17 Haziran 2023

Pambıklar

    
    19. Yüzyıl ortalarından itibaren Eğret'e gelen ailelerin bir kısmı 'Berberoğlu' lakabıyla kütüğe kaydedilmişler. Bunların içinde sadece Afyon'dan gelen Berber Ali Usta (Deliberberin babası)nın gerçekten berberlik yaptığını biliyoruz. Diğerleri; Takgaslar, Aşşağılılar, Küpeliler, Osmanköylüler ve benzerlerinin berberlikle alakaları belli değil. Berber olup olmadığını bilmediklerimizden birisi de Berberberoğlu Osman...

    Osman gerçekten berber oğlu ise, bu işi yapan babası demektir. Şu halde Eğret'e gelip berberlik yapan ve zamanla buraya yerleşen kişi Osman'ın babası Ahmet'tir, işe ondan başlamak gerekir. 1904 Kayıtları tutulduğu sırada ölmüş bulunduğundan, kendisi hakkında fikir edinemiyoruz.

    Ahmet, Gülsüm Hanımla evliymiş; ama aynı sebepten Gülsüm Hanımın kimliği konusunda da cahiliz... Onunla evli gelmiş olabilir, Eğret'te evlenmiş de olabilir; dediğimiz gibi Eğretli olsa bile kimlerden olduğunu bilemeyeceğiz... Diğer bir muamma da Berber Ahmet'in nereden geldiği hususudur... Bugünkü torunları, büyükleri arasında bir Bitlis söylentisi dolaştığını işitmişler. Bu duyum, büyük dedeyi Bitlis kökenli düşünmeye yeterli olur mu acaba?...


    Gülsüm Hanım ile Berber Ahmet'in ikisi kız biri oğlan üç çocuğu var. İsimleri Fatma, Havva ve Osman... Büyük kızları 1855 doğumlu Fatma, o sıralarda kendisi de Eğret'e yeni gelen ve halk tarafından 'Kürtosman' diye tanınan Türkmenoğlu Osman'a vardı. Tığlıların Kürtosmanın ikinci eşi olan Fatma/Fadime Hanım,  Demircisalek (Salih Yakışır) ile Kelyusuf (Yusuf Yakışır)ın ninesidir...

    1868 Yılında doğan küçük kızı Havva ise iki evlilik yapıyor. Aslında aynı sülale içinde iki kocaya varıyor denilebilir. Önce Arzımanoğulları/Hacılardan Hacı Ali'nin oğlu İdris'e varıyor. Fatma adında bir kızı varken kocası ölünce, yine Hacılar sülalesinden Hacı Mustafa'nın ikinci hanımı oluyor. Orada da bir oğlu dünyaya geliyor... Hacı Mustafa'ya yanında tay giden Fatma, ileride Davılcıarifin hanımı olacaktır. Hacımuratın kardeşi Hacımustafadan olan oğlu ise Hacınınibram diye bilinecek...

    BERBEROĞLU OSMAN / PAMBIK DEDE

    Gelelim Osman'a... 1904 kütüklerine 'Berberoğlu Osman' adıyla kaydedilen hanenin reisidir. Bütün bildiklerimizin kaynağı bu kayıtlar olup, baştan beri zikrettiğimiz anne babası ve kız kardeşleriyle ilgili bilgiler dahi bu kısa ve sınırlı kayıttan anlaşılabilenlerdir. 

    Buna göre Osman, 1869 yılında doğdu. Emine Hanımla evlendiğinde anne babasının hayatta olmadıkları anlaşılıyor. Eşi Emine Hanım, Ayanoğlu Ömer'in iki kızından biridir. Büyük olan Fatma da Himmetoğlu Hasan'a vararak Tekirgızıların ninesi oldu. Yani Berberoğlu Osman, Tekirgızıların atası Himmetoğlu Hasan ile bacanaktır...

    Osman'ın evlendiği Emine Hanımın kökünü biraz daha açalım... Babası Ayanoğlu Ömer, yani Kölgecinin dedesi... Annesi Havva Hanım ise Selimlere dayanır, Selimoğlu Bektaş'ın kızıdır... Bu bilgi ileride işimize yarayacak...

    Üç oğlan bir kız, dört çocukları oldu. Yaşlarını nazara alarak sıralama yapalım; Yusuf, Rabia, Ahmet ve Bektaş... Tek kızları Rabia 1904 yılında doğdu. Sülalenin günümüz kuşağında yer alan büyükleri onun hakkında bilgi sahibi değiller. Bu yüzden yedi sekiz yaşlarındayken ölmüş olabileceğini düşünüyorlar. Bununla beraber, eskilerin arasında belli belirsiz işittikleri 'Karacahmet'teki Halamız'ın Rabia Hanım olabileceği de yabana atılmamalı... Ayanoğluların 'Temtem kızı Cennet Hala' vasıtasıyla önceden kurulmuş bir Karacahmet bağlantısı zaten vardı. Bu bağlantı vesilesiyle Emine Hanım kızını Karacahmet'e vermiş olabilir...

    Oğlanlara geçeceğiz, ama önce şu Pambıklar meselesini halledelim... Berberoğlundan Pambıklara geçiş süreci tam olarak bilinmiyor. Torunları bunu, Osman Dedenin bembeyaz pamuk görünümlü sakalına bağlıyorlar. Eğer Pambıklar lakabında milat olarak bu olay kabul edilecekse, Osman Dedenin elli yaşının üzerine çıktığı 1920 sonrasından bahsediyoruz demektir. Belki o yıllardan itibaren Berberoğluna 'Pambık Dede'; sülalesine de 'Pambıklar' denilir olmuştur. Zaten on yıl sonra, 1930 yılında Pambık Dede ölecek; geriye Pambıklar kalacaktır... Yeri gelmişken şunu da belirtelim, Pambık Dedenin eşi Emine Hanıma da son zamanlarında 'Kel Emine' derlermiş. Kocasından 14 yıl sonra, 1944 yılında vefat etmiş... Şimdi Pambıkları üç oğlu üzerinden incelemeye geçebiliriz.

    1. Yusuf Gözalıcı

    Berberoğlunun büyük oğludur, 1902 yılında doğdu. Yunan gittikten sonra Aşağıdandırlı Arapselimlerin kızı Satı ile evlendi. İki kız ve bir oğulları oldu; Satılmış, Hüseyin ve Rabia adlarında... 

    Pambıkların Yusuf ve eşi Satı Hanım, sülale içinde Anıtkaya'da vefat edip kabri de orada bulunan son kişilerdir. Önce 1966 yılında Yusuf Gözalıcı, ardından 1967'de de Satı Hanım vefat ettiler...

    Çocuklarının en küçüğü ve tek kızları Rabia 1931 yılında doğdu. Manavların Körlanın oğlu Aziz Öztürk eşi oldu. Bu evlilikte, Aziz'in anası ile Rabia'nın anası aynı köylü olmasının etkisi bulunabilir. İleride iki kızı tekrar Pambıklara gelin olarak dönecek... Rabia Hanım 2013 yılında öldü...

    Satılmış Gözalıcı
    Yusuf'un büyük oğlu Satılmış, aynı zamanda Pambık Dedenin de ilk torunudur; 1925 yılında doğdu. Saraycık'ta aslen Yörükmezarılı Binnaz ile evlendi... Yusuf ailesi, bir zaman ekmek davası diyerek Sinanpaşa Ovasına gitmişlermiş... Saraycık'talar, orada bekar durmuş çalışıyorlar... Küçük kardeşi Hüseyin ile birlikte kaçırmışlar Binnaz Hanımı, yuva böyle kurulmuş yani...

    Beş çocukları oluyor, bunların ikisi kız. Yaş sırasına göre isimleri; Emine, Ahmet, Havva, Asiye ve Adil'dir.... Kızların evlilikleri şöyle oldu: Emine ile Havva, Saraycık köyünden Niyazi ve Hayri Şevik kardeşlere vararak aynı zamanda elti oldular. Asiye ise, Hüseyin emmisinin oğlu Yusuf Gözalıcı ile evlendi...

    Satılmış, bir dönemden sonra çocuklarını da alıp İstanbul'a göçtü. Yeğeni Yusuf ile evlenen Asiye dışındaki dört çocuğu da böylece İstanbul'a yerleşmiş oldular. 1987 Yılında İstanbul'da kendisi vefat etti,  oraya yerleşen iki oğlunun durumuna bakalım...

    Büyük oğlu Ahmet, Uşaklı Zübeyde Hanımla evlendi. Murat, Rafet ve Satı adlarında iki oğluyla bir kızı oldu. (Rafet, Yörükmezarılı Binnaz Hanımın baba adıdır.) Satılmış oğlu Ahmet, bir kaza sonucu hayatını kaybetti. Ailesi halen İstanbul'da yaşıyorlar...

    Çocuklarının en küçüğü Adil, Hüseyin emmisinin kızı Ayşe ile evlendi. Beş çocukları var; Pınar, Derya, Hakan, Gökhan ve Gürkan adlarında... Pınar ve Derya Anıtkaya dışından beylerle evlendiler... Hakan Ankara'da görevli, Gürkan ise İstanbul'da... Gökhan evde çalışıyor... Adil, Polis idi; görevi başında şehit oldu. Ailesi halen İstanbul'da yerleşikler...

    Şoför Hüseyin Gözalıcı
    Pambıkların Yusuf'un küçük oğlu Hüseyin 1928 yılında doğdu. Kendisiyle aynı yıl doğan Ahmet emmisinin kızı Fatma ile evlendi. Bu evlilik, aile Bulca'da iken gerçekleşmiş. Büyük oğulları orada doğmuş... Sonradan Eğret'e dönecekler...

    Yedi çocukları oldu, bunların ikisi kız. İsimleri; Kadir, Hasan, Abidin, Yusuf, Şerife, Ayşe ve İsmail'dir... Motorlu araçlara yönelen Hüseyin 'Şoför' diye lakaplanmıştı. Eğret'te fazla kalmayıp Afyon'a yerleştiler. Orada 80 yaşında vefat etti. Eşi Fatma Hanım ise kendinden 13 yıl sonra, 2021 yılında öldü...

    Şöförün büyük kızı Şerife daha çocukken vefat etti. Küçük kızı Ayşe ise Satılmış emmisinin küçük oğlu Adil ile evlenmişti. Şehit yetimi çocuklarıyla İstanbul'da oturuyor...

    Büyük oğlu Kadir 1946 yılında doğdu. Manavların Aziz'in, yani halasının kızı Gülsüm ile evlendi. Bir oğulları oldu, sonra eşi Gülsüm Hanım vefat etti... Babasının adı olan Hüseyin ismini verdiği oğlunu, Saraycıklı Yaşar Hanım ile everdi... Yaşar Hanım, Satılmış Emminin büyük kızı Emine vardı, işte onun kızıdır... Hüseyin'in de Onur ve Ömür adlarında iki oğlu var... Kadir Gözalıcı, babasının izinden gidip araba-şoförlük merkezli bir iş kurmuş, Afyon'da servis işi yapıyor...

    Şoförün ikinci oğlu 1950 yılında doğmuş, adını Hasan koymuşlar. Bulcalı Gülfen Hanım ile evlenen Hasan'ın, Murat adını verdiği bir oğlu var. Murat, büyük Ahmet emminin oğlu Osman Gözalıcı kızı Nazike ile evlenmiş. Hasan, Gülfem ve Eslem adlarında üç çocuğu var... Hasan Gözalıcı, emekliliğinde oğlu ve torunlarıyla Afyon'da yaşıyor...

    Diğer oğlu Abidin 1953 yılında doğdu. Kalecikli Hatice Hanımla evlendi ve Eskişehir'e yerleşti. Metin, Satı (Safiye), Sibel ve Uğur adlarında iki kızıyla iki oğlu var. Uğur'un Şükriye Hanımla evlendiği, Sude ve Nil adında iki kız babası olduğunu biliyoruz... Eşi Hatice hanım vefat etti, Abidin çocuklarıyla halen Eskişehir'de ikamet ediyor...

    1960 Yılında doğan dördüncü oğluna dedesinin adı olan Yusuf ismini koydu. Satılmış emmisinin kızı Asiye ile evlenen Yusuf'un Ahmet ve Fatma adlarında bir kızıyla bir oğlu oldu. Babaları 1998 yılında vefat eden bu çocuklardan Fatma, Ayazinli Satılmış'a vardı; Ahmet ise Bulcalı Ümmühan ile evlendi, annesiyle birlikte Afyon'da yaşıyorlar...

    Ve Pambıkların Hüseyin'in en küçük oğlu İsmail, Afyonlu Nermin ile evlendi. Hüseyin ve Kübra adlarında bir kızıyla bir oğlu var. Kübra Afyonlu bir beyle, Hüseyin ise Osmanköylü bir hanımla evlendi. İsmail de çocuklarıyla birlikte halen Afyon'da yaşıyor...

    2. Ahmet Gözalıcı

    Berberoğlu Osman'ın ortanca oğlu 1908 yılında doğdu. Adını, dedesinin adı olarak Ahmet koydular. Abdıramanlar/Güdüklerin Hüseyin kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım, Güdükmehmet ile Yeşilhafızın kardeşi olur. Ayrıca üç kızın da en küçüğüdür; bu yüzden Pambıkların Ahmet, Manavların Körlan ve Omarcıklar/Emetilerin Mehmet ile bacanak oldu. Gerçi Körlanın ilk eşi olan Kezban Hanım o sırada hayatta değildi; ama yine de onunla da bacanak olurlar...

    Pambıkların Ahmet ile Güdüklerin Ayşe'nin bir kızıyla bir oğlu dünyaya geldi. Adlarını Fatma ve Osman koydular... Çocuklara geçmeden önce anaları Ayşe Hanımdan biraz söz etmek gerekiyor. Bu, tam olarak ne zamana rastlar ve sebebi nedir bilinmiyor; Ayşe Hanıma 'Kör Ayşa' derlermiş... Onun sağlığında kocası bir daha evleniyor. Yeni eşinin adı da Ayşe... Beşkarışlı... Lakabı 'Deli Ayşa'... Doğal olarak resmen eşi olamadığından onun çocukları da Körayşanın üzerine kaydediliyor... Bir kız ve üç oğlan; Emine, Niyazi, Hasan ve Mevlüt... Bu dört çocuktan sonra nikahsız eşi ile ayrılıyorlar. Deliayşa Beşkarış'ta kocaya varıyor... Mevlüt de çok küçük olduğu anasının yanında tay gidiyor...

    Bu arada Pambıkların Ahmet İzmir'e yerleşti, bunu ıskalamayalım. İkinci Hanım olayı ve ondan olan çocuklar İzmir'de doğdu... Deliayşa gittikten bir süre sonra, 1980 yılında Körayşa vefat etti. Pambıkların Ahmet ise onun peşinden üç yıl sonra 1983'te gitti... 

    Büyük kızları Fatma 1928 yılında doğmuştu. Yusuf emmisinin oğlu Hüseyin eşi olduğu hatırlanacaktır... Deliayşadan olan kızı Emine ise önce Tomanların Kelhalil (Halil Göz)e vardı. Havva ve Mehmet adında iki çocuğu varken ayrıldılar. İkinci olarak İzmir'de Altıntaşlı Ali ile evlendi. Hatice ve Dursun adını verdikleri bir oğluyla bir kızı da orada dünyaya geldi. Eşi vefat etti; halen çocuklarıyla İzmir'de oturuyor... 

    Niyazi, Fatma Hanımla evlendi; Zafer, Türkan ve Reyhan adlarında üç çocuğu oldu... Zafer'in eşi Sema Hanım; Seza ve Simge adlarında iki kızı var... Türkan Manisalı Muzaffer ile evli; Emre ve Alper adlarında iki oğlu var... Reyhan ise Çorumlu Akın'a vardı; Aslıhan, Yağmur, İsmail Atakan adlarında üç çocuğu bulunuyor... Niyazi Gözalıcı, çocukları ve torunlarıyla İzmir'de yerleşik... 

    1950 Doğumlu Hasan da Seher Hanımla evlendi. Gülay, Tülay ve Pınar adlarında üç kızı olduktan sonra 2002'de vefat etti. Çocukları halen İzmir'deler... 

    Anasıyla tay giden Mevlüt vardı, üvey babasının nüfusuna kaydedildi; 'Mevlüt Yeğen' oldu, şimdi Kütahya'da oturuyor...

    Körayşadan tek oğlu Osman'ı bilerek sona bıraktık. Pambık Dedesinin adını alan Osman, İzmir yerine Afyon'u benimsedi; Afyonlu Nigar Hanımla evlendi. Altı çocukları oldu; Ayşe, Ahmet, Mahmut, Halil İbrahim, Nazike ve Ali...

    Ayşe Dandırlı Battal'a vardı, Afyon'da oturuyorlar... Nazike, Pambıkların Hüseyin'in Hasan oğlu Murat Gözalıcı eşi olduğunu söylemiştik... Oğlanların en küçüğü Ali de daha küçükken trafik kazasında can verdi... Diğer üç oğlana bakacak olursak...

    Büyük oğlu Ahmet, İhsaniyeli Nuray Hanımla evlendi. İhsaniye'de memur olduğu için orada oturuyor; bir kızıyla bir oğlu var... Ortanca oğlu Mahmut, Afyonlu Ayten Hanımla evli. Osman, Fatih ve Sümeyye adlarında üç çocuğuyla Afyon'dalar... Küçük oğlu Halil İbrahim ise Karacahmetli Şükran ile evlendi. Nigar Feyza adını verdikleri bir kızları var ve Afyon'da yerleşikler...

    3. Bekdeş Ağa / Bektaş Gözalıcı

    Berberoğlunun en küçük çocuğu 1920 yılında doğdu, adını Bektaş koydular. O gün için Eğret'te hiç duyulmayan bu isim, bundan sonra da işitilmeyecektir. Zaten ondan önce Eğret tarihinde hepi topu bir Bektaş var...

    Bektaş'ın ismine ilk olarak 1841 tarihli bir terekede rastlanıyor. Yakınlarda ölen Selimoğlu Hacı Ali'nin veresesi arasında ikinci oğlu olarak Bektaş sayılıyor. Selimler sülalesinin atası kabul edilen Hacı Ali'ye ait bu terekeden on yıl sonra, 1851 yılında yeni bir tereke düzenleniyor. Bu kez ölen Hacı Ali'nin oğlu Bektaş'tır. Onun varisleri arasında bulunan kızı Havva'yı hatırlayacaksınız, Emine Hanımın (Kel Emine) anası idi... 

    Diğer çocuklarına isim vermedeki hikayeyi bilemeyiz; amma en küçük oğluna Bektaş adı konulmasında baş aktör Emine Hanım olduğu kesindir. Kısaca, bu oğluna kendi dedesinin adını vermek istemiştir. Belki de o yıllarda vefat eden Havva Hanımın (Kölgeci ve Bektaş'ın ninesinin) 'Bir oğlunuza Bektaş babamın adını verin' gibi vasiyeti vardı... 

    Bektaş'ın ismiyle alakalı ilginç bir durum daha var... Selimoğlu Bektaş dedenin oğullarından soyu devam ediyor (Esnanlar)... Başka kızlarından da hakeza... Bunların hiç biri dedelerinin adını koymamış çocuklarına; ancak kızının kızından üçüncü kuşak torununa, Pambıkların Bektaş'a bu ad veriliyor...

    Bektaş'ın Eğret'teki yaygın kullanımı 'Bekdeş' biçiminde... Hala da bu şekilde anılan Bekdeş, adı ve nereli olduğu şimdi hatırlanmayan bir hanımla evleniyor. Aile Bulca'dan geldiğinde Dedebaşı'ndaki evlerini (Guzuguzunun eski evi) yapmışlar, Bekdeş de orada oturmuş. Yine orada bir oğlu dünyaya gelmiş... Hatta anlatıyorlar; Dedebaşı'na dinelir, 'buralar hep bizim' diye tarlaları gösterirmiş. Artık anası tarafından bağlantılı olduğu için 'Ayanoğlunun Tarla'yı mı gösteriyordu, yoksa latife mi yapıyordu, bilinmez...

    Bekdeş Ağa bir zaman sonra İzmir'e göçtü. Adını bilmediğimiz hanımı orada vefat etti. Son zamanlarında Sabire adlı bir hanımla tekrar evlenmiş. O vaziyetteyken Eğret'in son Bektaş'ı Pambıkların Bekdeş Ağa İzmir'de 1980'de vefat ediyor...

    Kötü Osman Gözalıcı
    Tek oğluna Osman adını koydu, zira Pambık Dedenin adı... Daha Eğret'teyken 'Kötü Osman' derlermiş. Bu lakaptaki kötülüğün karakterle ilgisi yok; sağlığı iyi olmayanlara böyle deniyor. İzmir'de de aynı lakapla anılan Kötü Osman, Banazlı Dudu Hanımla evleniyor.

    Üçü oğlan biri kız, dört çocukları oldu; Mehmet, Bekir, Adnan ve Sevinç... Sonra Bektaş Ağanın oğlu Osman Gözalıcı da İzmir'de vefat etti...

    Tek kızı Sevinç, Anıtkaya dışından bir beyle evlendi; Antalya'da oturuyorlar... Büyük oğlu Mehmet İzmir'de evli ve halen orada oturuyor... Ortanca Bekir ise Uşaklı bir hanım ile evlenmiş, Banaz/Hasanköy'de ikamet ediyorlar... 

    Küçük oğlan Adnan; bir Anıtkayalı ile, üstelik bir ucundan Pambıklardan olan Anıtkayalı Şerife ile evleniyor. Manavların Aziz/Rabia Öztürk kızı Şerife ile evlenince, haliyle Kadir Gözalıcı ile bacanak oluyorlar... Antalya'da yaşıyorlarken Adnan vefat etti, ailesi halen Antalya'da yerleşikler...

    ***

    Netice-i kelam... Berber Ahmet Eğret'e yerleşti, kızlarını Eğret'te gelin etti, tek oğlu Osman da Ayanoğlu Ömer kızı (Kölgecinin halası)yla evlendi. Yaşlılık halinde Pambık lakabı takılan Osman'ın çocukları Pambıklar diye bilindi. 1934 Soyadı uygulamasında GÖZALICI soy ismini alan Pambıklar sülalesi, Afyon merkezli olmak üzere İstanbul, İzmir, Eskişehir, Antalya'ya dağıldılar. Bugün Anıtkaya'da onlara mensup fert bulunmuyor...



Akgaşlar

     
    Hacıkocaların Osman oğlu Hüseyin, 1831 yılında o hanenin ikinci kolunun tek ferdi olarak görünüyordu. 1826 Doğumlu Osman adında bir oğlu bulunuyordu. Kayıt güncellemelerinin devam ettiği dört beş yıl boyunca başka erkek çocuğu olmadığı anlaşılıyor. Tahminen 1835 sonrasında Ömer, Mustafa ve İbrahim adlarında üç oğlunun daha olduğu fikrine; 1904 kütüğünün incelenmesi sonucunda varıyoruz. Sonradan Hacıkocaların Ayanoğullarına nasıl dönüştüğünü gördük. 

    Bu arada üç kardeşin 20. yüzyıl uzantısı şöyle gerçekleşti: Hacıkocaoğlu Osman çocukları, Galgancılar/Tırılları; Ömer çocukları, Kölgecileri oluşturdu. Mustafa çocukları da Dervişahmette tükendi... Geriye kalan İbrahim, dört erkek kardeşin en küçüğü olduğu anlaşılıyor...



    Hacıkocaoğlu İbrahim ve iki eşi Gülsüm, Fatma Hanımlar hakkında bilgimiz yok; zira 1831 kayıtlarında henüz doğmamışlardı, 1904'te ise hayatta değillerdi. Onlardan haberdar olmamızı sağlayan üç çocuktur. Gülsüm Hanımdan olan büyük kızı Fatma 1869/70'te doğmuş... Fatma Hanımdan olan kızı Ayşe, 1879 yılında; oğlu İbrahim ise 1884 yılında doğmuşlar.

    Oğula, babasının adı verilmesi hususu, genelde iki gerekçeyle açıklanıyor. İlki ana-dedesinin adı olması, ikincisi de çocuk doğmadan babasının vefat etmesidir... İbrahim oğlu İbrahim için iki gerekçe de düşünülebilir; ikincisi daha mantıklı gibi duruyor...

    Ömer Emmisinden sonra artık Ayanoğlu diye anılır oldular. Buna göre, 20. yüzyıla gelindiğinde Ayanoğlu İbrahim ve Ayşe kardeşlerin anaları Fatma Hanım da vefat etmişti... Fakat onlardan daha önce Gülsüm Hanım ölmüş olmalıdır... Önce Onun kızı Fatma'yı ele alalım....

    Fatma'yı, o sırada eşi vefat eden Çorcalıoğlu Osman'a verdiler... Osman, Çorcalı Topalalinin babasıdır... Aslında burada ilginç bir ara hikaye oluşuyor... Fatma hamileyken Çorcalı Osman vefat ediyor. Doğunca çocuğa babasının adını veriyorlar. Taze dul Fatma Hanımı bu kez Toplaoğlu Çaycı Kelhasana verdiler. Tabi küçük Osman da tay geldi... Burada Fatma Hanım, Tokanorinin de anası olacaktır... Osman büyüyünce, abisi Topalalinin üvey kızı Kezban ile evlenecek, kendisine 'Omarcıkların Kör Osman' denilecek, Karacahmet'e taşınacak... Bu kadar yeter...

    İkinci eşi Fatma Hanımın çocuklarına gelirsek... Büyük kardeş Ayşe'nin evlilik kaydı bulunmuyor; gelin olmadan o evde 1910'dan önce vefat ettiği yazılmış...

    İbrahim ise evlendi... Mustafa kızı Atike ile... Atike Hanım, Karacahmetli Cızıklar sülalesindenmiş...  İşin içine Karacaahmet girince bir hatırlatma yapmak gerek. Büyük Emmilerden Temtem lakaplı Halil'in hiç oğlu olmamıştı. Cennet adlı/lakaplı bir kızını Karacahmet'e gelin ettiği biliniyor. Acaba Atike Hanımın Cennet Hala ile bir ilgisi olabilir mi? Hiç bir evlilik rastgele yapılmıyor, hele de başka köydense... Sahi, Körosmanın Karacahmet'e taşınması da anlam kazanmış oluyor böylece...

    Atike Hanımla Ayanoğlu İbrahim'in, bir oğlan üç kız, dört çocukları var. İsimleri; Halil, Fatma, Havva ve Sultan'dır... Oğlanın adı Halil konulması, Temtem torunu olma ihtimalini güçlendiriyor. Büyük kızların isimlerindeki ince mana çok açık, karı koca analarının adını koymuşlar. Yalnız küçük kız Sultan'da işler değişiyor. Onun üvey kardeş olduğunu söylüyorlar; bu doğruysa Ayanoğlu İbrahim, Atike Hanımdan sonra bir daha evlendi demektir... Bu konu hakkında başka bilgi yok... Karacahmetli Atike Hanım 1957'de vefat etti...

    Kızların durumuna küçüğünden başlayalım; Sultan, Emiralilerden Çolakfatının  oğlu Halil İbrahim İleri eşi oldu... Büyük kızlar Anıtkaya dışına gelin oldular. Fatma, İzmir Aliağa'da vefat etti; Havva ise Saraydüzü'ne gitmişti, çocukları Afyon'da oturuyorlar...

    Halilakgaş

    Gelelim Halil Akkaş'a... 1914'te doğdu... Ona bu lakap verilmesinin sebebi AKKAŞ soyadını alması mı, yoksa lakabı Akkaş olduğu için mi bu soyismi aldı... Burası hala açıklanmaya muhtaç ise de soyadı lakaplaşmış gibi duruyor... Şurası bir gerçek; 'Halilakgaş' diye bilindi, tanındı, anıldı...

    Halilakgaş, Tokanorinin kızı Huriye/Hayriye ile evlendi. Bir başka deyişle; Tokanori kızını, dayısının oğluna verdi... Böylece Dönelerin Yusuf, Daldalların Gıdakömer, Garahmedin Halil ile Halilakgaş bacanak oldular... Garahmedin Halil Patlar, Ayanoğullarından; Dönelerin Yusuf Çalışır, yukarıda sözü edilen Çorcalı Osman torunu; Gıdak Ömer Honça'nın dedesi Ömerçavuş kanalıyla Çorcalılarla bağı var... Bağlar kuvvetli yani...

    Huriye Hanımla Halilakgaşın dört oğulları oldu. Yaş sırasına göre bunların isimleri İbrahim, Lütfi, Nurettin ve Mustafa'dır... Aile erken dönemde Anıtkaya'dan ayrılmış... Bu ayrılış Halilakgaşın sağlığında mı oldu, yoksa Onun vefatından sonra çocukları mı taşındı, net değil. Kesin olan şey, Halilakgaş 1966 yılında vefat etti... Huriye Hanımın bir dönem Afyon Lisesinde çalıştığını duydum... Sonra oğlanlar İstanbul'a yönelecekler. Tek tek onları inceleyelim...

    İbrahim Akkaş
    Büyük oğlu İbrahim Garahmedin Halil'in, yani teyzesinin kızı Necibe ile evlendi. Cavaların Halil ve Ahmet Er kardeşler ile Deliyakıbın Aziz Kopan Onun bacanaklarıdır...

    Onu ilk defa gıyaben tanıyalı otuz yıldan fazla oldu. Ben tayin olduğumda kendisi oradan yenice ayrılmıştı. Anıtkayalı olduğumu duyunca, mesai arkadaşları hararetle İbrahim Akkaş'ı soruyorlardı. Tanımadığımı söyleyince benim adıma öyle üzülüyorlardı ki... Utandım. Oysa nasıl da sitayişle bahsediyorlardı kendisinden... Uzun yıllar sonra, uzaktan gördüm; konuşmadık, ama dedikleri kadar vardı. Duruşu ve davranışıyla oldukça beyefendi ve mütevazi biriydi karşımdaki... Hala da öyledir, hakkındaki düşüncelerim hiç değişmedi...

    Üç kızı ve bir oğlu var. Dilek, Melek, Filiz ve Özgür... Emeklilik sonrası yerleştiği Eskişehir'de oturuyor. Yazları çoğunlukla Anıtkaya'da geçirir...

    Lütfi Akkaş
    1948 Doğumlu... İstanbul'a yerleştikten sonra Bafralı Zeliha Hanımla evlenmesine İbrahim Abisi önayak olmuş. Arzu, Halil, Hikmet ve Aysun adlarında bir oğluyla üç kızı olmuş. Kendisi 2009'da vefat eden Lütfi'nin çocukları halen İstanbul'da yerleşikler...
    
    Nurettin Akkaş
    Halilakgaşın üçüncü oğludur 1952'de doğdu. Hacer teyzesinin kızı Nursefa ile evlendi. Ercan, Birol ve Hacer adlarında bir kızıyla iki oğlu oldu. Uzun yıllar İstanbul'da yaşadıktan sonra Anıtkaya'ya döndü. Ömeronbaşının kahveyi kiraladı. Anıtkaya ortalamasına göre oldukça lüks sayılabilecek biçimde yeniden düzenlediği kahveyi iki oğluyla bir müddet işletti... Yakalandığı hastalıktan kurtulamayıp Lütfi Abisinden hemen sonra vefat etti...

    Kızı Hacer, Afyonlu Ali ile evlendi... Ercan, Ağrılı Filiz ile evlendi; Nursefa, Ege, İbrahim ve Berkay adlarında bir kızıyla üç oğlu var... Birol ise Aşçıtahsin kızı Gülerman ile evli. Bir oğluyla bir kızı var; Nurettincan ve Zeynep... Nurettin Akkaş'ın iki oğlu da Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Mustafa Akkaş
    Halilakgaşın en küçük oğlu 1954 doğumlu... Mustafa'yı da İbrahim Abisi evermiş. İstanbul'da Adapazarılı Hatice Hanımla evlenen Mustafa'nın Halil ve Hayriye adlarında bir kızıyla bir oğlu var. Babaları 2015'te vefat ettikten sonra Mustafa'nın çocukları İstanbul'dan ayrılmamışlar, halen orada yaşıyorlar...

    Halilakkaşın Hanımı, Tokanorinin kızı Hayriye/Huriye Hanım da 2015 yılında vefat etti...

    ***

    Ayanoğlu İbrahim'in tek oğlu Halil Akkaş...  Babaları vefat ettikten sonra dört oğlu Anıtkaya'dan ayrılmışlar, bir dönem burada Akgaşlardan kimse kalmamış... Şimdiyse torunları ocağını tüttürüyor...



Kölgeciler


    Ayanoğlular sülalesine adını veren kişinin Hacıkocaların Hüseyin oğlu Ömer olduğu düşünülüyor. 1830'lu yılların ortalarında doğan Ömer, Selimoğullarından Hacı Ali'nin Bektaş kızı Havva ile evlendi. Hacı Ali, Eğret'in en kalabalık sülalesi kabul edilen Selimlerin atasıdır. Çocukları, neredeyse diğer bütün Eğret sülaleleriyle akrabalık bağı kurmuştur. Havva Hanımın babası Bektaş da Esnanların atasıdır. Bu yüzden Ömer'in Havva Hanımla evlenmiş olmasının büyük önemi var, ileride çocuklarının evliliklerini daha anlamlı kılıyor... Havva Hanımın bir kardeşi Esma/İsmihan da Emirhanoğlu Mustafa'ya vardığı için, Ömer onunla bacanak oldu...

    Ömer ile Havva Hanımın iki kızıyla iki oğlu oldu, o konuya geleceğiz. Yalnız 1860'a doğru Hacca gittiği ve sonra aza seçilerek Karahisar vilayet (yahut Eğret köy) yönetiminde bulunduğu için 'Ayan' diye lakaplandığı anlaşılıyor. Bundan sonra sülalesi de Ayanoğlu diye bilinecektir. Ölüm tarihini tam olarak bilemiyoruz; ama 1892 yılında hayatta olmadığı, elde bulunan tek belgeden anlaşılıyor.

    (Yeri geldi, Havva Hanım ile ilgili bir bilgiyi buraya not etmekte fayda var. 1873-74'te kocası öldükten sonra Mustafa adında biriyle evlendiği, orada Fatma adında bir kızı doğduktan sonra bu yeni eşinin de vefat ettiği, bunun üzerine küçük kızı yanında tay olduğu halde oğullarının yanına döndüğü, Fatma'nın bu evden Arapselimoğlu Abdurrahman'a gelin edildiği, Araparif diye bilinen Arif Zenger'in bu Fatma'nın oğlu olduğu bilinmelidir. Bu durumda Kölgecinin babasıyla Araparifin anası karınkardeş oluyor.)

    Aslında 20. yüzyıla kadarki bütün bilgilerimiz bu tek belgeye dayanıyor. O belge büyük oğulları Halil'in askerde vefatı üzerine düzenlenmiş, bir bakıma ölüm tescillendirme belgesidir. İleride ayrıntısına ineceğimiz bu belgeden öğrendiklerimizle hikayeyi geriden başlatalım...


    Havva Hanımla Hacı Ömer Ağanın dört çocukları olduğunu söylemiştik. Yaşlarının sırasına göre bunların isimleri; Fatma, Halil, Hüseyin ve Emine'dir... Fatma 1855, Hüseyin 1864, Emine ise 1874 yılında doğduğu belgeli; ama Halil'in doğum tarihi ve buna göre, kardeşi Fatma ile hangisinin büyük olduğu hususunda emin değiliz. 

    Kızlardan büyük olan Fatma, Himmetoğlu Hasan'a vardı; Tekirgızıların ninesidir ve Selimlerle Tekirgızılar arasında ilk irtibata vesile olan da Fatma Hanımdır...

    Küçük kızları Emine,  yakınlarda Eğret'e gelen Berberoğlu Osman'a vardı. Sonradan kendilerine Pambıklar denilecek sülalenin  ninesidir...  Artık oğlanlara geçebiliriz...

    Ayanoğlu Halil

    Ömer Ağanın büyük oğlu Halil'in doğum tarihi bilinmiyor, fakat aileye dair bildiklerimizin çoğunu da Ayanoğlu Halil'e borçluyuz... 

    Turaçoğlu Mustafa kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım; Tingildeklerin atası Mehmet Ali ile ana-baba bir, Gödeşlerin atası Ahmet ile baba-bir kardeşler... İlginç bir bilgi daha; Ayşe Hanımın anasından sonra Turaçoğlunun aldığı ikinci hanımı (Gödecahmetin anası), Halil'in emmisi Ayanoğlu Mustafa'nın kızıdır... Ve üçünün adı da Ayşe... Yani Halil'in eşi Ayşe, Onun anası Ayşe, analığı da Ayşe...

    Gerçi Ayanoğlunun hanımı hiç adıyla anılmıyor; herkes kendisini 'Turaç Hanım' diye tanıyor. Hadi şimdi aradan bir asırdan fazla geçtiği için torunlarının adını bilmemesi normaldir diyelim; ama o zaman da öyleymiş, Turaç diye bahsederlermiş Ondan... Bir görüşe göre, güzelliğinden dolayı Turaç demişler. Babasının Turaçoğlu olması, aslında Ayşe Hanımın lakabını açıklıyor...

    Halil askere gittiğinde henüz çocukları yoktu, belki de yeni evliydiler. Alasonya'da vefat ettiğini asker arkadaşlarından öğreniyorlar. Ayşe Hanım bu durumu, yani dul kaldığını belgelemek maksadıyla 1893 yılında dava açıyor. Yukarıda sözü edilen dava budur. Halil'in varlığından, eşinden, çocukları bulunmadığından, kız ve erkek kardeşlerinden, babasının o sırada ölü annesinin sağ olduğundan hep bu davanın tutanağı sayesinde haberdar oluyoruz... 

    Neticede Ayanoğlu Halil 1888 yılında vefat etti. Eşi Turaç Hanımı, Derviş Ahmet'e verdiler. Derviş Ahmet, merhum Halil'in emmi oğlusudur. O dönemde dul gelinler, öncelikle aile içinden biriyle evlendiriliyorlardı... Turaç Hanım açısından düşünülürse; yeni eşi Derviş ile, babası Turaçoğlunun ikinci hanımı kardeştir. Yani, analığı görümcesi olmuştur...

    Ayanoğlu Hacı Hüseyin

    Hacı Ömer Ağa'nın küçük oğlu Hüseyin, 1864 yılında doğmuş. Anlatılanlara göre, abisi öldüğünde Hüseyin nişanlıymış. Bu hesaba göre o sırada 24 yaşında oluyor... Babası dul gelinini Hüseyin'e almak istemiş; ama zaten nişanlı olan Hüseyin bunu kabul etmeyince Dervişe vermişler... Bu anlatıda, Ömer Ağa'nın o sırada hayatta olmaması dışında bir terslik yok. Herhalde dul gelinini küçük oğluyla evermeye çalışan Havva Hanımdır...

    Hüseyin, nişanlısı Ümmühan ile evlendi. Kayıtlar tutulduğu sırada hayatta olmadığı için Ümmühan Hanımın kimlerden olduğu anlaşılmıyor. Bununla beraber annesinin, 1840'ta ölen Garamusaoğlu Ali'nin kızı Fatma Hanım olduğu düşünülüyor. Fatma Hanımın bir ablası Demircieyüpoğlu Ahmet'e, diğeri de Turaçoğlu Mustafa'ya varmıştı. Onlar Gocamatlar ve Gödeşlerin ninesi olurken, Fatma Hanımın kimle evlendiğini bilemiyoruz... İşte Hüseyin, o Fatma Hanımın kızı Ümmühan ile evlendi...  

    Hacca gittikten sonra 'Hacı Hüseyin' olan Ayanoğlu ile Ümmühan Hanımın biri kız, biri oğlan, iki çocukları oldu. Büyük olan kız 1891 yılında doğdu, adını Ayşe koydular. Erkek kardeşiyle araları uzun, Ömer 1902'de doğmuş... 

    Bir kaç yıl sonra Hacı Hüseyin'in eşi Ümmühan Hanım vefat etti. Ayşe, neredeyse gelinlik çağdaydı; ama Ömer çok küçüktü... İkinci olarak Hacıların Ali kızı Fatma ile evlendi. Fatma Hanım, Davılcıarif ile Dındındede/Kelalinin halaları olur... Ama çocuklara yeterli ilgiyi göstermediği için Fatma Hanım ile çabuk ayrıldılar...

 Tam o vakitlerde eşi ve oğlu yeni vefat eden Turaç Hanım, istemediği halde  sırf bu öksüzler için Hacı Hüseyin'le evlenmeyi kabul etti. Çünkü anaları Ümmühan ile teyze kızıydılar; bu öksüzler, ikinci kuşaktan da olsa yeğenleriydi... Bu evlilikten kısa bir süre sonra Hacı Hüseyin de vefat etti; Turaç, özellikle Ömer'in hem anası hem babası olacak...

    Kendisine bakıp büyüten Turaç Hanım'ı annesi gibi sevmiş Ömer... O kadar hürmet etmiş ki, ana dememiş; lakin ana yarısı 'teyze' bilmiş. Saygıda hiç kusur etmemiş. Bu yüzden sonraki kuşaklar, Ömer'in anası Ümmühan Hanımla üvey anası Turaç Hanımı kardeş zannetmişler; Turaç Hanımın gerçekten Ömer'in teyzesi olduğunu düşünmüşler...

    Halkın gözünde Turaç Hanım da Ayanoğlularla özdeşleşmiş. Üç eşi aynı sülaleden, son durumu da Ömer'i ana gibi bağrına basmak olunca, o sülaleye 'Turaçlar' demeye başlamışlar. Diller bu kelimeye dönmediği için 'Tureşler' sözü hala kullanımdadır...

    Ayanoğlu Hacı Hüseyin, kızı Ayşe'yi sağlığında Arapoğlu Ahmet Hasan'a gelin etti. Nesli bugüne ulaşmayan Ahmet Hasan'ın, Arapların bir kolu olduğu düşünülüyor. Önce Gocamatlardan İbrahim kızı Şerife ile evliymiş Arapoğlu. Ayrılmışlar, Şerife Hanım Hadımoğluya varmış, Ahmet Hasan da Ayşe'yi almış... Ahmet Hasan'dan çocuksuz olarak ayrılan Ayşe, sonradan Arzıların Ömer oğlu Ali'ye vardı... Ali'nin Arzı Ninesi ile Ayşe'nin Havva Ninesi, Selimlerden olup emmi çocuklarıdırlar... Ayşe Hanım ileride Öterömerin anası olacaktır... 

    Kölgeci Ömer

    Hayatının hangi dönemine rastladığı tam olarak bilinmiyor; Ayanoğlu Hacı Hüseyin'in oğlu Ömer, büyüyünce 'Kölgeci' diye lakaplanıyor.

    Kölgeci, Hacahmetlerin Osman kızı Azime ile evlendi. Ayanoğluların öteki kolundan olan Azime Hanım, Sarışükrünün ablasıdır... Yenice evlendiği Hacımahmutların İbrahim Sami'den dul kalmıştı...

    Azime Hanımla Kölgecinin iki oğlu dünyaya geldi, 1923'te doğan büyüğün adını Hüseyin, 1928 doğumlu küçüğünkini ise İbrahim koydular.  Dört yıl gibi uzun sayılacak askerliğini Ödemiş'te yapıyorken orada da evlendiği söyleniyor. Hatta bir de kızı olmuş. Teskereyi alınca karısı ve çocuğunu bırakıp Eğret'e dönmüş... Geride bıraktıklarının akıbeti bilinmiyor... Tabi Eğret'e döndükten bir müddet sonra, 1932'de eşi Azime Hanım vefat ediyor...

    Kölgeci, ikinci olarak İdirizlerin Gocaosman kızı Fatma ile evlendi. Fatma Hanım da onun gibi dul... Selimler/Keçilerin İbrahim eşiydi, Ondan bir oğlu (Keçimehmet) ile dul kaldı... Fatma Hanım; Delimehmet, Pepehasan ve Kekeçhalilin de ablaları olur. Ayrıca kız kardeşleri dolayısıyla kocası Kölgeciömer; Terlemezhoca, Çakıriban ve önce Çolömerlerin Selimhoca, sonra Eselerin Hasan ile bacanak oldu...

    Fatma Hanım ile Kölgecinin de 1938'de bir oğulları oldu. Bunun adını da Halil koydular... Fatma Hanım 1977 yılında vefat etti. Kölgeci ise hanımının ölümünden sonra on yıl daha yaşadı ve 1987 yılında kendisi de göçtü...

    Azime Hanımın büyük oğlu Hüseyin, üç kardeşin içinde ilk vefat edendir. 1941 Yılında, delikanlılık çağındayken Dağdan guru getirmişler. Havaleli arabayı gocagapıdan sokarken merteğe takılıp düşmüş, beyin kanamasından vefat etmiş... 

    Tuna Hüseyin

    Kölgeci, Azime Hanımdan olan büyük oğluna babası Hacı Hüseyin'in adı olarak Hüseyin ismini vermişti. İkinci oğullarının adının da Azime Hanım, yenilerde ölen kardeşinin hatırasına İbrahim olmasını istemiş. Böylece çocuğun adı İbrahim olarak kaydediliyor. Gelgelelim Eğretli Onu hep Hüseyin bildi. Sebebi bilinmez biçimde 'Tuna' lakabı takıldıktan sonra bile, sonuna Hüseyin'i ekleyip 'Tuna Hüseyin' dediler. Belki halk arasındaki bu aktarma abisi öldükten sonra yapılmıştır...

    İşin tuhafı, ismi kendisine nakledilen merhum abisinin adında da bir tuhaflık var. Gerçekte adının, sülalenin kök ismi kabul edilen Ahmet olduğunu söylüyorlar. Resmen Hüseyin yazılmış olsa bile hem ailesi hem de çevresince Ahmet bilinmiş. Hatta Remzi Kayır'ın oğlunun adı da 1941'de ölen büyük emmisinin hatırasıymış...

    Konuya dönecek olursak; Tuna, Gobakların Hasan kızı Rabia ile evlendi. Rabia Hanım Gocayusuf, Dervişibram ve Arif'in ablalarıdır. Rabia Hanımın kızkardeşleri dolayısıyla Tunahüseyin; Hamzaların Hamza, Eyüpçetinin Uncu Osman ve Devrimbeşlerin Ömerbaşçavuş ile bacanak oldular... 

    Azime ve Ayşe adını verdikleri iki kızları oldu. (İkisinin arasında, 1957 doğumlu Rasime olarak üçüncü bir kızları da olabilir, bu bilgiyi teyit edemedim.) Azime, Yılıkların Tenikecihüseyin oğlu Mehmet Öztürk; Ayşe, Şöförhalibramın Muhittin Sağlam eşidir...

    Tuna Hüseyin bir dönem Anıtkaya Belediye Başkanlığı yaptı. Bundan sonraki günlerini, evinin altındaki dükkanda yırtımcılık/basmacılık yaparak geçirdi. Cumartesi günleri dükkanını olduğu gibi pazaryerine, yırtımcılar bölümüne taşırdı. Pazar dağılırken basma toplarını geri dükkana götürmek, beş altı çocukla beraber bize düşerdi. Karşılığında, çocuk için, iyi para verirdi... Tabi ömrünün sonlarına doğru bu işleri tamamen bıraktı... 1999 Yılında kendisi, 2002'de ise eşi Rabia/Raike Hanım vefat ettiler...

    Kölgecinin Halil İbrahim

    Kölgecinin Fatma Hanımdan olan küçük oğlu 1938 yılında doğdu. Tuna'da görülen isim karışıklığının benzeri bunda da var. Aslında çocuğun adını Halil koymuşlar, öyle de kaydettirmişler. Lakin halk onu hep Halil İbrahim diye bilmiş ve öyle çağırmış. Tuna'nın asıl ismi İbrahim olduğu halde Hüseyin diyorlar, Ona demedikleri İbrahim'i alıp Halil'in sonuna ekliyorlar; karşımıza 'Kölgecinin Haliban' çıkıyor... Ölene kadar böyle tanındı...

    Halil İbrahim, Çakırmehmetin kızı Kezban ile evlendi ve böylece Kelsaleğin Kirli (Cemal Azbay), Gobakların Pafıldak Mahmut Kaçmaz ile bacanak oldular...

    Kezban Hanımla Halil İbrahim'in ikisi kız ikisi oğlan, dört çocukları oldu; Remzi, Ömer, Ayşe ve Ümmühan... (Kızların adını Kölgeci belirlemiş; anası ile analığı Turaç Hanımı ayırmayıp, ikisinin adı torunlarında yaşasın istemiş.)  Ümmühan, Çolağüseyinin Mahmut oğlu Hüseyin Ildız eşidir... Hüseyin'in babası ile Ümmühan'ın anası, hala dayı çocuğu oluyorlar...

    Büyük oğlu Remzi 1958 yılında doğdu. Kirlinin kızı, yani teyzesinin kızı Elveda ile evlendi. Çakırların Muharrem Dayısının oğlu Mehmet Erdem ve Canavarcının Ömer Sargın ile bacanaklardır...  Fatma, Servet, Aslıhan, Perihan ve Ahmet adlarında dört kız ve bir oğlu oldu. Fatma, Gasapların Ömer Eser; Servet, Çakırların Ecevit Erdem; Aslıhan, Sağıroğluların Süleyman Sancak; Perihan, Yörüğoğluların Halil Tüplek eşidir... Ahmet, Ümmününseydinin Mustafa kızı Dilek ile evlendi; Nazlıgül ve Muhammet Ali adlarında bir kızıyla bir oğlu var... Remzi Kayır, üç dönem Belediye Başkanlığı yaptı; Anıtkaya'nın son başkanıdır. Halen Anıtkaya'da oturuyor...

    Halil İbrahim'in küçük oğlu, Kölgecinin adını verdikleri Ömer 1961 yılında doğdu. Ortaokulu bitirdikten sonra tahsil hayatı için Anıtkaya'dan ayrıldı. Tahsilinden sonra Yetimlerin Mevlüt kızı Hanife ile evlendi. Hatiplerin Yaşar Aykaç, Gobakların Ali Kopan, Tökürdeklerin Ahmet As ve Demirciziyanın Süleyman Azbay ile bacanak olurlar... Annesi Hamzalardan olması sebebiyle Süleyman ile, ana babası iki koldan Ayanoğlu olmasından dolayı Ahmet ile, anası Ayanoğlu olması yüzünden Yaşar ile zaten akrabadırlar... İsimleri Kezban, Gülcan, Samet, Banu ve Emir Saltık olmak üzere iki oğlu ve üç kızı var. Ankara'da oturuyorlar...

    Ömer Kayır, imam olarak atandığı Ankara'da eğitimine devam etti. Hukuk okurken  kendini idari/siyasi dünyanın içinde buldu. Başkentin bu atmosferinde, bir memurun çıkabileceği en yüksek mertebeye çıktı. Eğret/Anıtkaya hakkındaki bilimsel çalışmalar Onun sayesinde bu dönemde başladı. Emekliliğinden sonra Ankara'dan ayrılmadı. Türk Dünyasının kültür coğrafyası eksenli milli ve sosyal projelerle çalışmalarını sürdürüyor. Anıtkaya sülaleleri ile ilgili bu çalışmanın fikir babası ve destekçisi de kendileridir...

    Halil İbrahim Kayır 2020 yılında vefat etti...

    ***

    Kölgecinin ikinci hanımı, Gocaosmanın kızı Fatma Hanım 1977 yılında vefat etti. Kölgeci ise karısını tam on yıl arkadan takiben 1987'de öldü... 1934 Soyadı uygulamasında KIYIR soyismini almış, sonradan bu KAYIR olarak güncellenmiş, torunları halen bu soyadını kullanıyor...



16 Haziran 2023

Derviş Ahmet

    

    Ayanoğluların 20. Yüzyıl başındaki yedi hanesinden biri de Ayanoğlu Ahmet diye kaydedilendir. Hacıkocaların Osman kolundan gelen Ahmet'e zamanında 'Derviş Ahmet' diye çağırırlarmış. Bugüne neslinin neden ulaşamadığı, hikayesi öğrenilince daha iyi anlaşılır.

     Hacıkocaoğlu Hüseyin'in, Osman'dan sonra üç oğlu daha oldu. Mustafa, Ömer ve İbrahim'den hangisinin daha büyük olduğunu bilmemekle beraber, yaş sıralamasının bu şekilde olduğunu tahmin ediyoruz.

    Hacıkocaların Mustafa önce Fatma Hanımla evlenmiş. Hakkında hiç bir bilgi bulunmayan Fatma Hanımdan Ayşe ve Kezban adında iki kızı oldu. 

    1850 Yılında doğan büyük kızı Ayşe, Turaçoğlu Mustafa'nın ikinci eşi oldu. İlk eşi de Ayşe idi ve Karamusaoğlu Ali kızıydı. Turaçoğlunun ilk hanımından olan oğlu Mehmet Ali, Tingildeklerin atasıdır... Turaçoğlu ile evlendikten sonra Ayşe Hanımın da bir oğlu oldu; o kanaldan Gödeşmısdık ile Esmeninosmanın nineleri olur...

    Küçük kızı Kezban 1860 yılında doğdu. Kocalioğlu Ramazan'a vardı. Şekeralilerle akrabalığı olan Ramazan'ın nesli bugüne ulaşmamış. Kezban Hanımın Ondan önce iki evlilik daha yaptığı kaydedilmiş; ancak kimlerle olduğu bilinmiyor...

    Bu iki kız Ayşe ve Kezban, Mustafa'nın ilk eşi Fatma Hanımdan... İkinci evliliğini Hatice Hanımla yapmış, kayıt esnasında hayatta olmadığı için Hatice Hanım hakkında da bilgimiz yok... Ondan 1874 yılında bir oğlu oldu, adını Ahmet koydular. Bundan sonra Mustafa ve eşi Hatice Hanım da vefat ettiler, onların vefatı tam olarak ne zamandı, bilinmiyor...

    Ahmet'in Derviş diye lakaplanmasına sebep ve bunun ne zamana rastladığı bilinmiyor. Yalnız yirmili yaşlarına yaklaşırken, Ömer emmisinin oğlu Halil vefat ediyor. Çocuksuz olarak vefat eden Ayanoğlu Halil'in dul eşi Ayşe ile evlendiriyorlar Dervişi... Kendisinden on yaş daha büyük olan Ayşe, 'Turaç Hanım' diye bilinmektedir; çünkü Turaçoğlu Mustafa'nın kızıdır... Hatırlanacağı üzere, Dervişin Ayşe Ablası bu Turaçoğluna varmıştı... Turaç Hanım, Turaçoğlunun ilk eşindendir; yani Garamusaların Ali torunudur. Dolayısıyla Ablasının kızlığı olduğundan evlenmelerinde bir mahzur bulunmuyordu...

    1902 yılında bir oğulları oldu, adını Seydi Ahmet koydular. Bu isimlendirmede Karacaahmet Sultan etkisi açık... Yalnız Seydi Ahmet çok yaşamıyor, beş altı yaşlarındayken vefat ediyor... Aynı günlerde, babası Derviş Ahmet de ölüyor...

    Turaç Hanım, bir müddet sonra yine Ayanoğullarından, ilk eşi Halil'in kardeşi Hacı Hüseyin'e varıyor. O sırada Ayanoğlu Hacı Hüseyin'in de eşi vefat etmiştir. 

    Turaç Hanım, üç evliliğinin tek meyvesi olan Seydi Ahmet'i kaybetmenin acısını, Hacı Hüseyin'in küçük öksüzü Ömer'in sevgisiyle bastırır. Küçük Ömer, büyüdüğünde 'Kölgeci' diye bilinecektir... 



14 Haziran 2023

Ayanoğlular

     
    Elde yetmiş yıl arayla tutulan iki ana belge var, biz bütün araştırmamızı buna dayanarak yapıyoruz. Ayanoğlular incelemesindeki temel dayanağımız da bu belgeler olacak. 

    1904 Yılında tutulmaya başlayan Eğret Nüfus kütüğünde Ayanoğlu adıyla kaydedilmiş yedi hane var. Bu rakam Selimler, Veyisler, Hacımahmutlar, Hacılar gibi Ayanoğluları da en kalabalık sülaleler kategorisine sokar. Geçmişi derinlerde olsa da bu sülalelerin takibi kolaydır; çünkü tarihi macerada mutlaka iz bırakırlar, sana o izleri takip etmek kalır.

    İzler genellikle mahkeme kayıtlarına geçen çeşitli kararlardan oluşur. Sülaleye mensup birisiyle ilgili bir dava tutanağı, bir veraset ilamı, bir senet bulunabilir; hiç olmazsa başka birinin davasında şahit olarak adı geçebilir. 

    Bunlar hep yol göstericidir, fakat hiç biri olmasa bile gam değil; zira yukarıda sözünü ettiğimiz, yetmiş yıl mesafeli atlama taşı benzeri iki önemli belgemiz var, onları kullanarak yolumuzu bulabiliriz. Bütün köklü ve kalabalık sülaleleri ortaya çıkarmada bunlar yeterli oldu.

    20. Yüzyıl başlarına ait yedi Ayanoğlu sülalesinin takibini geriye doğru yapmak istediğimizde, 1888-1892 yıllarındaki bilgileri içeren bir belgeden başka tutamak bulamıyoruz. Yani on onbeş yıl geriye gidebiliyorsun, o kadar...

    Son çare olarak 1831'de tutulmaya başlanan, en azından Eğret'in erkek nüfusunu gösteren ikinci ana kaynağa yöneliyoruz. Lakin orada Ayanoğlular yok... 1830'da olmayıp da yetmiş yıl sonra yedi haneye ulaşan bir sülaleden söz ediyoruz. Bunun bir açıklaması olabilir; Ayanoğlular 1840'tan sonra Eğret'e geldiler... Kalabalık bir sülalenin göçü için bir asır çok yakın bir geçmiştir, mutlaka o yakın geçmişle ilgili büyüklerin hatırlayıp anlattığı bir şeyler bulunur. Mesela Körüsler ve Omarcıkların öyle bir tarihi var, olay bazı rivayetlerle bugün de anlatılıyor. Kaldı ki 1830 belgelerinde de bu iki  sülalenin kaydı var, onların göçü daha eski yani...  Oysa Ayanoğluların Eğret'e başka bir yerden geldiklerine dair en küçük bir anlatı bulunmuyor... Tuhaf bir durum... 

    Öyleyse bunun başka bir açıklaması olmalı. Belki de önceki kayıt tutulurken sülale başka bir adla biliniyordu. Acaba Ayanoğluların önceki adı neydi? 20. Yüzyıl başında kalabalık oluşları bir ipucuydu. 70 Yılda bu kadar büyüyemeyeceklerine göre öncesinde de kalabalık olmalıydılar... Sonuçta iki belge arasında eşleştirmeler yaptık, sülalelerin 19. yüzyıldaki karşılıklarını bulduk. 1831 Kaydında açıkta kalan kalabalık bir hane dikkat çekiciydi: Hacı Koca Oğlu Halil... Belgenin baş taraflarında yer alıyor, kalabalık bir erkek nüfusu var; ama 20. yüzyılda karşılığı yok... (Belgeye önce idareci konumundaki imam yazılıyor, sonra sırasıyla en eski sülaleler kaydediliyordu. Son bölüme ise başka yerlerden Eğret'e gelenler ekleniyordu. Baş tarafa yazılmak kıdem göstergesiydi.)

    Eğret'te öteden beri 'koca' kelimesi 'büyük, iri, cüsseli' anlamlarında kullanılmıştır. Öyle olunca bu sözcük, bir ismin sıfatı durumundadır. Nüfus kayıtlarında bu anlamda kullanıldığı gibi bugün de öyledir... Koca Ahmet, Koca Hasan, Koca Ali, Koca Yahya, Koca Berber, Koca Bıyık, Koca İban, Koca Yusuf, Koca Guliz, Koca Yörük gibi söyleyişler kalıplaşarak sülale ismine bile dönüşmüştür. Aynı şekildeki kullanım başka varlıklar için de söz konusu olup yeni isim kalıpları oluşmuş; Koca Gedik, Koca Dere, Koca Yarık, Koca Kır, Koca Cami bunlara örnek gösterilebilir.

    Dikkat edilirse 'Hacı Koca Oğlu Halil' bu kullanımların hiç birine benzemiyor. Bir defa 'Koca' sözcüğü sıfat değil, isim göreviyle kullanılmış. Bir künye içinde yer aldığına göre de kişi ismidir. Tıpkı 'Hacı Mahmut Oğlu', 'Hacı Veli Oğlu', 'Hacı Hüseyin Oğlu' gibi 'Hacı Koca Oğlu' da bir sülaleye işaret eder... 

    Şu durumda erkek ismi olarak kullanılan 'Koca' sözcüğünden bahsediyoruz. Aslında bu isme yabancı olmadığımızı kabul edelim. Tek başına çok kullanılan bir isimmiş; ama bugüne yansıması yalnız 'Bay Koca' ve 'Duha Koca'da kalmış...

    Öte yandan aslen Farsça 'hâce' kelimesi Türkçe'ye 'hoca' olarak geçerken yolda 'Koca' ile karşılaşıp onu içinde eritmişe benziyor. Dolayısıyla yeni 'hoca' kelimesi kendi içinde; hem imam, öğretmen anlamlarını hem de erkek ismi anlamını barındırmıştır. Nasıl olduysa 1831'e orijinal haliyle gelebilen 'Hacı Koca' hanesinin hikayesi böyle...

    Hoca'nın dönüştürücü etkisiyle ilgili hemen hemen aynı döneme ait ilginç bir durum daha var... Yukarıda örnek olarak verdiğim 'Bay Koca' ismi, Eğret'e dair en eski belge olan Tahrir Defterlerinde 'Bay Hoca' olarak geçiyor. Aynı belgelerde geçen künyelerdeki 'Hoca' kelimelerinin tamamı 'Koca' ismi olduğu açıktır... 19. Yüzyıldaki Karahisar merkez mahallelerinden birisi 'Hacı Hoca Mahallesi' olduğu belirtiliyor. Bu mahalle adında da Koca'yı açık biçimde görebiliriz...

    1831 Yılının Eğret kayıtlarında belirtilen Hacı Koca Oğlu Halil hanesinin geçmişi, Tahrir Defterlerindeki Hoca/Koca isimlerinden birine dayanabilir. Onlardan bağımsız başka bir Hacı Koca da olabilir. Ne olursa olsun şu kesin ki 19. yüzyıl öncesinde Eğret'te 'Hacı Kocalar' sülalesi bulunuyordu. Ayanoğulları olarak 20. yüzyılda karşımıza çıkan hanelerin tamamının Hacıkocalara dayandığını düşünüyorum. Bu uzun girişten sonra onların macerasını takip edelim...

    Hacı Koca Oğlu Halil hanesinin 1831 yılındaki durumu: 

    Hane reisi Hacı Koca Oğlu Halil; 76 yaşında, orta boylu ak sakallı. Buna göre Halil 1755 doğumlu demektir. Halil, Ahmet ve İbrahim adlarında üç oğlu var. Büyük oğluyla aynı ismi taşıması kayınpederinin adının da Halil olduğunu düşündürebilir. Malesef hanımı ve kız çocukları kaydedilmediği için bu, tahminden öteye geçmez. (Kayıttan anlaşıldığına göre, oğul Halil'in 40 yaşına kadar erkek çocuğu yokmuş. Sonradan da olmadığı düşünülerek, Temtem olarak lakaplanan kişinin bu oğul Halil olduğu kabul edilebilir. Tespit edilebilen bir kızı Şerife, Selimoğlu Ali'ye; Onun kızı Atike de Hamzaların atası Hamza'ya vardı. Diğer kızı Cennet ise Karacahmet'e gelin oldu.) İkinci oğlunun adı Ahmet, 'Ayanoğlularda kök isim Ahmet'tir' tezini teyit eden bir karine olarak kabul edilebilir... Üç oğlanın yaşları 36, 24 ve 5... Halil de 1800'den önce doğmuş, 'uzun boylu kumral sakallı' diye tarif ediliyor. Ahmet ise 'orta boylu, kara bıyıklı'... Yaşlarına bakılırsa iki oğlan da o sırada evli olmalılar. Kaydedilmediğine göre, daha erkek çocukları yokmuş demek...

    Aynı hanede kayıtlı Hacı Koca Oğlu Osman'ın oğlu Hüseyin var... 31 Yaşındaki 'orta boylu, kara sakallı' Hüseyin'den şunu anlamalıyız; babası Osman, Halil'in kardeşiydi, vefat etti. Hüseyin ayrılmadı, amcasıyla birlikte yaşamaya devam ettiler. Bu bilgilerden, Hacı Koca Oğlu iki kardeşin hangisinin büyük olduğunu çıkaramayız; ancak Osman öldüğünde Hüseyin adında tek oğlunun olduğu kesin... 1800 Doğumlu Hüseyin, 1826'da bir oğlu olduğunda babasının adı Osman ismini veriyor...

    İşte 1831 yılında Hacı Kocaların durumu budur... Yalnız Hacıkocaların Ayanoğlulara dönüşmesi hususunda net olarak fikir beyanına yetecek veri yok. Ayanoğlu ifadesinin geçtiği en eski belge, 1888-1892 yıllarına ait ve Kölgecinin babasıyla amcasından bahsediyor. Daha önceki yıllarda bu kelimeye rastlanmıyor. 

    'Ayan', bir dönemde taşra yönetiminde yer almış görevli adı. Eğret'te 'Muhtar' yerine kullanılsa da aynı anlama gelmiyor, Ayan daha üst yönetimde yer alıyor. Durup dururken böyle bir sülale adı oluşmayacağına göre, birinin Ayanlık görevini icra etmiş olması lazım. Malesef bununla ilgili bilgi/belge yok..

    Yetimlerin atası kabul edilen Küçük Mehmet Ağa 1865 yılında vefat ettiğinde, mirası mahkeme yoluyla paylaştırılmış. Tereke sayıp döküldükten sonra borçlar ve alacaklar kısmında bir isim dikkat çekiyor. Başkaları sıradan künye ile zikredilirken, Küçükmehmete borçlu biri, 'Âzadan hamiyetlü Elhac Ömer Ağa' diye yazılmış. Diğer insanlardan esirgenen bu hürmete layık, Hamiyetli Hacı Ömer Ağa ne âzası olabilir ki? Acaba aradığımız Ayan, bu 'Hamiyetli Hacı Ömer Ağa' mıdır?

    Hesaba göre, Hacıkoca oğlu Hüseyin'in 1835-36 gibi, adını Ömer koyduğu bir oğlu daha oldu. Ömer, 1860'larda Eğret kontenjanından Ayanlık üyesi seçildi, yahut vazifelendirildi.  Bundan sonra kendisine 'Ayan', çocuklarına ve Hacıkocalar sülalesine 'Ayanoğlular' denildi. 1904 Kütüğü düzenlenirken, yedi hane, Hacıkocaoğlu yerine Ayanoğlu yazıldı.

    1904 Kayıtlarındaki yedi Ayanoğlu hanesinden aşağıdaki üçü, Hacıkocaoğlu Halil torunlarıdır. Tamamı günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
    Ayanoğlu Halil; Hacıahmetler/Garahmetler (Patlar)
    Ayanoğlu Ahmet; Patlaklar (Patlar)
    Ayanoğlu Mehmet; Alçaklar/Tökürdekler (As)

    Geriye kalan aşağıdaki dört hane ise; Hacıkocaoğlu Osman torunlarıdır.
    Ayanoğlu Ahmet; Derviş Ahmet diye bilinirdi, soyu günümüze ulaşamadı.
    Ayanoğlu İbrahim; Akgaşlar (Akkaş)
    Ayanoğlu Hasan; Galgancılar/Tırıllar (Aytar, Tırık)
    Ayanoğlu Hüseyin; Kölgeciler (Kayır)

    Tırılın evden Gobakların eve kadar uzanan ve 'Ayanoğlunun Tarla' diye bilinen mülk, dedeleri Hacıkocaoğlu Osman'dan intikal etti. Bugün, o güzergahta evi olanlar bir şekilde Hacıkoca oğlu Osman ile irtibatlıdır...


12 Haziran 2023

Aydınlı Deli Mehmet


    Bir dönem Eğret'te adı geçen sülalelerden biri de Çalıklardı. Son erkek ferdi Cihan Harbinden dönemediği için bugün sülalenin adı unutulmuş durumda. 

    Çalıkların Hüseyin oğlu Ahmet Resul, Karacahmetli Ümmühan Hanımla evlenmişti. Tek kızları Emine, harbin hemen başlarında doğmuş; Resil kızını gördü görmedi... Hangi cephede vuruştuğu, nerede şehit olduğu bilinmiyor... 

    ***

    Aynı dönemde benzer bir durumlar hemen her evde yaşanıyordu, Mesela Veyisoğlu Ömer'in beş oğlu var; biri önceden vefat etti, dördü Cihan Harbi şehidi. Onlardan geriye, sülaleyi devam ettirecek torun sadece Deliban (İbrahim Dadak) kalıyor...

    Beş kardeşin büyüğü Veyisoğlu Hasan, Şeherlioğluların Şemsi ile evlenmişti. Şemşilere adını veren bu hanım ile Hasan'ın iki kızıyla bir oğlu oldu. Harbe giderken çocukları çok da küçük sayılmazdı, en küçükleri Ömer 7-8  yaşındaydı. Hasan da Eğret'e bir daha dönemedi. Tek oğlu Ömer bu karışıklıkta vefat etti. İki şehit yetimi Hatice ve Rabia, analarıyla başbaşa kaldılar...

    ***

    Harp bitti; gelen geldi, kalan kaldı. Tam Eğretli yaralarını saracakken mütareke ve işgal yılları başladı. 1922'deki kurtuluştan sonra Eğret'te küçük de olsa bir askeri birlik bulundurulması fikrinin oluştuğu anlaşılıyor. Bunun için Cumhuriyetle birlikte karakol ihdas edilmiş. Galiba Eğret Karakolunun ilk Kumandanı Aydınlı Mehmet... 

    Bununla beraber Onun Eğret geçmişi Yunan işgalinin öncesine dayanıyor. Mütarekeden sonra memleketi Aydın'a her nedense gitmemiş; bir şekilde Eğret'e yerleşmiş ve dul Ümmühan ile evlenmiş. Ya da Ümmühan ile evlenip Eğret'e yerleşmiş.

    Aydın Bozluova 1895 doğumlu Mehmet oğlu Mehmet, zaferden sonra kurulan Karakola Kumandan tayin edildi; ama daha işgalden önce Eğret'te ilk çocuğu doğmuştu. Belki İstiklal Savaşı sırasında gösterdiği yararlılıklara binaen ricası üzerine kumandanlık verilmiştir. Hazır memleketine de dönmek istemiyorken...

    1921 Yılında ilk çocuğunun doğduğunu söylemiştik. Fakat  Ümmühan Hanımın yanında tay küçük Emine'yi unutmayalım. Kardeşi doğduğunda 6-7 yaşındaydı; biraz daha büyüyünce onu Devrimbeşlerin Gödemehmet ile everiyorlar...

    Kumandana neden 'Deli Mehmet' denildiği hususunda bir bilgi yoksa da bunun olumsuz bir anlamı olmadığı düşünülüyor. 1968 Yılında vefat ettiği için hala kendisini tanıyan çok kişi var. Onlardan Kumandan hakkında olumsuz bir şey duymadım... Onun deliliği; hesapsız hareket etmesi, gözükaralığı, deli cesaretine sahip olması, çılgınlığa varan canayakınlığı yahut aşırıya kaçan cömertliğiyle filan ilgili olmalıdır... Misal, canı çocuklara harçlık vermek istiyor diyelim. Bunu, karşısındakiler çocuk bile olsa, onur kırıcı biçimde yapmazmış. Doğrudan ellerine vermek yerine, çaktırmadan toprağa gömdüğü paraları çocukların bulmasını sağlarmış... Çocuklar ise, 'Kumandan bize para verdi' diye değil; para bulduk diye sevinirmiş... Belki de halkın gözünde Kumandan, böyle sevimli komplimanları sebebiyle 'Deli Mehmet' oldu....

    Aydınlı Deli Mehmet Karakol Kumandanı iken, evlilikle Eğret'e yerleşmiş oluyor. Yahut yerleştikten ve kurtuluştan sonra Kumandan oluyor, her neyse... Karacahmetli Ümmühan Hanımdan Haydar ve Feriştah adlarında bir kızıyla bir oğlu oluyor. Çocuklarına verdiği bu isimler, Deli Mehmet'in Aydın'daki ailesiyle ilgili olabilir; ama kesinlikle ana babasının adları değil. Onda başka bir yeri olmalı bu isimlerin... Haydar'ın doğum tarihi 1921, Feriştah'ınki 1923...

    Eşi Karacahmetli Ümmühan Hanım 1927 yılında ölmüş. Hemen o yıllarda ikinci defa evleniyor. Bu kez yine Cihan Harbi şehidi olan Veyisoğlu Hasan kızı Hatice'yi alıyor. Kardeşi Rabia ile birlikte babadan yetim kalan iki kız kardeş, sonradan anaları da ölünce öksüz oldular ama tamamen de kimsesiz sayılmazlardı, sonuçta Veyislerin kızıydılar. Ayrıca o dönem çocuk değillerdi, yetişkindiler... Rabia da Yetimlerden Hacının İbrama varmıştı, böylece Aydınlı Delimehmetin Eğret'te bir de bacanağı oldu...

    Hatice Hanımdan da 1930 yılında bir oğlu dünyaya geldi, adını Ömer koydular. Oğluna bu ismi Hatice Hanımın isteğiyle verdikleri anlaşılıyor, zira genç yaşta ölen kardeşinin ve kendisini hiç görmediği dedesinin adıdır...

    Oğlu Ömer doğduktan sonra Hatice Hanım çok yaşamadı. Bir kaç yıl sonra, 1933'te vefat ettiği kaydedilmiş... 

    Aydınlı Delimehmet üçüncü olarak bir başka Hatice ile evlenmiş. Gademlerin Mehmet kızı olan Hatice Hanım, Ayanoğlu Seydi Ahmet'ten dul kalmıştı; Tırılhasanın anasıdır... Tabi bu Hatice Hanımdan çocuğu yok... Aydınlı Delimehmet 1968'de vefat ettikten sonra nikahlı son eşi Hatice Hanım altı yıl daha yaşadı ve 1974'te vefat etti. Bu dönemde kendi evinde yani Tırıllarda yaşadığı söyleniyor. Zaten hayattayken kocası Aydınlı da orada yaşarmış. Adam Eğretli değil ki, elbette karısının evinde yaşayacak...

    1934 Soyadı uygulamasında ACAR soy ismini almış. İrtibatı var mıydı bilinmez, bu soyadını Aydın'daki akrabalarıyla paralel olarak aldığı düşünülebilir... 

    Şimdi, Kumandanın iki hanımından olan üç çocuğunun hikayesine bakalım. Kızı Feriştah'ı, Arapselimlerin Düdükçü Ramazan Zenger'e verdiler... Feriştah'ın karınkardeşi Emine'yi hatırlayalım, Gödemehmete vermişlerdi... Devrimbeşlerin Gödemehmet, aslen Çorcalılardan, yani Ovalılardandır... Düdükçünün anası Şerife (Şedden Nine) ise Çorcalı Topal Ali'nin üvey kızı... Zorlama yorum olarak düşünülmezse, Feriştah Hanım ile Düdükçü arasında böyle bir bağ olduğunu belirtmek istedim...

    Haydar Acar

    Büyük oğlu Haydar'ın hiç lakaba ihtiyacı olmadı, çünkü Eğret'te ikinci bir Haydar daha olmadığı için adı söylense kendisi anlaşılıyordu. Tekelilerin Nuri kızı Sabire ile evlendi. Sabire, Palaibram (İbrahim Taşkın)ın ablasıdır. Ayrıca kızkardeşi Hatice Hacapdıramanların  Lomcunun oğlu Kazım'a vardığı için Haydar onunla bacanak oldu...

    Gara Sabire diye bilinen Sabire Hanım ile Haydar'ın üç kız üç oğlan, altı çocukları oldu. Yaş sırasına göre bunların isimleri; Melahat, Ümmühan, Muhsin, Cemile, Mehmet ve Mürsel'dir... Ümmühan ile Mehmet, Haydar'ın ana babasının adı oluyor. Muhsin ise askerde çok sevdiği bir Komutanının adıymış. Zaten köyde bu adı taşıyan iki kişiler, diğeri Kekecin Muhsin... Haydar ile Kekeç aynı birliktelermiş; yani iki Muhsin'in hikayesi aynı... 

    Kadınlar zaman zaman toplanıp bir yandan el işlerini görürken bir yandan da dedikodu, sohbet muhabbet ediyorlar. Yanlarından ayrılmayan çocuklar kendi halinde oynayacak yaşta değilse annelerinin avutmasına tabidir... Öyle günlerin birinde, gocagapının altındaki meclise Gara Sabire ile Gara Halime çocuklarıyla katılmışlar. Gara Halime, Mardakların Kelmısdıfanın hanımı. Kadınlar arasında oğlan-kız muhabbeti her zaman için geçerlidir; ama o dönemde daha bir fazlaymış, 50'li yıllardan bahsediyoruz... Garasabirenin kucağındaki Muhsin, Garahalimenin de oğlu var, lakin o sıradaki kız çocuğuymuş... Başlamışlar deyişleme yoluyla atışmaya... Muhsin'in anası; 

        "Oğlumsuñ, oğlansıñ;
        Kız olsañ ağlarsıñ.
        Şart olsuñ oğlansıñ, 
        Gel Muhsin'im em!" 

deyince, Garahalimenin altta kalmaması lazım. O da aynı makamdan girip, bakın nasıl cevap veriyor:

        "Ay gızım gızım, gız kişi;
        Gızıma düñür gelen yüz kişi;
        Gızımıñ bubasınıñ altına taksi çekmeyeniñ, 
        Daş yisiñ azı dişi."

    Garasabire deyişlemeye oğlan manisi gibi girer, sonra onu emzirme manisine çevirirmiş. 'Gel em!' diye yaptığı eklemeyi memeye çağırma amaçlı söyler ve ardından emzirmeye başlarmış... Olayı nakleden kişi bunların böyle söyleşmesine 'atışma' değil; 'karşılıklı severlerdi' diyor. Saygı sevgi, hoşgörü nezaketi de elden bırakmıyorlar yani...

    Oğlan deyince akla geldi; bunların küçükken ölen bir oğlu daha varmış, adı Mehmet Emin. 1947'de doğmuş ve üç yaşındayken vefat etmiş... Hayatta kalan altı çocuğun anası Gara Sabire 1979 yılında vefat etti. Kocası Delimehmetin Haydar ise, Onun ölümünden sonra daha yaşadı; 14 yıl sonra, 1993 yılında Haydar da vefat etti... 

    Çocuklarının durumuna gelince... Büyük kızı Melahat, Tekelilerin diğer kolundan Pangeci lakaplı Mustafa Temel eşi oldu... Ortanca kızı Ümmühan, Cavaların Mustafa oğlu Ramazan Er eşidir... Küçük kızı Cemile de, İdirzlerin Kelidiriz oğlu Kazım İdis'e vardı...

    Büyük oğlu 1951 yılında doğdu. Yaşıtı diğer Muhsin'den ayırmak için söylenen 'Haydarın Muhsin' sözü ona lakap oldu... Erken dönemde İzmir'e yerleşti. Önce Arapların Hilmi kızıyla evlenip ayrıldılar. Daha sonra, Sarışükrünün kızı Fadime ile evlendi. Fadime Hanım öncesinde, Muhsin'in Emine Halasının oğlu Gödemehmetin Cemal eşiydi, Onun vefatı üzerine Muhsin'e vardı. İkinci evliliği dolayısıyla Kelsaleğin Şaban Azbay ve Dendenin Ömer Tüblek ile bacanak oldular... Ahmet, Saadet ve Serkan adlarında iki oğlu ve bir kızı var. Saadet Anıtkaya dışından bir beyle evlendi. Oğlanlar da yine Anıtkaya dışından hanımlarla evlendiler. Ahmet'in Acarkan, Serkan'ın Muhsin ve Rüzgar adlarında oğulları var; halen İzmir'de yaşıyorlar...

    Haydarın ortanca oğlu Mehmet 1955 yılında doğdu. Dendenin kızı Nurten ile evlendi; Gasapların Körömer ile bacanak oldular. Mehmet de İzmir'e yerleşti; Saadettin ve Sabire olmak üzere bir kızıyla bir oğlu var. Sabire Anıtkaya dışından bir beyle evli... Mehmet ve çocukları da halen İzmir'deler...

    Üçüncü oğlu ve çocuklarının en küçüğü Mürsel ise 1958'de doğdu.  Çolömerlerin Cingenömer kızı Emine ile evlendi. Mürsel de Şavalın Dursun Özdemir ve Şimbilin Yusuf Öztürk ile bacanaktır. Erken dönemde İzmir'e yerleştiler, Aydın ve Ayhan adındaki oğulları orada evlendiler, halen İzmir'de oturuyorlar... Mürsel ise 2004'te vefat etti...

    Öksüz Ömer 

    Aydınlı Delimehmetin küçük oğlu Ömer 1930 yılında doğmuştu. Annesi Hatice Hanım vefat ettiğinde çok küçüktü. O öksüz kaldığı günden sonra 'Ösüz Ömer' lakabı oldu, ölene kadar bu lakapla anıldı, yetmedi çocuklarının da sülale adı haline geldi.

    Anası vefat ettikten sonra Ösüzömeri Rabia Teyzesi sahiplendi. Hacınınibram ile teyzesinin çocuğu yoktu, hem de teyze ana yarısıydı. Allah var, Hacınınibram da oğlu gibi benimsedi. Rabia Hanımın vefatından sonra Ösüzömeri kapıdışarı etmedi, gereken her şeyi yaptı. Evlenme çağına gelince dillere destan bir düğünle everdi. Hasılı kelam, Ösüzömere öksüzlüğünü mümkün olduğu kadar hissettirmemeye çalıştı.

    Hacınınibramın Ösüzömere yaptığı düğün, Gocagulizin kızı Fadime'nin düğünüdür. Anası itibariyle Veyislere dayanan Guliz (Ali Osman Uysal) ile Ösüzömer bu yönden akraba oluyorlar... Fakat geçim olmadı, ayrıldılar. Fadime Hanım, Daldalların Gocayörük (Mevlüt Honça)ya vardı...

    Ösüzömer ikinci olarak Takgasların Kelömer kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım Cılımısdık ile Zelonun kardeşidir. Ayrıca diğer kardeşi yoluyla Takgasların Şükrü Öncül ile Ösüzömer bacanak oldular... 

    Ayşe Hanımla Ösüzömerin biri kız dördü oğlan, beş çocukları oldu. (Bu kadar da ölen var diyorlar, Ayşe Hanım on defa doğum yapmış.) Yaş sırasına göre hayatta kalan beş çocuğun isimleri; Halil İbrahim, Hasan, Hatice, Ali Osman ve Mehmet'tir. Ölenlere isim koyma fırsatları oldu mu, bilinmiyor; eğer onların adı vardıysa mutlaka ana babasının geçmişinde hatırası olan isimlermiştir. Bu beş çocuğun isimleri öyle çünkü... Halil İbrahim, Hacınınibramın adı; Hasan, Ösüzömerin dedesinin adı; Hatice, anasının adı; Mehmet, babasının adı; Ali Osman ise dedesinin kardeşi, çocuksuz şehit olan büyük emminin adıdır...

    Tek kızı Hatice, Kösenin Mehmethoca oğlu Hüseyin Varlı eşidir. Veyislerden olması sebebiyle Hüseyin ile Hatice arasında akrabalık var...

    Büyük oğlu Halil İbrahim, 1956 yılında doğdu. Olucaklı Nuran ile evlendi. Nuran Hanım, Yenimısdığın ikinci hanımı yanında tay gelmişti... Evlendikten sonra İzmir'e yerleştiler. Öncesinde ölenler oldu, hayatta kalan iki kızları Cemile ve Ayşe'dir... Ayşe, Anıtkaya dışına gelin oldu. Cemile ise Yörükmehmetin Abdülkerim Demir eşidir. Abdülkerim'in Satı Ninesi Veyislerden olması sebebiyle akrabadırlar... Halil İbrahim İzmir'de oturuyor...

    Ösüzömerin ikinci oğlu Hasan 1961 doğumlu... Yörükmehmet kızı Fadime ile evlendi, aralarındaki akrabalık malum... Bir müddet sonra köyden ayrılıp Uşak taraflarında ticaretle uğraştılar. Anıtkaya'ya tekrar pazarcı olarak döndüler. O günden beri 'Manav Hasan' diye bilinir... Ömer ve Ayşe adlarında bir kızıyla bir oğlu oldu. Ayşe, Anıtkaya dışına gelin oldu, Ankara'da oturuyorlar. Ömer, Güdüğizzetineminin Abdullah kızı Reyhan ile evlendi. Dipte hem Takgaslar hem Veyisler yoluyla akrabalık bulunan Reyhan'la Ömer'in; Hasan, İrem, İlayda adlarında üç çocuğu var. Anıtkaya'da oturuyorlar...

    Üçüncü oğlu Ali Osman, küçükken bir kaza geçiriyor. Beygir arabasının altında kalmış, üstünden teker geçmiş. Allah'tan bir şey olmamış, ama şınanın ucu kaşını açmış. Yara izi hala belliydi, bu yüzden oynarken 'gaşıgırık' derdik. Dönüp de 'Vay niye öyle diyorsunuz' diye tepki göstermezdi; hatta yüzünü bile ekşitmez, gülüp geçerdi... Düdükçünün, yani halasının kızı Ümmühan ile evlendikten sonra İzmir'e yerleşti. Rabia ve Ebru adında iki kızı var... Rabia adını Ösüzömer istemiş olmalıdır; teyzesinin adı... Ali Osman ve çocukları da halen İzmir'de yerleşikler...

    Ösüzömerin, babası Aydınlı Delimehmetin adını verdiği en küçük oğlu Mehmet 1975 yılında doğdu. Gebecelerli Kezban ile evlendi, Gocamatların Hüseyin Tektaş ile bacanaktır. Ömer, Ahmet ve Ayşe Dudu adlarında üç çocuğu var. Anıtkaya'da kuaförlük yapan Ömer, İsçehisarlı Zehra ile evlendi, Gökhan adında bir oğlu var... Mehmet ve çocukları Anıtkaya'da yerleşikler...

    Anası Veyislerin Hatice, babası Aydınlı Delimehmet olan Ösüzömer kendisi 2010; eşi Takgasların Kelömerin kızı Ayşe Hanım ise 2012 yılında vefat ettiler...

    ***

    Jandarma Komutanı Aydınlı Delimehmet, Eğret'te evlendi buraya yerleşti. 1927'de ilk Hanımı vefat etti, sonra 1930'da ikincisi... Sonra 1968'de kendisi öldü... Üçüncü eşi Gademlerin Hatice Hanım 1974'te vefat ettiğinde Acar soyadını taşıyordu... Daha sonra üç çocuğu sırayla göçtüler... Torunlarının çoğu İzmir'de yaşıyor, azı Anıtkaya'da... Kendisi, çocukları ve torunlarının memleketi Aydın'la irtibatını hiç öğrenemedim; Sadece lakabından Aydınlı olduğunu biliyoruz, kayıtlardan da Bozluova doğumlu olduğunu... o kadar...