtarı olarak görev yaptı. Dünya Savaşında oğulları Veli (1895) ve Salih (1903) Çanakkale'de şehit oldular. İkisi de bekardı... 

    Şehit iki oğlunun dışında dört de kızı vardı. 1892'de doğan büyük kızı Azime'yi Hamzaların Süleyman (Kaya)'ya, 1904 doğumlu üçüncü Güllü'yü Daldalların Sarasan (Hasan Dadak)a verdi. En küçükleri Emine 1914'te doğdu, onu Apdıramanların Körhalile verdiler. Aslında halasının oğlu olan Körhalilin ikinci hanımıdır. İlki, Hacıarif emmisinin kızı Havva idi; onun vefatından sonra evlendi. Ne yazık ki Emine de 1933'te vefat edecektir...

    İki numara Fatma'dan bahsedeceğiz. Yalnız Neslihan Hanımın beyanına göre, bilinen bu altı çocuğundan başka altı tane daha varmış. Demek ki onlar nüfusa kayıt fırsatı olmadan çok küçük vefat ettiler...

    Böbünün Hasan Hüseyin, 1901'de doğan ortanca kızı Fatma'yı, Müezzin olarak görevlendirilmesi için Mücellit Ahmet Hoca'nın ricacı olduğu Çaylıoğlu Hüseyinin oğluna verdi. Bu yüzden Ömer'e 'Müezzinin Ömer' diyorlardı. Hasan Abisi Çanakkale'de kalan Ömer de 1902 doğumluydu...

    Böylelikle Çaylıoğlu Müezzinin Ömer, Böbüdedenin Hasan Hüseyin'e içgüveyisi girmiş oldu... İşte bu tarihten itibaren, Böbüdedenin lakabına da Müezzinin Ömer varis oldu... 

    Babası Çaylıoğlu Müezzin Hüseyin ile birlikte oturuyorlardı. Böbünün Hasan Hüseyin ve eşi Neslihan Hanım da son zamanlarında kızlarının yanındalardı... Emri Hak vaki olup Böbünün Hasan Hüseyin vefat edince, Çaylıoğlunun telaşlandığı söylenir. Dediklerine göre dizine vurup 'Eyvah Ömer, bize buradan gitmek düşer' demiş. Bunu duyan Neslihan Hanım 'Sahibi öldüyse, köpeği de mi öldü! Hiç bir yere gidemezsiniz!' diye güveyisine ve dünürüne sahip çıkmış... Bu yıllarda 'Mâzinin Ömer' ve ailesi Böbü Dede'ye nispetle 'Böbüler' diye çağrılmaya başladı. Çaylıoğlu Müezzin Hüseyin de 1939/1940'ta Böbülerin evde vefat etti...

    Böbülerin Fatma ile Müezzinin Ömer'in evliliğinden altı çocukları oldu; 1923'te Salih, 1930'da Hasan, 1932'de Hatice, 1935'te Emine, 1938'de Azime ve 1939'da Veli dünyaya gelir... Kızları Hatice'yi Tatıresilin Mahmut (Omak)a; Emine'yi Gocamatın Kazım (Tektaş)a; Azime'yi de Sarasanın Ahmet (Dadak)a verdi...

    Salih Kabadayı

    Böbülerin 1923'te doğan ilk çocuğu Sâlek (Salih), aslında Çanakkale şehidi Dayısının adını almış. Tabi O da Söylemezoğlu Salih Dedesinin adını taşıyordu... Omarcıklardan Altındiş Ahmet Çavuş kızı Sabire ile evlendi... 

    Sabire Hanım ile Böbülerin Salih'in yedi çocukları oldu. Bunlardan dördü kız... Oğullarının küçüğü Mehmet, küçük yaşta vefat etti...

    Büyük oğluna ana-dedesi Hasan Hüseyin adını koydu ve onu Tatıresilin Mahmut'un, yani halasının kızı Şerife ile evlendirdi... Ömer, Mehmet ve Sabire adlarında üç çocukları oldu... Erken dönemde İzmir'e yerleşen Hasan Hüseyin, oğullarını orada everdi. Ömer, Mılıklar (Çatkuyu)lu Raziye ile evlendi; Şerife ve Hasan Hüseyin isimlerinde iki çocuğu var... Mehmet'in hanımı ise Mılıklar/İğdeli köyünden... Hasan Hüseyin ve Muhammet Ali adlarında iki oğlu var... Böbülerin Hasan Hüseyin 2007 yılında vefat etti. Şerife Hanım, çocukları ve torunlarıyla İzmir'de yaşıyor...

    İkinci oğlu, 1950'de doğan Ahmet ise hem Böbü Dedenin hem de Altındişin adını miras olarak taşıyordu. Amcası Gocasan (Hasan Kabadayı) kızı Neslihan ile evlendi. Uzun süre berberlik yaptığı için, bu mesleğinden dolayı 'Berber Ahmet' diye bilindi. İzmir'e taşındıktan sonra ve hala böyle anılmaktadır. Adem ve Salih adında iki oğlu var. Adem, Döğerli Şule Hanım ile evlendi; Özlem, Gizem ve İrem adlarında üç kızı var.... Salih ise Gıdakömerin Mehmet İdis kızı Sultan ile evlendi. Ahmet, Neslihan, Mehmet ve Ali Eymen adlarında dört çocuğu var... Adem ve Salih kardeşler Ankara'da oturuyorlar, köyüne ev yapan Salih, sık sık Anıtkaya'ya gelir... Berberahmetin eşi Neslihan Hanım 2020 yılında İzmir'de vefat etti... Gayet donanımlı ve geçmişine bağlı biri olan Berberahmet, İzmir'de yaşamasına rağmen sık sık Anıtkaya'da görülebilir... 

    Böbülerin Salih, büyük kızı Havva'yı, Böbü Dede torunlarından Hacariflerin Bekçi Fahrettin (Varlı)ya; diğer kızı Ayşe'yi Beygirlilerin Demirci Ömer (Tüblek)e; Fatma'yı Dıkmanın Şef (Mehmet Özen)e ve Hatice'yi Mıliklar (Çatkuyu) köyünden Yörük Yaşar'a gelin etti. 

    Eşi Sabire Hanım1963'te vefat ettikten sonra, Böbülerin Salih tam 47 yıl dul kaldı. 2010 yılında İzmir'de öldü...

    Gocahasan

    Salih'in küçüğü 1930'da doğan Hasan'a da Çanakkale'de şehit olan emmisinin adını vermişler... 'Gocasan' (Koca Hasan) derlerdi. Gadıngızların Ahmet Çavuş (Şık) kızı Ümmahan ile evlendi. Kızı Neslihan ve oğulları Hüseyin haricinde diğer çocukları yaşamadı. 

    Bu arada Ümmahan Hanım 1968'de vefat etti. Sonrasında Küçükhöyüklü Hanife Hanım ile evlendi. Bu evlilikten de Habib adında bir oğlu dünyaya geldi. 

    Gocasan da abisi Salih'ten daha evvel, 1999 yılında İzmir'de vefat etti. Hanife Hanım oğlu ve torunlarıyla İzmir'de yaşıyor...

    Veli Kabadayı

    Böbülerin Veli'ye gelince... Kimin ismini aldığı malum; Böbünün Hasan Hüseyin'in şehit oğlunun... Canali kızı Fadime ile evlenerek Gıdileriniban (İbrahim Asan) ve Hamzaların Ademhoca (Adem Kaya) ile bacanak oldular... 

    Abdullah, Mehmet, Cengiz ve Gülay adında çocukları oldu.... Tek kızı Gülay, Gedizli Ahmet ile evlendi; onun tek kızı Nilay ise Kulalı bir beye vardı, Ela ve Ayla adında iki kızı var... 

    Büyük oğlu Abdullah, aslen Muhacir/Göçmen kızı olan Şengül Hanım ile evlendi. Fatma ve Funda adlarında iki kızları dünyaya geldi. Fatma'nın adı, Böbü Dedenin torunu Fatma Nineyi işaret eder. Küçüğü Funda Antalya'ya gelin gitti. Abdullah halen ailesiyle İzmir'de oturuyor...

    Veli ile Fadime Hanımın ortanca oğulları Mehmet, Sandıklılı Gülay Hanımla evlendi. Zeynep adını verdiği bir kızı var ve İzmir'e yerleşikler...

    Küçük oğulları Cengiz, Anıtkayalı bir hanımla evlendi; Terlemezlerin Güçcüğün Vedat kızı Emine'yi aldı. Ömer ve Büşra adlarında bir kızıyla bir oğlu olduktan sonra Emine Hanımla ayrıldılar. Ömer ve Büşra annesiyle Afyon'da, Cengiz ise İzmir'de yaşıyor...

    ***

    Böbüdedenin gelini, Söylemezoğlu Salih kızı Neslihan Hanım, Müezzinin Ömer'in kaynanasıydı; 1950 yılında Böbülerin evde, kızının yanında vefat etti... Kızı Fatma Hanım ise 1962 yılında öldü. Fatma Hanımın kocası Müezzinin Ömer'in ölüm tarihi de 1970...

    Mazinin Ömer ailesi, Soyadı kanunu ile 'Kabadayı' soyismini alırlar. Bu kelime Eğret'te iri yapılı, güçlü kuvvetli anlamına gelmektedir. Torunları ve torunlarının çocukları bugün bile iri fiziki yapısı ile belirgindirler...



29 Aralık 2021

Keklikler


    Keklikler' diyorlarmış. Bazen başına bir sıfat ekleyerek 'Delikeklikler' diye de bahsediyorlar. Unutulmaya yüz tutmuş bir lakap. Tabi aile mensupları hem Anıtkaya'dan hem bu dünyadan göçüp gittikçe bu durum kaçınılmaz oluyor. Fakat asıl lakapları Alemdaroğludur... Hatırlanacağı üzere Bayramoğlu Sipahi Ali'nin 1820 doğumlu bir kardeşi vardı. Hüseyin adındaki bu kardeş işte Kekliklerin Hüseyin'dir; asıl lakabı Alemdaroğlu Hüseyin olduğu hatırda tutulsun...

    Kekliklerin Hüseyin'in Hatice Hanımla evliliğinden ilk çocukları dünyaya geldiğinde 19. yüzyılın ortasıydı. Adını Mehmet koydular. Sonra kızları Fatma doğdu. Küçük oğullarına babasının adı Hüseyin dediler...

    ALEMDAROĞLU MEHMET

    Mehmet'i Kezban ile evlendirdiler. 'Mihrioğlu' İbrahim'in ablası olan Kezban'a aynı mantıkla 'Mihrikızı' denilebilir... Ana babası öldükten sonra Mehmet Keklikler ailesinin reisiydi. 1889 ve 1891 yıllarında iki kızları, Satı ve Emine doğdu. 1906'da Satı, Aşağı Dandır'a gelin giderken dayısı Mihrioğlu İbrahim de buna şahitlik ediyordu. Emine İse Yumrukların Halil İbrahim ile evlendi; ancak Cumhuriyetten sonra eşi Eğret'i terk ettiğinde O köyde kaldı... İki oğlu Ahmet ve Abdülkadir kızların küçüğü. Onlar 1894 ve 1902 yıllarında dünyaya geldiler...

    Ahmet hakkında bilgimiz yok, Abdülkadir'in hayat macerasını biraz olsun biliyoruz. Gocamatların Halil kızı Şerife ile evlendi. Tam olarak bir tarif gerekirse; Şerife Hanım Gocamat (Ahmet Tektaş)ın emmisi kızıdır... Şerife Hanımın dedesi Koca Ahmet oğlu İbrahim, önce Tekeliler/Bilallerin kızı Dudu ile evlenmişti. Mihrioğluların İbrahim de Tekelilerin Habibe ile evlendi, yani iki İbrahim kuşak farkıyla da olsa bacanaktır... Hatırlanacağı üzere Abdülkadir'in anası Kezban da Mihri Hanımın kızıydı... Yani Abdülkadir ile Şerife Hanımın kan bağı değilse de bir akrabalığı söz konusu...

    Mehmet ile Halil adını verdikleri iki oğulları olduğunu biliyoruz. Yani karı koca iki oğullarına babalarının adını vermişler. Küçük oğlan Halil'den başlayalım, 1928 yılında doğdu. Fakat Halil çok yaşamadı, iki yaşına geldiğinde vefat etti.  Abisine bakalım...

    Gındi

    Alemdaroğlu Abdülkadir'in 1923'te doğan büyük oğlu Mehmet 8 yaşındayken babasını ve 12 yaşına gelince de annesi Şerife Hanımı kaybetti. Yani bu yaşına geldiğinde artık hem öksüz hem yetimdi...

    O yıllarda yahut büyüdüğünde Gındi lakabı takılacak olan Mehmet, Kalecikli Hacının kızı Mavı (Fadime) ile evlendi; Omarcıkların Delicafer ve Esnanın Veli ile bacanak oldular. Esnanın Veli ile anasının diğer Alemdarlar/Kantinler kolundan olmasından dolayı akraba idiler...

    Gındinin Şerife, Müşerref, Satı, Nazik, Semiha, Seydi Ahmet ve Kadir olmak üzere yedi çocuğu oldu; büyük kızı Şerife küçük yaştayken vefat etti. Onun küçüğünü de resmiyette Şerife olarak kaydettirdiler. Müşef/Şerife Yumrukların Ahmet'e vardı. Satı, annesinin akrabalarından K.Kalecikli bir bey ile evlendi. Nazik, Kekliklerin Haroahmet oğlu Musa Tül eşi; Semiha da Delicaferin, yani teyzesinin oğlu Mahmut Sağlam eşi oldular.

    Büyük oğlu Seydi Ahmet 1960 yılında doğdu. Kütahya’ya yerleşti ve Tavşanlılı Kadriye Hanımla evlendi. Esra ve Kübra adlarında iki kızı var. Esra, Kütahyalı bir beyle evli, Kübra bekar… Seydi Ahmet ve ailesi halen Kütahya’da oturuyorlar.

    Küçük oğlu Kadir, Arapların Koreli kızı Kezban ile evlendi. Mehmet, Merve ve Melike adlarında iki kızıyla bir oğlu oldu. En küçükleri Melike bekar, onun ablası Merve ise Kütahyalı bir beye vardı. Hepsinin büyüğü Mehmet de Kütahyalı bir hanımla evlendi, Kadir Kaan adında bir oğlu var. Kadir de ailesiyle birlikte Kütahya’ya yerleşik.

    Görüleceği üzere Alemdaroğlu Abdülkadir ve oğlu Mehmet’in adları çocukları ve torunlarında yaşatılıyor… Gındi, 1990 yılında 67 yaşında vefat etti... Eşi Mavı Hanım ise 2010'da öldü... Gındi vefatından önce çocuklarına bir sırdan bahsetmiş. Buna göre babası Alemdaroğlu Abdülkadir, askerliği sırasında İzmir taraflarında bir hanımla evlenmiş ve ondan bir oğlu olmuş. Bunu ölmeden önce babasından öğrenen Gındi, kendisi bulamadığı kardeşini çocuklarına bulmaları için vasiyet etmiş. Galiba kızı Nazik Tül Urla’da amcasını bulmuş, ama sıcak bir bağ kurulamamış

    TELLAL DAYI/ALEMDAROĞLU HÜSEYİN

    Kekliklerin Hüseyin'in küçük oğlu Hüseyin, Garadelinin halası İsmihan ile evlendi. Bu, tam bir akraba evliliğiydi.  Çünkü Garadelinin babası ve amcası da Alemdaroğludur

    Köy yerindeki duyurular onun vasıtasıyla yapıldığı için Hüseyin'e 'Dellal' lakabı takılmış. Tellal Hüseyin ile İsmihan'ın 1903'te doğan ilk oğlu İbrahim küçük yaşta öldü. İkincisi Ahmet ise 1910'da dünyaya geldi. Burada dikkat çeken husus, iki çocuğun ikisine de İsmihan'ın kardeşlerinin adının verilmiş olmasıdır. Tabi ki de öyle olacak, zira Hüseyin ile İsmihan dipten emmi çocukları...

    Kadere bak ki ikinci çocukları Ahmet de çok yaşamadı... Tellal, Cumhuriyet'ten sonra Karacahmet'e gittiği bir gün, aslen Hacıbeylili bir şehit çocuğunu üvey baba elinden alıp evlat edindi. Eğret'e evlatlık olarak getirilen bu çocuğun adı Ali idi, ama şehit babasını telmihen de Ayvaz deniliyordu. Tellal ona, ölen oğlunun adıyla  Ahmet diye seslendi. İleride Ayvaz/Tellal Ahmet Uysal olarak bilinecek... Asıl Tellal Hüseyin ise 1944 yılında vefat etti... Onun çoğunlukla 'Tellal Dayı' diye bilinme gerekçesine doğru geliyoruz...

    Alemdaroğlu Hüseyin'in kızı Fatma hatırlanacaktır... Onu önce Türkmenoğlu Ali'ye verdiler. Ali 1888'de şehit olduğunda yeni doğan oğlunu henüz görememişti. Onun yadigarı bu çocuğa babasının adı Ali ismini verdiler... Dul kalan Fatma kucağında Ali'si ile baba evine döndü. Kardeşleri sahiplendi onları. Yeğenleri Ali'yi kendi çocukları gibi büyüttüler. Yalnız Ali'ye 'Türkmenoğlu Ali' değil, 'Alemdaroğlu Ali' denildi. Bu arada annesi Fatma Himmet adlı bir kocaya varmıştı. Ondan da kızı Kezban doğdu. Sonradan 'Ümmetler' denilecek olan bu ailenin oğlu Hasan (Çakal Hasan) ile Kezban baba bir kardeş. Tabi Himmet de ölünce Fatma Hanım yine kardeşlerine döndü. Bu kez yanında kızı vardı... Kekliklerin Mehmet ve Hüseyin, yeğenleri Ali'yi benimsedikleri gibi onun kardeşi Kezban'ı da bağırlarına bastılar. Vakti geldiğinde Eğret dışına gelin ettikleri kaydedilmiş. İki farklı babadan iki çocuğun anası Fatma Hanım 1930 yılında vefat etti...

    Yeğen Ali'den uzaklaşmayalım, Türkmenoğlu Ali'den, ya da Alemdaroğlu Ali'den... Küçük dayısına elalem 'Tellal' derken, Ali 'Tellal Dayı' diyordu. Böylece Alemdaroğlu Hüseyin'in lakabı yeğeninin ağzından bu şekilde kalıplaştı...

    Kekliklerin Ali'yi Bayat'lı Dudu ile everdiler. Dudu Yeşilömerin abisi Ali'nin karısıydı, o ölünce dul kalmıştı. Kekliklerin Alinin, Dudu'dan üç çocuğu oldu: Resul, Fatma ve Ramazan... Bu arada savaşlar döneminin en şiddetli yılları da başlamıştı. Ali cepheden cepheye koştu. On yıldan fazla savaştığı söyleniyor. Çocukları analarının gözetiminde... Anaları 'Anadudu' olarak biliniyor...
    

    KEL ALİ

    Derler ki Eğret'ten Birinci Dünya Savaşına 200'den fazla katılım oldu, Eğret'e geri dönen ise çok az kişiydi. İşte bunlardan biri Ali'dir. Uzun savaş yıllarının en çetinini Çanakkale'de gördü. Şarapnel kaburgasını parçaladı, yüzlerce kez ölümden döndü; ama sağ salim köyüne varabildi. Bir belgede bu durumundan şöyle bahsediliyor: "...Eğret Köyünden Türkmenoğlu Ali bin Ali bin Ali; 6. Fırka, 17. Alay, 1. Tabur, 3. Bölük, 1. Takım, 4. Manga eri iken malulen Çanakkale'den köyüne döndü..." 

    Belgede geçen 'malulen' ifadesini açıklayan olayı Torunundan naklen anlatayım; Sedyeyle sargı yerine getirdiklerinde kolu kopmak üzereymiş. Vücudunun diğer bölgelerindeki yaralar hariç... Tabi cephede anestezi filan hak getire, Ali her şeyi görüyor... Alman hemşire o kolu kesmeleri gerektiğini söylemiş. Buna şiddetle karşı çıkmış; 'Kesme dursun, tek elinen uçkurumu bile bağlayamam' demiş. Böylelikle kurtardığı kolu sebebiyle köyüne dönünce 'Çolak Ali' lakabı kazanacak... Yine torununa göre sırtı kesekli tarla gibiymiş, her tarafı yanmış; bu yüzden 'Yanık Ali' diyenler de var...

    Başka bir duyuma göre Arapların Mehmet (Gambırhüseyinin babası) ile görüştükten bir kaç dakika sonra Mehmet'in bulunduğu yer bombalanmış. Şehadetinden önce Mehmet'i son gören kişi de Kekliklerin Ali olmuş...

    Harpte yaşadığı bütün bu olaylar sebebiyle Onun için 'tam bir gâzi' diyorlar. İlerleyen yıllarda köyde büyük saygı duyuluyor kendisine. O kadar ki 'Kel Ali'nin önünden geçenin dinine zarardır.' diyorlardı. Son zamanlarındaki durumundan dolayı adı 'Kel Ali'ye çıkmıştı.

    Şimdi Anadududan olan üç çocuğuna dönelim. Kızı Fatma'nın akıbeti bilinmiyor... 

    Hacı İresil

    Büyük oğlu Resul, Hacıiresil diye bilinirdi. Ganioğlu Hüseyin kızı Fadime ile evlendi... Hacıresilin Üç kız bir oğlu oldu. Büyük kızı 'Çinigız' Rabia'yı Garmenlerin Ahmet Geçer'e, Fatma'yı Akbaşların Mustafa Karakaya'ya ve küçüğü Sabire'yi de Tingildeklerin Şaban Kasal'a verdi. 

    Oğlu Hüseyin 1934 yılında doğdu. Bu isim verilmesinin sebebi, dedesi Ganioğlu Hüseyin olduğu düşünülüyor...  Pırit Eşgiya diye bilindi. Sağıroğlu Mehmet kızı Şerife ile evlendi ve böylece Noritokaların Abdullah, Sağırmahmutun Halil, Tekelilerin Bekçirofi ile bacanak oldular. Onun da Adem adında bir oğlu ve Yüksel ile Aysel adlarında iki kızı oldu. Yüksel, Kemiklerin Süleyman Öter eşi; Aysel de Noritokaların Sucu Nuri Toka eşidir... Adem, Garaselimin kızı Refiye ile evlendi, 2017'de vefat etti... Piriteşgiya 1986 yılında öldü, eşi Şerife Hanım ise çok yıllar sonra, 2020'de vefat etti... 

    Ganigızı Fadime Hanım 1963 yılında vefat edince, Canalilerin kızı Satı ile ikinci  defa evlendi. Dananın Mehmet'ten 1952'de dul kalan Satı Hanımla çocukları yok, zaten bunun için değil yalnızlıktan kurtulmak için evlenmişlerdi. Hacı İresil bu ikinci evliliğinden sonra bir süre daha yaşadı ve 1985 yılında öldü... Satı Hanım oğullarının yanına dönüp orada 2003 yılında vefat etti...

    Kel Irmızan

    Türkmenoğlu Ali'nin küçük oğlu Ramazan... 'Gazcıgızı' Ayşe ile evlendi. Babası Abdullah çok kaz güttüğü için Gazcı lakabı takılmış; Hacıemirlah Emrullah Onay'ın kardeşidir. Öncesinde Danaların İsmail eşi (Keliban ve Dalmış anneleri) idi... 

    Ramazan-Ayşe evliliğinden üç kızları oldu. Fadime'yi Samancılardan Gamalı Ahmet Saçak'a, Esma'yı Çilmahmut'un İzzet Omak'a ve Muzaffere'yi Patlakların Celep İhsan Patlar'a verdiler. Ramazan, biyolojik olarak babasına çektiğinden 'Kelırmızan' diye bilindi...

    Gazcıgızı Ayşe Hanım 1975 yılında vefat etti. Kelırmızan dul olarak uzun süre daha yaşadı ve 1996'da O da vefat etti... 

    Kelali harpten döndükten sonra Dandırlı bir hanımla da evlenmişti. Ondan da bir kızı vardı, çocuğun adı bilinmiyor. Kadın, Kelalinin ağılda gizlice başka bir kadınla evlendiğini öğrenince kızını bırakıp kocasını terk etti. Bu kızcağızın küçükken vefat ettiği söyleniyor... 

    Haro Ahmet

    Kel Ali son olarak İlyenli (Demirli) Feride ile evlendi. Bu evliliğinden de iki çocukları dünyaya geldi. Seyit Ahmet ve Feride... Feride, Kokulunun hanımıdır, onun çocukları; Aynur, Ahmet, Adem, Satı ve Ali...  

    Bilenler oğluna 'Seydamet' dediler; fakat halk çoğunlukla onu sadece Ahmet olarak çağırdı. 1929 Doğumlu bu oğlunun 'Macurun Ahmet', 'Kel Alinin Ahmet', 'Haro' diye lakapları da oldu. Göde Mehmet Aydın kızı Dudu ile evlendi. Çocukları; Musa, Metin, Ali, Zekiye, Zeynep, Feride'dir. Feride'yi Büzüğalinin Avukat oğlu Halil İbrahim'e verdiler. Musa da yine Kekliklerden büyük dayının oğlu Gındi kızı Nazik ile evlendi. Macurun Ahmet 2007 yılında, eşi Dudu hanım ise 2019'da vefat ettiler...

    (Bir rivayete göre Ahmet ile Feride'nin anaları farklıdır, Kelali İlyenli iki hanımla evlenmiştir. Feride Hanım'dan Feride; Zekiye/Zeynep Hanımdan ise Ahmet doğmuş. Bununla beraber Feride'nin kayıtlarında ana adı Satı yazıyor. Ahmet/Hatice'den 1901 doğumlu Satı Hanım 1978'de vefat etmiş. Bu, Kelalinin son hanımı olmalıdır..)

    Bir başka husus da İlyenli eşi Feride Hanımın anasıyla ilgilidir. Kelalinin son hanımından kaynanası Şerife de kızıyla birlikte Eğret'e gelmişti. Kızı Feride 1933 yılında vefat ettikten dört sene sonra, Şerife Hanım da 1937'de vefat etti...

    Kel Ali'nin ağılda yaptığı üçüncü evlilikten bir kızı daha var: Kezban... Bigalı Sabri Kocausta'nın eşi olan bu kızı Bigalılar başlığı altında ayrıca ele alınacak... 

    Kelalinin bunca maceralı dünya yolculuğu 1957 yılında son durağa ulaştı...

    Biliyorum, isimlere boğduk ama; eskiler bu isimlerle yaşatılıyor, tarih geleceğe ancak bu şekilde aktarılıyor. Bu kadar isim arasında sürekli tekrar edenlerin dikkatle üzerinde durulması gerekiyor.

    ***

    Alemdaroğlu Mehmet'in torunu Gındi lakaplı Mehmet ile Alemdaroğlu Hüseyin yani Tellal Dayı, KIZILYEL soyadını aldılar.

    Halk arasında Keklikler diye bilinen, aslen Türkmenoğlu olan ve ana tarafından Alemdaroğlulara bulaşan Ali ve çocukları, soyadı kanunu ile önce 'Kızılyel' soyismini aldılar. Alemdaroğlu ana kanalının aynısı yani... Sonradan bu 'Tül'e çevrildi. Siz bu isimlerin sonuna 'TÜL' soyadını eklerseniz yazı daha anlamlı olur...



26 Aralık 2021

Küpeliler - Urganlılar

    

    Bilinen en uzak kökende 'Küpeliler' diye bahsedilmişler. Günümüzde bu lakap az çok biliniyor. Resmi belgelerde ise 'Berberoğlu' kaydı var; bu adla kaydedilenler genellikle yakın geçmişte Eğret'e berber olarak gelenler... Çoğunlukla Kütahya tarafından gelmişler; Takgaslar ve Aşşağılılar bunlara en güzel örnek. Emirdağ/Afyon tarafından gelenlere örnek olarak da Afyonlu Ali Usta gösterilebilir. Bunların ortak özelliği ise hepsinin de Öncül soyadını almış olmaları...

    Köy halkı arasında 'Urgancılar' ve 'Urganlılar' tabiri birlikte kullanılıyor. Anıtkaya ağzına daha yatkın olarak 'Urgannılâ' biçimi yaygın. Kendisine bu lakap yakıştırılan kişiden bahsederken de 'Urgannı' diyorlar.


    Küpelilerin hikayesine gelelim... Berberoğlu Mehmet Ali'nin ana baba adı Hüseyin/Hafize olarak kaydedilmiş. Tabi kayıt sırasında ikisi de rahmetli oldukları için haklarında bir şey bilinmiyor. Mehmet Ali'nin doğum tarihi bile 1843 olduğuna göre onların 1904'te ölmüş bulunmaları gayet normal. Zaten yakında Mehmet Ali de ölecek... İsimlerinden yola çıkarak kimlerden olduklarını ararken, Hüseyin/Hafize çocuğu olarak karşımıza Eminlerden başkası çıkmıyor. Buna rağmen Mehmet Ali'nin Eminlerden olduğunu söylemek için elde yeterli veri yok. Hem öyle olsaydı niye 'Berberoğlu' diye kaydedilsin ki? Aslen Osmanköylü olduklarını düşünmek daha mantıklı...

    Mehmet Ali'den devam edeceğiz... Büyük Gadem Ali'nin ilk eşi Havva Hanımdan tek kızı olan Ümmühan ile evlenmiş. Ümmühan/Ümmü Hanım aslında Gademlerin Körahmetin ninesidir. Burayı izah etmek lazım...

    Ümmühan'ı önce Danaoğlu Mehmet'e vermişlerdi. İbrahim adında bir oğlu oldu, kocası vefat edince Berberoğlu Mehmet Ali'ye geldi. İbrahim, Körahmetin babasıdır... 

    Berberoğlu ile Ümmühan Hanımın İbrahim ve Ali adında iki oğulları oluyor. 1881'de İbrahim, 1884'te ise Ali doğmuş. Arada ve öncesinde ölen kalan kardeşleri vardıysa bilinmiyor. Urganlılara İbrahim'den gidilecek...

    1881 Yılında doğan Küpelilerin İbrahim, önce Eyüplerin Derviş Halil kızı Ayşe ile evlendi. Bu evlilik yoluyla; Çorcalıoğlu Mehmet (Sakallının dedesi), Gobakoğlu İbrahim (Çerçimehmetin babası), Söylemezoğlu İbrahim (Dıkmanın dedesi) ve Türkmenoğlu Ahmet (Aliefenin babası) ile bacanak oldular...

    1902 Yılında bir oğlu olduktan hemen sonra Ayşe Hanım vefat etti. Oğlanın adını Mehmet koydular. (Mehmet'in doğum tarihinde bir yanlışlık olduğu kesin. Çünkü 1899 tarihli bir mahkeme kaydında Ayşe Hanımın vefat ettiği belirtilmiş; verese olarak da annesi Satı, eşi İbrahim ve oğlu Mehmet gösterilmişler.)... Berberoğlu İbrahim, bundan sonra veya daha öncesinde Garamusalar/Gödeşlerin Mustafa kızı Ümmü/Emeti ile evlendi. Bu evlilik sayesinde de Bükürlerin Hüseyin ve Ayanoğlu Hüseyin (Kölgecinin babası) ile bacanak oldular...

    Emeti Hanımdan da Hatice, Mustafa ve Hüseyin adlarında dört çocuğu daha oldu. 1903 Yılında doğan Hatice çocuk yaşta vefat etti. Mustafa 1909, Hüseyin ise 1913 yılında dünyaya geldi. 1914'te bir kızı daha olunca tekrar Hatice adını verdi. Bu ikinci Hatice de 1935 yılında bekar olarak vefat edecektir... 

    Bir yandan doğumlar olurken diğer yandan da ölümler durmuyordu. Evin büyükleri Mehmet Ali Dede ile Ümmühan Nine de birbiri ardına göçüp gittiler. Küpelilerin İbrahim Cihan Harbinden dönememiş, hangi cephede şehit olduğu bilinmiyor... Emeti Hanım ise, 1961 yılının Ağustos ayında vefat ettiğinde 75 yaşındaydı... Sağlığında çok 'cassur' bir kadınmış. İleşberlikte kadın işi kabul edilen yolmada literatüre geçecek kadar ustaymış. Çıkım çıkarken 'Guyruk da guyruk, Emetinin yağlı guyruk' diye çalışkanlığını methederlermiş... Şimdi sırasıyla bu evin oğullarına, üç erkek kardeşin macerasına  bakalım...

    KÜÇÜK MEHMET

    Küpelilerin İbrahim'in Ayşe Hanımdan tek oğlu Mehmet 1902 yılında doğdu. Boyundan dolayı ta baştan ona 'Küçük Mehmet' denilmeye başlandı. Daldalların Süleyman'ın kızı Hayriye ile evlendi. Hayriye Hanım, Bakkalsüleymanın Halası olur...  Küçükmehmet Hayriye Hanım ile evlenince; Çatalların Topçu ve  Naymelerin İbrahim ile de bacanak oldu...

    Küçük Mehmet'in oğlu yok; iki kızı oldu. Büyük kızı Ümmühan, Sağırların Hamza'nın ilk eşi oldu; Ramazan Sancak'ın anasıdır, 1950'de vefat etti... Küçük kızı Ayşe ise Patlakların Çete Mehmet Patlar'ın eşi oldu, 2008'de vefat etti... 

    Küçükmehmet 1945'te öldükten sonra Hayriye Hanım yalnız kaldı. Kızları da gelin oldu gittilerdi çünkü. Bu dönemde nasıl olduysa, kardeşi Dayı lakaplı Gödenlerin Mehmet ile araları açılıyor. Biraz da küslüğü uzatmışlar galiba. Yörüğoğluların Aliefe nasihat etmiş buna; 'Bak Hayriye, Dayıynan aranı iyi dut. Valla akraba deye bana filan güvenme, saba başına bişey gelcek olursa sana Dayıdan başka bakan çeken olmaz!'... Ondan sonra kardeşiyle barışan Hayriye Hanım 1970'te vefat etti...

    URGANLI

    İbrahim Emeti Hanımdan 1909'da doğan büyük oğluna Mustafa adını koydu. Vakti gelince onu Alemdaroğlu İbrahim (Garadelinin abisi)nin küçük kızı Zehra ile evlendirdi. (Ablası Abide ile bu iki yetime Küpeliler dendiği ve bu lakabın aslında bu iki kardeşe ait olduğunu söyleyenler de var.)

    Evin büyükleri; nine dede, ana baba ve abi Küçükmehmet ölünce büyük olarak Mustafa kaldı... Üç kız, üç de oğulları oldu; bunların en büyüğü 1937, küçüğü ise 1949 doğumlu olduğunu düşünerek bahsedilen zaman dilimini kıyaslayın... Kızlarından Huriye'yi Hacıapdıramanların Halil (Keleş)'e; Hatice'yi Seydilerin Veysel (Yavuz)a; Halime'yi de Daldalların Gociban (İbrahim Honça)ya verdi...

    Mustafa'nın oğulları ise İbrahim, Mehmet Emin ve Adem'dir. Büyük oğlu İbrahim 1941 yılında doğdu. Uzun yıllar Afyon'da Kahvehanede çalıştığını anlatırdı. O dönemde Afyonlu Emine ile evlendi. İlk oğlu doğduktan sonra Anıtkaya'ya döndü, hayvancılık yapmaya başladı. Büyükbaş hayvan kurbancılığı Onunla başladı denebilir. O yıllarda hiç bir bayram yemeğine yetişemezdi... 

    Üç oğlu ve iki kızı oldu; Mustafa, Yılmaz, Alparslan, Kerime ve Selime... Büyük kızı Kerime, Paşanınömerin Ahmet Yaman eşi; küçük Selime de Kelhasanınalinin Mevlüt oğlu Hasan İnanır eşidir... Büyük oğlu Mustafa 1971 yılında doğdu. Anıtkaya dışından Hediye ile evlendi; İbrahim ve Emine adında bir oğluyla bir kızı oldu. Emine Gecegonduların İbrahim oğlu Beytullah Omak eşidir... Ortanca oğlu Yılmaz ise Afyon'dan teyzesinin torunu Kadriye ile evlendi. Bir oğlu üç kızı oldu. Kızlarının büyüğü Emine, Garagaş Emmisinin küçük oğlu Veysel eşidir... Küçük oğlu Alparslan Urfalı bir hanımla evlendi ve oraya yerleşti...

    Urganlınıniban yahut diğer lakabıyla Evizo 1999 yılında vefat etti... Eşi Emine Hanım ise 2021'de öldü...

    Mehmet Emin Patlaklardan Fadik ile evlendi. Hakkıların Kahvecisüleyman ve Şeherlioğlunun Ahmet ile bacanak oldular. Mustafa, Zehra ve İbrahim adlarında üç çocuğu oldu. Zehra, Şeherlioğluların Mehmet Kırdar'a, yani teyzesioğluna vardı... Mustafa, Dandırlı Gülay ile evlendi. Mehmet Emin ve Fadik adlarında bir kızı ile bir oğlu var... İbrahim, teyzeoğlusu Metin Yırgal kızı Medine ile evlendi. Bahar, Yağmur ve Damla olmak üzere üç kızı var... Mehmet Emin 2012, Melahat Hanım ise 2021 yılında vefat ettiler; çocukları Anıtkaya'da oturuyor...

     ... Ve Urganlının küçük oğlu Adem 1949 yılında doğdu. 'Garagaş' lakabıyla tnınır. Takgasların Mahmut kızı Şerife ile evlendi. Takgasların Resul Öncül, Güdüğizzetineminin Abdullah Sağlam ve Galgancıların Osman Aytar ile bacanak oldular...  Zehra, Mustafa, Harun, Veysel ve Mübeccel isimlerinde iki kızıyla üç oğlu var. Zehra, Arabınmuhittinin Şükrü Zenger eşidir... Mustafa, Dandırlı Fadime ile evlendi. Üç çocuğu var, Afyon'da oturuyor... Ortanca oğlu Harun da Anıtkaya dışından evlendi; iki çocuğu var ve Afyon'da oturuyor... Küçük oğlu Veysel ise, emmioğlusu Yılmaz'ın kızı Emine ile evli; Adem adında bir oğlu var ve Anıtkaya'da oturuyorlar...

    Çocuklarının hikayesini anlattığımız Küpelilerin Berberoğlu Mustafa'nın Urganlıya dönüşme olayı ilginçtir... Herkes gibi ileşberlik ve hayvancılıkla uğraşan Mustafa, beygir koşarken terbiye kayışı bulamadığı için urgan bağladı. Dinlediğime göre, bu vaziyette Onu ilk gören Bükürünali, 'Ne o len Urganlı' diye takılmış; böylece adı 'Urganlı' olarak kalmış... Yokluk, ona yeni bir isim koymuştu. Urganlının ölümü de trajik oldu. 1974'te Damda koç vurması sonucu aldığı darbeden kurtulamadı... Eşi Zehra Hanım çok sonra, 2011'de vefat etti...

    Urganlının üç oğlunun üçü de büyük oğullarına babalarının adını verdi: Mustafa...  Hepsi de 'Urgannının Mısdık' diye biliniyor.

   TEKE

    Berberoğlu İbrahim'in (ikinci hanımından) küçük oğlu 1913 yılında doğdu. Adını Hüseyin koymasının sebebi kendi dedesinin adı olmasıdır... Hüseyin'e kısaca 'Teke' diyorlardı. Bükürlerin kızı Satı (Teyzesinin kızı) ile evlendi, çocuğu olmadı. Sağırisa zaten bacanağı oluyordu. Onun küçük oğlu Hasan'ı evlat edindi. 

    Sağırisanın Hasan, artık bundan sonra hep 'Tekenin Hasan' diye bilinecektir... Sağırların Kelapdıllanın Hasan Sancak kızı Muhsine ile evlendi. İki oğlu var, büyüğünün adı Hüseyin; küçüğünün adı ise Emirhan...

    Satı Hanım 1990 yılında, Tekehüseyin 1991 yılında olmak üzere karı koca arka arkaya vefat ettiler...

    ***

  Berberoğlu Mehmet Ali'nin çocukları, diğer Berberoğlular; Takgaslar, Aşşağılılar, Berber Ali usta gibi Soyadı uygulamasında ÖNCÜL soyismini almışlar...



21 Aralık 2021

Aşşağılılar

     Üç kardeştiler... Üç erkek kardeş... Ahmet, Osman ve Ali... Babaları Halil, berberlik yapmak maksadıyla Girey Ovasından gelmişti. Gireği (Aslanapa) Nahiyesine Eğretliler böyle diyor. Şimdi Altıntaş'a bağlı bir köy var, Gökçeler... Altıntaş ile Aslanapa arasında, Aslanapa'ya daha yakın. Eskiden Aslanapa'nın köyü zaten... O zamanlardaki adı 'Aşağı'... İşte üç kardeşin babaları Halil veya adını bilmediğimiz dedeleri, bu köyden kalkıp Eğret'e gelince, Eğretliler ona 'Aşşağılı' diyor. Çünkü berber çok köyde, yeni berberi diğerlerinden ayırmak için geldiği köyü ile birlikte anıyorlar.

    Tabi olay bu kadar basit olmayabilir, biraz derine inince bakalım şu basit anlatımı destekleyecek verileri bulur muyuz...

    Takgasların atası ile Aşşağılıların atası Aslanapa tarafından birlikte gelmişler, söylentisinin izahını Takgaslar başlığında yapmış ve şu sonuca varmıştık: Aynı yerden gelmiş olabilirler, ama geliş zamanları farklıdır; önce Takgaslar sonra Aşşağılılar gelmiş. Belki Takgasların atası Berberhüseyin ötekinin gelişine öncülük etmiştir. Defter sıralamasındaki yerlerinden yola çıkarak bu kanaate varılıyor.

    Berber Hüseyin 20. sıraya kaydedilirken, Aşşağılıların atası kabul edilen 'Muradoğlu Halil'in oğlu Ahmet' 39. hane olarak kaydedilmiş. 'Uzun boylu, kara bıyıklı' olduğu  belirtilen Ahmet'in 1813'te doğduğu da yazılmış. Hanede 12 yaşındaki kardeşinden başka kimse yok...

    Benim yorumuma göre Girey Ovasından önce Berber Hüseyin geldi Eğret'e... İş tutup yerleşince Aşağı köylü Murat oğlu Halil'i çağırdı... Halil vefat ettiğinde iki oğlu Ahmet ve Murat vardı; deftere kaydedilen onlardır... Murat isminden yola çıksak bile önemli bağlantılara ulaşabiliriz. Bir defa bu isim Takgaslarda da kök isimdir. Eğret'te bir başka Murat ismiyle bütünleşen sülale Hacımuratlardır. Hacıların Yetimler kolu diyebileceğimiz bu sülalede Hacımurat ve Tülümurat isimleri malumdur... Şimdi, dört bir yanı Hacılarla çevrili Aşşağılıların Efemehmetin ev neden orada bulunduğu anlaşılmıştır sanırım...

    En başta sözünü ettiğimiz üç kardeşin babaları olan Halil; 1831'de  'Uzun boylu, kara bıyıklı Muradoğlu Halil'in oğlu Ahmet' diye kaydedilen kişinin oğludur. 

    İşte o Aşağılı Halil, Omarcıklardan Emine Hanım ile evlendi, sözünü ettiğimiz üç oğulları oldu. Gün geldi, vadesi yetti... Oğlanların anneleri Emine Hanımın ise bir ayağı çukurdaydı... Üç kardeşin her birinin birer oğlu oldu... Kardeşlerin hikayesine bakalım...

    
    EFE MEHMET

    Üç kardeşin büyüğü Ahmet 1880 yılında doğdu. Halil kızı Hatice Hanım ile evlendi. Hatice Hanımın Ayanoğlu Halil kızı olduğu bildirildi; ama babası vefat etmiş bulunduğu için tam olarak onun hangi Halil olduğu belirlenemedi. Bir kızları olduğunda adını Sultan koydular. Sultan, Emiraliler/Yeşilömerlerin Ali oğlu Osman'a vardı. Eşi Çanakkale'de kaldıktan sonra akıbeti ne oldu, bilinmiyor...

    Uzun süre sonra 1911 yılında bir oğlu dünyaya geldiğinde, evin büyüğü Emine Nine henüz sağ idi. İlk erkek torununun adının, kendi babasının adı Mehmet olmasını istedi... 

    Emine Nine vefat etti, torun Mehmet büyüdü. Büyüdükçe ona da 'Aşşağılı' demeye başladılar... Aşşağılı, Veyislerin Hacıarif  kızı Güllü ile evlendi. Güllü Hanım Körhocanın kardeşidir ve anası sebebiyle Hacılardandır... Lakin bir müddet sonra, 1930'da Güllü Hanım vefat etti...

    Bu arada 1928 yılında Aşşağılının mahkemeye müracat ederek yaşını büyütmek istediğini görüyoruz. Doğum tarihi 1909 olarak düzeltiliyor. Aynı yıllarda benzer başvurulara sık rastlandığına bakılırsa; bu, askerlik veya vergi mükellefiyetiyle ilgili bir durum olabilir... Ayrıca bu dönemde kendisine ikinci ve daha kalıcı bir lakap olarak 'Efe Mehmet' de diyorlardı.

    Efe Mehmet, Körüslerin şehit Ali'sinin küçük kızı Ümmühan ile ikinci evliliğini yaptı. Yani Ak Ömer'in küçük kardeşiyle... Böylece Gödecinmısdık ve Araplarınşükrü ile de bacanak oldular...  Aşşağılının çocukları Ümmühan Hanımdandır. Yaş sırasına göre çocukları; Huriye, Osman, Salim ve Ahmet'tir... 

    Tek kızı Huriye en büyük çocuğudur. Patlakların Hasan ile evlendi. Kardeşler arasında ilk vefat eden Huriye'dir, 1963'te öldü... Kızından yedi yıl sonra 1969 yılının son gününde Efemehmet vefat etti. Öldüğünde 60 yaşındaydı...

     Büyük oğlu Osman 1939 yılında doğdu, Gödeş Mısdık kızı Hatice ile evlendi. Hatice ile Osman teyze çocuklarıdır. Vildan, Halime ve Huriye isimli üç kızları olduktan sonra Osman 1972'de bir kazada vefat etti... Kocası ölünce Hatice Hanım anasının evine döndü. Kızları Vildan, Gugukların Sünnü (Halil Ün) eşi; Halime, Sıntırların Ali oğlu Mevlüt eşi oldu. Önceden vefat eden ablasının adını koyduğu küçük kızı Huriye ise Anıtkaya dışına gelin oldular... İlk iki kızı gelin olduktan sonra Hatice Hanım Afyonlu birine kocaya vardı ve 2020'de vefat etti...

    1943 Doğumlu ortanca oğlu Salim'e 1960 darbesinden yadigar bir lakap takıldı: 'Başol'... Başol Anıtkaya dışından evlendi, bir kızı oldu. Kızı, Manisa'da evlendi ve orada yaşıyor. Başol Salim ise 1997 yılında vefat etti...

    En küçükleri 1950'de doğan Ahmet, doğal olarak dedesinin adını aldı. Çeşitli sebeplerle ilerleyen yıllarda kamburlaştı. Bir kaç dönem de muhtarlık yapınca 'Gambır Muhtar' veya 'Topaloğlu' olarak tanındı. Kendisi gibi engelli Firdevs Hanım ile evlendi. Bu durumları sebebiyle çocuk sahibi olamadılar... Annesi Ümmühan hanım da 2000 yılında vefat ettiği için; Kambur Muhtar 2011'de öldüğünde geride sadece eşini bırakmıştı. Firdevs Hanım Efemehmetin evinde yalnız yaşıyor...

    
    CÜCELER

    Üç kardeşin ortancası Osman, 1883 yılında doğdu. Esmer renginden olsa gerek kendisine  'Arap Osman' diyorlar. Hasan kızı Kezban ile evleniyor; ama çocuğu olmayınca kimsesiz bir macur çocuğu olan Ali'yi evlat ediniyor. 

    Kurtuluştan hemen sonra Allah Arap Osman'a Aziz adını vereceği bir evlat bahşedince, 'Macur Ali'yi çıkarıyorlar. Aziz ile birlikte aile 'Cüceler' diye anılmaya başlıyor. Hikaye onunla devam edecek, ama babası Araposmanın ne zaman vefat ettiği açık değil. 1925'ten önce vefat etmiş olmalıdır. Yunanlılar tarafından izinsiz işe gitme bahanesiyle öldürüldüğü yönünde bir duyum aldım, eğer bu doğruysa oğlunun doğumunu görememiş demektir. Ya da Aziz'in doğum tarihi yanlış...

    Olcaklı Ahmet kızı Fadime ile evlenen Cücelerin Aziz, Amcaların Kelmehmet ve Dönelerin Hasan bacanak oldular... Eğret kütüğü incelendiğinde Aziz'in annesi Kezban Hanımın başka bir köyden olduğu anlaşılıyor; fakat nereli olduğu bilinmiyor. Babası hayatta olmayan tek oğlunu Kezban Hanımın everdiğini ve bu konuda tek söz sahibi olduğunu düşünerek O'nun Olucaklı olduğuna hükmedebiliriz. Neden bir başkası değil de Olucaklı Ahmet'in kızıyla everdi? Tabi Fadime Hanımın ninesi Omarcıklardan olduğu da unutulmasın; dipte Aziz'in büyük ninesi de Omarcıklardan idi... Olucaklı olduğu düşünülen Kezban Hanım, oğlunu Fadime ile everdikten sonra en küçük torununu da gördü ve 1967 yılında vefat etti...

    Dördü oğlan üçü kız, yedi torunu oldu. Yaşlarına göre bunların adları; Osman, Emine, Hanife, Mevlüt, Hakime, Hasan ve İbrahim'dir. büyük oğluna babası Arap Osman'ın adını veriyor. Hasan da Kezban Hanımın baba adı... 

    Cücelerin Aziz yetmişli yıllarda İzmir'e yerleşti... Daha doğrusu çocuklarının peşinden gitti gibi... Orada 2004 yılında vefat etti. Eşi Fadime Hanım ise kendisinden on yıl sonra yine İzmir'de vefat etti...

    Büyük kızı Emine, Yeñimısdık oğulluğu, aslen Olucaklı Azim'in eşidir... Hakime, Fadime Hanımın genç yaşta ölen ablasının adıdır. Önce Tellilerin Halil oğlu Veysel ile evlenen Hakime daha sonra Göçmen Süleyman oğlu Şeref'e vardı. Şeref ile Hakime'nin babaları emmi çocuğudur; 2021 Yılında da onun ölümüyle dul kaldı... 

    Büyük oğlu Osman, Afyon'a yerleşti, az da olsa Anıtkaya ile bağını korudu. Patlakların Çetenin kızı Ümmühan ile evlendi; Tokanorilerin Zeki Toka ile bacanaklardır... Bir kızı Hacapdıramanların Şeytanahmetin Zafer Selek eşidir... Çocukları ve torunlarıyla halen Afyon'da yerleşik. Bununla beraber köye yaptıkları yeni evlerine sık sık gelip gidiyorlar...

    İkinci oğlu Mevlüt 1958 yılında doğdu. İzmir'de yerleşik Anıtkayalılardan Yeşilömerlerin Ömer kızı Ayşe ile evlendi. Nesrin adını verdiği kızı Anıtkaya dışından bir beyle evlendi ve halen İzmir'de yaşıyorlar... Bir oğlunun adı Aziz, Şaşdımların Yılmaz kızı Öznur ile evli... Mevlüt, 1996 yılında İzmir'de vefat etti; çocukları orada yaşıyorlar..

    Küçük oğlu İbrahim, dayısı Olcaklı Nazmi'nin kızı Ayşe ile evlendi.

   

    GÖÇMEN SÜLEYMAN

    Üç kardeşin en küçüğü Ali 1886 doğumlu. Omarcıklardan Mehmet kızı Hafize ile evlendi. Bir kuşak aksaması ile hala-dayı çocuğu sayılabilirler... Ali'nin de Süleyman adında bir çocuğu oldu.

    Süleyman daha küçükken 1. Dünya Savaşı patlak verince Ali de gittiği cepheden geri dönemedi, şehit oldu. Bundan sonra annesiyle yapayalnız kalan Süleyman'a dayıları Altındiş ve Güdükizzet sahip çıktı. Amcalarından bir vefa görmedi. Yunan gittikten sonra, Daldalların evin alt yanında küçük bir yere ev yapıp yerleştiler. Orada sığıntı gibi durdukları için lakabı 'Göçmen Süleyman' oldu. (Öğrendiğim kadarıyla lakabın gerekçesi bu) 

    Vakti gelince Sağırların Kör Mustafa kızı Emine ile evlendi. Burada ilginç bir durum var... Hafize Hanım, oğlu biraz büyüdükten sonra Sağırların Kör Mustafa'ya varmış ve onun ikinci eşi olmuştu. Yani Hafize Hanım oğlu Süleyman'a, ikinci eşinin kızını almış oldu. Bir başka deyişle Emine Hanım, analığının oğluna vardı... Ayrıca Emine Hanımla evlenince; Apdıramanların Kelhasan, Arapların Gözelali ve Şimbilemin ile bacanak oldular...

    Bu evlilikten sırasıyla Veysel, Ali, Sami, Münevvere, Hafize, Şeref ve Hatice adında çocukları oldu... 1939 yılında doğup beş yaşında vefat eden Hatice'nin adını tekrar küçük kızına vermişler. Sonuçta dört oğlan üç kız, yedi çocukları oldu...

    Büyük kızı Münevvere, Çolakhüseyinin Veli Ildız'a, yani Kediveliye vardı... Ortanca Hafize, Kelhasanın yani teyzesinin oğlu Yusuf eşidir... En küçüğü Hatice ise Dalmışın Halil İbrahim'e varmıştı, boşandılar ve Anıtkaya dışına kocaya vardı ve orada vefat etti...

    Büyük oğlu Veysel 1936 yılında doğdu, Tomanınibram kızı Ayşe ile evlendi. İki kızları oldu; Muhsine ve Nesrin... Muhsine Gözelalinin Ahmet Tok eşidir... Gözelali ile Göçmensüleyman da bacanak idi... Küçük kızı Nesrin ise İzmirli bir bey ile evlenip Almanya'ya yerleştiler... Veysel, 2015 yılında İzmir'de vefat etti...

    İkinci oğluna kendi babasının adı olan Ali ismini vermiş. Kelhasanın kızı Sultan ile evlendi. Yani yine teyze çocukları evlendi. Erken dönemde İzmir'e göçtüler... Halil ve Süleyman adında iki oğulları oldu. Süleyman, yedi sekiz yaşlarındayken vefat etti. Halil ise Dendenin Ömer kızı Hacer ile evlendi. Sultan ve Mehmet Ali adlarında bir kızıyla bir oğulları var. Göçmensüleymanın Ali, İzmir'de yerleşik olmasına rağmen uzun zamandır yaz aylarını Anıtkaya'da geçiriyor...

    Diğer oğlu Sami, Hacıariflerin Kelahmet kızı Emine ile evlendi; Sağırların Pehlivan Ali Osman ve Bilallerin Demircimısdık ile bacanak oldular.... Pehlivan, dayısı olur; aynı zamanda emmisidir de. Çünkü hem anasının hem babasının kardeşi; bunlara ek olarak bir de bacanak oldular... Kardeşlerinin ardından Sami de İzmir'e yerleşti. Bir kızıyla bir oğulları oldu. 1983 Yılında İzmir'de vefat etti... Kızı Şenay, Gözelalinin Mevlüt oğlu Ümit Tok eşidir. Aralarındaki akrabalığı tekrarlamaya gerek yok... Oğlu Süleyman ise halasının kızı Fadime ile evlendi. Sami ve Eminenur adlarında bir oğluyla bir kızı var; halen İzmir'de oturuyorlar...

    Göçmensüleymanın küçük oğlu Şeref, Tekelilerin Kadir kızı Fadime ile evlendi. Fadime Hanım, Bekçirofi ve İbilinin kardeşidir... Kardeşleri gibi İzmir'e yerleşti. Süleyman adını verdiği bir oğlu oldu. Eşi Fadime Hanım 2007 yılında vefat etti... Daha sonra Cücelerin Aziz kızı Hakime ile evlendi... 2021 Yılında İzmir'de vefat etti... Oğlu Süleyman İzmirli bir hanımla evlendi; Şerafettin ve Barış adında iki oğluyla İzmir'de yaşıyorlar...

    Göçmensüleymanın hanımı, Sağırların Körmustafanın, yani üvey babasının kızı Emine Hanım 1984 yılında vefat etti. Kendisi ise karısından çeyrek asır sonra, 2000 yılında vefat etti...

    ***

    Bu şekilde her birinin kendi macerasını yaşadığı üç kardeşten büyükleri, soyadı olarak 'ÖNCÜL'ü aldılar. Bu soyisim tercihinde Takgasların etkisi var; bu etkinin sebebi başta ayrıntılı anlatıldı... Yalnız; küçük kardeş Ali'nin oğlu Göçmen Süleyman eşi tarafının soyadı olan 'SANCAK'ı tercih etti... 

  

19 Aralık 2021

Kar Kakma

    Yazın harman mevsimi kadar olmasa da kış aylarının da kendine has rutinleri vardır. Kesinlikle yapmak zorunda olduğun işleri yazın nasıl aksatırsan zarar ediyorsan, kışın da istenmeyen sonuçla karşılaşırsın. Bu yüzden işler rutinleşmiştir. "gar kakmek" onlardan biridir ve kar yağışına bağlıdır.

    "kakmak" veya "kakdırmak" Eğret sözlüğünde itmek, dürtmek anlamlarına geliyor. Mesela bıçak kakdırırsın, arabayı kakdırırsın, sıradaki birini öne doğru kakdırırsın vs. 

    "Gar kakma" ise kısaca dambeşi kardan temizlemektir. Bu yüzden 'dambeş kakma' da denir. Kış gelmeden sıvanarak sağlamlaştırılan, izolasyonu tamamlanan dambeşler yağmur suyundan çok fazla etkilenmez. Çünkü sıvama esnasında verilen akıntı sayesinde yağmur suyu oluklardan şarlar. Kar öyle değil; hemen erimediği için dambeşe yük olur, bekleme süreci uzarsa yavaş yavaş çorağa işleyeceğinden yük de ağırlaşır. Bu yüzden ondan hemen kurtulmak gerekir. Gar kakmanın temel esprisi bu.

    Genellikle karlı kış sabahlarında hayatın bir süreliğine dambeşe çıktığı sanılırdı. Her evin dambeşinde birkaç hareketli garaltı, yan taraftaki komşu dambeş garaltılarıyla şakalaşır, serin ve temiz havada şen kahkahalar yankılanırdı. İşini erken bitiren evine inmez, komşu dambeşi kakmaya devam ederdi. Ta harman zamanında unutuldu sandığımız komşu yardımlaşması, şimdi dambeşte ama bu kez tırmıkla devam ederdi. 

    Evet, bu iş tırmıkla yapılıyor. Harman yerinde saman veya badas toplamaya yarayan düz, küçük harman dırmığıyla. Önüne kattığın kar tabakasını sıyırarak dambeşten aşağı atıyorsun. Kar hafifse ve dambeşin fiziki durumu uygunsa bu iş zevkli bile olabilir. Amma 10 santim fazlası kar kalınlığında işler zorlaşır. Kakmaya başladığın noktada hızlı hareket edebilirsin; ancak ilerledikçe kürüyeceğin kar miktarı çoğaldığı için fazla güç harcaman gerekir. Yavaşlarsın mecburen. Sakın ha durma, durursan işler can sıkıcı bir hal alır. O bir anlık duraklamada bile tabanı hafifçe donar ve sen onu tırmıkla artık yerinden gıyneştiremezsin. Birkaç postada vuracağın darbelerle orayı ancak temizleyebilirsin.

    Kakılacak karın cinsine de bağlıdır işin zorluğu. Kar kuru ise, yani tamamen donmuş ise onu hareket ettirmek kolaydır. Hafiften erimeye başlamış sulu kar kakmak en berbatıdır. Onu tek sürüşte dambeş dışına indirmek pek mümkün olmaz. Bu yüzden sürüş mesafesini kısa tutmak gerekebilir. Bunun yolu, önce saçak kenarlarından birkaç metrelik kısmı temizlemek, sonrasında daha gerideki kısımları aşağı atmaktır. Eğer dambeşin dört cephesi yoksa yandın demektir. Hele bir de tek cepheliyse, Allah kolaylık versin; hepsini aynı saçaktan aşağı atmak zorundasın.

    İşi kolaylaştırmanın bir yolu da fazla kar birikmesini beklemeden bu işi yapmaktır. Kar dinsin de çıkarım diye düşünürsen olmaz. Bazan kar yağarken de kakman gerekebilir. Gece kar yağarken ortalık aydınlık olur, gece de olsa dambeşe çıkmaya erinmemeli. Sabah kalktığında 30 santim karı görünce ne yapacaksın. Böyle bir durumla karşılaşmamak için günde iki kere gar kaktığımız olmuştur.

    Tamam, işin özü dambeşteki karı aşağı indirmek; ama bu basit işi yaparken bile dikkat etmen gereken hususlar var. Tırmık kullanılacağını söyledik, bunun dışında tamamen erime sürecine girmiş kar için dambeşe çıkmaman gerektiğini de unutma. Böyle bir durumda dambeş çamurdur çünkü; bastığın yerde ayak izin kalır ve orada biriken su yol bulup aşağı akar. En iyisi eriyen karı kendi haline bırakmak, nasılsa o kendi kendini yiyip bitirir.

    Dambeş sıvarken saçaklar ve olukların durumuna özen gösteriliyordu. Kışın kar kakarken yine olukları gözetmek gerekir. Saçaktan aşağı bıraktığımız noktaya dikkat etmeli, orada oluk bulunmadığından emin olmalıyız. Yoksa karla birlikte oluk da kendini aşağıda bulur. Zaten oluk dediğin ne ki, açılıp uzatılmış bir teneke parçası, yahut bir boru eskisi. Onu bırak düşürmeyi, kımıldatmak bile sakıncalı. Çorakla birleşme noktası açılırsa oradan su alabilir.

    Eskiden özellikle ocak baca delikleri dambeş yüzeyi seviyesinde kalırdı. Özel bir baca yükseltisi olmazdı. En fazla baca deliğinin çevresinde bir kaç taş olurdu, o kadar.  İşte kar kakma sırasında dikkat edilmesi gerekli ikinci husus bu baca deliği olmalıdır. Kenardaki taşların veya kar topaklarının ocaktaki tencereye düşmesini istemeyiz.

    Dambeşe çıkış için merdimandan başka yol yok; lakin işi bitirip inerken alternatifler çoğalır. En kestirmesi ise kakılan kar yığınları üzerine yumuşak iniş yapmaktır. Bir dambeş boyu 2,5 - 3 metre diyelim, kar üstüne adım atıp inebildiğimize göre demek ki 2 metre yüksekliğinde bir kar yığını oluşmuş oluyor. Her zaman değil tabi, ama çoğunlukla böyle olurdu saçak altları.

    Üşünmez olunur mu, elbette çok üşürdük bütün bunlar olup biterken. Amma ocakta tıkırdayan taharnanın sarımsak-nane-kekik karışımı enfes kokusu karşılardı bizi eve girince. Kaşıkladıkça ısınırdık.

    Bize mi öyle geliyordu, yoksa gerçekten fazla mı kar yağıyordu bilinmez; Anıtkaya sokaklarında, yolun iki yanında dağ gibi kar yığınları bir kaç ay öylece kalırdı.


10 Aralık 2021

Kellan, Dellan, Körlan

     Anıtkaya'da bazı kelimelerin söylenişinde başka yerlerde görülmeyen özel durumların oluştuğunu biliyoruz. Gayet doğal bir durum, her yerleşim yerinde böyle söyleyişe has özellikler oluşur. Dilciler bu duruma "ağız" özelliği diyor. 

    Bazan kelimeyi değişik telaffuz ederek böyle bir durum oluşabilir. Bazen de ekler birleştirilip kelime yeni bir forma büründürülür. Buna benzer bir durum, kelimeleri birleştirilerek de ortaya çıkarılabilir. İşte bunlara üç örnek...

   
     Kellan
    'Kel' malum, saçı olmayan. Bu durumda olanlara doğrudan, isminin başına bu sıfatı getirerek lakabını takmışlar. Örneği bol; Kel Amet, Kel Mehmet, Kel Salek, Kel Süleyman, Kel Arzıman, Kel Ömer, Kel Yusuf, Kel Apdılla, Kel Osman, Kel İban, Kel Bekir... 

    Anıtkaya'ya has olmamak üzere en meşhur kellerden biri, masal kahramanı Keloğlan. Bu yakıştırma da bizde çok kullanılıyor. Yukarıda saydığımız gibi kellerden birinden söz ederken, isim belirtilmeden Keloğlan denilir, kime işaret edildiği anlaşılırdı. Yalnız bu söz bu şekilde söylenmez; iki kelime 'kel' ve 'oğlan' birleştirilirken biçimi değiştirilir ve "kellan" haline getirilir. 'Kellan'dan iki kilo şeker al.' dendiğinde Eminlerin Süleyman Eren kastedildiği hemen anlaşılırdı. Kel Süleyman yerine "Kellan" dendiğinde sanki bu kelimeye biraz daha samimiyet yüklenmiş gibi gelirdi bana.

   
     Dellan
    Formül anlaşıldı sanırım. 'Deli + oğlan' birleştirildiğinde 'delioğlan' olması lazım değil mi? Öyle olmuyor işte, 'dellan' olup çıkıyor. Deli Âmet, Deli Ali, Deli Mêmet, Deli Yakıp, Deliban, Deli Mısdık... Bunların deliliğinden kasıt zeka özürlülük değil; deli dolu olmaları, çabuk parlamaları, ani karar vermeleri vesair... Hatta bazen cevval, gözüpek, yiğit tabiatlı kimselere de 'deli' deniliyor. İşte bu 'dellan' sözüne saydığımız anlamların tamamı yerleştirilmiş. Kendisine böyle hitap edilmesinden rahatsız olanı görmedim.
    

    Körlan
    Öncekiler kadar olmasa da benzer bir kullanım görme engelli kişileri tanımlamada da kullanılıyor. Kör Âmet, Kör Şükrü, Kör Halil, Kör Mısdıfa... Bunlara da 'kör + oğlan', 'köroğlan' anlamında 'Körlan' dendiğini duymuştum. "Körlanın beygir gibi..." veya buna yakın bir deyimi de birkaç kez işittiğimi hatırlıyorum.

    Her üç kelimede de gizli bir içtenlik bulunduğunu, daha söylenirken hissedersiniz.



06 Aralık 2021

Sağırlar

     
    Herkes onları "Sağırlar" diye bilir. Bu geniş sülalede işitme problemiyle öne çıkan birine rastlanmamış. Neden böyle bir isimlendirme yapıldı, anlaşılamıyor. Esasında kayıtlarda da Sağırlar denmiyor. Yalnız 1905 tarihli bir mahkeme kaydında "Sağıroğlu Hacı Hasan" ve 1909 tarihli başka bir kayıtta da "Sağıroğlu Salih bin Hasan" ibarelerine rastladım. Baba oğul ikisi de komşularının davalarında şahit olarak kaydedilmişler. Resmiyette sülaleye "Sağırlar" veya "Sağıroğulları" dendiğine dair başka bir belge yok. Lakin öteden beri halk arasında Sağırlar diye bilinirler. Aileden çok hoca çıktığından olsa gerek zaman zaman "Hocalar" dendiği de olur.

    Bununla beraber aile içinde anlatılagelen hikayeye göre; kökleri başka bir köye dayanan büyük nine, yanında oğlu Ahmet'i tay getirmiş. Kulakları ağır işiten Ahmet'e sağır diyorlar, zamanla bu yakıştırma sülale adına dönüşüyor. O zaman sülaleye adını veren kişi bizim bildiğimiz Sağırlardan değil demektir. Zira o yıllarda bu sülaleye Hacımustafalar deniliyordu. Demek ki Hacımustafaoğlu Ahmet, Hacımustafaların üvey oğludur; günümüzdeki Sağırlar da bu Sağır Ahmetin torunlarıdır... Yalnız bu anlatılanların belgeye dayanmadığı belirtelim...

    Ulaşılabilen en eski kayıtlara Hacımustafaoğulları olarak geçirilmişler. Uzun boyu ile dikkat çeken Hacımustafaoğlu Ahmet, 1780'lerde doğmuş. 1818'de Salih ve 1821'de Mustafa adını koyduğu oğullarının da kaydı var. Arada ve öncesinde ölenler var mıydı bilinmiyor. Zaten küçük oğlu Mustafa da Tanzimat'tan önce vefat ediyor, geriye kalan sadece Salih... Ayşe Hanım ile evleniyor; ama eşinin kimlerden olduğu da malumumuz değil. Yine başka çocuklarından da haberimiz yok, yalnız Hasan'ı biliyoruz.

    Salih oğlu Hasan aile reisi. 1850'de doğuyor ve Osman kızı Ayşe ile evleniyor. Bu Ayşe Hanım, Veyislerin Osman kızıdır. Oğlu olmadığı için adı bugüne ulaşamayan Osman, Böbüdedenin abisidir... Aslında anaları ayrı olsa da Ayşe Hanımın iki kızkardeşi daha vardı. Birincisi Körselimler/Gavasların Ahmet eşi olan Hanife'dir ki Gocagulizin anası olur... İkincisi ise Çorbecilerin Hacıalinin ikinci eşi Fatma'dır... Önceki eşinden bir kızı vardı Fatma Hanımın ve kendi adını taşıyordu. Yaşlılığında Fatıgarı denilen bu hanım Çakalhüseyin, Avukathilmi ve Conahmetin analarıdır... Bütün bu ayrıntılara Ayşe Hanımı tanımlayabilmek için girdik... 

    Ayşe Hanım ile Hasan'ın; Salih, Mustafa, Ramazan adlarında üç oğlu oluyor. Bu oğullar üzerinden Sağırlar günümüze taşınmış; ama üç de kızları var, önce onlara bakalım... 

    Büyük kızı Şerife Daldallar Süleyman eşi olup ileride kendisine 'Göden Nine' denilecek ve Gödenlerin Süleyman (Dadak)ın ninesi olacaktır. Ortanca kızı İsmihan, Sakızcı Hüseyin'e varacak ve Takguş (Veli Öztürk)ün anası olacaktır... Küçük kızı Hafize de yine Daldallar Ahmet eşidir ve O da Sarasan (Hasan Dadak)ın annesi olacaktır... 

    Sağırları üç oğlan üzerinden üç başlık olarak inceleyeceğiz...