Karatekelilerden Osman Ağa 19. yüzyıl sonlarında Hatay Dörtyol'da yerleşikti. Ne kadar yerleşik olsa da sonuçta Yörüktü, en azında yayla zamanı yer değiştirmesi gerekiyordu. Zaten bu yüzden yörük deniliyor ya... Her zaman için kafanın bir yerlerinde yer değiştirme, göç etme, yürüyüp gitme fikri mutlaka bulunuyor. Bir yere yerleşip çakılıp kalma bunlara göre değil. Bir kızı ile bir oğlu var Osman Ağa'nın. Kızını orada gelin etmiş, oğlunun adı Ahmet, galiba daha bekar... Yürüme dürtüsü harekete geçmiş, demiş ki oğluna 'Buradaki arazilerimiz ablana kalsın, biz başka yere gidelim.'... Ahmet buna itiraz edecek değil ya, katmışlar malları önlerine, kervan yola düşmüş...
Kondukları yer, İzmir - Özdere... Güneye doğru sahili takip ediyorsun, Seferihisar ile Selçuk arasında bir yer... Bomboş dağlar... Osman Ağa'da para var, bastırmış almış o dağlık araziyi. Önceki yerleri olan Hatay'da da aynı şeyi yapmış ataları, öncelikle mülk almışlarmış. İşleri koyun keçi olduğu için onlara yaylım lazım tabi, bu yüzden öncelik arazi alımında olmuş hep... Et, süt, peynir, yağ gibi hayvansal ürünler başlıca geçim kaynakları. Ayrıca deri, yün, yapağı, kilim, keçe gibi yine hayvancılığa bağlı yan ürünler de var. Ürünlerin yanında canlı hayvan alım satımı da yapıyorlar. Hasılı kelam, vardıkları yerde arazi alacak kadar gelirleri var... Buna ek olarak Hatay, İzmir gibi yerlere giderken devlet tarafından kendilerine yerel sorumluluk/idarecilik verildiğine dair bir rivayet var. Osman Ağa'nın atalarına verildiği düşünülen bu idari pozisyonun da elbet maddi bir getirisi olmuştur. Bir de, o zamanlar her taraf boş olduğu için sözü edilen hazineye ait araziler bugünkü gibi değerli değilmiştir. Bu yüzden Osman Ağa'nın bu mülk alımlarını, bugünün gözüyle değerlendirip çok büyütmemek lazım...
Yıllar geçip Osman Ağa yaşlanıyor. Son zamanlarında oğlu Ahmet'e vasiyeti, ölümünden sonra oğlunun burayı terk edip kendine yeni yurt bulması yönünde... Emri Hak vuku bulup babası vefat ettikten sonra, yeni Ağa Ahmet'e yol görünüyor. Babasına söz vermişti çünkü, ayrıca Yörük yolda gerek...
Göçü sarıyor, malı sürüyor Ahmet Ağa... İlk durak Manisa/Bintepeler... Alıyor arazisini, fakat beğenmiyor orayı. Doğuya doğru yola devam... İkinci durak Kütahya/Selkisaray; iyi, arazi fena değil. Aynı taktik, bastırıp yeteri kadar arazi alıyor, hayvanı salıyor...
Bu arada bir şey arada kaynamasın, Ahmet Ağa daha Özdere'deyken (belki de Hatay'da) evliydi. Eşi Fatma Hanımdan bir çocuğu oldu; 1892 doğumlu Mehmet... ama Selkisaray'da bir hanım daha alıyor ki sonraki çocukları ikinci eşi Elif Hanımdandır.
Burada Elif (resmi olarak Elife) Hanımdan biraz söz etmek gerekiyor. Emirdağ Yörüğü Mehmet'ten dul kalmıştı Elife Hanım ve yanında tay gelen bir de oğlu vardı. Tahir adındaki bu çocuk ileride Yörüktahir diye anılacak olan Tahir Akyol'dur...
Selkisaray'da kaç yıl kaldıkları bilinmiyor; ama çok durmamışlar. Tam oraya yerleşmek üzerelerken Eğretli biri kendi köyüne davet ediyor. 'Sana ev ve yer veririz; oğulların var, köyün sığırını tutar, sonra yerleşince bırakırsın sığırı filan, işine bakarsın.' Böyle bir teklif yapacak kişi, Eğret'in ileri gelenlerinden biri olmalıdır. 'Hatiplerden biri imiş' deniliyor... Şimdi bir tarihleme tahmini yapacak olursak, bu olay 1913-1915 arası gibi yaşanmış olmalıdır. O yıllarda Hatiboğlu Mahmut ömrünün son demlerinde diye biliniyor. Bu teklifi yapan kişi olsa olsa Hatiboğlunun büyük oğlu Molla Osman'dır. Otuzlu yaşlardaydı ve o civarda imamlık yapıyordu, Yörük Ahmet Ağayı, yaylımlarıyla meşhur Eğret'e yönlendirdi...
Eğret'e geldiklerinde oğlanların dördü de bekardı, bir de kızları vardı; beş çocuğun beşi de bu köyden evlenmesinden anlıyoruz bunu. Dedikleri gibi yapmışlar; köyün sığırını tutmuşlar, Mezerböğründe gösterilen yere ev yapmışlar, sonra sığır bırakılıp kendi malcılıklarına devam etmişler. Eğret'e yerleşme böyle...
Bilindiği gibi beş yıl kadar sonra Eğret işgal edilecektir. Bu sıkıntılı dönemi herkes gibi yaşamışlar. 1922'de Türk taarruzu başlamadan önce Eğret'teki Yunan Tümeni Balmahmut'a kaydırılıyor. O sırada Yunan Komutanlardan biri Ahmet Ağa'ya diyor ki 'Biz gidiyoruz, ardımızdan bütün Yunan çekilecek, tedbirinizi alın ki zarar görmeyesiniz.'... Meğer bu Yunan, Özdere'deyken hayvan ticareti yaptığı kişilerden biriymiş... Onun verdiği tüyo üzerine evinin kapı penceresini içeriden kerpiçle örüp kendilerini emniyete alıyorlar. Giderken yaptığı yakıp yıkmalardan böylece zarar görülmüyor...
1854 Doğumlu olduğu kaydedilen Yörük Ahmet Ağa'nın kesin olarak hangi yılda öldüğü bilinmiyor, Yunan gittikten bir müddet sonra vefat ettiği sanılıyor... Eşi Elif Hanım ise 1948 yılında vefat etmiş... (Hacı Osman oğlu Molla Ahmet Ağa diye künyelenen Karatekeli aşiretinden Yörük Ahmet Ağanın 1852'de doğup 1928'de Eğret'te öldüğü, Hatay'da kalan kız kardeşinin adı Zeynep olduğu, ayrıca İzmir'e yerleşen Süleyman adında bir kardeşinin daha bulunduğuna yönelik bilgileri; küçük oğlu Hüseyin'den torunu Osman Demir nakletti...)
Beş çocuğunun isimleri Mehmet, Ali, Kerim, Hüseyin ve Ayşe... Oğlanları isimlerini yaş sırasına göre yazdık, lakin Ayşe, hangi sırada olduğu bilinmiyor... Takgasların Kelömerin ilk eşi olduğuna göre Onunla aynı yaşlarda olmalıdır, Kelömer 1907 doğumlu. Henüz bir oğlu (Cılımısdık) tazeyken Ayşe 1930'da vefat etti... Dört oğlanı tek tek inceleyerek, Yörüklerin Eğret'e nasıl kök saldığını görelim...
Büyük oğlu Mehmet ilk eşi Fatma Hanımdandır. Veyisoğlu Ahmet kızı Hatice ile evlendi. Böylece Yörük Mehmet Eğret'te ilk bağını Veyislerle kurmuş oldu. Yine de Hatice Hanımın Veyisler içindeki konumunu belirlemek adına biraz derinleşelim... Veyisoğlu Ramazan'ın torunu olan Hatice Hanımın tek erkek kardeşi erken yaşta vefat ettiği için o kolun uzantısı günümüze ulaşamamış. Bununla beraber Aliyelere adını veren Aliye Hanım, Hatice'nin halasıdır...
Üç kız bir oğlan, dört çocukları oldu. Kezban, Fatma, Satı ve Mevlüt... En küçük Mevlüt 1928 doğumlu olduğuna göre diğerlerinin ne zaman doğduğu ve Yörükmehmetin ne zaman evlenmiş olabileceği kıyaslansın... Kendisi 1947 yılında vefat etti, eşi Hatice Hanım uzun bir süre daha yaşadı ve 1970'te O da vefat etti... Çocuklarına bakalım...
Büyük kızı Kezban, Arapların Patırmahmut eşi oldu; Koreli İbrahim Tok'un anasıdır, 1996'da öldü... Fatma, Omarcıkların Güdüğizzete vardı; sonradan teyzesinin kızını alacak olan Emin Sağlam'ın anasıdır, 2007'de vefat etti... Küçük kızı Satı ise 1924 te doğdu, Garapaçaların Süleyman ile evlendi; Osman, Mehmet ve Ülfet (Rıfat) Çetin'in analarıdır, 1999 yılında vefat etti...
Şerife Hanımla Yörük Mevlüt'ün üç oğlan üç kız, altı çocukları oldu. Yaşlarının sırasına göre isimleri; Mustafa, Kezban, Mehmet, Kerime, Adem ve Fadime'dir...
Büyük kızı Kezban, Avganın Adem
Çetin’e vardı; Metin, Filiz ve Elif adlarında üç çocuğu oldu. Filiz,
Hacıariflerin Bekçifahrettin oğlu Ahmet Varlı eşidir.
Ortanca kızı Kerime Afyonlu Emin ile
evlendi. İsmail, Yücel ve Müşerref olmak üzere üç çocukları var; Afyon’da
oturuyorlar.
Küçük kızı Fadime de Anıtkaya dışından
Kalecikli Yusuf’a vardı. Büsbütün Anıtkaya dışından sayılmaz Yusuf; çünkü
Kalecikli Hacı Ahmet Çelik kökeniyle bağı var. Oktay, Burcu ve Yasemin
adlarında bir oğluyla iki kızları olduktan sonra Yusuf Çelik vefat etmiş. Burcu
ve Yasemin Anıtkaya dışından beylerle evlenmişler, Oktay bekar...
Oğlanlara
gelince... Büyük oğlu, 1949 doğumlu Mustafa'ya bu ismi vermelerinin sebebi,
Hatice Ninenin genç yaşta ölen kardeşiymiş... Askerlik sonrası Afyon'a yerleşen
Mustafa, Sinanpaşa/ Akörenli Şerife Hanımla evlendi. Çocukları Hatice (Gülşen),
Sevda, Saynur ve Mevlüt Cihan... Hatice’nin beyi Afyonlu; Sevda Çavdarlılı
Kadir ile evli, Almanya’da yaşıyorlar; Saynur ise Kayıhanlı İbrahim ile evli
olup Antalya’da yerleşikler. Mevlütcihan bekar, Afyon Belediyesi İtfaiye
Müdürü… Hastaneden emekli olan Mustafa Demir Afyon'da yaşıyor...
Yörükmevlütün ortanca oğlu, dedesi Yörükmehmetin adını almış, 1957'de doğdu... Mustafa Abisiyle birlikte O da Afyon'a yerleşti. Çakırköylü Zeynep Hanımla evlendi. Şerife, Reyhan ve Yusuf adlarında iki kızıyla bir oğlu var. Kızlar Anıtkaya dışından beylerle evlendi...
Küçük oğlu Adem de erken dönemde Anıtkaya'dan ayrıldı. Fethibeyli Fatma Hanımla evlendi, Mevlüt ve Emrah adlarında iki oğlu var...
Yörükmevlüt, bir dönemden sonra çocuklarının peşinden Afyon'a gittiyse de Anıtkaya'dan büsbütün kopamadı. 2016 Yılında vefat edene kadar fırsat buldukça köydeydi. Eşi Şerife Hanım ise kendisinden iki yıl sonra 2018'de vefat etti...
2.Yörüklerin Ali
Ahmet Ağa'nın 1901 doğumlu ikinci oğlunun adı Ali... Eğret'te 'Yörüklerin Ali' olarak lakaplandı. Küçükismaillerin Molla Mehmet kızı Emine ile evlendi. Emine Hanım, İbişin kardeşidir... Nasıl Mehmet Abisi Veyislerden evlenmiş ve o sülale ile bağ kurmuşsa, Yörüklerin Ali de Emine Hanımla evlenip Çatallarla ilk akrabalık bağını kurmuş oldu...
Üç oğlan, bir de kız çocukları oldu: Ahmet, Osman, Selime ve İhsan... Tek kızları Selime, Patlakların Gaygısızhalil eşi oldu. Bu evlilikte, Patlaklar-Çatallar yakınlığının etkisi olabilir... Üç erkek kardeşe gelelim...
Habeş Ahmet, bu lakabı hak edercesine esmermiş; ama yazın dudakları yalama olmaktan bir türlü kurtulmazmış. Demek ki bu hastalık deri rengiyle ilgili değil... Dombeyleri varmış bunun, onları güderken birden yaz yağmuru bastırmış. Yanındakiyle bir kayanın kovuğuna saklanmışlar... Yağmur şiddetli, dudaklar yalama, dombeyler gidiyor... 'Düü!' dese dudak kanayacak... Hayvanların ardından 'Doouuu! Doouuu!' diye bağırmış; ama gidenler bana mısın dememiş...
İki erkek ve üç kız olmak üzere toplam beş çocukları oldu. Bunların en büyük ve en küçükleri erkek, aradakiler kızdır. Adları Mehmet Ali, Hatice, Emine, Saynur ve Yahya... Büyük kızı Hatice, Uykucunun Kadir Şen'e, yani teyzesinin oğluna vardı. Emine ve Saynur ise Anıtkaya dışından beylerle evlendiler.
Dört küçük kardeşin abisi, hepsinin büyüğü Mehmet Ali 1951 yılında doğdu. Mandanın kızı Ayşe ile evlendiğini, Çatallardan Hacızekeriye oğlu Mustafa'nın Necati Çelebi ile bacanak olduğunu biliyoruz, sonrasına dair malumat yok... Çocukların en küçüğü Yahya da Anıtkaya dışından evlendi...
Çocukları doğduktan sonra İzmir'e göçtü Habeş... 2016 Yılında eşi Maksude Hanımla arka arkaya vefat ettiler, çocukları halen orada yaşıyorlar...
Zıhıye Osman, sünnetçiliğinin ötesinde de orijinal bir adamdı. Köyde tek başına oturan anasını sık sık ziyarete gelirdi. İkinci Dünya Savaşı temalı filmlerde Alman askerlerinden aşina olduğumuz sepetli bir motosikleti vardı. Bazen anasını sepete oturtup gezmeye götürürdü... Evlerinin küçük bahçesindeki iğde ağacının dalına büyük bir sedir yapmıştı. Sakin ve serin görünen bu platformda oturduğuna hiç şahit olmadım. Galiba Zıhıye Osman netice almaktan çok, bir şeyle uğraşmayı seviyordu. Mesela masrafa edip ciddi ciddi duvarla çevirdiği biçimsiz, küçük, göpcük avluya vişne dikti. Sanmıyorum ki o vişnelerden yemiş olsun...
Görenlerin, ne kadar ağır adam, diyeceği bir duruşu vardı. Bu ağırbaşlı duruşuna, sonradan uzattığı gür sakalı daha bir vakar katmış gibiydi. Bazılarına göre inatçıydı. Ben o yanına tanık olmadım. Afyon'da öğrenciyken iki yıl evsahibimizdi. Karısına ait bir evi kiralamıştı bize, orası istimlakla yıkılması söz konusu olunca 'Bana ne sizin evinizden' demedi, yine karısının başka bir evine yerleştirdi... Zıhıyeden iyilikten başka bir şey görmedim...
Zıhıye Osman, Afyonlu Mübeccel Hanımla evlendi. Yıldız, Yüksel, Lale, Hikmet adlarında beş kızları dünyaya geldi. Bu dönemde Afyon'a yerleştiler. Kızları Anıtkaya dışından beylerle evlendiler. 2021'de Zıhıye Osman, namı diğer Fenni Sünnetçi Osman Demir, 2023'te de Mübeccel Hanım vefat ettiler. Çocukları halen Afyon'da yaşıyorlar...
Anıtkaya dışından bir hanımla evlenmiş. Adlarını bilemediğimiz iki kızı var, bunlardan biri Milli Eğitim eski Müdürlerinden Kayıhanlı Hidayet Yıldırım eşidir.. Eşi vefat eden Çolak Essan, halen Afyon'da yaşıyor...
3. Yörük Kerim
Ahmat Ağa'nın üçüncü oğlu Abdülkerim 1906 yılında doğmuş. Bu hesaba göre Selkisaray'da doğmuş olmalıdır, bununla ilgili net bilgi yok. Adını kısaltıp bir de önüne Yörük ifadesi ekleyerek 'Yörük Kerim' demişler. Oysa o sırada Eğret'te başka Kerim yoktu, ayırıcı vasıf olarak Yörüklüğünü neden vurguladılar ki...
Yörük Kerim, Hamurköylü Ali kızı Satı ile evlendi. Aslında Satı, Veyislerin kızıdır. Şöyle ki; Hamurköylü Ali Veyisoğlu Süleyman'a içgüveyisi olur. 1910 Yılında şehit olduğunda eşi dul, tek kızı Satı da yetim kalmıştır. Anası da öldükten sonra Satı hem öksüz hem yetim olarak Böbü Dedenin (Hacarifler/Böbülerin) evde büyüyecektir...
İki oğulları olmuş; İbrahim ve Mehmet... 1933 Yılında doğan büyük oğlu altı yedi yaşlarındayken vefat etmiş...
Yörük Mehmet'i, Körhocanın kızı Fatma ile everdiler. Annesi Satı Hanımın arzusuyla gerçekleştiği anlaşılan bu evlilik uzun sürmedi, ayrıldılar. Bu kez Yörük Kerim'in isteğiyle Yörük Köyü olan Mılıklarlı Bedriye ile everdiler. Yörükmehmetin çocukları Bedriye Hanımdandır...
Üç oğlan iki kız, beş çocukları var; Ahmet, Fadime, Süleyman, Kerime ve Abdülkerim adlarında... Kerime ve Abdülkerim, dedeleri Yörük Kerim'i çağrıştırdıkları belli... Ahmet ve Fadime'de, büyük dede Yörük Ahmet Ağa ile onun ilk eşinin hatırası var. Ayrıca Satı Hanımın ana adı da Fadime. Süleyman'a gelince... Bedriye Hanımın babası adıdır...
Yörükmehmet, sülale içinde Yörüklük davası güden en keskin kişiydi. Nerede bir Yörük, hele ki Karatekeli Yörüğü varsa üşenmeden gider; nerede bir Yörük organizasyonu varsa ona mutlaka katılırdı. Söğüt'te her yıl düzenlenen şenliklerde mutlaka bulunur, döndükten sonra olanları ballandıra ballandıra sonraki yıla kadar anlatırdı. Eylül'ün ilk haftasında, tam da işgayıt vakti çekip çekip gidiyor, diye oğlanlar bundan rahatsızlık duyar; ama bir şey diyemezlerdi. Zaten ne yapsalar da Yörükmehmeti milliyetçi gezilerden alıkoyamazlardı... Ülkenin neresinde bir Yörük varsa onu tanıyan Yörükmehmet, son zamanlarında kendini dahi bilemeyecek bir hastalığa duçar oldu. Oradan oraya göç eyleyen Yörük ataları gibi, 2018 yılında ebedi sükunet yaylasına göçtü gitti... Eşi Bedriye Hanım ise Onun peşinden dört yıl sonra 2022'de gitti...
Büyük kızı Fadime, Ösüzömerin Hasan Acar eşidir. Hasan'ın ninesi dolayısıyla Veyislerden olduğu düşünülürse bu evlilik daha anlamlıdır... Yörükmehmetin küçük kızı Kerime ise İdirizlerin Yalamaşükrü oğlu Mehmet Ali İdis eşi oldu...
Büyük oğlu Ahmet 1958 yılında doğdu. Daldalların Gocayörük kızı Fadime ile evlendi. Gıvığın Ömer Aydın, Yarımağanın Mevlüt ve Ömer Soylu kardeşler, Turabilerin Ahmet Külte ile bacanak oldular... Mehmet, Ragıp ve Ali adlarında üç oğlu oldu... Mehmet, Bilallerin Muharrem kızı Ayşegül ile evlendi. Ceyda, Ahmet ve Ceylin adlarında iki kızıyla bir oğlu var... Ortanca oğlu Ragıp, Guycuların Enver kızı Meryem ile evlendi. Çocuklarının adları; Ahmet Asaf, Cihan Ensar, Miran ve Can... Küçük oğlu Ali de Bacıların Ömer kızı Merve ile evlendi; Aysu ve Gülsu adında iki kızı var... Sonradan köfteci dükkanı açan Ahmet, halen 'Köfteci Yörük' olarak bilinmekte ve çocuklarıyla Anıtkaya'da yaşamaktadır...
Yörükmehmetin ortanca oğlu Süleyman 1964 yılında doğdu. Kumartaşlı Sevim Hanımla evlendi. Satı ve Kamil adlarını verdiği bir kızıyla bir oğlu oldu. Kızı Satı, Yetimlerin Necati oğlu Mevlüt Azbay eşidir... Süleyman da Anıtkaya'da, Yörük Ahmet Ağa'nın Eğret'e gelince ilk yerleştiği yerde Yörüklerin ocağını tüttürüyor...
Beş çocuğunun en küçüğü Abdülkerim 1980 yılında doğdu. Ösüzömerin Halil İbrahim kızı Cemile ile evlendi ve İstanbul'a yerleşti. Bedriyenur, Yunus Emre ve Cemile adlarında iki kızıyla bir oğlu var. Halen İstanbul'da yerleşik...
4.Yörük Hüseyin
Ahmet Ağa'nın küçük oğlu Hüseyin 1909 yılında doğdu, Sağırların Salih kızı Havva ile evlendi. Havva Hanım Ali Osman Hoca ile Sağıroğlu Mehmet'in kardeşi, Hilmi Hoca ile Sağıroğlunun Süleyman'ın ise halasıdır... Üç abisi, evlilikleri vasıtasıyla Veyisler ve Çatallarla bir bağ kurmuştu. Yörük Hüseyin'in evliliği aracılığıyla Sağırlarla da irtibat kurulmuş oldu. Ayrıca Havva Hanımla evlenince Hüseyin, Delimamın Ali ile bacanak oldular... Veyislerin Delimamın oğlu olması, ayrı ayrı iki dönem Muhtarlık yapması sebebiyle önemli pozisyon sahibi biriyle bacanak olmak, Yörüklerin Eğretlileşme sürecinde mühim bir etkendir...
Havva Hanımla Yörük Hüseyin'in Süleyman, Ayşe, Ahmet, Şerife ve İbrahim adlarında iki kızıyla üç oğlu oldu. İsim değerlendirmesi yapmak gerekirse; Ayşe ile Şerife, Havva Hanımın anasıyla ninesinin adı; Süleyman, Cihan Harbinde şehit olan abisinin adıdır. Ahmet, malum Yörük Ahmet Ağa'nın adı; İbrahim hakkında fikrim yok... Yörük Hüseyin, 1982'de vefat etti; eşi Havva Hanım ise dört yıl önce, 1978'de vefat etmişti..
Büyük kızı 1941 yılında doğan Ayşe, Bilallerin Halil'e vardı; merhum Muhittin Kaynar'ın anasıdır... Küçük kızı Şerife ise, Kelarzıman oğlu Meşhur Ahmet Azbay'a vardı; Ziyaddin Azbay'ın anasıdır... Oğlanlara geçelim...
Büyük oğlu Osman, bir Macur kızı olan Selime Hanımla evlendi. Hüseyin ve Zeynep adlarını verdiği bir kızıyla bir oğlu var. Zeynep, üniversite okuduğu Kıbrıs'ta; Hüseyin ise Emirdağ'da çalışıyor... Osman ise halen Afyon'da yerleşik....
Ortanca oğlu Hüseyin de bir Macur kızıyla evlendi. 1987'de Eşi hamileyken vefat edince, doğan oğluna babasının adı olarak Hüseyin ismini verdiler...
Küçük oğlu Mehmet, Ambanazlı Ayşe Hanımla evlendi; ana babasının adı olarak iki çocuğuna Süleyman ve Zeynep adlarını verdi. Afyon'da oturuyorlar... Baba Süleyman Demir, 2010'da Afyon'da öldü...
Kızlar Anıtkaya dışından beylerle evlendiler. Metin de Anıtkaya dışından bir hanımla evlendi. İki kızı var ve Afyon'da yaşıyorlar... Baba Ahmet Demir, 2022'de vefat etti...
***
Karatekeli Yörük Osman Ağa'ya geri dönelim... Hatay Dörtyol'daki mülklerini orada gelin ettiği kızına bırakarak İzmir'e geldiler. Özdere'de denizi nazır mülkler aldılar. Oğluna oraları terkedip yeni yerlere göçmesini vasiyet ederek vefat etti. Babasına verdiği söz gereği yeni ufuklara yönelen Ahmet Ağa, Manisa ve Kütahya'da kısa süreli eğleşti. Geçicidir, demedi oralardan araziler satın aldı. En sonunda Eğret'e varıp oğullarıyla oraya yerleşti. Bu yazıda onların Eğretlileşme sürecini anlattık. Peki, değişik yerlerden satın alınan onca arazi ne oldu? İlk zamanlarda onların peşine düşülmemiş... Ahmet Ağa'nın torunu Yörük Mevlüt, Özdere'deki mülkleri üzerine lüks turistik oteller yapıldığını görünce hukuk mücadelesini başlatmış. Aynı Şekilde, Manisa ve Selkisaray'daki araziler için de girişimler var. Ahmet Ağa'nın bir başka torunu Yörük Mehmet de bu çabanın içine girmiş. Yalnız bu iş o kadar kolay değil. Bir asır sahipsiz gibi görünen arazilere şimdi tesisler yapılmış, tarım amaçlı kullanılanlar var. Selkisaray'daki arazinin bir kısmı, Başkomutan Tarihi Milli Parkı alanının içinde kalmış... Hasılı kelam bu zorlu süreç bir kaç kuşak daha devam edecek gibi...