Akşama doğru Buñar'a gelmişlerdi. Dene yüklü arabanın başında onu bırakıp gittiler. Amaç arabanın sabaha kadar orada bekleyerek nöbet kapmasıydı. Tabi araba ve yükünün başına bir şey gelmemesi için birinin Buñar'da yatması gerekecekti. Kırda, harmanda gecelemişliği az değildi, alışıktı yani yıldızların altında uyumaya. Bu gece de onlardan birsi olacaktı. Araba Buñar'ın gıblesindeki yamaya bırakılmıştı. Yanlarında nöbete girmiş başka arabalar da vardı. Her biri geri içinde dene yüklüydü. Bunlardan birinin sahibi Arabüseyin dedikleri bir ihtiyardı. Hemen epbap oldular. - Yassıyı gılam yatam Amedim.
Görmüş geçirmiş biriydi Arabüseyin. Daha şimdiden ayazdan üşüyorlardı, sabaha karşı üzerlerine kırağı düşmeye başlayınca uyku tutmazdı zaten. Erken yatarlarsa o vakte kadar ne uyurlarsa kardı. Ekim ayındaydılar, şurda kışa ne kalmıştı, bir aydan daha az. Gerçi, kış Ağustos ortalarının gecesinde başlardı. Boşuna "Añıza basdıñ, gara basdıñ." dememişti eskiler. Kasıma kadar geceleri kış, gündüzleri yaz; Kasımdan itibaren her ikisi de kıştı. Hele Ekim geceleri bildiğin kış gecesidir, eksiği kar ise de bunu kırağıyla telafi eder.
Dediği gibi ettiler. Arabalarındaki denenin üstüne kepineklere kapaklanıp büzüldüler. Bir iki he-ya deyip uykuyu beklediler. İkisi de bekledikleri uykunun ne zaman geldiğini hatırlayamadı. Derinlerden gelen ezan sesiyle uyandıklarında, kepeneğe rağmen üzerlerindeki kırağının donduruculuğunu hissettiler. Belli ki Yeşilcami'nin ezanıydı. Soğukta bir daha uyumaları mümkün değildi ama; kepenekten çıkmaya da cesaretleri yoktu. - Az daha uyuyam Amedim.
Uyuyamayacağının kendi de farkındaydı. Kepenekten çıkmayı mümkün olduğunca ertelemek istiyordu. Ayazda kalkmak bir yana bir de soğukta abdest almak vardı. Gerçi kaynak suyu olduğu için Buñar'ın suyu havadan daha ılık olurdu. Peki ya sonrası... Ayaz, "Vay sen ılık suyunan almışıñ apdesi, dokanmiyen saña." mı diyecekti. Bunları düşünürken, daha yakından bir başka ezan sesi yükseldi. Gocacamiydi.
- Yat bakam Amedim.
Kepeneğin içinde de olsalar ayaz hissediliyordu. Bereket nefesleri telef olmuyor, ısınmalarını kolaylaştırıyordu. Buna rağmen üşümenin şiddeti, ısınmaktan daha fazlaydı. Artık savaş uyku ile uyanıklığın değil, ısınma ile üşümenin arasındaydı. Çok geçmedi, gür bir ezan sesi sabahın dinginliğinde sükuneti yırttı attı. Cumacamisi tamirde olduğuna göre bu gelen, Yenicamiden olmalıydı. Arabüseyin'in tepesi attı:
- Galk Amedim galk, bunna bizi uyutmicek, namazımızı gılam heçolmassa!
1967 veya 68 yılında yaşanan bu olaydan yola çıkarak, "nedir bu dene yıkama meselesi ve nasıl uygulanır"ın ayrıntılı cevabını arayalım.
Harmandan kalktıktan sonra ilk iş yiygi dutma telaşıdır. Daha eski yıllarda harmandan kalkma Kasım'ı bulabildiği için o kadar beklenilmez, ilk çeç çıkarıldığında bir yandan dene yıkamaya bakılırmış. 70'lerde bu işler Eylül ayına yayılırdı, zira Ağustos sonu-Eylül başı harmandan kalkılmış olunurdu.
Bir yıllık esas yiyeceği hazırlamanın Anıtkaya'daki adıdır yiygi dutma. Esas yiyecek ekmek olduğuna göre, onun hammaddesi un teminidir. Eksik söylemiş olmayayım, yıkanan dene yalnız un için değildir. Yıllık bulgur, düyü, göce, taharna da bu deneden ayrılacaktır.
Geleceği güvenceye alma telaşı denebilir buna. Yeteri kadar buğday değirmene varmadan önce temizlenmelidir. Hem harmanın tozuna toprağına bulanmıştır, hem de içinde hala çer çöp varsa bunları ayıklamak lazımdır. Bunun en iyi yolu da deneyi yıkamaktır. Yıkama yoluyla buğdayın tozu toprağı suya karışır, akar gider; içindeki görünür görünmez taşlar tabana çöker; saman saçgı ve dış kabuğundan çıkamamış deneler de su yüzünde kaldığından, her atıktan usulünce temizlenir.
Anıtkaya'da dene yıkama Buñar ve Omarcık Çeşmesinde yapılır. Nadiren başka çeşmelerde yıkandığı olursa da bu iki yer, şaşmaz dene yıkama alanıdır. Bir defa gür suya sahiptirler. Denenin aradığı budur işte, bol su. Sonra köye uzak değillerdir, ulaşım kolay olur; köy içinde değillerdir, kalabalığı sıkışıklığa meydan vermeden eritebilirler. Öyle ki hem Buñar'da hem de Omarcık'ta aynı anda hem dene yıkanabilir, hem kazan kurulup esbap yunur. Hatta bu arada bir köşede bulgur kaynatana rastlayabilirsin. Su bol, alan yeteri kadar geniştir. Bir de koşum hayvanlarını gütmek veya çakmak için her yer müsaittir. Karınları doyunca getirir bir de burada sularsın onları. Karmaşa çıkmadan bütün bu yükü iki mekan da kaldırabilir. Yıllardır böyledir bu.
Yine de dene yıkama vakti geldiğinde nöbet gapmalısın. Deneyi bir gün önceden, en azından geceden oraya götürmezsen işin ertesi güne kalabilir. Bu durumda deneyi beklemek için birilerinin geceyi orada geçirmesi gerekecektir. Hava soğuk olur filan ama; kafa dengi birilerini bulursan eğlenceli vakit geçirirsin deneyi beklerken.
Ertesi günü sıran geldiğinde deneni yıkarsın. Buñar'da yıkamak için geniş bir çadır lazım. Deli akan Buñar deresinin içinde, çadır kenarlarını taşlarla yükselterek basit bir havuz oluşturursun. Yukarıdan su serbest girecek fakat aşağıdan kontrollü akacak biçimde ayarlayacağın bu havuzun içine buğdayı dökersin. Karıştırdıkça tozdan arınır, taşlar tabana çöker ve gavız aşağıda ayarladığın oluk önündeki sepete dolar. Bir kaç kez karıştırdıktan sonra deneyi kürekle veya elle alır, arabada hazır geriye atarsın. Tabana yakın buğdayı alırken dikkat et; çünkü orada çöken küçük taşlar var, unutma. Gavızla doldukça sepeti de boşaltırsın. Bir de taşlarla yükselttiğin çadır kenarından denenin kaçmaması lazım, bu da önemli. Deneyi yıkamak budur. Bir kaç tur bu şekilde yapmak durumunda kalabilirsin, artık senin denenin çokluğuna kalmış. Buñar'da bu şekilde aynı anda iki kişi dene yıkayabilir.
Buñar suyunun fazlalığı aksın diye üstten büzle yol verilmiş ve onun aktığı yere de iki ahar yapılmıştı. Burada da bir kişi dene yıkayabilir. O zaman aynı anda üç dene yıkanmış olurdu. Aharda dene yıkama daha basittir; çünkü havuz yapmaya gerek yok, aharın kendisi havuz. Yalnız öncesinde iyice temizlemek gerekir. Bu da kolaydır, çünkü aharın altında bir tahliye deliği bulunur. Yıkamadaki mantık aynıdır. Su dolu ahara buğdayı dök, karıştır. Hafif kirler üstten aksın, ağırlar tabana çöksün. Gavız aharın üstündeki akaçtaki kapta biriksin. Yıkama bitince deneyi al. Omarcık'taki yıkama da böyle aharda yıkamadır.
Küçük sepetlerle arabadaki geriye alınan dene daha oradayken süzülmeye başlar. Dönüş yolu daha uzun sürer. Yük hacim olarak aynıdır; ama ıslandığı için ağırlık artmıştır. Artık gideceği yere kadar sicim gibi akan su yolda iz bırakır. Yol uzadıkça bu izler; çizgiden kesik çizgiye, ondan da ıslak noktalara dönüşür. Arabayı görmesen bile bu izleri takip ederek onun gittiği yeri bulabilirsin.
Merak edenler için: Arapüseyin, Battal ve Kör Ömer (Eser)in babası; "Amedim" ise Berber Ahmet (Kabadayı)dır.