YUNAN EĞRET’TE NE KADAR KALDI?
Eskiler Yunanın köyde 1,5 yıl kaldığını söylerdi. Eğret’in işgali ile ilgili tarih gösteren bir kayda rastlamadım. Okuyup duyduklarımdan edindiğim kanaate göre 1,5 yıldan az, 1 yıldan fazla bir süre Yunan güçlerinin işgalinde kalmış Eğret. Aşağı yukarı 17 ay.
Yunan orduları ilk kez 28 Mart 1921’de Afyon’a girmişti. Bu ilk işgalin kalıcı olmadığı, Haziran’a kadar tekrar milli kuvvetlerin eline geçtiği biliniyor. Bu hesaba göre Afyon’un Yunan işgalinde kaldığı süre 14 ay gibi hesaplanmış hep. Afyon için doğru olan bu hesaptan yola çıkarak aynı şeyi Eğret için de söyleyenler var. Yalnız Eğret’in işgali veya boşaltılmasıyla ilgili bir kayıt yok, bu fikri savunanlar, Eğret’in de tıpkı Afyon gibi 28 Martta işgal edilip birkaç gün sonra boşaltıldığı ve nihai olarak Haziranda tekrar işgal edildiğini kabul ediyor. Bu kabule dayanak yapılabilecek bir kayıt Afyon’un ikinci kez işgalinden bir gün öncesine ait. Buna göre “12 Temmuz 1921 günü Olucak Köyünden bir düşman Süvari Alayı Eğret’e doğru yürümüştür.”
Oysa 2.İnönü savaşı sebebiyle bölgeye gelen işgal ordusunun savaş sonunda geri çekildiğine dair bir kayıt yok. Sadece “29 Mart 1921 tarihinde, II.İnönü savaşında cephenin güneyinde Yunan ordusu Gazlıgöl-Resulbaba hattında durduruldu.” deniyor. Evet durduruldu ama geri çekilmedi. Aksine bu bölgeyi kendisi için güvenli addederek yerleşti. Sakarya Savaşına kadar Eğret’e yerleşmiş; hastanesini, mahkemesini, tiyatrosunu bile kurmuştu. Mesela Polatlı bölgesindeki yaralıların bir kısmını burada tedavi ediyordu.
Bence Eğret 28 Mart 1921’de işgal edildikten sonra, kurtarıldığı 28 Ağustos 1922’ye kadar Yunanların elinde kaldı. Bu da 1,5 yıla yakın bir süredir, 17 ay. Eskilerden duyduğumuz birbuçuk yıllık söylentinin doğruluk payı daha ağır basıyor.
İŞGALDE YAŞANANLAR
Bir yerde işgal varsa zulüm de vardır. Yaklaşık birbuçuk yıl süren Eğret işgalinde yaşananlar tek kelimeyle anlatılacak olsa, bu kelime şüphesiz “zulüm” olurdu.
Afyonkarahisar Mutasarrıflığı’nın Yunan mezalimine ait 16 Ekim 1922 tarihli raporunu inceleyelim: “Yunanlılar”,
1.İşgalin ilk gününden itibaren masum müslüman halkı zor ve şiddet kullanarak mezalime başlamışlar ve bu zulümlerini işgalin son gününe kadar artırarak devam ettirmişlerdir.
2. …
3. Silah aramak bahanesiyle zor kullanarak köy ve kasaba halkını hapis etmiş, dövmüş ve çeşitli işkenceler yapmışlardır. Birçok kişiyi de Kuva-yı Milliyeye malumat vermek töhmetiyle dövmüşlerdir.
4. İstihkam kazmak için müslüman halkı zorla çalıştırmışlar ve bütün tahkimatı angarya yoluyla müslümanlara yaptırmışlardır. (Añgâre kelimesi o günlerde Eğret diline girip bugüne kadar gelmiştir.)
5. Ufak bir bahane ile bazı köyleri yakarak bazı müslümanları makineli tüfek ateşine tutmuşlar, ayrıca kasatura ve süngü ile kadın, çoluk çocuk demeden, önlerine geleni öldürmüşlerdir. Yunanlılar bu zulüm ve vahşetleriyle müslüman Türklerin bütün manevi güçlerini kırarak onları hayvan sürüsü gibi istedikleri şekilde kullanmak; mallarını ise zorla gasp ederek aç ve sefil bir hale getirmek istemişlerdir. Özellikle Deper, Kışlacık, Büyük Kalecik, Küçük Kalecik, Çakır, Çavdarlı, Doğanlar, Olucak, Süğlün, Döğer, Sarıcaova, Liğen (Leğen), Beyköyü, Eğret, İhsaniye köylerini tamamiyle yakmışlardır.
6. …
7. Kasabada zaten sınırlı olan çeşmeleri Yunanlılar tutarak suya giden müslüman kadınlara su vermemek ve Ermeni çocuklara taşlatmak suretiyle müslümanların su almalarını engellemişlerdir. (Cuma Camisi-Mezarlık-Han önündeki çeşme ve çevresindeki Yunan askeri gözetiminde Müslüman kadınları gösteren fotoğraf ibretliktir.)
8. …
9. Köylü ve kasabalıların öküz, inek, koyun gibi hayvanlarını toplamışlar, köylünün elinde ancak bir kaç manda ile cılız-zayıf birkaç öküzden başka bir şey bırakmamışlardır. (Kümes hayvanlarını bile bitirdikleri anlatılır.)
10. …
11. Köylerin zâhiresini (tahıllarını) almışlar ve hayvansızlık yüzünden ziraat yapılamamakla birlikte bu sıkıntılara rağmen tarlalarını ekmek isteyenlere de çeşitli zorluklar çıkarmışlardır. Köy bahçelerinde ve bağlarında ve civarlarında bulunan meyveli ve meyvesiz ne kadar ağaç varsa tamamını keserek tahrip etmişler, hatta bağların kütüklerini bile sökmüşlerdir.
12. Yunanlılar bozguna uğrayıp kaçarken Eğret köyüne vardıklarında köylüleri harman yerinde toplayarak kendilerinden memnun olup olmadıklarını sormuşlar ve sert karşılık veren köylülerin harmanlarını ateşe vermişlerdir.
Bu raporda belirtilenlerin haricinde Eğret’te yaşanan zulümlere örnek daha niceleri var kim bilir? Bugüne kadar ulaşabilenlerden birisi de Yusuf Ilgar’ın Yunan Zulmü adlı kitabından: “Eğret ve Döğer’de de tecavüzler yaşanmıştır. Bilhassa Eğret’te erkekler kadınlardan ayırt edilerek Yunan askerleri üç gün üç gece serbest bırakılmıştır.” (s.24) Alıntılanan bu bilgi, o günleri yaşayanlar tarafından da teyit edilmiş, hatta ayrıntıya girerek erkeklerin Bağlar mevkiine götürülüp orada tutulduğu, bu üç günde çeşitli arama bahaneleriyle çoğu eve girildiğini beyan etmişlerdir. Bu olaydan sonra özellikle genç kadınlar mümkün olduğu kadar evden dışarı çıkmamış, çıkanlar da yüzünü tencere, kazan karasıyla boyayarak kendine göre tedbirini almıştır. Selami Kurt’a mülakat veren o günlerin bir genç kızı, birbuçuk yılda açık hava olarak sadece avludan görebildiği bir parça gökyüzü olduğunu söylemiştir. Eğret halkı, özellikle de kadınlar bu travmayı uzun yıllar atlatamamış, evinden dışarı 1970-80’lere kadar “örtme”siz çıkmamış, büyük-küçük hiçbir erkeğin önünden geçmemiştir.
Eğret zulmüne dair yukarıda belirtilen kitaptan alıntılarla devam edelim:
15-50 yaş aralığındaki herkesi çalıştırdıkları ve halkın elinde ne var ne yok aldıkları anlaşılmıştır. (s.15)
Eğret ve Olucak Köyü halkının Yunanlılarca akla hayale gelmedik iğrenç hareketlere muhatap tutuldukları, Yunan Komutanının “Köy halkının malı yağma, ırzı beylik” diye emir vermiş olduğu nakledilmiştir.(s.25)
- Erkan-ı Harbiye Binbaşısı Cevdet Kerim anlatıyor: Başkumandan Meydan Muharebesinin yapıldığı 30 Ağustos öğleden evvel İkinci Ordu Karargahı’ndan Dumlupınar’a hareket sırasında Eğret batı sırtlarında bir ihtiyara rastlamıştık. Dünün gururlu ve serinkanlı olan bu ihtiyarı, bugün benliğini saran yeis ve hüznünü gizlemeğe çalışarak bize yol gösteriyor ve solgun gözlerinden akıttığı iri yaş taneleriyle bizi geçiriyordu. Istırap sebebini sorduk, “Bugünü gördüm de sevindim” cevabını verdiyse de bununla tatmin olmayan Fevzi Paşa “Sen dertli görünüyorsun, ne oldu anlat” deyince, “Olmayan kaldı mı efendi? Olmayan kaldı mı?” diye hıçkırmaya başladı. Bu acı şikayetin şumulünü takdir edersiniz. (s.54-55)
İhtiyarın “Olmayan kaldı mı?” sözleri olayın vehametini açıklıyor, başka söze ne hacet.
Yunanlılar Uzun süreli kaldıkları Eğret’te beğendikleri evleri gasbedip kendi konaklamalarında kullanmışlar; bunun dışında tarihi eser niteliğindeki Han’ı yemekhane, Goca Cami ve Cuma Camisini hastane olarak kullanmışlardır. Hanın yanına yaptırdıkları bir sahneyi sinema-tiyatro olarak kullanmışlar, bu sahne 60’lı yıllara kadar orada öylece kurulu durmuştur. Ayrıca bir sahra hastanesi oluşturmuşlardır. Kayıtlarda görünen mahkemenin ise hangi binada veya nerede olduğu anlaşılamamıştır. İşgal günlerine şahit olanlardan duyduğumuza göre, Böbülerin Kuyunun bulunduğu meydanda mutfak bulunuyordu, yemek artıklarından bazen çocuklara veriyorlardı. O bölgede 50’li yıllarda hendek ve temel kazımı yapıldığında paslanmış çatal kaşık gibi malzemeler bulunurdu. Yine angarya ile şimdiki düğün salonunun bulunduğu meydana at barınağı yaptırılmıştır. Bütün bunlar yapılırken cinayetler, dayaklar, tecavüzler, gasplar eksik olmadı.
İşgalden hemen sonra köylünün hayvan varlığına dair bir liste yapmışlar. O gün için muhtar kim ise onu zorlamış olabilirler. Ayrıca daha ilk günden işbirliği yapmaya teşne olanlar da yardımcı olmuşlardır. Büyükbaş, küçükbaş hayvanlar, koşum hayvanları hatta kaz-tavuk gibi kümes hayvanlarından kimde ne varsa tespit etmişler. Bunun niye yapıldığı malum iken bazı safdiller pek anlam verememişler; ama ertesi günden başlayarak sırayla "Sen bugün danayı getir, sen yarın iki koyunu" diye bunları ellerinden almaya başlayınca gerçek niyetleri anlaşılmış. Gidene kadar köyde pek mal maşat kalmamış. Allah var, koşum hayvanlarına pek dokunmamışlar, onları daha çok angarede kullanmayı tercih etmişler.
Köylünün tarlada çalışmasına da pek ses çıkarmamışlar. Yalnız bunu insaniyetlerinden değil biraz da korkularından öyle davrandıkları söyleniyor. Böbülerin Ömer Kabadayı'dan nakledildiğine göre, çift sürerken kendisine doğru iki Yunan jandarması yaklaşıyor. İkiye karşı bir ve silah olarak da elinde sadece örendire olmasına rağmen yollarını değiştirip uzaklaşıyorlar. Bu münferit olay bir yana, kaçarken hem kırda hem harmanda hem de köy içinde yakabildikleri her şeyi ateşe vermekten de geri durmamışlar.
KAYNAKLAR
Afyonkarahisar’da Yunan Zulmü, Yusuf İlgar, Afyon 2020
İşgal Günlerinde Afyonkarahisar, Hasan Özpunar, Afyonkarahisar 2011
Türk İstiklal Harbi, Cevdet Kerim, İstanbul 1925