Asırlık Eğret Pazarının
kurulduğu yere, halk arasındaki adıyla Bazaryerine bugünün fotoğrafıyla bakıp
40-50 yıl önce yaşananları yad etmeye çalışacağım.
Pazaryerine tamamen beton
dökülmesi sanırım yetmişli yılların başındaydı. Kuran Kursundan başlayıp Tekke
Önüne ve Pazar yerine kadar uzanan iki sokakla beraber pazaryeri elli yıldır tozdan çamurdan uzak, betonla
kaplı. Öyle olunca Cumartesi haricinde haftanın diğer günlerinde de halkın
hizmetinde oluyordu. Toz bulunmadığından her türlü sergi burada serilir.
Bulgur, göce, tarhana, ayçiçeği gibi güneş ışığında kurutulması gereken her
şeyin serilmesi durumunun adıdır sergi. Cumartesi günleri dışında önce gelen
burada sergisini serer. Ayrıca çocukların sert zeminde oynanması gereken
oyunları için de burası biçilmiş kaftandır. Bunu deyince aklıma fıtçı döndürmek
geldi. Bir zamanlar fıtçısını değneğini alan çocuk buraya gelirdi.
Pazaryeri uydu fotoğrafı
Pazaryerinin yeri Kuzeyden
Güneye uzayan köy yerleşimi için stratejik bir noktada diyebiliriz. Cumhuriyet
ve Zafer Mahallelerini birbirinden ayıran Galip Bey Cadddesi’nin (18) hemen
kenarındadır. Buñar tarafından gelen ve Alagır’dan gelecek olan için hemen
hemen köyün ortasında sayılır. Güneyde tarihi mezarlığa yaslanmıştır.
Pazarcı esnafının ve çevre
köylerden gelen vatandaşların ihtiyacını karşılamak üzere Batı ucundaki Cuma
Camii’nin yanında (1) bir meydan tuvaleti ve duvarında bir çeşme vardır.
Köydeki iki meydan tuvaletinden diğeri ise Goca Cami’nin altında, Tekke’nin
karşısındaki köşededir. Henüz köyde kanalizasyon sistemi kurulmamışken bu
tuvaletler ve pazaryerindeki yağmur sularıyla diğer atık suları için kısmi
kanalizasyon kurulmuştur. Böylelikle pazaryerinde iki tane (19)(20)mazgal konulmuştur. Sürekli sulanan
balıkların suyu kolayca aksın diye balıkçılar hep ilk mazgalın (19) kenarına
tablalarını koyardı.
KAPALI PAZAR VE YEMENİCİLER
Pazaryeri bir seki gibi biraz
daha yüksekçe olduğundan kuzey yönünden giriş için iki merdiven yapılmıştı. İlk
merdiven çıkışı (17) birbuçuk metre, ikinci çıkış ise (16) iki metre kadar
yükseklikteydi. Halbuki Doğu yönünden,
yani Kuran Kursu tarafından gelişte ciddi bir iniş söz konusuydu. Bu aslında
köy yerleşiminin ne kadar yüksek olduğunu da gösterir. Konuya dönecek olursak,
iki merdiven çıkışı arasında kalan yaklaşık 50 metrelik alan sundurma şeklinde
üzeri kapatılarak bölümlere ayrılmıştı. Üzeri çanakla örtülen bu kısımda
ayakkabıcılar ve elbiseciler bulunur, yağmur ve güneşten olumsuz etkilenecek
ürünler satan diğer esnaf da burada bulunabilirdi. İlk bölümde her zaman tuhaf
şapkasıyla Ayakkabıcı Şeref(Şeref Kundura)yı hatırlıyorum. Yine bir başka kapalı alan buranın
tam karşısına, mezarlığa bitişik olarak yapılmıştı. Yaklaşık 70 metre kadar
olan bu kapalı bölümün bir ucu musalla meydanına (2) diğer ucu ise Hüseyin (Ayas) Hoca’nın
evi dengine (3) kadar uzanıyordu.
KÖFTECİLER
İkinci sundurma diğerine göre
daha canlı idi. Bunu sağlayan şüphesiz köftecilerdi. Birbirinden Ona on direklerle ayrılmış üçer
metrelik 24 bölümden oluşan bu büyük kapalı alanın ilk 10 bölümünü köfteciler
kaplardı. En kısır zamanlarda bilemedin beş köfteci mutlaka bulunurdu. Her biri
bir direğin dibine tezgahını, ocağını kurar şamata şakırtıya başlarlardı.
Köftesini alan bir köşeye çöküp yerken bir başkası ağzını silerek ayrılır işine
bakar, diğer birileri de başka bir saçları kontrol eder, canı neyi çekiyorsa
onun bulunduğu köfteciye doğru yollanırdı. Yılların köfteci kokusu mutlaka
etrafa sinmiştir. İkibinli yıllarda, pazaryeri genişletme çalışması başlamadan,
daha sundurmalar kaldırılmamışken direkleri görme fırsatım olmuştu.
Köftecilerin kokusu değilse bile, direklerde kalan yağ tabakası hala yerli
yerinde duruyordu.
YIRTIMCILAR
Bu kısımdaki canlılığın diğer
bir sebebi ise yırtımcılardı. Kadınlar için elbiselik basma satan esnafa “yırtımcı”
denirdi. Köftecilerden arta kalan
bölmeleri yırtımcılar dolduruyordu. Bunlar direkten direğe gerdikleri
urganların üzerine rulo haldeki rengarenk basmaları gererler böylece seyyar
dükkanlarının arasına kumaştan duvarlar çekerlerdi. Kadifeler, basmalar,
carseler, perdeler, yorganyüzü, döşeklik, ne ararsan bunlardaydı. Ellerinde
ince tahtadan bir metre, siparişe göre ölçüp diğer elindeki makasla basmanın
ucunu bereler sonra o bereden caaart diye kumaşı yırtardı. Bu yüzden yırtımcı
denirdi kendilerine. Yırtımcıların arasında belirgin bir hiyerarşi vardı. İlk
bölüm her zaman Tuna (Hüseyin Kayır)ın yeriydi. Aralarında Anıtkayalı olan tek yırtımcıydı
kendisi. Evi ve dükkanı (14) sergisine yakındı. Cumartesi günleri malzemelerini
buraya çıkarır, sair günlerde dükkanında dururdu. İlk sergi hep onun olur, buna
kimse itiraz etmezdi. Diğer yırtımcı esnafı Afyon’dan gelir ve kıdemine göre
burada yerini alırdı. Doğal olarak yırtımcıların müşterisi hep kadınlardı.
Zamanla kapalı alan yırtımcılar için yetmez olmuş, parça kumaş satıcıları da
pazara doğru taşmış ve bu bölüm “Garlâ bazarı” (Kadınlar Pazarı) olmuştu.
Geçmiş zaman kalıbı ile anlatmama bakılmasın, bu bölüme hala Kadınlar pazarı
deniyor, artık yırtımcılar yok, elbiseciler var. İncik boncuk, mutfak eşyası
filan satılıyor ama yine kadınlara hitap ediyor. Hatta biraz daha genişlemiş,
doğuda mezarlık ucuna kadar çıkıyor bu pazar.
Ne acı ki kapalı alan yok
günümüzde. Önce kuzeydeki ayakkabıcılar sundurması yıkılıp yerine dükkanlar
yapıldı, şimdi o dükkanlar da kaldırıldı. Sonra pazarı genişletmek için güney
sundurması yıkıldı ve mezarlık duvarı içeri çekildi. Pazaryeri genişledi ama
bir de baktık ki hiç kapalı alan yok. Şimdi modernlik adına şehirlerde kapalı
pazarlar yapılırken, o iş Anıtkaya’da 50 yıl önce gerçekleştirilmişti.
GALLE MEMED
Anıtkayalı bir başka yırtımcı
Galle Memed (Mehmet Dadak) idi. Faka o sergisini Yırtımcılar bölümüne açmaz,
daha doğrusu sergi açmaz, ticaretini dükkanında yapardı. Hüseyin Hoca’nın evi
pazaryerinin göbeğine saplanmış bir hançer gibi idi ve hançerin kuzey
tarafındaki bölümünde 3 dükkan bulunurdu. İşte bu dükkanların ilki olan köşe
deki (4) Galle Memed’in dükkanıydı. Basma, tüpgaz, gazoz bayiliğinin yanında
sezonunda gurtlugucak (salyangoz) alımı bile yapardı. Diğer iki dükkan ipçi,
terzi, berber, bakkal gibi çeşitli işlevlerde ve kiracılarda kullanılmasına
rağmen köşedeki hep Galle Memed’in dükkanı olarak kalmıştır. Hüseyin Hoca'nın evi ve dükkanlarının yerine şimdi üç yeni bina yapıldı.
ESSANIN KAHVE
Hüseyin Hoca’nın gocagapının
(5) hemen yanında meşhur Essan (İhsan Patlar)ın kahve bulunur(6). Çay kahve,
muhabbet merkezi ve aynı zamanda çevre köylerden gelen misafirlerle buluşma
yeridir. Bu kahvenin bulunduğu bina, 1970’lerin başında yeni sahibi Abdurrahman
Yavuz tarafından yıkılıp yeniden yapılınca Essan kahveciliği bırakmış, yeni
kahve Apdıramanıñ Gâve olarak anılmış, Moruk (Üzeyir Dalgıç) tarafından
işletilmişse de eski canlılık yakalanamamıştır. Daha sonraları tam karşısına
Ömer Onbaşı (Ömer Şen) bir kahve açmış fakat o da eski tadı vermemiştir.
BİT İLAÇLARI!.. YAVSI İLAÇLARI!..
Pazar, yaz günlerinde Yeñi
Mısdık (Mustafa Şen)in bakkal dükkanına doğru uzar giderdi. Kışın ise ilk mazgalın
(19) yanında balıkçılarla son bulurdu. Çünkü yaz günlerinde ova köylerinin
ürünleri de pazara çıktığından pazaryeri genişlemek zorundaydı. Mazgalın kuzey tarafında Macur Ali (Ali Öncül)
sergisini açar, kışın soğan patetes, yazın ise domates biber satardı. Hemen
karşısındaki köşede Bakkal Sarı (Halit Akyol), dükkanındaki dayanıklı mallarını
buraya getirerek yayınırdı. Anıtkayalı iki pazarcının pozisyonları böyleydi.
Öğleden sonra Pazar dağılınca mallarını tekrar evlerine taşırlardı. Bu işi
Macur Ali, eşeğe yükleyerek, Sarı ise ağaçtan yapılmış hantal görünüşlü el
arabasıyla yapardı. Mazgal çevresinin gediklisi diyebileceğimiz bir ilaçcı yaz
kış oalarda bağırır dururdu: “Bit ilaçları, pire ilaçları, gene ilaçları, yavsı
ilaçları...!” İlaçcı ile Macur Ali arasında da Ford minibüsüyle sabuncu yıllarca kalıp sabun satmıştır. Her hafta aynı yerde aynı sırayla sarı ve yeşil sabunlar dizildi.
KASAP HALİL'İN DARAĞACI
Macur Ali sergisinin sağ
yanındaki köşede (7) Müdüroğlu (Mehmet Ali Eşiyok)a ait iki dükkan vardı. Dipteki dükkan çok
çalışmaz, bu yüzden tezgahlarını şehre getirip götürmek istemeyen pazarcı
esnafı oraya bırakıp kilitlerdi. Uçtaki dükkan ise belki Cumartesi günlerinin
en işlek dükkanıydı. 1970 öncesinde işlek bir berber dükkanı olarak kullanıldı.
Sonra bir süre Topaloğlu (Ahmet Öncül) tezgah kurup haba dokudu. Yetmişlerin
ortasından itibaren Yeñi Hasan (Hasan Temel)in kasap dükkanı oldu. Yeñi Hasan
kendisi pek dışarıda görülmez, içeride müşteriyle ilgilenirdi. Dışardan
bakanlar kasaplık faaliyeti olarak torunu Gasap Halil (Halil Temel)i görürlerdi.
Halil bıçak ve masatı maharetle kullanır, hem sağa sola laf yetiştirir hem de
koyunların hakkından gelirdi. Önce üç ayağını bağladığı hayvanı mazgalın üstüne
getirir ve keskin bıçağını gergin boynuna sürüverirdi, bu kadar. Sonra
damarından kan boşalırken çırpınıp etrafı kirletmesin diye başına basardı.
Öldüğüne kanaat getirince ön ayağının uygun yerinden açtığı deliğe dudaklarını
dayayıp hayvanın vücudunu bir balon gibi şişirirdi. Neden böyle yaptığını merak
eden çocukların dikkatli bakışları arasında açtığı deliği sicimle bağlar ve
ölüyü arka bacaklarından darağacına asardı. Evet, üç ayaklı bir koyun işleme sehpası kurmuş ve buna darağacı adını vermişti. Hayvanı yüzmeye başladığında,
işe bıçakla başlayıp yumruklarıyla devam edince cesedi neden şişirdiği anlaşılırdı.
Bir çırpıda deriyi yüzer, sakatatı çıkarır ve içeriye, dükkana götürürdü.
Talebe göre yeni hayvan kesimine devam ederdi. Sanırım her Cumartesi en az beş
koyun keserdi. Cumartesi et satışları çevre köylerden gelen müşterilereydi.
Müdüroğlu ve karısı Gızılgız (Kezban Eşiyok) öleli çok oldu. Dükkanlarının da bulunduğu evinin
yerine (7) bombeli köşeli ev yapılmış.
HIRDAVAT ARALIĞI
Pazarın ince bir uzantısı
kuzeye doğru ince bir aralıkla sağlanır. Bakkal Sarı’nın sergisi bittiği yerde,
köşede (11) Hafız’ın dükkan bulunur. Bu iki katlı ve bodrumlu bir binadır. İnce
ahşap bir merdivenle çıkılan üst kat terzi (Azam Varlı) dükkanıdır.
Cumartesi günleri çevre köy halkına
hizmet verir. Hafızın dükkan ise alt kattır. Cumartesi günleri müşteri trafiği
fazla olan yerlerden biridir burası. Çünkü Pazaryerinde bulunan tek bakkaldır.
Diğer bakkallar da pazara yakındır ama pazarın merkezine açılılır iki kapısı
bulunan tek bakkaldır. Sair günlerde müşteri seyrek olduğundan vaktini ofis olarak da kullandığı camekanlı bölmede
geçirir veya bir misafiriyle indirildiğinde masa olan bir tahta kapağın üzerinde
domine oynarlar. Bu aralığın bittiği noktada, karşı tarafın köşesinde (8)
Keliban (İbrahim Dalgıç)ın dükkanı bulunur. Burası bir bakkal olsa da hem
fiziki olarak hem de çeşit olarak bakıldığında bakkal denilemez. Buna rağmen
sahibi sonuna kadar bu işi bırakmamıştır. Daha çok tüpgaz ve meşrubat bayiliği
nedeniyle işlerlik sağlayan bir dükkan olarak aklımda kalmış. Bir de Keliban’ın
hiç bitmeyen bir Esnaf teşkilat başkanlığı var, bu da hakkında söylenmesi
gereken bir husus.
Pazarın Galip Bey caddesine
açılan bu aralığın Keliban tarafına da bazı satıcıların sergisi açılırdı. Bir
defa boydan boya serilmiş urganlarıyla urgancı bu sokağın olmazsa olmazıydı.
Sıra gözetmeksizin söylemek gerekirse;
koyun çanı satanlar, tırpan kayrak satanlar, koşum takımları satanlar,
çeşitli hırdavat malzemeleri satanlar genelde bu aralıkta serilirlerdi.
Dudağında kocaman bir kitleyle fark edilmemesi imkansız bir ilaç satıcısı
vardı. Kesekağıdına sakladığı bira şişesini arada sırada yudumlayan bu adam
sarhoş bir serseri gibi görünse de müşterisi eksik olmazdı. Derdini anlatan
veya ihtiyacını söyleyen birine uzman bir eczacı ciddiyetiyle ilaç hazırlar,
kullanma talimatıyla birlikte takdim ederdi. İşini bilen biri olduğu belliydi.
Dudağındaki büyük kitleden kaynaklanan sancıları dindirmek için bira içtiğini
düşünmüştüm o zamanlar. Muhtelif şeyler satıldığı için buraya hırdavat aralığı
dense yeridir.
Galip Bey caddesinin (18)
pazaryerine bakan tarafı eskiden daha genişti. Daha doğrusu cadde genişliği
değişmedi ama; yoldan binalar arasındaki mesafe daha fazlaydı. Yol ile binalar
arasında ortalama 15 metrelik bir mesafe bulunurdu. Öyle olunca doğal olarak
yeni bir pazar meydanı gibi bir alan oluşurdu. Köşedeki (8) Keliban’ın
dükkandan başlayarak ileride Çakır Osman(Osman Erdem)in zahire dükkanı (10) arasında
beş dükkan bulunurdu. Bu dükkanların bazısı boş bulunurken bazısında da Sarasan
(Hasan Dadak), Gödenlerin Süleymen (Dadak) ve Uykucu (Ömer Şen) bakkalcılık yapmıştır. Bakkal Süleyman caddenin karşısındaki nihai ev ve
dükkanına taşınana kadar buralarda oyalanmıştır.
ÇAKIR OSMAN
Bu bölümün son dükkanı olan
Çakırlarınki çok hareketli bir mekandı. Bu cumartesi hereketinin sebebi
zahireci olmalarıydı şüphesiz. O yıllarda millette nakit bulunmaz, para lazım
olduğunda ambarındaki buğdaydan bir miktar satarak paraya çevirir ve ihtiyacını
bu şekilde karşılardı. Mesela Pazar harcını görmek için birkaç teneke buğday
getirirp satan da olur, bir araba buğday getiren de bulunabilirdi. Daha
fazlasını satmak isteyenin gidip evinden sararlardı buğdayı. Bir de çevre
köylerden buğday getireni düşünün. Buğday ölçülüp taşınacak, içeriye ambara
yıkılacak, ameleler tenekeyle gidip gelecek, onların teneke sayısını unutmamak
için sürekli mırıldandıkları “ atmışbir…atmışbir…atmışbir”
gibi uğultu da buna karışacak. Bir de yağ satımı var. Ayçiçek yağı da
satıldığından litre litre ölçülüp tenekeye boşaltılacak. Ortamı hayal edin. Gerçi bu işle uğraşan başkaları da vardı.
Mesela 20 metre yukarıda Şaştımoğlu
(Mevlüt Şen) ve caddenin tam karşısında Bigalı da zahire alırdı ama, yine de
Çakırların dükkan daha fazla çalışırdı. Bu kadar hareketlilik yaşanmasına
rağmen hiç bir zaman durum kargaşaya dönüşmezdi. Aile bireyleri arasında
işbölümü yapıldığı disiplinli duruşlarından anlaşılırdı. Mesela Kapitalist
(Mehmet Erdem) sürekli masabaşında oturur, malın kıymetini belirler, alaverenin
kaydını tutar, hesabı ve ödemeyi yapardı. Cumartesi öğleden sonrasına kadar
kendisini hiç ayakta görmedim. Küçük kardeş Mustafa Erdem ise alınan malı
teslim alır, ambara ulaşmasını sağlar, taşınmasına nezaret eder gerekirse
bizzat taşımaya yardım ederdi. Onu da hiç otururken görmedim mesela. Babaları
ise hem hesap işlerine hem mal alımına hem de yağ satımına nezaret eder, bazen
oturur, bazen dolaşır, çoğu zaman da çevre köylerden gelen misafir müşterilerle
ilgilenirdi. Dükkanın kadrolu hamalı ise Patır Dayı (Ahmet Yirgal) adında
ilginç bir kişilikti.
KAVANOZDAKİ YILAN
İşte bu dükkanların (8)(9)(10)
önündeki alan da pazaryerinin esaslı bir bölümünü teşkil eder. Galip Bey
caddesinin uygun yerlerine zaten misafir araçları parkedilmiştir. Onlar vızır vızır
geçer. Bir de burası kümes hayvanlarının alınıp satıldığı hayvan pazarı
gibidir. Horoz, tavuk, ördek, hindi, kaz.. Ayakları bağlanmış yatmaktadır ama
ağzını da bağlayamazsın, gürültüyü düşünün. Köy yumurtası alıcıları da
buralardadır. Aldığı yumurtaları samanla karıştırarak itinayla sepetlere
yerleştirmektedir. Deri alıcıları, yapağı alıcıları da bu meydanda dolaşır.
Bazan milleti etrafına toplayan bir satıcının bağırtısı duyulur. Meraklı
adımlar o kalabalığa katılır. Elinde küçük bir şişe bulunan kişi ezberlediği
sözlerle her derde deva ilacı anlatmaktadır. Fakat kimsenin onu dinlediği
yoktur. Kalabalığın dikkati ilaçlanıp bir şişeye doldurulan koca bir yılanın
ürpertici görüntüsündedir. Adam amacına ulaşmıştır. Dikkat çekme amacıyla oraya
koyduğu kavanozdaki yılan müşteriyi toplamıştır. Bu bölgede her hastalığı
iyileştiren ilaç satıcıları sık sık boy gösterir.
Pazaryerinin tam ortası
hizasına denk gelen, yani Hafızın dükkanın olduğu blok arkası da yine 15 metre kadar
bir açık alana sahiptir. Lakin diğer blok alanındaki gibi bir Pazar
hareketliliği yoktur. Misafir araçları park eder. Oranın sırtında bulunan
birkaç dükkan çalışır durumda değildir. Onlardan birisinde Sarasan (Hasan
Dadak) ilk bakkal dükkanını açmış. Bir de o sönük dükkanların birinde döğen
dişendiğini görmüştüm. Bu, döğenin altındaki keskin çakmaktaşlarından
eksiklerini gözemek demektir. Yalnız köşede(13) büyük bir kahvenin varlığını
hatırlıyorum, çok fazla açık kalmadı galiba.
TENEKECİ HÜSEYİN
Önceden bahsettiğim ilk
merdiven(17)in tam karşısına denk gelen bu sokak boştu, Belediye fırınının
yapılması daha sonradır. Bu aralıktaki
önemli pazarlardan birisi Tenekeci Sağır Hüseyin (Öztürk)ün yeridir. Bu
dükkan (12) ilginç bir yerde ve yapıdadır. Merdivenin hemen bitişiğinde sekinin
alt kısmındadır, asıl pazaryerine bakan bir cephesi yoktur. Çorak damı
pazaryerinden 80 santim kadar yüksekliktedir. Buradan çok rahat dambeşe
çıkılabilir ama kimse de çıkmaz. Adından da anlaşılır, bu dükkanın işi teneke
üzerinedir. Galviniz soba, soba borusu dirsek büker, imalatını yapar. Çalar
saat muhafazası, idare kandili imalatı da yapar. Zamanında büyük ihtiyaç olan
ibrik imalatı da yapar. İbriği sıfırdan imal ettiği gibi, büyük yağ veya
konserve kutularını dönüştürerek de yapabilir. Lehimleme, perçinleme gibi
tekniklerle bütün bunları yapabilir. Bugünlerde pek bir şey ifade etmese de 50
yıl öncesi insanları için bütün bunlar önemli ihtiyaçtır. Cumartesi günü
hareketliliğinin bir sebebi de çevre köyleri için de bu ihtiyacın geçerli
olmasıdır.
BERBERLER
Tenekecinin tam karşısında,
(16)(17) kapalı pazarının hemen arkasındaki kısım sıra dükkanlar olarak
düzenlenmiştir. İlk dükkan diğerlerine göre biraz daha büyükçe olduğundan bir
ara kısa süreli kahve olarak kullanıldı, sanırım Hakkı Yırgal işletmişti. Sonrakinde bir dönem Çakır İban (İbrahim Ata) kasaplık yaptı. Diğer
dükkanların tamamı bir dönemde berberler tarafından kullanıldı. Berber Hüseyin
(Sağlam), Berber Ahmet (Kabadayı), Berber Yahya (Sağlam), Berber Mehmet (Külte)
hatırıma gelen ve bu sıra dükkanlarda çalışan berberler. Cumartesi günleri
dışarıdan gelen misafirlere hizmet vermişlerdir. Bu berber yoğunluğundan dolayı
bu aralığa da Berberler aralığı denilebilir. Fakat hiçbir zaman iki berberden
fazlası aynı dönemde açık değildir. Zaten bunlar birbiriyle usta-çırak ilişkisi
içinde yetişmiş berberler. Sıra dükkanların tam karşısında (15), ikinci
merdiven çıkışı denginde yılların ustası Terzi Topal (Lutfi Omak)ın dükkanı
bulunur. Eğret Pazarının mühim unsurlarından biri de bu merkezdir.
Çevresinde şöyle bir gezinti
yaptığım pazaryeri bu. Sebze sergileri mutlaka bu pazarın özünü
oluşturmaktadır. İşte bu sebze meyve pazarı doğu-batı ekseninde oluşan
koridorun iki yanına açılan sergilerden oluşur. Yaz pazarlarında sebze
sergileri çevre köy üreticilerinin katılımıyla genişler ve ikinci hatta üçüncü
koridorlar oluşturulur. Bazen Han aralığına bezen de doğuda Yeni Mısdığın
dükkana kadar uzanabilirdi. Öğle ezanı sonrasında pazar dağılmaya başlar, son
esnaf da toplandıktan sonra görevliler ikindiye kadar pazaryerini temizlerdi.
Elli yıl öncesinin Pazaryerini
hayalimde canlandırmaya çalıştım. Günümüzde Anıtkaya Pazarı ve Pazaryeri bazı
olumlu-olumsuz farklılıklarla yaşamını devam ettiriyor.