23 Ocak 2023

İdirizler-Sarı Mehmet


    İdrisoğlu Mustafa'nın dört oğlundan en büyüğü Şerife Hanımdandı... 1839 Yılında doğduğu tahmin edilen bu en büyük çocuğuna İdris adını verdi. Amcasından sonra, sülalede kayıtlara geçen ikinci İdris oluyor. 

    İdirizlerin İdris, Hasan kızı Atike ile evlendi. Atike Hanım tam olarak kimlerden olduğu bilinmiyor; ama Atike, Fatma ve Gülsüm olmak üzere üç kardeşler. Fatma Hanım 'Sarılar' denilen ve nesli günümüze ulaşmayan sülalede Osman eşi. Onu tarif etmeye çalışayım; Esmenin Osman'ı biliriz. Onun anası Esma'nın, ilk eşinden kaynanasıdır... Başka bir yoldan tarif edersek; Turabilerin Salih ile Capbak nineleri (anneanneleri)dir... Ya da şuradan gidelim; Halimeninmehmetin anası olan Halime'nin ninesi/babaannesidir... Küçük kardeş Gülsüm ise Körselimlerin Garamehmet eşi oluyor... Hasılı kelam; Atike, Fatma ve Gülsüm üç kardeşin en büyüğü İdirizlerin İdris eşidir...


    İdris vefat ettikten sonra 1889 yılında miras paylaşımı mahkeme kanalıyla yapılıyor; çünkü verese arasında yaşı küçük olanlar var.  Onlara anneleri Atike Hanım vasi tayin ediliyor. Dört kız, iki oğlandan Raziye, Fatma ve Mehmet yetişkin; Osman, Ayşe ve Nazike ise yaşları küçük olduğu belirtilmiş. Sonradan anlaşılıyor ki altı çocuğun doğum tarihleri tam olarak şöyledir: Raziye 1869; Fatma 1871; Mehmet 1873; Osman 1875; Ayşe 1879; Nazike 1889... 

    Kırk yaşında ölen İdris'in fakir birisi olduğu anlaşılıyor. Altı çocuğuna bıraktığı ıvır zıvırı bir kenara bırakırsak; bir çift öküz, üç baş kuzulu koyun ve bir araba... Hepsi bu...

    Büyük kızı Raziye (bazı kayıtlarda Ratibe) Hassönlerin Hüseyin'e, o öldükten sonra da kardeşi İbrahim'e vardı. Raziye/Ratibe Hanım; Çerçimehmetin kaynanası, Çakıribanın ise ninesi (anneannesi)dir...

    İkinci kızı Fatma ise Eminlerin Ömer eşi oldu. Kısaca söylemek gerekirse, Çakalhüseyin ile Kelsüleymanın nineleridir...

    Üçüncü kızı Ayşe, Terlemezlerin Yusuf'a vardı. Bir süre sonra Terlemez Hoca (Ali Osman Terlemez)in anası olacaktır...

    En küçük kızı Nazike ise Ayanoğlular/Hacahmetlerden Gabaoğlan lakaplı Mehmet'in eşi oldu. İleride Delibıdık (İbrahim Soylu)nun ninesi (anneannesi) olacaktır...

    SARI MEHMET

    Kız kardeşlerinden sonra İdris oğlu Mehmet'e gelebiliriz. 1873 Yılında doğdu. 'Sarı Mehmet' lakabı takılmasının sebebi elbette saç ve ten rengidir. Oysa adını aldığı büyük dedesi İdrisoğlu Mehmet, kara sakallıydı... İdirizler sararmaya başlıyor...

    Sarı Mehmet, Resil kızı Kezban ile evlendi. Kezban Hanım, Hassönler/Gasapların kızıdır.  Ratibe ablası da Resil'in kardeşleri Hüseyin ve İbrahim'e varmıştı. İdirizlerle Hassönler arasında önceden kurulmuş böyle bir bağ var. Belki zorlama olacak; ama uzakta kurulmuş bir irtibattan da söz edilebilir... Gulizosmanın adını aldığı Hassönlerin Osman, bir suçtan dolayı Sevdiğin Köyüne sürgün edilmişti... Bu arada kadim İdirizlerin bir kolunun da aynı köyde, Sevdiğin'de bulunduğunu unutmayalım...

    Kezban Hanımdan Sarımehmetin üç kız ve iki oğlu oldu: Sultan, Mustafa, Dudu, Tevfik ve Habibe... Kezban Hanım ile evliyken nikahına Hacapdıramanlardan Mehmet kızı Esma'yı da aldı. Esma Hanımın ayrıca beş tane daha kızkardeşi olduğundan Sarımehmetin bacanağı da çoktu. Yumrukların Musa, Arzıların Musa, Arzıların Mustafa, Cavaların Ahmet... 

    Bu ikinci hanımından da bir kız üç oğlan, dört çocuk daha oldu. Onların isimleri; Ali Osman, Ömer, Kezban ve Şükrü'dür... Bu çocuklardan sonra Sarımehmet 1947 yılında vefat etti. İkinci eşi Esma Hanım ise, 1978 yılında vefat ettiğinde 76 yaşındaydı...

    Toplam dört kızının durumuna bakalım... Sultan, Daldallar Hasan eşi; Dudu, Terlemezlerin Memişahmet eşi; Kezban, Cavaların Mustafa eşi oldular. Habibe hakkında bilgi edinilemedi... Yalnız burada Memişahmet ile Dudu'nun hala-dayı; Cavaların Mustafa ile Ölükezbanın teyze çocukları olduğu unutulmamalıdır...

    Sıra geldi Sarımehmetin beş oğlu üzerinden İdirizleri incelemeye...

    1. Dede Mısdık

    Kendi dedesinin adını verdiği büyük oğlu Mustafa 1903 yılında doğdu. Belki yüz yapısından dolayı sonra sonra Mustafa'ya 'Dede Mısdık' dediler... Gasapların Ömer, yani dayısının kızı Rabia ile evlendi. Bu evlilikle Dedemısdık; Güdüklerin Yeşilhafız, Patlakların Ömer ve Eyüplerin Eyüp ile bacanak oldular...

    Dedemısdığın bir oğluyla üç kızı oldu. Yaş sırasına göre isimleri; Atike, İdris, Raike ve Nuran'dır... (Aslında 1831 doğumlu Kazım adında bir oğlu daha vardı, 17 yaşında delikanlıyken vefat etti.)

    Büyük kızı Atike, Seydilerin Gıllıoğlu Kazım eşi; ortanca Raike, Tekelilerin Palaibram eşi; küçük kızı Nuran da Yahyalardan Garahüseyin eşi oldu. 

    Tek oğlu 1926 doğumlu İdris, 'Kel İdiriz' olarak bilinirdi. Keçininali kızı Fatma ile evlendi, yani Gulaksızın kardeşiyle... Kelidirizin babası Dedemısdık ile, Eminlerin kızı olan Fatma'nın anası hala-dayı çocukları... Kelidirizin bacanakları; Gobakların Körkemal, Kinislerin Çitilimehmet ve Tatıresilin Mısdıktır...

    Kelidirizin dört oğlan üç kız olmak üzere yedi çocuğu oldu. Yaşlarına göre şöyle sıralanırlar; Ayşe, Kazım, Mehmet, Elveda, Rabia, Necati ve Mustafa... Büyük kızı Ayşe, Garaömerin Adem Kök; ortanca Elveda, Bidakgenin Aziz Eser (dede ve nine kardeş); küçük kızı Rabia ise Kelidirizin emmisi oğlu Ömür İdis eşi oldu...

    Oğlanlara gelince... Kazım, Haydarın kızı Cemile ile evlendi. Necati ve Mustafa adlarında iki oğluyla Fatma adında bir kızı oldu. Fatma, Eyiceli bir beyle evlendi... İkinci oğlu Mehmet, 1956 yılında doğdu. Sarımehmet diye bilindi, Tatıresilin Mustafa kızı (teyzesi kızı) Hamide ile evlendi. İdris/Gökhan adında bir oğulları Kemiklerin Nursi kızı Nurgül ile evlidir. Sarımehmet 2007 yılında vefat etti... Üçüncü oğlu Necati 1986 yılında, henüz evlenmeden genç yaşta vefat etti... En küçükleri Mustafa ise Arzıların Ali İhsan kızı Şerife ile evlendi; gelin olmuş bir kızı var...

    Kelidiriz 2004 yılında, eşi Fatma Hanım ise 2006 yılında vefat ettiler... Öte yandan Sarımehmetin büyük oğlu Dedemısdık 1975 yılında, karısı Daldalların kızı Rabia Hanım ise 1978 yılında ölmüşlerdi...

    2. Gambır Tevfik

    Sarı Mehmet'in ilk hanımından ikinci oğlu Tevfik, 1911 yılında doğdu. Bu ad verilmesine mutlaka bir sebep vardır; lakin Eğret'te bu isim daha önce duyulmamış... Yaşı ilerledikten sonra kendisine 'Gambır Tevfik' denilecek ama çocukları 'Tevfikler' diye anılacak, yani adı sülalesinin adı olarak kalacaktır. 

    Mollahmetlerin Ahmet kızı Kezban ile evlendi. Kezban Hanım, Müdüroğlu (Mehmet Ali Eşiyok)un kardeşidir. Ayrıca işgalci Yunanlarca öldürülen Halilçavuşun da kardeşi olur. Aslında Tevfik, Kezban Hanımla evlenmeden daha önce İdirizlerle Müdüroğlular arasında bir akrabalık bağı kurulmuştu... Hatırlanacağı üzere, Tevfik'in Ratibe Halası Hassönlere verilmişti. İşte Ratibe Hanımın kızı Kezban, Müdüroğluların Halilçavuş eşidir... Tevfik'in evliliğinde, daha önce kurulmuş bu bağın etkisi var mı bilinmez; lakin eşi Kezban Hanımın iki ablası sebebiyle Gambırtevfik, Şaşdımoğlu Mustafa (Ömeronbaşı babası) ve Çolömerlerin Halilçavuş (Şampaya babası) ile bacanak oldular...

    Geniş akrabalıklara yol açan bu evliliğin iki tarafından ilk vefat eden Kezban Hanım oldu. Onun 1981'deki ölümünden dört yıl sonra, 1985'te Tevfik İdis de vefat etti...

    Gambırtevfiğin dördü kız dördü oğlan, sekiz çocuğu oldu. İsimleri; Mevlüt, Halil İbrahim, Hasibe, Müker, Ahmet, Mehmet, Sultan ve Elveda'dır... Hasibe'nin 1936'da üç yaşındayken ölen ablasının adını aldığını da ekleyelim... Hasibe, Ömeronbaşı eşi (teyze çocukları); Müker, Şampayaların Ahmet eşi (teyze çocukları); Sultan, Gocagulakların Halil eşi; Elveda, Yeşilömerlerin Veysel Fidan eşi oldular...

    Büyük oğlu Mevlüt, 1933 yılında doğdu. Çolömerlerin Halilçavuş kızı İsmihan ile evlendi. İsmihan Hanım ile Mevlüt, teyze çocukları oluyorlar. Bir kızı ve üç oğulları oldu; Sultan, Muhittin, Metin ve Tuncay... 1952 Doğumlu tek kızı Sultan, henüz gelin olmadan vefat etti... 

    Mevlüt'ün büyük oğlu Muhittin, Paşagızılar Egehasan kızı Şerife ile evlendi. Gızmehmet oğlu Veli Öztürk ve Delimısdık oğlu Adem Erdem bacanak oldular... Pınar ve Aysun adında iki kızı oldu; sonra Şerife Hanım 2006'da vefat edince Karacahmetli Türkan Hanımla evlendi. Ondan olan bir kızına da merhume ilk eşinin adı olan Şerife ismini verdi. İkinci hanımının 2021'deki vefatı sonrası Sinanpaşalı Ayşegül Hanım ile evlendi... Büyük kızı Pınar, Musluların Halil Efe; küçük kızı Aysun Gulizlerin Mahmut oğlu Osman Koç eşidir... 

    Ortanca oğlu Metin, 1964 yılında doğdu. Kedivelilerden İbrahim Ildız kızı Ayşe ile evlendi. Bacanakları kalabalık; Araphüseyinin Mevlüt Eser, Mihrioğlu Ahmet Eşit, Çetenin Muhittin Patlar, Tırılın Aziz Tırık ve Gecegondunun Mehmet Omak... Selime, Mevlüt ve Çınar adlarında iki kızı ve bir oğlu oldu. Selime Anıtkaya dışından bir beyle evlendi. Beyköylü bir hanımla evlenen Mevlüt'in de iki kızı ve bir oğlu var. Metin, son dönem Anıtkaya Köy Muhtarıdır... 

    Küçük oğlu, 1969 doğumlu Tuncay da Karacahmet'ten evlendi. Burcu ve Kübra adlarında iki kızı var ve Afyon'da oturuyorlar...

    Gambırtevfiğin büyük oğlu Mevlüt ile eşi İsmihan Hanım, 2008-2009 yıllarında arka arkaya vefat ettiler...

    Gambırtevfiğin ikinci oğlu Halil İbrahim erken dönemde (60'lı yıllarda) Kütahya'ya yerleşti. Orada evlendi ve Yaşar adını verdiği bir oğlu oldu. Hanımının vefatından sonra yine Anıtkaya dışından ikinci hanımıyla evlendi. İki kızı ve iki oğlan, dört çocuk da son hanımından oldu. Tevfiklerin Halil İbrahim Kütahya'da 2012 yılında vefat etti, çocukları halen orada yerleşik....

    Ahmet ise Samancının kızı Ümmühan ile evlendi ve Kemiklerin Cafar ile bacanak oldular. 1969 Yılında bir oğlu dünyaya gelmişti, adını Hikmet koydular; ne yazık ki Hikmet 1981'de öldü... O ölmeden önce doğan kızlarının adını Kezban koydular. Kezban, Gavasıntopal oğlu Abdullah Sargın eşidir. Ümmühan Hanım 2012'de vefat etti, Tevfiklerin Ahmet halen Anıtkaya'da yaşıyor...

    En küçük oğlu Mehmet, Halil İbrahim abisi gibi erken dönemde Anıtkaya'dan ayrıldı. Onun yönü İzmir oldu. Arapların Hilmi kızı Halime ile evlendi; altı oğlu ve bir kızı oldu. Halen İzmir'de yaşıyor...

    3. Sarı Ali Osman

    Sarımehmetin ikinci eşi Esma Hanımdan büyük oğlu Ali Osman 1925 yılında doğdu. Cihan Harbinde şehit olan tek dayısının adını alan bu çocuk 'Sarı Alosman' diye lakaplandı. Yahyalardan Garamehmet kızı Hafize ile evlendi. Hafize Hanım, Dedemısdık kızı Nuran ile evlenen Garahüseyinin kardeşidir...

    Saralosman, kalıplı ve güleryüzlü bir adamdı. Son dönemlerinde gözlerinden de bir rahatsızlığı vardı. 1994 Yılının bir ikindi vakti Gocacamide namaz sırasında vefat etti. Eşi Hafize Hanım ise 2011'de öldü...

    İki kızı ve iki oğlu oldu Saralosmanın; Havva, Mehmet, Orhan ve Nazike... (1953 Yılında doğup yedi yaşında vefat eden Fadime adında; 1964'te doğup tazeyken ölen Esma ve Halime adlarındaki ikizlerle beraber üç kızı daha vardı.) Büyük kızı Havva, Gasaphüseyin eşidir. Gasaphüseyinin anası da İdirizlerden Gocaosmanın kızı oluyor. Ayrıca babası Çakıribanın Hassönler/İdirizler bağlantısından söz edilmişti... Küçük kızı Nazike de yine İdirizlerden Pepehasanın Mustafa eşi oldu...

    Büyük oğlu Mehmet 1950 yılında doğdu. Yahyalardan Gocamat kızı Emine ile evlendi. Emine Hanım, Gocayahya ve Hidayet Diril'in kardeşidir. Ayrıca Emine Hanım ile evlenince Mehmet; Bolvadinli Çakallardan Bekir Haykır, Garahüseyin dayısının oğlu Mehmet Diril ve Hacızekeriyelerin Zekeriya Çelebi ile bacanak oldu... İki oğlu ile bir kızı olan Mehmet Afyon'da yaşıyor...

    Sarı Ali Osman'ın küçük oğlu Orhan 1960 yılında doğdu. Karacahmet'ten Birsen Hanımla evlendi; Hafize, Esma ve Aslı adlarında üç kızı var. Hafize, Çerçilerin Mehmet oğlu İbrahim Kopan; Esma da Dayıların Hasan oğlu Mehmet Yola eşidir...  Orhan halen Anıtkaya'da yaşıyor...

    4. Gıdak Ömer

    İdirizlerin Sarımehmetin ikinci eşi Esma Hanımdan 1927'de doğan ortanca oğlunun adı Ömer... Lakabı 'Gıdak' idi... Kedimehmetin Ahmetçavuş kızı Sultan ile evlendi ve Hacızekeriyelerin Mustafa Çelebi, Böbülerin Gocasan (Hasan kabadayı), Tırılın Seydi Ahmet Tırık ile bacanak oldular...

    Binanın yapılışında da bulunduğu Anıtkaya Ortaokul'unda hademe olarak çalıştı. Kimsenin bir şeyiyle uğraşmaz, işine bakardı. Bu anlamda çalışkan kişiliğiyle öne çıktı. Sadece okulda değil, onun dışında da çalışkan ve becerikliydi. Yaptığı annatlar, başkalarınkine göre kusursuz görünürdü... Eşi Sultan Hanım 2007 yılında, kendisi ise 2014'te vefat ettiler...

    Gıdakömerin iki kızı ve iki oğlu oldu. İsimleri Hatice, Halil, Sema ve Mehmet'tir... Büyük kızı Hatice, Çavuşmehmet eşi; küçük kızı Sema da Galgancıların Halil oğlu Mehmet eşidir.

    Büyük oğlu Halil, yine İdirizlerden Kekeç kızı Azime ile evlendi. İzmir'e yerleşti, Ahmet ve Gökçe adlarında bir kızıyla bir oğlu oldu. Gökçe, Adanalı bir beyle evlendi. Ahmet ise Yeşilömerlerin İsmail kızı Canan ile evlendi; üç kızı var... Gıdağın Halil ve çocukları İzmir'de yerleşikler...

    Küçük oğlu 1956 yılında doğdu. Sarımehmetin adı olan Mehmet ismini verdiği oğlu, 'Gıdağın Mehmet' olarak bilinir... Bezekinin Ali kızı Şerife ile evlendi. Ana babasının isimleri olan Ömer ve Sultan adlarını verdiği iki çocuğu var. Kızı Sultan, Berberahmetin oğlu Salih Kabadayı eşidir... Ömer ise, Dıkmanın Şef  kızı Feride ile evlendi. Feride'nin anası da Böbülerden... Üç kızı olan Ömer ve annesi Anıtkaya'da yaşıyorlar... Babası Gıdağın Mehmet, 2023'te vefat etti...

    5. Yalama Şükrü

    Sarımehmetin en küçük oğlu Şükrü 1933 yılında doğdu... Hiç geçmeyen ve sıcak yaz günlerinde azan bir dudak rahatsızlığı olduğu için 'Yalama Şükrü' derlerdi. Bir dönem konuşma hususunda tutukluk yaşadığından ötürü 'Pepe Şükrü' diyen de olurdu. 

    İdirizlerin Delimehmet kızı Sultan ile evlendi... Ömür ve Mehmet Ali adında iki oğlu oldu. 1964 yılında Ömür ve 1968'de Mehmet doğmuştu... 

    1988 Yılında karı koca traktörle kıra gidiyorlar, andan aşarken Sultan Hanım düşüp vefat ediyor... Bundan sonra Pepeşükrü tekrar evlendiyse de... Bir kere ritim bozuluyor... 2005 Yılında kendisi de vefat etti...

    Ömür, Dedemısdık emmisinin Kelidirizin kızı Rabia ile evlendi. Şükrü ve Ferah adında iki oğlu var. Şükrü, Çakırların Adem kızı Arzu ile evlendi; onun da iki kızı var ve Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Yalamaşükrünün küçük oğlu Mehmet ise Yörükmehmet kızı Kerime ile evlenmişti. İki kızı ve bir oğlu var. Kendisi 2000'de vefat ettiğinde oğlu ana karnındaydı, onun ismini vererek adını Mehmet koydular...

    Anıtkayalı bütün Mehmet İdis'ler, İdirizlerin İdris oğlu Sarı Mehmet'in torunudur; çünkü dipteki İdris Dedenin iki oğlu Sarımehmet ile Gocaosman, İDİS soy ismini almış.


19 Ocak 2023

İdirizler

 

    Anıtkaya'nın kalabalık sülalelerinden biri de İdirizler. İki asır önce çok da kalabalık değillermiş. 'İdrisoğlu Mehmet' adında bir hane reisi var o kadar... 'İdris oğlu' ifadesinden Mehmet'in baba adını mı anlamalıyız, yoksa o bir sülalenin adı mıdır, pek belli değil... Hangisi geçerli olursa olsun, bu adla yalnız bir hane bulunuyor...

    İdirizler arasında, onların kökeniyle ilgili anlatılagelen hikayeye göre Eğret'e sonradan geldiler. Tam olarak belirlenemeyen bir dönemde üç kardeşten birisi Sevdiğin, biri Şuhut Karacaören ve üçüncüsü de Eğret'e yerleşti. Nereden geldikleri, yurtlarından neden ayrıldıkları ve oradaki durumları filan bilinmiyor. Anlatılanlar bu kadar... Karacaören ve Sevdiğin'de hala İdirizler sülalesinin varlığı, hatta Sevdiğin'de İdirizlerin Oda bulunması bu olaya delil olarak gösteriliyor. Anlatılanlarla yazılı belgeler bazen bir yerde örtüşür; İdrisoğlu Mehmet'in, üç kardeşten Eğret'e gelen zat olduğunu düşünmemize bir engel yok...


    1831 Yılında tutulan kayıtların amacı vergi mükelleflerini belirlemek olduğundan kadınlar ve kız çocuklarına yer verilmemiş. Bu yüzden İdrisoğlu Mehmet'in hanımı hakkında bilgimiz yok. Kendisi 1785 doğumlu, orta boylu kara sakallı biri olarak tarif edilmiş. 

    1814 Doğumlu Mustafa, 1817 doğumlu İdris ve 1829 yılında doğmuş Mehmet adlarında üç oğlu var. Mehmet çok küçük, İdris ile abisi arasında sadece üç yaş var; lakin bu iki küçük oğlu hakkında bilgi bulunmuyor. Acaba genç yaşta yitip gittiler mi?

    Bir oğluna İdris adını vermiş olması, baştaki 'İdrisoğlu' ifadesinin onun baba adıyla ilgili olduğunu düşündürüyor. Kendi adını oğluna vermeyeceğine göre; Mehmet, eşinin baba adı olabilir... Büyük oğlu Mustafa ise, orta boylu bıyıkları yeni terlemeye başlayan bir delikanlıymış o sırada. Redif askeri olarak da kaydı yapılmış durumda... 

    Kalabalık İdirizler sülalesinin atası, işte bu büyük oğul Mustafa'dır... Belki askerliği başlamadan önce evlenmişti, çünkü kızı Ümmühan'ın doğum tarihi 1840... Onun büyüğü olduğu düşünülen İdris'in doğum tarihi bilinmiyor, ama ona yakın bir yılda doğmuştur...

    İdrisoğlu Mustafa'nın ilk eşi Şerife Hanımın kimlerden olduğu meçhul. İkincisi Sultan'ı da bilmiyoruz. Yaş sırasına göre çocuklarının isimleri; İdris, Ümmühan, Emine, Mehmet Ali, İbrahim ve Ömer... Bunlardan İdris, Ümmühan ve Emine Şerife Hanımdan; Mehmet Ali, İbrahim ve Ömer ise Sultan Hanımdan... İki ayrı anadan olan Emine ile Mehmet Ali'nin doğum tarihleri aynı (1850) olduğuna göre; aynı anda iki eşiyle evliydi. Yani, biri öldükten sonra diğeriyle evlenmiş değil...

    Büyük kızı Ümmühan, Kinislerin Hasan eşidir; ileride Kumpirhasanın ninesi olacaktır. Ayrıca Kumpirhasanın babası ve emmisinin 'İdrisoğlu' diye anılmasına bir sebep de Ümmühan Hanım olmalıdır... Küçük kızı Emine ise Çalıkların Hüseyin eşi oldu. Omarcıkların Ahmetçavuşun ilk eşi vardı, Hafize... İşte Emine ile Hafize gelin-görümcedir... Ayrıca Emine Hanım; Gödemehmetin eşi Emine'nin ninesidir... 

    İdirizler sülalesini, İdrisoğlu Mustafa'nın oğulları üzerinden inceleyeceğiz. Ön bilgi olarak söylemek gerekirse; büyük oğlu İdris, Sarımehmet ile Gocaosmanın babasıdır... Mehmet Ali, Afyon'a taşınıp nüfusunu da oraya aldırmış, 20. yüzyıl başlarında tekrar Eğret'e dönmüş... İbrahim; Deligızlar, Hamsinci, Hörküleler, Kesgin tarafıdır... Ve son olarak da Ömer, Sarıömerin dedesidir...



Hadımoğlu Şeherlioğlu


    1820'li yılların sonlarına doğru Eğret'e dört kardeş geldi. Afyon'dan geldikleri için bunlara 'Şeherliler' diyorlardı; çünkü Afyon hala daha Anıtkaya'da 'Şeher' diye bilinir. Afyon'da bunların sülalesi 'Bekiroğlular' imiş, yahut babalarının adı Bekir... Bu yüzden olsa gerek 1831 tarihli kayıtlarda 'Bekiroğlu' diye yazılmışlar.

    Dört kardeşin yaş sırasına göre isimleri; Bekir, Ali, Hadım Ali ve Mustafa'dır. Kayıtlara göre Bekir 1806, Ali ve Hadım Ali  1811, Mustafa ise 1813 doğumlu... Mustafa dışındakiler hep orta boylu, en küçükleri olmasına rağmen Mustafa uzun boyluymuş.

    Kayıttan bir kaç yıl sonra Ali'nin 'Etyemez Karyesine' gittiği not edilmiş. Şimdiki adı Yeşilbayır olan Kütahya Merkeze bağlı bu köyde de çok durmadığı, oradan da Murathanlar'a geldiği anlaşılıyor. En azından çocuklarından birinin Murathanlar macerası kesin gibi... Ali'nin Eğret'te neden durmadığı, hangi sebepten Eğret'e geldiğiyle ilgilidir. Bu dört kardeş keyfinden veya macera olsun diye yola çıkmış olamazlar. İhtimal, kimsesiz kaldılar ve bir düzen kurma umuduyla Eğret'in yolunu tuttular. Aynı umutla Ali, yolculuğuna devam etti...

    Eğret'te kalan üç kardeşin büyüğü Şeherli Bekir, Şemşilerin atası; en küçükleri Şeherli Mustafa ise Kedimehmetin babası, Gadıngızların Ahmetçavuşun dedesidir. Konumuz Şeherli Hadım Ali...

    Şeherli Ali ile Hadım Ali'nin ikiz olduğu düşünülebilir. Hem kardeş hem de aynı yaştaysalar başka türlü düşünülemez zaten. Ali Eğret'ten ayrıldıktan sonra Hadım Ali, ortanca Şeherli kardeş olmuştu. Eğret'e geldiğinde bu iki ismiyle anıldığına, deftere de aynen böyle kaydedildiğine göre; 'Hadım' bir sıfat değil onun ön adıydı. 'Hizmet eden' manasına gelen bu  ismi eklediler ve ikiz kardeşiyle karıştırılmasın diye ona Hadım Ali dediler. Eğret'te ise Şeherli Hadım Ali.... İkizi gittikten sonra çoluk çocuğa karıştı; adı sülalesinin adı haline geldi. Fakat Şeherli lakabı da büsbütün unutulmadı; torunlarının bir koluna 'Hadımoğlular', diğer koluna da 'Şeherlioğlular' denildi. İşte burada o iki kolun macerasını göreceğiz...


    Şeherli Hadım Ali ne zaman kiminle evlendiği bilinmiyor. Torunlarının kaydedildiği 20. yüzyıl kayıtlarından Mehmet adında bir oğlunun olduğunu anlıyoruz. Yine o kayıtlara göre Hadım Ali oğlu Mehmet, Havva Hanımla evlenmiş. Yazım sırasında Mehmet ve eşi Havva Hanım hayatta olmadıkları için haklarında daha fazla bilgi yok.  Dolayısıyla Havva Hanımın kimlerden olduğu da bilinmiyor.

    Bir kız ve iki oğlundan haberimiz var. İsimleri; Hafize, İbrahim ve Ali... En büyükleri Hafize 1845 yılında doğmuş. Bu bilgiden, babası Mehmet'in de 1830'larda doğduğu çıkarılabilir... Hafize Hanım Veyisoğlu Osman ile yani Böbü Dedenin abisiyle evlendi, Hanife adında bir kızı var. O Hanife Körselimlerin Ahmet'e varıyor ve orada Ali Osman ile Ayşe'nin anası oluyor. Kim bunlar?... Ayşe, Sağırların Ramazan eşi, Hamza Sancak'ın annesidir... Ali Osman ise Gocaguliz Ali Osman Uysal... Şu durumda Hafize Hanım, Gocaguliz ile Çunkunun anasının nineleri oluyor... Ümmünün Seydi'nin evin konumundaki sır burada açığa çıkıyor; zira babasının kaynanası Hafize Hanım ile Hadımoğlular, Şeherlioğlular kardeşti... Ayrıca Gocagulizin evin konumundan da anadedesinin Veyisler/Daldallardan olduğu sonucuna varabiliriz... Hatta Osman ismi bu dedesi Veyisoğlu Osman'dan hatıra olduğu bile düşünülebilir...

    Bütün bunlardan sonra Hadım Ali oğlu Mehmet'in Veyislerden evlendiğini düşünebiliriz. Çünkü Havva Hanımın bu sülaleden olduğunu düşündürecek bir hayli işaret var...

    Hadımoğlular

    Yirminci yüzyıl başlarına gelindiğinde Şeherlilerin Hadım Ali çocuklarına artık Hadımoğlular deniliyordu. Mehmet'in iki oğlundan büyüğü de 'Hadımoğlu İbrahim' diye kaydedilmiş. 1850 Yılında doğan İbrahim'in iki eşi var; 1855 doğumlu Fatma ve 1878 doğumlu Şerife... Aralarında yirmi yıldan fazla yaş farkı bulunan iki hanım...

    Fatma Hanımın hikayesi ilginçtir. Veyisler/Daldallardan Mehmet kızı olan Fatma Hanım, Halil adında biriyle evlenmiş ve Neslihan adını verdiği bir kızı olmuş. Neslihan kendi anasının adıdır... Eşi Halil'in vefatından sonra Hadımoğluna geliyor. Bunun zorunlu bir evlilik olduğu anlaşılıyor ki zaten Hadımoğlu İbrahim'in ondan çocuğu yok. Yalnız bu evlilik sayesinde, Dönelerin atası Çorcalı Yusuf ve Coruk Süleyman ile bacanak oluyorlar... Fatma Hanımın kızı Neslihan, Hadımoğluların evden mi çıktı bilinmez; ama Kinislerin Ali'ye vardı, ileride Dınalinin ninesi olacaktır...

    Hadımoğlunun diğer hanımı İbrahim kızı Şerife, Gocamat (Ahmet Tektaş)ın halasıdır. Şerife Hanımla evlenmesi neticesinde de Selimler/Yonuzların Yunus ile bacanak oldular...

    Hadımoğlu İbrahim'in Cihan Harbi sıralarında vefat ettiği anlaşılıyor. Çocuğu olmayan eşi Fatma Hanım, kendisinden beş altı yıl sonra vefat etmiş. Çocuklarının anası Şerife Hanım ise uzun yıllar daha yaşamış ve 1953'te vefat etmiş...

    Şerife Hanım anaları olmak üzere Hadımoğlu İbrahim'in iki kız ve iki oğlu oldu; İbrahim, Arife, Mehmet ve Fatma... Babasının adını verdiği küçük oğlu Mehmet 1909 yılında doğmuştu, küçük yaşta vefat etti. Kızı Arife 1908 yılında doğmuş, Sıntırların Gavcar İbrahim (Kötühüseyin babası)na vardı. Çocuksuz olarak 1937'de vefat etti... En küçükleri Fatma ise Takgasların Kelömerin eşi; Cılımısdık ve Zelonun analarıdır... 1904 Doğumlu büyük oğluna kendi adını verdiği sanılmasın; eşi Şerife Hanımın baba adı da İbrahim'di...

    Hadımoğlu İbrahim oğlu İbrahim, Yonuzlardan Yunus kızı Fadime Hanım ile evlendi; yani teyzesinin kızıyla... Mevlüt adında bir oğluyla, Arife adında bir kızı oldu. 1943 Yılında doğan Arife'ye bu ismi vermesinin sebebi kendi kız kardeşinin hatırası olabilir. Arife'yi önce Olucaklı birine verdi, onun ölümünden sonra Mılıklar/İğdeli Köyünden bir Yörüğe vardı; çocuğu olmadı, 2018'de vefat etti...

    Hadımoğlunun Mevlüt 1940 yılında doğdu. Olucaklı Hatice ile evlendi. Hatice Hanım aslında bir Eğretli... Garapaçaların Eyüpçetinin Halaza lakaplı oğlu Halil, Olucak'a gitmişti. İşte Hatice Hanım onun kızı ve Eyüpçetinin torunudur... Elveda, Adem, İbrahim, Sibel ve Halil olmak üzere üç oğlu ve iki kızları oldu...

    Bu arada, 1975'te Hadımoğlu İbrahim vefat etti... Fadime Hanım daha yaşadı, Kaderin ona hazırladığı görevleri vardı, onların ifasından sonra 1998'de vefat edecektir...

    Hatice Hanım çalışkanlığıyla öne çıkan bir kadındı. Çocukları için çırpınır durur, hiç boş durmazdı. 1982 Yılında ev sıvama/badana amacıyla ak toprak getirmek için gittiği Akgayadaki Topraklıkta göçük altında kalarak vefat etti. Eşi Hadımoğlunun Mevlüt ise, kendisinden çok seneler sonra 2009'da öldü...

    Analarının ölümüyle öksüz kalan beş kardeşin bakımı Fadime Ninelerine kaldı... Büyük kız Elveda, Buruşakların Kırtümettin Mehmet Omak eşidir.  Küçük kız Sibel ise İzmir'de teyzeoğluyla evlendi.

    Oğlanlara gelince... Adem, Sağırların Süleyman kızı Nuriye ile evlendi. (Nuriye, anası itibariyle Veyislerden) Uğur ve Hatice adında iki çocukları var. Uğur, Arabınmıddinin İbrahim kızıyla evlendi. Hepsi İzmir'de yaşıyorlar... İbrahim, Olucak'tan evlendi. Mevlüt adını koyduğu bir oğlu vardı, 2000 yılında genç yaşta vefat etti... En küçük kardeş Halil de İzmir'e yerleşti. Olucak'tan evlendi ve halen İzmir'de yaşıyor...

    Şeherlioğlular

    Şeherli Hadım Ali'nin Mehmet'in küçük oğlu 1852 yılında doğdu. Dedesi Hadımalinin adı olan Ali ismini koydular. Dedesi ve kardeşlerinin temel lakabı olan 'Şeherli' tabiri, torun Ali'ye yapıştı kaldı. Bundan sonra onun çocuklarına Şeherlioğlular denilecek.

    Şeherlioğlu Ali, Ali kızı Fadime ile evlendi. Fadime'nin babası Ali öldükten sonra, annesi Ayşe Hanım Coruk Süleyman'a varmıştı. Yani Fadime Hanım, Coruğun kızlığıdır... Ahmet, Hüseyin ve Hasan adlarında üç oğulları oldu. Sonra Şeherlioğlunun ile eşi Fadime Hanımın 1920-1925 arasındaki dönemde vefat ettiği düşünülüyor; tam olarak ölüm yılı tespit edilemedi. Eşi Fadime hanım ise daha yaşamış, hatta oğlunun da öldüğünü görmüş ve 1945 yılında vefat etmiş...

    Çocuklarına bakalım... Hasan, en küçükleriydi, 1902 yılında doğdu. Evlilik kaydı bulunmuyor ve hakkında bir bilgi edinilemedi. En büyükleri Ahmet 1885 yılında doğdu. Onun da evlilik kaydı bulunmuyor. Yaşı itibariyle Cihan Harbinde kalan şehitlerden biri olduğu düşünülüyor...

    Ortanca oğlu Hüseyin ise 1889 yılında doğdu. Şeherlioğluları günümüze bağlayan Hüseyin, İbrahim kızı Asiye ile evlendi. Asiye Hanım, Gambırarif ile Dilsizmahmutun kardeşidir... Asiye'nin Fatma Ablasının eşi olan Gademali ile Hüseyin de böylece bacanak oldu... İki oğlu ve iki kızı dünyaya geldi. Bunların yaş sırasına göre isimleri; Mehmet, Zehra, Ali ve Gülsüm'dür...

    Şeherlioğlu Hüseyin de Cihan Harbine katılmış. Çanakkale cephesinde vuruştuğu söyleniyor. Savaştan döndükten sonra uzun süre yaşamış, kızı Ümmügülsüm bu dönemde doğmuş ve 1943 yılında vefat etmiş... Büyük kızı Zehra, Haliloğluların Şükrü Kanat'a vardı... Küçüğü Ümmügülsüm ise, Kelahmetlerin Arzıman Azbay eşi oldu... (Kelahmetin karısı öldükten sonra Asiye Hanım ona varıyor. Kızının kayınpederi ile evlenmesindeki asıl etkenin, kimsesiz kalmaması ve kızının gözünün önünde durmasını istemesidir... Zaten 1970 yılında vefat ettiğinde Kırdar soyadını taşıyordu...)

    Şeherlioğlunun büyük oğlu Mehmet önce Gademellerin Zeliha (Zele) ile, yani teyzesinin kızıyla evlendi. Böylece Sıntırların KelhasanKedivelilerin Çolakhüseyin ve Corukların Köriban ile bacanak oldular... Zele Hanım çocuksuz olarak 1946'da vefat etti... Sonra Patlaklardan  Sağır Ömer kızı Hafize ile evlendi. Hafize Hanım, Celep ve Badıvanın kardeşleridir. Ayrıca Şeherlioğlu bu ikinci evliliği dolayısıyla Delinorilerden Hasan Karagöz ile bacanak oldu... 

    Hafize Hanım ile Şeherlioğlu Mehmet'in biri kız beş çocukları oldu. Yaşlarına göre isimleri; Ahmet, Hüseyin, Hasan, Zele ve Adem'dir... 2003 ve 2004 yıllarında karı koca arka arkaya vefat ettiler...  Tek kızları Zele, Corukların Yakup Oran eş oldu...

    Oğlanlara gelince... En büyük Ahmet, 1948 yılında doğdu. Patlakların İsmail kızı Kerime ile evlendi. Böylece Hakkıların Kahveci Süleyman ve Urganlının Mehmet Emin ile bacanak oldular... Erken dönemde İzmir'e yerleşen Ahmet'in Dilek ve Mehmet adında bir kızıyla bir oğlu dünyaya geldi. Dilek, Bilallerin Demircimısdık oğlu Şaban Kaynar eşidir. Şaban'ın anası itibariyle Veyislerden olduğunu söylemeliyiz... Mehmet ise Urganlının Mehmet Emin kızı, yani teyzesinin kızı Zehra ile evlendi. İki kızı var, babası Şeherlioğlu Ahmet 2005'te vefat etti; ama annesi ve çocuklarıyla İzmir'de yaşıyorlar...

    1950 Yılında doğan ikinci oğlu Hüseyin, Kelahmetlerin Arzıman kızı Şerife, yani halasının kızıyla evlendi. Hüseyin de erken dönemde Afyon'a yerleşti. Fadime, Meryem ve Asiye adlarında üç kızı, Anıtkaya dışından beylerle evlendiler. 

    Üçüncü oğlu Hasan 1955 doğumlu. Gebecelerli Kezban Hanımla evlendi. Hafize, Mehmet ve Esma adlarında üç çocuğu oldu. Hafize, büyük halanın oğlu Abdullah Azbay eşidir. Mehmet ise Anıtkaya dışından bir hanımla evlendi. Hasan ve çocukları da erken dönemde yerleştikleri Afyon'da yaşıyorlar...

    En küçük oğlu Adem de erken dönemde Afyon'a yerleşti. Kayadibi köyünden Fatma Hanım ile evlendi. Çocukları olmadı; babasıyla anasının adını verecekleri bir kız ve bir erkek çocuğu evlat edindiler. Şeherlioğlu Adem 2022'de vefat etti, ailesi Afyon'da yerleşik...

    Şeherlioğlu Hüseyin'in 1924 doğumlu küçük oğlu Ali, belli ki dipdede Hadım Ali'nin adını taşıyor. Garabacaklar Gocahasan kızı Feride ile evlendi. Feride Hanım, Gocaguş ile Heykelcemalın kardeşleridir. Ayrıca Kedivelilerden İbrahim Ildız ile de bacanak oldular... Lakin çocukları olmadı. Bacanağı İbrahim Ildız (ve baldızı Uzun İsmihan) oğlu Tahsin'i evlat edindiler. Dayısı Gocaguş (Mevlüt Öztürk) kızı Emine ile evlenen Tahsin'in üç çocuğunda Şeherlioğlu ve karısının adları da yaşatılıyor: Ali, Feride ve Yasin... Bununla beraber Şeherlioğlu Ali 1996'da, eşi Feride Hanım ise 2019 yılında vefat etmişlerdi...

    Bu inceleme esnasında çok sık yapılan Veyisler vurgusu şunun içindi: 1820'lerde Eğret'e gelen Şeherli Hadım Ali, Veyislerin kızıyla evlendi ve çocukları bu ilk yerleştiği evden hiç ayrılmadı. İki erkek torunundan İbrahim'e Hadımoğlu, Ali'ye Şeherlioğlu denildi. 1934 Soyadı uygulamasında Hadımoğlular ALORTA, Şeherlioğlular ise KIRDAR soyismini aldılar. Bugüne gelindiğinde, iki kol mensuplarından da Anıtkaya'da yaşayan bulunmuyor.




17 Ocak 2023

Coruklar

     
    1806 Yılında doğduğu belirtilen Mehmet Ali'nin fiziksel özellikleri 'uzun boylu kara sakallı' olarak kaydedilmiş. Ayşe Hanım ile evli olduğunu daha sonra düzenlenen belgelerden öğreniyoruz; çünkü 1831 tarihli kayıtlarda bu bilgiler verilmiyor. Bir de Mehmet Ali'nin, sülale adı 'Mansuroğlu' diye kaydedilmiş. 

    Henüz Coruklar esamisi okunmuyor, ona daha vakit var... Yaşı belirtilmemiş; ancak Süleyman adında bir oğlu var. Yalnız O da küçük yaşta vefat ediyor. Böyle böyle 1840 yılına geliyoruz...


    1840 Yılında Ayşe Hanım ile Mehmet Ali'nin bir oğulları daha olunca, adını yine Süleyman koyuyorlar... Süleyman'ın bünyesi zayıf, bir türlü düzelmiyor; bu yüzden daha çocukluğunda 'Coruk' lakabı takılıyor.  Bu lakap, ileride sülalenin adı olacaktır...

    Coruk Süleyman'ın babası Mansuroğlu Mehmet Ali'nin o dönemdeki sosyal konumunu yansıtması açısından kayıtlara geçmiş şu olay önemlidir: Yıl 1846... Hacımahmutların Mehmet Dedesi vefat etmiş. Onun hanımı Fatma Nine de kendisine miras kalan kırk koyununu iki oğlundan iki torunu olan Mehmet ve Mustafa'ya bağışlıyor. Torunlarının yaşı küçük olduğu için de bunun resmi kayıt altına alınmasını istediğinden bu mahkeme kaydı düzenleniyor. İki şahit gösteriliyor ki bunlar Selimoğlu İbrahim Ağa ile Mansuroğlu Mehmet Ali'dir... Keçilerin atası olarak İbrahim Ağa çocuklarıyla, Mansuroğlunun çocukları olan Corukların alakasını göreceğiz... Burada kendisine 20 koyun bağışlanan Mehmet, 20. yüzyıldaki Hafız Mehmet'in dedesidir... Mahkeme şahitleri genelde akrabalık bağı, en azından komşu hukuku bulunan kimselerden seçiliyordu. Hacımahmutların eski evleri ile Corukların evlerinin yakınlığı göz önünde bulundurulsun...

    Coruk Süleyman, Veyisler/Daldallardan Mehmet kızı Ayşe ile evlendi. Böylece Çorcalıoğlu Yusuf ve Hadımoğlu İbrahim ile bacanak oldular. Yusuf, Dönelerin atasıdır; Hadımoğlu zaten belli... Yalnız Ayşe Hanım, öncesinde Ali adında birinin karısıydı, kocası ölünce kızı Fadime yanında tay olduğu halde Coruğa gelmişti. Kızı Fadime de Hadımoğlu İbrahim'in küçük kardeşi Ali'ye vardı. Ali, Şeherlioğluların atasıdır... Şunu da belirtelim, Veyislerin Mehmet'in erkek evladı olmadığından üç bacanak otomatikman onun varisiydiler... 

    Bir oğulları ve bir kızları oldu, adları İbrahim ve Emine... Kızı Emine 1882 yılında dünyaya geldi. Selimlerden Guldurarif eşi oldu. Orada Keçilerinali, Kahyamehmet ve Turabilerin Şemsi Ninesinin anaları olacaktır... 

    Coruğun tek oğlu İbrahim'e gelince... 1877 Yılında doğdu... Haliloğlulardan Ahmet kızı Fadime ile evlendi. Haliloğluların da Veyislerle bir bağı var... Bu evlilik sonucu önce Gıdilerin Mehmet, sonra Tenikecinin babası İsmail ile bacanak oldular... Fadime Hanım 1961 yılında vefat etti...

    Fadime Hanım ile Corukların İbrahim'in de iki oğlu oldu. 1907'de Mehmet ve 1923'te Süleyman doğdu. Günümüze kadar uzanan Coruklara bu iki oğlan üzerinden bakacağız... 

    Yalnız biraz duralım... Mansuroğlu Mehmet Ali zamanında coruk yok... İkinci oğlu Süleyman ile corukluk başlıyor. Sonra İbrahim, daha sonra Mehmet ve Süleyman... Bu Süleyman-İbrahim-Süleyman dönemleri hep coruklar... Üç kuşağın bir yerlerinde, Eğret Halk diline yerleşen bir deyim var; 'Coruğun köpek gibi'... Çok gezen, bir orada bir burada bulunan, olmadık yerlere giden kimseler böyle tanımlanıyor. Hala kullanılmakta olan bu deyime kaynaklık eden köpek, tam olarak hangi dönemdeydi bilinmiyor. Fakat o kadar sündük bir hayvanmış ki, sık sık Hacımahmutların eve girer tekneden ekmek filan alır gidermiş. Bazen böyle komşunun evinde, bir başka vakit köyün bir ucunda görünebilirmiş... Hangi Coruğundu, hala bilinmiyor...

    Coruğun Mehmet

    Coruğun büyük torunu Mehmet, 1907 yılında doğmuştu. Hatice Hanım ile evlendi. Eşi Hatice Hanımın Arzılardan olduğu söylendi. Bu söylemin sebebi, Arzıların da Selimlere dahil olmasıdır. Aslında Hatice Hanım, Körselimler/Gavasların Ahmet kızı olup, Gambırarif ve Dilsizmahmutun da karınkardeşidir. Gavasların son temsilcisi olup 'Gavasgızı' olarak bilinen Hacızekeriyanın annesi Fatma Hanımın da yeğeni olur... 

    1928 Yılında bir oğulları oldu, adını İbrahim koydular... Sonra Corukların Mehmet genç yaşta vefat etti. Yıl 1930, İbrahim iki yaşındaydı...

    Süleyman Emmisinin büyüttüğü İbrahim, 'Köriban' diye bilinecektir. Ne zaman ve nasıl olduysa, gözünün biri yoktu; lakabın sebebi budur.

    Köriban, Gademellerin kızı Rahime ile evlendi ve böylece Sıntırların Kelhasan (İnanır), Şeherlioğlu Mehmet (Kırdar) ve Çolaküseyin (Ildız) ile bacanak oldular. Ayrıca Rahime Hanım, Gatgalanın da kardeşi olur... Daha önemlisi, Rahime Hanımın anasıyla Köribanın anası karınkardeş. Yani teyze çocuğu oluyorlar...

    Köribanın Şaban, Mehmet Ali ve Fatı olmak üzere bir kız ve iki oğlu dünyaya geldi. Tek kızı Fatı, Keçilerinali oğlu Şerif lakaplı Mevlüt Seçen eşi oldu. Burada Mevlüt'ün Emine Ninesi, Coruk Süleyman'ın kızı olduğu hatırlanmalıdır... 

    Büyük oğlu Şaban, 1948 yılında doğdu. Olucaklı Mükerreme (Müker) ile evlendi. Erken dönemde İzmir'e yerleşti. Emekli olana kadar İzmir TRT'de çalıştı... Orada Ömür ve Taner adında iki oğlu dünyaya geldi. Anıtkaya dışından evlenen bu oğulları ve torunlarıyla Şaban halen İzmir'e yerleşik.

    Küçük oğlu Mehmet Ali, ismi dolayısıyla bize dipteki Mansuroğlu Mehmet Ali'yi hatırlatıyor. Veyisler/Hacariflerden Çolakarif  kızı Havva ile evlendi. Böylece anası tarafından akrabası olan Banguşun Mevlüt oğlu Ahmet Çatak ile de bacanak oldular... Mehmet Ali de erken dönemde İzmir'e göçtü. Hastanede çalıştığı dönemde kendisine 'Müdür' lakabı takıldı, hala onunla anılıyor. Dilek ve Rahime adında iki kızı oldu, İzmir'de yaşıyorlar...

    Köriban, eşi Rahime Hanımın evine yerleşmiş, mahallesindeki birkaç nesil çocuğun 'İban Dede'si olmuştur. O mahallede İban Dedenin; resim defterini saksıda çiçek resimleriyle doldurmadığı, en azından defterine kenar süsü yapmadığı, bilemedin kapısının önündeki ağaçtan dut yedirmediği çocuk yoktur, desem mübalağa olmaz... Karısı Rahime Hanımın 2010'da vefatından sonra biraz düşkünleşti; zaten çok durmadı, 2013 yılında kendisi de göçtü gitti...

    Coruk Süleyman

    İbrahim'in küçük oğlu, dedesi Coruk Süleyman'ın adını almış. 1923 Yılında doğduğu yazılmış... Burada bir yanlışlık yapılmış olabilir; çünkü bu hesaba göre Süleyman 10 yaşındayken baba oluyor... Sanırım doğum yılı deftere 1913 yerine 1923 olarak yazıldı...

    Adıyla birlikte dedesinin lakabına da varismiş gibi, yaşadığı dönemde 'Coruk' olarak bilindi. Mehmet Abisi vefat edince, onun eşi Hatice'yi Süleyman'a verdiler. Artık yeğeni İbrahim yani Köribana de babalık yapacaktı...

    Sekiz yılda dört oğulları dünyaya geldi: 1936'da Mehmet, 1937'de Halil, 1941'de Cavit ve 1944'te Ahmet doğdu... Hatice Hanım beş oğlan anası olarak 1944'te vefat etti. 

    Coruk Süleyman tekrar evlendi. Bayramaliler/Demirli köyünden Selime Hanım ikinci eşiydi. (Bayramaliler'de Selime Hanımın sülalesine, aynı buradaki gibi Coruklar denilmesi çok ilginç.) 'Yörük Selimesi' diye anılan Selime Hanımdan da 1946'da Yakup ve 1952'de İsmail adında iki oğlu daha oldu. Yirmi yıl sonra Coruk, 1973'te vefat etti. Yörük Selimesi ise bir yirmi yıl kadar daha yaşadı ve 1994'te öldü... Altı oğlu üzerinden Coruklara gelirsek...

    Büyük oğlu Mehmet, 1936 yılında doğdu. Omarcıkların Nuri kızı Müzef ile evlendi. Fadime, Emine ve Hatice isimlerini verdiği üç kızı oldu. Bunlardan Fadime, Garadellerin Ahmet'in Erol Kızılyel; Emine, Erol'un kardeşi Şener Kızılyel; Hatice ise Uykucunun Ahmet'in Zeynel Şen eşidir... Muzaffere Hanım 2002 yılında vefat etti. Eşi Corukların Mehmet ise 2019'da öldü...

    İkinci oğlu Halil, 1937 yılında dünyaya geldi. Sebebini bilmiyoruz; ama 'Gakgidi' olarak bilindi... Gakgidi Garapaçaların Süleyman kızı Sultan ile evlendi. Sultan Hanım, Ninesi (anneannesi) kanalıyla bir uçtan Yörükler ve Veyislere bağlanır... İki oğlu ve ve iki kızları oldu; Süleyman, Nuray, Gülay ve Ahmet... Nuray, Keçilerin Kazım'ın Arif Seçen eşi oldu. Arif, anası itibariyle Hacımahmutlar ve Haliloğlulara bağlanır... Gülay ise Mandanın Tombak oğlu Ahmet Öztürk eşidir... Ahmet de Hacımahmutlardan... Hep aynı döngü içinde bulunduğumuz anlaşılsın diye sülale isimlerini özellikle vurguluyorum... Gakgidinin büyük oğlu, 1961 doğumlu Süleyman, Yağcımahmut kızı Nazik ile evlendi. Nazik Hanım da annesi kanalıyla Araplar ve Veyislere dayanır. Halil, Sultan ve Deniz adlarında iki oğlu ve bir kızı var; Anıtkaya'da yaşıyor... Küçük oğlu Ahmet ise 1980 yılında doğdu. Olucaklı Fatma ile evlendi; Bedirhan ve Yağızhan adlarında iki oğlu var. Ahmet Afyon'a yerleşik... Gakgidi 2009 yılında vefat etti. Eşi Sultan Hanım ise 2023'te hayata veda etti...

    Coruğun diğer oğlu Cavit 1941 doğumlu... Sıntırırmızan kızı Gülsüm ile evlendi. Erken dönemde Afyon'a yerleşti. İlkay, Hatice ve Melek adlarında üç kızı oldu. Melek bekar, büyükler Anıtkaya dışından beylerle evlendiler. Cavit, Coruğun oğlanların en son vefat edenidir; 2022'de öldü...

    İlk eşi Hatice Hanımdan en küçük oğlu Ahmet, 1944 yılında doğdu. Gıdilerin Ahmet kızı Müzef ile evlendi. İzmir'e göçtüler, Hatice ve Gamze adlarında iki kızları oldu. Tam olarak yerleşmemişlerdi; ama İzmir'e yerleşme planları yapıyorlardı. Ailesi Anıtkaya'da bulunduğu sırada, 1977 yılında vefat etti. Altı kardeşin içinde Coruğun Ahmet ölümü ilk tadandır... Büyük kızı Hatice, Esmenin Osman'ın Ahmet Sevinç eşidir. Gamze ise Afyonlu Sadi Demiryol ile evlendi... Muzaffere Hanım halen Afyon'da yaşıyor...

    Coruğun Yörük Selime'den büyük oğlu Yakup 1946 yılında dünyaya geldi. Şeherlioğlu Mehmet kızı Zele ile evlendi. (Şeherlioğlu Mehmet'in Fadime Ninesi ile, Yakup'un İbrahim Dedesi karınkardeşler...) Erken dönemde Afyon'a yerleşti. İki oğlu bir kızının isimleri Süleyman, Selime ve Ahmet'tir... Selime, Samsunlu bir bey ile evlendi... Süleyman, Anıtkaya dışından Sevgi Hanım ile evlendi, iki oğluyla Afyon'da yaşıyor... Küçük oğlu Ahmet de Afyonlu Filiz Hanımla evlendi, iki kızı bir oğluyla Afyon'da yerleşikler... Yakup Oran 2017'de öldü...

    En küçük oğlu İsmail 1952 yılında doğdu. Aşşağılıların Kelahmet kızı Nazik ile evlendikten sonra Afyon'a yerleşti. Fatma, Selime ve Halime olmak üzere üç kızı doğdu... Üç kızı da nineleri ve büyük ninenin adını almaları dikkat çekicidir. Bunlardan Fatma, Elazığlı Özer Sakarya ile evlendi; İlayda ve Ediz adlarında iki çocuğu var ve Elazığ’da oturuyorlar. Ortanca Selime, Adanalı Kadir İnanduğçar ile evlendi; Mehmet ve İsmail adında iki oğlu var, Adana’da yerleşikler. Küçükleri Halime de Afyonlu Serkan Dil ile evli, Ege ve Doruk adlarında iki çocuğu var… Babaları İsmail Oran, 2008'de vefat etti. Eşi Nazik Hanım Afyon'da yaşamayı sürdürüyor, kızlar ise aileleriyle her yıl Afyon ve Anıtkaya ziyaretini ihmal etmiyorlarmış…

    Coruk Süleyman ve yeğeni Köriban, 1934 Soyadı uygulamasında BORAN soy ismini aldılar. Hatta bundan dolayı Köriban ve Gakgidiye zaman zaman 'Boran' derlerdi. Sonradan bu soyadı ORAN olarak düzeltildi...



15 Ocak 2023

Eğret Sözlüğü

    
    Beni rahatsız eden sorulardan biri de 'Bunların hepsini okudun mu?'dur... Kitaplık bizim küçük çalışma odasında kuruluyken sık sık bu soruya muhatap olurdum. Birbirine yaslanmış, üst üste binmiş, yahut  masada karışık kuruşuk duran hepi topu iki üç bin kitabı gören şaşırırdı. Nasıl şaşırmasın ki bizim insanımızın hayatında kitap denen nesne yok... Neyse, sorulara kaçamak cevap veriyordum... Ne bileyim ben, içlerinde defalarca okunmuşu da var, daha formaları kesilmemişi de. 

    Normali de bu değil mi, kitap dediğin çeşit çeşittir. Öylesi vardır okumak için sabırsızlanırsın, senin için ihtiyaçtır çünkü. Bitirmezsen gözün arkada kalır. Bir başkasını okumaya seneler önce başlamışsındır, seni yormuştur, boğmuştur... Onun öyle olduğunu bilir, tekrar kapağını açmaya üşenir, ona karşı soğuk durursun. Daha başka türü de var ki onlar ise okunmak için sırasını beklerler... Okuman gerektiğini bilirsin; ama önceliği başkalarına kaptırmışlar, yahut yeni çıkan başka kitaplar sıraya kaynak yapmıştır...

    Bir de hiç okunmayacak kaynak kitaplar var... Bunlara başvuru kitabı da diyebilirsin. İhtiyaç hasıl olduğunda açar bakar  ve sonra sırtını sıvazlayarak yerine yerleştirirsin. Ansiklopedi ve sözlükler bu türdendir.

    Meslek gereği kitaplığımın büyük bir bölümünü sözlükler oluşturuyor. Onların da çok çeşitleri var; Tarih sözlüğü, Edebiyat sözlüğü, Dil sözlükleri, Güncel sözlük, Deyimler sözlüğü, Tarama Derleme sözlükleri,  Osmanlıca sözlük, Dini sözlük, Felsefi sözlük vesair vesair... Bunlara başvuru kitabı dedik de... Bazılarına tuhaf gelebilir, öğrencilik yıllarımdan beri sözlük okuma alışkanlığım vardır. 

    Sözlük okumalarım, diğer kitapları okur gibi değildir. Şöyle olur; merak ettiğim bir madde için sözlüğü açar, ilgili kısmı bulur, alacağımı alırım. Bundan sonra sözlüğü kapatmak o kadar kolay değildir. Civardaki benzer maddelere de gözüm kayar, şuna da bakayım, buna da bakayım derken saatler geçtiğini fark edemem. Bir saat sözlük okuduğunuzu düşünsenize... Hesapta olmayan bilgiyi böylece edinirsiniz, o bilgi olmadık zamanda işinize yarar...

    Kelimeler insanın sadece konuşurken veya okuyup yazarken işine yaramıyor. Düşünmek için de onlara ihtiyacımız var. Onlarsız düşünemiyorsak, bizim için hava gibi su gibi ihtiyaçsa kelimeler... O halde onların toplu olarak yaşadığı sözlükleri sık sık ziyaret etmeyi normal karşılamalı...

    Lafı, eski zamandan beri Anıtkaya'da kullanılan yöresel sözcüklere getireceğim. Bunların içinde isimler, fiiller, edatlar, ünlemler, zarflar vb. her türden kelime var... Hatta atasözü ve deyim haline gelmiş özel kalıplar bulunuyor... Hepsinin ortak özelliği Anıtkya/Eğret'e has olmaları. Manasıyla, telaffuzuyla, yahut her şeyiyle Anıtkaya'ya ait olan bu dil varlığına kayıtsız kalamazdım. Eğret Sözlüğü fikri böyle oluştu... 

    Uzun bir derleme ve eski derlemeleri tarama sürecinden sonra ortaya, dört-beş bin maddelik bir Anıtkaya/Eğret Sözlüğü çıktı. Sağolsunlar, işin farkında olan dostlar eksik gördükleri yeni maddeleri zaman zaman bildirip sözlüğün gelişimine katkıda bulunuyorlar. Yani, sözlüğümüz sürekli güncelleniyor.

    Bazen meramımızı anlatabilmek için o sözlükteki bazı kelime ve/veya deyimleri kullanmak mecburiyetinde kalıyoruz. Onu o şekilde yazmazsam, kafamdakini tam yansıtamayacakmışım gibi geliyor bana. Bunun böyle olduğunu bilmeyenler, yazım yanlışı yapıldığını sanıyor. 

    Başka bazılarının da özellikle kullandığım o sözcüklerin anlamını bilmediğini fark ettim. Gayet normal bir durum; bir asır evvel dedelerimiz, ninelerimizce kullanılan sözcükler, ara nesillerce kullanılmamışsa, unutulur gider. Eğret Sözlüğünün bir amacı bu söz varlığını ortaya çıkarmaksa, bir başka amacı da unutulmamasını sağlamaktır. 

    Diyeceğim o ki manasını bilmediğiniz 'tuhaf' kelime ve deyimlerle karşılaşırsanız, Eğret Sözlüğüne müracat ediniz. Belli mi olur, bir de bakmışsın kendini sözlük okurken bulursun... Sözlük okumak iyidir...



13 Ocak 2023

Gıdiler

     
    1830 Yılı Eğret vergi mükelleflerini gösteren belgede Hacı Hüseyin oğlu iki kardeş kaydedilmiş. Hacı Hasan ve Hacı Osman olarak kaydedilen bu iki kardeşin çocukları, Yirminci yüzyılın Gıdilerini oluşturacaklar.

    Adı geçen Hacı Hüseyin hakkında bilgimiz bulunmuyor. 18. Yüzyılda yaşadığı, belki 1800'lerin başında hayatta olduğu tahmin ediliyor. Eşi ve varsa kız çocuklarını da bilmiyoruz, iki oğlu üzerinden Gıdileri inceleyeceğiz. Bu lakabın kaynağı ve sebebi hakkında bir ipucu dahi olmadığını da peşinen söylemek lazım.


    
    1. Hacı Hüseyin oğlu Hacı Hasan

    Hacı Hüseyin'in büyük oğlu Hasan 1790 yılında dünyaya gelmiş. İsmail kızı Ümmühan ile evlendiğini bir mahkeme kaydından öğreniyoruz; ama Ümmühan Hanım hakkında daha detaylı bilgi yok. Kayıtlar tutulduğu sırada Hasan'ın da Hacı olduğu belirtilip, kırk yaşında uzun boylu ve kırçıl sakallı biri olarak tarif edilmiş. 1820 Doğumlu Mustafa ve 1827 doğumlu Osman adında iki oğlu da kayıtlarda yerini almış.

    1841 Yılına ait bir mahkeme kaydından anlaşıldığına göre, bu tarihten önceki bir vakitte Hacı Hasan vefat etmiş. Çocuklarının isimleri Mustafa, Osman, Şerife, Aliye ve İsmihan olarak yazılmış. Beş çocuğunun beşinin de yaşları küçük diye anneleri Ümmühan Hanım vasi tayin edilmiş. Mustafa ile Osman'ın doğum tarihlerini biliyoruz, buna göre Hacı Hasan 1835 gibi vefat etmiş olmalıdır... Hacı Hasan'ın çocuklarına miras bıraktığı terekesinden sadece hayvan dökümü şöyle: 38 Kuzulu koyun, 6 yoz koyun, 10 oğlaklı keçi, 9 yoz keçi, 10 çepiş, 12 kancık şişek, 9 erkek şişek, 2 sağmalı inek, 3 yoz inek, 1 üç yaşında tosun, 1 bir yaşında tosun, 1 çift öküz, 1 merkep...

    Tereke belgesinde adı geçen çocukların akıbeti hakkında bilgimiz yok. Mustafa, belge düzenlendiğinde yirmi yaşının üzerinde olduğu için o sırada evli olmalıdır. Bununla beraber o zamanın uzun askerlik yılları göz önüne alınırsa, geç evlendiği de düşünülebilir. Nitekim çocuklarının hayli geç dönemde doğduğu görülüyor... 

    Hacı Hasan oğlu Mustafa, Kezban Hanım ile evlenmiş. Kayıtlara yansıyan Ahmet ve Ayşe adlarında iki çocuğu var. Kızı Ayşe, 1881 yılında doğmuş ve Gocalilerin Ali ile evlenmiş, sonrası bilinmiyor. 

    Ahmet ise 1865 yılında doğdu ve Hasan kızı Ayşe Hanım ile evlendi. Eşinin kimlerden olduğu bilinmiyor; ancak Gağşaklardan Gocagulakın ablası olabileceğine dair kesin olmayan bir bilgi var. Kesin bilgi ise; Ayşe Hanım ile evlenince Mollahmetler/Sıntırların Ali (Kelhasan ve Gavcarın babası) ile Ahmet'in bacanak olduğudur...  Ahmet ile Ayşe Hanımın da bir oğlu ve bir kızı oldu; isimleri Mustafa ve Satı... 1895 Doğumlu Satı, Mardakların Mustafa oğlu Halil eşi oldu. Eşi Halil Cihan Harbinde kaldıktan sonra Satı Hanım aslen Kütahyalı Berberoğlu İsmail'e varmış, 1929'da bir kızı olmuş adını Fadime koymuşlar. Sonra Satı ile İsmail karı koca ölüyorlar. Geride kalan sadece kızları Fadime oluyor. Fadime de Esenin Yusuf ile evleniyor; ama çocuksuz taze gelin iken 1948'de vefat ediyor...

    Ahmet'in 1891 doğumlu oğlu Mustafa da Eminlerin Sağıremin kızı Havva ile evleniyor. Böylece Şimbilemin ve Etem babası Abdullah ve Çanlı ile bacanak oldular. Henüz çocukları olmamıştı, Mustafa Cihan Harbine katıldı. Çanakkale'de, Anafartalar Muharebesinde 1915 yılında şehit oldu. Eşi Havva Hanım daha sonra Belce'ye kocaya varmış, orada çoluk çocuğa kavuşuyor ve 1962'de vefat ediyor... 

    Ahmet oğlu Mustafa'nın 1915 yılındaki şehadetiyle, Gıdilerin Hacı Hasan sayfası kapanmış oldu... Diğer sayfaya geçelim...

    2. Hacı Hüseyin Oğlu Hacı Osman

    Hacı Hüseyin'in küçük oğlu Osman, 1795 yılında doğdu. Abisi gibi O da Hacı Osman diye kaydedilmiş. Kayıtlar tutulduğu sırada henüz sakalına ak düşmemiş, 'orta boylu kara sakallı' diye tasvir edilmiş. Kara sakallı; ama ecel geldi mi saça sakala bakmıyor. Hacı Osman, abisi Hacı Hasan'dan önce vefat etti. Kesin ölüm yılı yazılmasa da Onun 1835 yılından önce vefat ettiğine dair not düşülmüş.

    Hacı Osman öldüğünde 10 yaşlarında Hüseyin adında bir oğlu vardı. Hüseyin 1822 yılında doğduğuna göre babası Hacı Osman'ın da aşağı yukarı 1832-33'te öldüğü söylenebilir... Hacı Osman'ın eşi, Hüseyin'den başka oğlu olup olmadığı, ve varsa kız çocuklarına dair herhangi bir kayıt bulunmuyor. Yine oğlu Hüseyin'in evliliği ve çocuklarını da bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, Ahmet adında bir oğlunun olduğu...

    Hacı Osman'ın torunu Ahmet, Hatice Hanım ile evlendi ve Selimlerden Hüseyin oğlu Süleyman ile bacanak oldu... Hüseyin, Ali ve Osman adlarında üç oğlu var. 

    Osman
    Üç kardeşin en küçüklerinden başlayalım. Osman, 1879 yılında doğdu ve Mustafa kızı Havva ile evlendi. Havva Hanımın, Gavalcıoğlu Mustafa kızı olduğu tahmin ediliyor. Çocukları yoktu, Cihan Harbine giden Osman geri dönemedi. Eşi Havva Hanımın akıbeti bilinmiyor...

    Ali
    Ortanca kardeş Ali ise 1874 yılında doğdu. Mardakların kızı Hanım ile evlendi. 1902'de Hacer ve 1910'da Ayşe adlarında iki kızı oldu. Büyük kızı Hacer, Yonuzların Halil'in eşi oldu. Selimoğlu Yunus (Halil'in babası) önce Mardaklardan Ayşe Hanım ile evlenmişti; ama çocuğu yoktu, sonradan Halil'in anasını almıştı. Yani Hacer Hanım, Halil'in analığının yeğenidir... Hacer'in küçüğü Ayşe'nin akıbeti bilinmiyor. Bununla beraber eski kabirde, mezar taşına 'Ayşe Yalçınkaya, 1910-1983' ibaresi kazınan bir kabir bulunduğunu belirtelim...

    Ahmet'in ortanca oğlu Ali, bu anlattığımız şekilde çocuklarının mürüvvetini göremedi. Çünkü küçük kızı doğduktan sonra vefat etti... 

    Hüseyin
    Ahmet'in en büyük oğlu Hüseyin, bizi günümüzün Gıdilerine kadar getirecek... Hüseyin, Abdullah kızı Emine ile evlendi. Emine Hanımın Emiralilerden olduğu düşünülüyor. Onun küçük kardeşi Şerife de Apdıramanların Hacı Emrullah eşiydi. Yani bizim 20. yüzyıldan tanıdığımız Hacemirlahın dedesi ile Hüseyin bacanak olurlar...

    Hüseyin ile Emine Hanımın 1861'de Hasan Hüseyin ve 1878'de Mehmet adında iki oğulları oldu. Mehmet'in iki hanımı vardı; Haliloğlulardan Havva ve Faddiklerin Halil kızı Fadime... Fadime Hanım, Güçcük Halil ve Güçcük Ahmet İleri kardeşlerin halaları olur ve esasında Faddikler de Emiralilerin bir koludur. Mehmet'in anası da Emiralilerdendi... Bununla beraber, 1910'lara doğru Fadime Hanımın vefat ettiği, 1912'de Havva Hanımın Mehmet'in tek eşi olduğu anlaşılıyor...

Havva Hanım 1914 yılında mahkemeye başvurarak, eşi Mehmet'in 25 Ekim 1912 günü Mora'da birliğindeki Beyşehir Hastanesinde vefat ettiğini, varis olarak kendisi ve merhumun kardeşi Hasan Hüseyin'den başka kimse bulunmadığını iddia ediyor. Eşinin ölümüne şahit olarak da Yumrukların Halil oğlu Musa'yı gösteriyor; çünkü aynı birlikte askerlermiş... Onun haricinde Takgasların Murat ve Hacapdıramanların Hacı Halil de bu duruma şahitlik edince, Havva Hanım eşinin Mora'da şehit olduğunu ispat etmiş oluyor. Zaten mahkemeye gitmekteki amacı bunu belgelendirmekti. O günün şartlarında dul bir kadın tekrar evlenebilmek için eşinin öldüğünü belgelendirmek zorundaydı. Havva Hanım tekrar evlenmek için bu davayı açtı. Sonuçta eşi yeni vefat etmiş olan Tenikecinin babası İsmail'e vardı. Tenikecilerin evin karşısındaki odanın (Töbder) asıl adı 'Havaların Oda' olmasının sebebi bu Havva Hanımdır.

    Hüseyin'in küçük oğlu Mehmet, 25 Ekim 1912'de Mora'da şehit olduğunda hiç çocuğu yoktu. Onun sayfası da böylece kapanmış oldu. Kader, Gıdilerin serüvenini hep bir tarafa doğru yönlendiriyor; Mehmet'in abisi Hasan Hüseyin'e bakalım...

    Gıdilerin Hasan Hüseyin

    Hasan Hüseyin, 1861 yılında doğdu. Mustafa kızı Fadime ile evlendi. Torunları Fadime Hanımın Tekkegaren (Kayıhanlı) olduğunu söylüyor. Hatta oralardan geçerken bazı tarlaları gösterip kendilerinin olduğunu söylermiş. O tarlalardan Fadime'ye hiç hisse vermemişler, Eğret'e bir haşhaş taşıyla gelmiş... 

    Fadime Hanım ile ilgili anlatılanlar bir yana, nüfus kayıt bilgileri Onun Emiralilerden olduğuna işaret ediyor. Daha önce Gıdiler-Emiraliler bağlantılarına çokça dikkat çekmiştik. Nüfus bilgilerinin uyuşması; hem resmi kayıtlara hem de torunları tarafından anlatılanlara temkinli yaklaşmak gerektiğini gösteriyor. Belki her iki kaynaktan gelen bilgilerin bir yerde bağdaştığı ve bizim ıskaladığımız bir nokta vardır... Mesela Garen'den gelen, Fadime Nine değil de onun anası Raziye Hanım olabilir... Neyse, Fadime Hanım 1936 yılında vefat etti...

    Fadime Hanım ile Hasan Hüseyin'in bir kız ve üç erkek çocukları oldu. Yaş sırasına göre bunların isimleri; Gülsüm, Hasan, Mustafa ve Ahmet'tir... Dört çocuğun en büyüğü ve evin tek kızı Gülsüm Taşçıların Mehmet'e vardı. Esasında Taşçılarla Gıdilerin uzak da olsa bir bağlantısı vardı... Hatırlanacağı üzere, Gülsüm'ün Emine Ninesi ile Apdıramanların Hacı Emrullah'ın eşi Şerife kardeş idiler... Hacı Emrullah'ın diğer eşi Fatma ise Taşçıoğlu Murat'ın kardeşidir; yani Gülsüm'ün eşinin halası olur...

    Hasan
    Artık Hasan Hüseyin'in üç oğluna geçebiliriz. Büyük oğlu Hasan, 1897 yılında doğdu. Bekardı, Cihan Harbinden geriye dönemedi. 1917'de ağda gabıcağı gibi bir kutu, bir küçük elbise fırçası, traş malzemeleri gibi bir kaç küçük şahsi eşyası ailesine teslim edildi... Babası da vefat etmişti; ama anası Fadime Hanım 1926 yılında mahkemeye başvurarak veraset ilamını çıkarttı. Anası olması hasebiyle kendisi ve kardeşleri olarak Mustafa ile Ahmet'ten başka varisi yoktu. Buna şahitlik eden de Hatiplerin Molla Osman ile Gobakların Hüseyin oğlu İsmail idi...

    Mustafa
    Ortanca oğlu Mustafa, Arapların Halil kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanımın anası Garmenlerden olduğunu belirtmek lazım. Ayrıca Ayşe Hanım, Gavas ile Devecinin de kardeşleridir; ayrı anadan da olsa diğer iki kızkardeşi dolayısıyla Gıdilerin Mustafa, Çakalların İbrahim Yet ve Dönelerin Ali Çalışır ile bacanaktır... 

    Eşi Ayşe Hanım 1973 yılında öldü. Gıdilerin Mustafa ise ondan üç yıl sonra 1976'da vefat etti. Çocuklarına bakacak olursak...

    Neticede Mustafa'nın bir oğlu ve iki kızı oldu; İbrahim, Sultan ve Fadime. (1940 Doğumlu Muzaffere adında bir kızları daha olmuş; ama üç yaşındayken ölmüş)... Sultan, İdirizlerden Sarıömerin Abdil İbili eşi; Fadime ise Emiraliler/Yeşilömerlerin Ömer Fidan eşi oldu. Abdil'in anası da Yeşilömerlerden...

    'Gıdilerin İban' diye lakaplanan İbrahim 1942'de doğdu, Canalinin kızı Emsal ile evlendi, Böbülerin Veli Kabadayı ve Hamzaların Adem Hoca ile bacanak oldular... Mustafa, Ayşe, Hasan ve Ramazan olmak üzere dört çocukları oldu. Erken dönemde İzmir'e göçtüler. Kızı Ayşe, Sarıömerin Ramazan İbili eşidir... Mustafa, Anıtkaya dışından Tülay ve Yasemin Hanımlarla iki evlilik yaptı; İbrahim, Elif ve Beyzagül adlarında üç çocuğu var, İzmir'de oturuyorlar... Anıtkaya dışından Sultan Hanım ile evlenen ortanca oğlu Hasan'ın Seçil adını verdiği bir kızı oldu. 2022'de vefat eden Hasan'ın ailesi de İzmir'de yerleşik... Gıdilerinibanın küçük oğlu Ramazan da Anıtkaya dışından Tülay Hanımla evlendi. Tolga ve Duygu adlarında bir oğluyla bir kızı var ve İzmir'de yaşıyorlar... Gıdileriniban 2020 yılında İzmir'de öldü...

    Ahmet
    Gıdilerin Hasan Hüseyin'in en küçük oğlu Ahmet, 1910 yılında doğdu. Körüslerin Mustafa kızı Şerife ile evlendi. Şerife Hanım Garaömerin kardeşidir... Dört kızları oldu; Gülsüm, Emine, Feride, Raziye (Iraz)... En küçükleri Iraz, 1943 yılında doğmuştu... Büyük kızı Gülsüm, Olucaklı Gavlez Mustafa; Emine, Mardakların Kelmehmet; Feride de Kelmehmetin oğlu Hasan Saki eşi oldu. Küçük kızı Iraz'ı, dayısının oğlu Körüslerin Emin Kök'e verdiler. Ondan boşandıktan sonra Gobakların Gocakazıma varan Iraz, orada vefat etti...

    Eşi Şerife Hanım 1943'te vefat edince Gıdilerin Ahmet, Olucaklı Ayşe Hanımla evlendi. Büyük kızı Gülsüm'ü Gavleze vermesi, ikinci eşi Ayşe Hanım bağlantısıyladır... Olucaklı Ayşe Hanımdan da bir kızı daha oldu, onun adını da Muzaffere (Müzef) koydular. Corukların Ahmet Oran ile evlenen Müzef Hanım, 1977 yılında eşinin ölümüyle dul kaldı. İki kızını gelin ettikten sonra tekrar kocaya vardı, şimdi Afyon'da oturuyor... Gıdilerin Ahmet, 1983 yılında 73 yaşındayken vefat etti... İkinci eşi Olucaklı Ayşe Hanım da iki yıl sonra 1985'te öldü...

    1934 Yılında çıkarılan Soyadı Kanunu uygulamasından sonra Gıdiler ASAN soy ismini aldılar. Bugün için Anıtkaya'da Gıdileri temsilen kimse bulunmuyor...



09 Ocak 2023

Sığır Eğleği

    

    Geçtiğimiz yıl içinde Vali gelmiş Köye. Problemleri yerinde görmek maksadıyla yapılan rutin ziyaretlerden biriymiş. O sırada güncel sorun, Anıtkaya'nın köy içi yolları, toz toprak, çamur... Vatandaş bir yer eğlek olduğu için önemini vurgulayıp buranın bir an önce yapılması gerektiğini söyleyince; ilk defa duyduğu 'eğlek' kelimesini sorup soruşturmuş. İnsanların toplanıp zamanını geçirdiği işlek meydan demek olduğunu öğrenince de o meydanın yapımını da programa almışlar. Vali ayrılırken 'Eğlek diye yeni bir kelime öğrenmiş olduk' demiş...

    Sözü edilen eğlek yer tam olarak neresiydi bilmiyorum; ama 'Sığır eğleği' denilen yer tam olarak Goca Caminin önündeki meydandır.

     Burası büyüklü küçüklü beş yolun birleştiği çok işlek bir merkez. Beş yolun en cüsselisi, Köyün Batı ucundan başlayıp bir müddet sonra bayırı kavrayan Galip Bey Caddesi, gelip burada tükenir. Kuzey Güney istikametine yönelmiş bir dar yol ise Gocacaminin minareli duvarını sıyırıp meydanı teğet geçer ve Eminlerin evin önünden hiç istifini bozmadan ilerler. Öbür tarafta, Apdıramanlar cenahındaki dar geçitten çıkan bir tali yol; Cavalar ve Emirlahların evin olduğu yerde bel vererek Sudeposu tarafına ilerlerken genişler. İşte beş kollu bu cadde ve sokak yollarının tam ortasındaki alan Sığıreğleğidir.

    Köyün sığır ve bızağı sürülerinin olduğu dönemde, onların sabahları toplanma yeri olarak kullanıldığı için bu isim verilmiş meydana. Şimdi tam ortada bulunan üçgen park, 1990'lı yıllarda Şehit Ahmet Şık anısına yapıldı. O dönemde zaten köy sığırı kalmamıştı ve orası eğlek olarak işlevini yitirmişti. Bu park hem trafik akışını sağlayacak hem de meydanı kavşağa dönüştürecekti, öyle de oldu...

    1970'lerde, park ile doldurulmamış bu meydanın beş yolundan inekler düveler akarlardı. Tabi ardında sahiplerinin sürmesiyle... Herallahın günü gün ışımadan böyle olurdu ve buna sığır sürme denirdi. Sabahın köründe damdan çıkan hayvanlar, nereye gittiğinin farkındaymış gibi neşeli böğürüşlerle geçtikleri yerleri mayın tarlasına çevirir ve bunu hiç dert etmezlerdi. Toplandıkları sığıreğleğinde ise s.çmadıkları yer kalmaz, hepsi tamam olup alanı boşalttıklarında o geniş meydan bokluğa dönerdi. Tabi köy yerinde böyle şeyler aranmaz, hele o günkü şartlara göre gayet normal şeylerdir. Zaten sığır gittikten sonra meydan boş kalmaz, sırada gidenlerin yavruları var... 

    Mahallelere göre bir kaç tane sığır sürüsü olabilir; ama köyün tek bızağı sürüsü vardır ve onun toplanma yeri de sığıreğleğidir. Bızağı sürüsüne; anasıyla emişmesi istenmeyen buzağılar, yaşı küçük danalar, yiyeceğiyle damda hor görülen eşekler ve henüz koşulamayacak bir kaç cılız beygir sürülürdü. 

    Ancak bızağı sürüsü de gittikten sonra sığıreğleğindeki gerçek manzara ortaya çıkabilirdi. Sığırın bıraktığı koca koca kirliyeşil öbekler, bızağıların ayakları altında ezilmediyse bütün haşmetiyle öylece duruyordur. Ezilenler ve dağılanlar için yapılabilecek bir şey yok; ama sağlam kalanları toplayıp duvara çarparsan tezek olurlar. Potansiyel değerinin farkında olan bir kaç kadın bu şeyleri hemen toplar. Bizim Sığıreğleği tekrar eski temiz haline dönüverir. At eşeklerin bıraktığı değersiz küçük topaklar bir kaç saat içinde traktör ve araba tekerleri altında ezilecek, sonra kuruyup toz olup uçuşacaktır. Ertesi sabaha kadar sürecek olan, Sığıreğleği sıradan yaşantısı başlar...

    Cumartesi günkü Eğret Pazarı haricinde gelen her satıcı, gelip sergisini buraya açar. Mevsiminde balıkçı, başka pazarda aradığını bulamayan sebzeci, halıcı, çerçici, pekmezci, balcı, helvacı, incirci, döngelci vb... kim ne satacaksa gelir bu meydana açılır. 

    Bu beşyol meydanının merkez olmasının bir sebebi de güneyden kuzeye uzanan Anıtkaya'nın tam ortasının bulunmasıdır. Ayrıca yukarı ucunda bulunduğu Galip Bey caddesinin neredeyse yarısının sağlı sollu esnaf dükkanlarıyla dolu olması da Sığıreğleğnin canlılığının bir başka sebebidir. Bu yüzden kendi çapında bir ticaret merkezi gibidir bu meydan... Eski Karakol binası meydana yakın bir yerdeymiş, meydana açılan bir yerde zamanında bir kahve de varmış, duyduğuma göre...

    Bir de çevresinde önemli sülale odalarının dizilmiş olması unutulmamalıdır. Hemen Tekkenin dibinde Eminlerin Oda, göbekte Ovalıların Oda, bir arkada Hassönlerin Oda, beride Apdıramanların ve Hatiplerin Odalar, az ileride İşofun Oda ve daha başkaları... Bütün bunlar zaten doğal olarak insanların toplanma yeri...

    Tabi Gocacami'yi de unutmamak lazım. Gölgenin çok mühim olduğu bahar ve yaz ikindi sonralarında duvar dibinde oturmuş bir kaç kişi eksik olmazdı. Gölge değil de güneş lazımsa, oturmak için Ovalıların Oda önü tercih edilebilir. İşin var oturmayacaksan, namaz çıkışı Tekke başında Fatihanı okur, yoluna devam edersin. Gocacami'de namaz kılanlar için Tekkeye Fatiha olmazsa olmazdır.

    Tekke dediğimiz, şimdi Sığıreğleği ile Galip Bey caddesinin birleştiği boğazın tam ortasında kalmış Hacı İbrahim Türbesidir. Kapatılmadan önce türbeye bitişik tekke/zaviye varmış; kanunla kapatılmış geriye sadece türbe kalmış; ama insanlar şimdi o türbeye tekke diyor. Onun gibi köydeki bütün türbelerin adı 'Tekke'dir. Özel olarak bahsettiğimiz meydana sırf bu yüzden 'Tekkenin Yanı' diyenler az değil...

    Tekkeye Eğretliler baştan beri çok önem atfediyorlar. Eğret'in varlığına sebep Hacı İbrahim Zaviyesi olduğu düşünülüyor. Bu yüzden saygıda hiç kusur edilmemiş. Namaz sonrası Fatiha okuma bugünün olayı değil yani. Tekke ve Zaviyelerin kapatıldığı İnkılaplar döneminde, zamanın Nahiye Müdürü buna gıcık oluyormuş. Yani merkezden böyle bir karar alınacak, senin sorumlu olduğun köyde camiden çıkıp türbenin başında dua edecekler... Bir gün iyice dellenmiş 'Ulan siz buna niye tapınıyorsunuz!' diye türbeyi tekmelemeye başlamış... Tabi halk senin keyfine göre hissiyatını değiştirmez. Hiç bir zaman Tekke başında dua etmekten vazgeçmemişler. Hatta oradan geçen erkek kadın, mutlaka durur Fatihasını okurmuş... Olan Müdüre olmuş tabi. Dediklerine göre, o tekmeleme olayından sonra adamın yürüyüşü değişmiş. Adımlarını tepik atar gibi tuhaf tuhaf atar olmuş... Galiba Nahiye merkezini İhsaniye'ye taşıyan bu adamdı...

    Tekkenin orada bulunması, meydanın önemini artıran en önemli unsurlardan biri olmalıdır. Anlaşıldığına göre Eğret, Hacı İbrahim Tekkesini merkeze alarak şekillenmiş ve büyümüş. Bu yüzden Tekke ve onun yanındaki meydan hep tam ortada kalmış. Belki insanlar orada toplanmışsa bunun baş sebebi Tekkedir. Yani orasının eğlek olmasını Hacı İbrahim Dedeye borçlu olabiliriz. İnsanlar neticesinden hayır ummak için işlerine orada başlıyorlardı belki de... Hac yolculuğuna Tekkeden başlanırdı mesela. Sancak açılır,  Gözü yaşlı Hacılar dizilir, dua ve tekbirlerle aşağı kadar götürülürler ve Karakolun yanından uğurlanırlardı. Dönüşte Hacı karşılama merasimi ise tersine, Karakolun yanında başlayıp Tekkede dua ile sonlanırdı.

    Benzer bir seramoni düğünlerde yapılırdı. Perşembe veya Pazar günü gelin indirilirken, konvoyun yolu mutlaka bu meydandan geçerdi. Traktör, kamyon, minibüs, otomobil... Konvoyda ne varsa tam meydana gelince durur. Konvoy durunca, kornalara basılmaz, çalgılar da susardı. Bir dakikalığına hayat durur. Hocanın duasının bittiğini kulaktan kulağa aktarılan 'Fatiha!' komutuyla anlarsın. Eller yüzlere sürülür, cümbüş kaldığı yerden devam eder. Hacı İbrahim Tekkesinden duasız gelin inmezdi. 

    Ninemden dinlemiştim, Gavur gelmeden önceki günlerde Hacı İbrahim Dede'yi, müridleriyle birlikte dümbek çala çala meydandan yukarı doğru giderken görmüşler. Bir kaç yıl sonra yine dümbek çala çala aynı yönden gelirken de görülmüş. Şimdi; halkıyla böyle bütünleşmiş Zatlara olan sevgi ve hürmeti, türbeyi tepiklemekle yok edebilir misin?

    Tekke şimdi yolun tam ortasında duruyor. Fatiha okumalar eskisi kadar olmasa da devam ediyor. Minibüsler oradan kalkıp, yolcuyu en son orada boşaltıyor. Durak, Tekkenin dibi yani... Oranın mevki olarak merkezi bir yer olmasının ötesinde, insanlar kaza-beladan korunmak için manevi bir emniyet tedbiri almış gibi hissediyorlar orada bulunmakla...

    Şimdi Kahvelerin Önü denilen yere bu isim iki kahve açıldıktan sonra verilmiş. Eskiden o küçük meydanda Hacıların Oda var. Orası yıkılıp yerine şimdiki Kuran Kursu yapılıyor... Kahveler açılınca yeni bir toplanma yerine dönüşüyor. Halk orada olduğu için satıcılar da oraya yönelmeye başlıyorlar. Ayrıca sabahları Bunar tarafının sığırı da oraya sürülüyor. Böyle olunca Kahvelerin önü hem insan eğleği hem sığır eğleği oluyor. Gerçek sığır eğleği bu ünvanını Kahvelerin Önüne kaptırır gibi olsa da tam o yıllarda sığır tamamen dağılıyor. Ortada ne sığır kalıyor, ne sığırcı... 

    Şimdilerde insanlar yine o beşyol meydanında toplanıyor. Orası tam bir eğlek... Birileri bu kelimeyi yeni öğrenmişken, biz unutmayalım...



08 Ocak 2023

Kalecikli Hacı

     
    Eğret'e Küçük Kalecik'ten geldiği için başlığa bu lakabı çektik. Aslında Ahmet'in lakabı kısaca 'Hacı' idi... İşin aslı Ahmet Hacca da gitmemişti, hacı filan değildi yani; bu sadece lakabıydı. Hikaye Kalecik'te başlıyor...

    Ahmet küçük yaşlardayken ana babası Hacca gidiyor. O sıralarda malum, uzun sürüyor Hicaz yolculuğu... Geride emanet bıraktıkları oğulları hakkında çok endişeleniyorlar. O kadar vicdani sıkıntı çekiyorlar ki Allah değişik haller yaşatarak onların bu sıkıntısını gideriyor. Neler gördükleri tam olarak bilinmiyor, belki Allah onlara Ahmet'in halini gösteriyor, endişelenecek bir durum olmadığını anlatıyordu. Belki de Ahmet'i orada, yanlarında buluyorlardı bir anda... Hicazda yaşananlar bir sır; ama Kalecik'e döndükten sonra da küçük Ahmet'in anlaşılmaz hallerine tanık oluyorlar. Sadece ana babası değil başkaları da... Kısaca Ahmet hacca filan gitmemiş; ama gitmiş bir mübarek tavırları sergiliyormuş. Bu yüzden daha o yaşta 'Hacı' ünvanını almış, sonraları bu ona lakap olmuş... 

    Hacı, kendi köyünde Hanife Hanımla evleniyor. Sonra, hangi sebeple olduğu bilinmiyor, karı koca Eğret'e gelip yerleşiyorlar. Bu olay İstiklal Harbinden hemen sonraki yıllarda olduğu tahmin ediliyor. 

    Bakkalcılık yapıyor Hacı... (Dükkanı tam olarak şimdi Çolakların Halil'in evi yerindeydi. Paşa Tekkesinin tam karşısındaki köşedeki bu dükkanda sonradan Arap Selim Zenger de bakkalcılık yapmıştı.)

    Hikayesini kimse bilmiyordu; ama Eğret'te de herkes ona Hacı diyordu. Kalecikli Hacının  dükkan milletin, özellikle delikanlıların uğrak yerlerinden biriydi. İşlek bir yerdeydi... Terlemezin Odanın önündeki üçgen meydanda berber, terzi dükkanları vardı; işte az beride şimdi de bir bakkal açılmıştı... Kalecikli Hacı, böyle böyle Eğretli olacaktı...

    Hanife Hanım ile Hacının dördü kız biri oğlan beş çocukları oldu. Önce Fadime doğdu; zamanla adı unutulacak herkes O'nu 'Mavı' olarak bilecektir. Görüştüğüm bazı kişiler ondan ciddi ciddi Mavı diye söz ediyorlardı... Sonra ikinci kızları Sebahat doğdu... Bu isimlerin onların geçmişinde mutlaka bir karşılığı vardır, anlamlarını sorgulamayacağız. Yalnız 1937 yılında üçüncü kızları doğduğunda ona bilinçli olarak Şükrüye adını koydular; üçüncü kızı veren Allah'a şükür niyetine... Bundan dört yıl sonra, 1941 yılında tek oğulları Hasan doğdu. Ve son çocukları da bir kız idi; Emine, 1947'de doğdu...

    Kalecikli Hacının karpuz yerken vefat ettiğine dair torunlarından bir rivayet var; sene 1966... Şimdi çocuklarının durumuna bakalım...

    Hacının kızlar... Mavı (Fadime), Gındi Mehmet eşi; Sebahat, Delicafer eşi; Şükriye, Esnanın Veli eşi oldu. Küçük kızı Emine ise Afyon'a gelin gitti. Şimdi Hasan'a gelelim...

    Hacının Hasan

    1941 Yılında doğan Hasan, arkadaşları ve çevresi tarafından, babasına izafeten 'Hacının Hasan' diye tanımlandı ve bu tarif onun lakabı olarak kaldı... Hacının Hasan, Ümmetler/Çakalların Bekir kızı Gülsüm ile evlendi. Gülsüm Hanım, Akkiprik (Hasan Yet)in emmisi kızıdır... Aslında Gülsüm Hanım Garacanın evinden gelin oldu. Bu bağlantı önemli olduğu için hikayeyi geri sarmak gerekiyor.

    Ümmetlerin Bekir, Sıntırlardan Kelhasanın kardeşi Hatice ile evliydi. Bekir vefat ettiğinde Hatice/Hatca Hanım, iki kızı Refiye ve Gülsüm ile dul kalmıştı. İşte onlar yanında tay olduğu halde Garacaya vardı. Refiye Arapselimlerden Selim Zenger eşi oldu. Yani Hacının Hasan Arapselimi ile bacanak oluyor... Önemli dediğim nokta burası değil, Gülsüm Hanımın Garacanın evinden gelin olarak çıkması... Çünkü Garaca Süleyman bir ucuyla Alemdaroğlu/Kantinlerdendir ve Hacının Hasan'ın hayatında Alemdaroğlu bağlantısı çok belirleyici olmuştur. Mesela ablası Mavı, Gındi Mehmet'e varmıştı. Gındi Alemdaroğlulardan... Diğer ablası Şükriye de Esnanın Veli'ye varmıştı. Veli'nin anası da Gındinin halası oluyor; yani Kantinlerden... Alemdaroğluların Seydiler/Olucak kolu, Kütahya istikametine yönelimin ana merkezini oluşturur ve Garaca bu koldandır...

    Hacının Hasan, bir süre Anıtkaya Belediyesi'nin muhasipliğini yaptı. Herhalde bu, Sarasanın Ahmet Dadak'tan önceki döneme rastlıyor. Ben 'Hacının Hasan kim?' diye sorduğumda 'Belediye eski Muhasibi' cevabı veriliyordu. Demek ki onun bu görevi hafızalarda iz bırakmış.

    Gülsüm Hanım ile Hacının Hasan'ın üç oğlan bir kız olmak üzere dört çocukları oluyor. Yaş sırasına göre isimleri; Ahmet, Mübeccel, Bekir ve Süleyman Çetin'dir... Büyük oğlu Ahmet, Kalecikli Hacının; ortanca oğlu Bekir, Gülsüm Hanımın babası Ümmetlerin Bekir'in; küçük oğlu da sanırım Garacanın adlarını taşıyorlar...

    Hacının Hasan Kütahya'ya yerleşti. Çocuklarının evlilikleri de orada gerçekleşti. Mübeccel, Kütahyalı bir beyle evlendi. Bekir, Anıtkaya dışından bir hanımla evlendi; Eren ve Yaren adlarında iki oğlu var. Süleyman Çetin de Kütahyalı bir hanımla evlendi; bir kız ve bir oğlu var, adları Burak ve Ecrin... Büyük oğlu Ahmet, Garaömerin Adem kızı Sevican ile evlendi; Uğur, Hanife ve Hasan adlarında üç çocuğu var.

    1934 Soyadı uygulamasında ÇELİK soy ismini alan Kalecikli Hacının oğlu Hacının Hasan, halen çocukları ve torunlarıyla Kütahya'da yaşıyor. Onunla konuşurken, bir beyefendi ile muhatap olduğunuzu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Belediye statüsünü kaybeden Anıtkaya için ne kadar üzüldüğünü söylüyordu. Üzüntüsünü çok samimi buldum...



06 Ocak 2023

Cerge

     
    Hıdrellezden sonra işler kırda yoğunlaşıyor. Önce kadınların çapa işleri, derken birden yolmalar çıkıp geliyor. Tabi Haziran sonuna geliniyor bu arada...  Bu dönemde sıcaklar artık cansıkıcı dereceye ulaşıyor. Bir de kadının yanında taze çocuk varsa, ki genelde vardır, o zaman kesinlikle gölge lazım... Neyse ki hemen her tarlada bir alat veya alıç azadı var da nefeslenmek için onun altına oturulur...

    Anıtkaya arazisi genel olarak azatça zangindir, sanki Allah onları hem meyvesinden sebeplenin hem de altında gölgelenin diye kudret eliyle avuçlayıp her yana serpiştirmiş. Belli aralıklarla hemen her yerde alat alıç görürsünüz. Fakat yine de bazı bölgelerde sık iken, bazı mevkilerde yok denecek kadar seyrek görünürler. Bu da bir takdir tabi...

    Gittiğiniz tarlada bir ağaç gölgeliği olmayacaksa tedarikli olmalısınız, yoksa çocuklar sıcaktan kavrulur, hiç bir şey olmasa başına güneş geçer. Bunun için seyyar cerge bulundurulur. Hemen her evde olması gereken bu cergeler çok basittir. Yaklaşık iki metrelik üç veya dört sırık bir uçlarından zincir, toka çakılarak birleştirilmiştir. Serbest uçları yere oturtularak sabitlenir, zincirli diğer uçlar tepede birleşerek konik bir çatı çatılmış olur. Çevresine çadır dolayarak gölgeliği elde etmiş olursun, buna cerge kurmak denir, beş dakikanı alır. 

    Cerge direklerinden ikisinin beline enlemesine çocuk için bir sancak/salıncak da bağlanabilir, isteğe göre başka düzenlemeler de yapabilirsin. Ama cergenin, çadır dolamayacağın açık tarafı kuzeye bakmalıdır... Burada çocuklar mızılamadan uyuyup oynayabilir. Büyükler yemek molalarını cergede geçirebilir. Taşıması kolay, kurması pratik olduğu için seyyar cergeler çapa ve yolma tarlalarının olmazsa olmazıdır. Tabi tarlada zaten bir azat varsa cergeye gerek yok... 

    Bilhassa çapalar kırkikindi dönemine denk gelirdi. İşte o zamanlarda mutlaka yağacak yağmur karşısında cergeler büyük bir şemsiye görevi görürlerdi. Yalnız zamanında altına girebilirsen; çünkü kırkikindiler birdenbire bastırır, ne olduğunu anlayamadan zibidin çıkar. Yağardan korunmak için bir sığınak olur cerge; altına kaç kişi girebilirse artık...

    Akşama doğru eve döneceğin vakit, kurduğundan daha kolay söker, katlayıp arabaya koyarsın. Bu yüzden seyyar cerge diyoruz bunlara. Bir de kalıcı, sabit cergeler olurdu. Mayıs/Haziranda kurulurlar, Eylüle kadar öylece beklerlerdi. Nerede? Bahçede...

    Anıtkaya arazisi kıraç olduğu için tahıl ekilir, bağ bahçe işleri pek yoktur. Yine de suya yakın bazı tarlalarda zaman zaman bahçe yapanlar olurdu. İşte mevsimlik cergeler bu bahçelere kurulurdu. Dört beş tane üç metrelik döşme, koni biçiminde tepede birleştirilir. Omurga bu şekilde oluşturulduktan sonra aralara mertek gibi destekler çakılır ve çalı çırpıyla boşluklar doldurulurdu. Maksat güneşten korunmak olduğu için zamanla kuruyacak çalı çırpının seyrelen gözenekleri yine yamanır ve cergenin altında koyu bir gölge oluşurdu. 

    Bahçe cergelerinde tek amaç gölgelik değildir, yerine göre orası kişinin evidir. Bahçe bekçisi için bina edilmiştir çünkü. O yıllarda köyde bahçe nadirattan olduğu için mal maşat girer, çoluk çocuk zarar verir diye beklenmesi gerekirdi. Artık mahsul zamanı gece gündüz orada birinin bulunması lazım. Bekçi için bağ evi gibi bir şey yapmak lüks kaçacağından böyle bir cerge yapılırdı. Dolayısıyla orası bekçinin evi gibi olurdu; bir yatak, yemek ve çay için gerekli ıvır zıvır gibi şeyler cergenin bir köşesinde mutlaka bulundurulurdu.

    Şimdi elimizi attığımız yerde bir poşet karşımıza çıkıyor ya, o zamanlar yok öyle şeyler. Bir şey mendile, önceğe çıkılanır, cergenin  budaklarına asılırdı. Uygun çubuk ve çalı araların bacagaşı gibi raf gibi kullanılır, ele gelen ıvır zıvır buralara sıkıştırılırdı. 

    Çocukluğumun bir bölümü cerge altında geçti diyebilirim. Sırt üstü uzanıp çalı aralarından sızmayı başaran kaçak güneş ışıklarını birşeye benzetme oyununu nasıl anlatayım ben size. Kuruyan dal, yaprak, ayrık aralarında doğal şekiller vardır; bazısı kedi kafasına benzer, bazısı eşek kulağına. Aha şu keçi kuyruğu dersin, beri yandaki kuş kanadı... Küçük kafanda iz edinen bu hayvan şekillerinin yeri hiç değişmez, neyin nerede olduğunu bilirsin. Yalnız hep aynı yerden bakmak kaydıyla. Cergenin başka bir noktasına yatarsan, sihir bozulur, hayvanlar görünmez olur... 

    Bazı zamanlarda, ışık oyunlarından yorulan gözler başka noktalara odaklanır, kendine yeni eğlenceler bulurdu. Bazen de otlar arasında, ne vakit ve ne amaçla konulduğu belirsiz, orada unutulmuş bir şeyi görür, hazine bulmuş gibi sevinirsin. Kendi koyduğum tırakayı yukarıda gördüğümde böyle sevinmiştim mesela... Bir de Babamın cingen bıçağının saman renkli sapını gördüğümde... Çorbeciguyusuna konan cingenlerden birinden aldığı için ona cingen bıçağı diyorduk. Epeydir kayıptı, Babam nereye koyduysa hatırlamıyordu. Bakmadığımız yer kalmamıştı... Bulunmadı bıçak... İşte cergenin altında serbest dolaşımda olan gözlerim birden bu bıçağın sapına takılmıştı. Bıçağı bulmuştum, sevincim bundandı... Karşılığında babamdan alacağım ödülü düşünerek elimi uzattığımda, kanım dondu...

    Bu arada biz bahçede üç kardeş yalnızız. Anam büyük ihtimal tezek toplamaya çıkmıştır, Babam ise dükkanda olmalı... Bıçağı ben bulmuş olmak için kardeşlerimden önce elimi uzattığımda koca bir yılan, cerge çatısındaki dikenlerin arasından kayıverdi. Alttan onun karnını görüyorum ya; bu kayan şey cingen bıçağının sapından daha güzel bir kızıllıkta. Değişik bir renk yani. Gerçi hangi renkte olsa o yılandan korkardım... Nasıl çığırdıysak artık (hangimizin çığırdığını şimdi hatırlayamadım, belki de hepimizdik) bahçenin aşağı yakasından Potuk rahmetli elinde kürekle çıkageldi. Yılanı öldürüp toprağa gömdü. Biz korkudan bıçağı filan unuttuk, bir daha da cergeye girmedik. Zaten düzen bozuldu, o yıldan sonra ne bahçe yapıldı ne cerge kuruldu...

    Bahçe cergesinin benzeri harmanyerlerine de kurulurdu. Ne de olsa harman da uzun süren bir dönem. Gölgeliğin yoksa kalıcı bir cerge iyi gelir. Harmandaki cerge, çalı çırpı yerine otlarla kaplanabilir. Maksat hasıl olduktan, gölge sağlandıktan sonra şekli şemalinin pek önemi yok.

    Harmanyerlerine kurulan seyyar bakkal, manavlara da gölgelik lazım olduğundan onlar da cerge kurarlardı; fakat onlarınki cergeden daha çok çardağa benzerdi. Dört tane sağlam direk, üstünü çalı çırpıyla kapat, al sana gölge. Evet, bu resmen çardaktı. Asıl cergeye benzer basit gölgeliği, günaşık kesim zamanında görebilirdin. Günaşık kelleleri kesildikten sonra kökler, yükten kurtuldukları için dikleşip yükselirler. Uygun olan üç beş günaşık kökünün ucunu tepede bağlayıp elde ettiğin konik çatıya bir ceket örtersin. Al sana tek kişilik cerge...

    Bazı cingen çadırları da beyaz ve konik biçimli olurlardı. Sanki onlara da cerge dendiğini hatırlar gibiyim. Fakat asıl modern görünümlü cerge kurma işini pazarda görmüştüm. Sabuncu Ahmet Ağa vardı, pazaryerinin girişindeki birinci mazgalın yanına kurulurdu. Bosnalı marka kirli beyaz, kirli sarı ve kirli yeşil sabunlardan satardı. Her Cumartesi sabahı, boy boy profillerden yaptırdığı kancalı çubuklardan, iki katlı çardağı inşa eder, üstüne beyaz çadırı çektikten sonra sabunları sıralardı. Buna cerge kurma derdi. O cergeyi öğle üzeri pazar dağılmaya başlarken aynı itinayla söker, Ford minibüsüne yüklerdi...

    Çocukluğumda gözlemlediğim bu cerge çeşitlerinin hiç birini artık göremiyorum. Bazen fabrikasyon gölgelikler çıkıyor karşıma. Dört ayaklı otağ biçiminde, pürüzsüz beyazlıkta... Bu kadar parlak beyazın gölgesi koyu olmaz ki... Bu kusursuz beyaz gölgelikleri her gördüğümde; dikenlerin arasından yırtılıp gelen ışıkların oluşturduğu hayvan şekilleriyle dolu cergeyi hatırlıyorum... Gölgesi ne kadar serindi...